Gündem

MİDEKON - Mimarlık Fakültesi Dekanları Konseyi

Gazi Üniversitesi Mimarlık - Mühendislik Fakültesi

Gazi Üniversitesi Mimarlık - Mühendislik Fakültesi

Gökçe Aras: Mimarlık eğitimiyle ilgili odalar, sizin de içinde yeraldığınız MOBBİG gibi bazı oluşumlar, bazı lokal iletişim grupları var. Bunlar arasındaki iletişimde, mimarlara aktarımda sorun olduğunu düşünüyorum. Bu iletişimi nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz ya da gerekli olduğunu düşünüyor musunuz? Mesela MOBBİG bildiriler yayınlıyor ama bir platform oluşturup bunu öğrencilerle, diğer odalarla paylaşmıyor. Sadece toplantıya katılan insanlarla mı paylaşım içindesiniz?

Prof.Dr. Ziya Utkutuğ (Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü Eski Bölüm Başkanı):
Uzun süre MOBBİG’te bu toplantılara katıldığım için ben cevap vereyim. MOBBİG’e Kuzey Kıbrıs’taki ve Türkiye’deki mimarlık bölümleri katılma hakkına sahip. Ele alınan görüşler aslında bağlayıcı görüşler değil. Bilgilendirme, diyalog kurma ve bu karşılıklı diyalog kurma sırasında karşılıklı bir davranış durumu çıkarmaya yönelik. Şu şöyle yapılsın diye kesin karar almaya yönelik bir mekanizma değil. MOBBİG bir iletişim grubu, en son toplantılarda mimarlık bölümleriyle ulusal aktivitasyonun kurulmasıyla ilgili kısmen bağlayıcı bir karar alındı. Bunun dışında alınan kararlar bağlayıcı değil. MOBBİG’e gelenler kişiler kendi problemlerini aktarır, iletişim kurar, kendine bir çıkış yolu bulmaya çalışır. Kaç bölüm katıldıysa birlikte bir sonuç bildirisi hazırlanır ve bu iletilir. Her okulun bölümünden gelen kişi bu sonuçları kendi bölümüne aktarır. Eğer öğrenciyle ilgili olan birşeyse ki bu olmamaktadır, olursa da aktarırız. Ama toplu öyle bir diyaloğumuz olmuyor. Mimarlar Odası’nın da gene mimarlık eğitimi ile ilgili çalışmaları oluyor. Bunlar hep eğitimle ilgili. Öğrenciyle doğrudan ilgisi olmasından ziyade kendi programlarını geliştirici nitelikte görüşler alınıyor. Dolayısıyla paylaşımımız olan diğer mimarlık bölümleriyle yılda bir kere toplanıyoruz. Bir de yılda bir kez toplanan Avrupa Mimarlık Okulları Birliği var, ona katılırak oradaki görüşleri getiriyoruz. Biliyorsunuz mimarlık mesleği AB içerisinde dolaşan üç alandan bir tanesi. Hukuk ve mimarlık. Diğerleri için de her AB ülkesi kendi içerisindeki mimarlık okullarıyla bir aktivitasyona gitme ihtiyacı duyuyor. Onlar da genel bir yapılanmaya gitmeye çalışıyorlar. 4+2, 3+2 gibi birtakım tartışmalar sözkonusu. Lisans, lisansüstü ve daha sonrasındaki eğitime ilişkin kalıpları oluşturmak. Mimarlığın AB içerisinde serbest dolaşmasımı sırasında mezuniyetlerine ilişkin eş kredilendirilecek ilkeleri belirlemek. Bu çerçevede öğrencilerden ziyade öğretim üyeleri arasında bir tartışma ortamı sözkonusu. Üniversiteler aynı zamanda YÖK’e de bağlı. Onların yükümlüklerini de aşmamak gerek. Bu çalışma dekanlar birliği dediğimiz düzeyde sürdürülüyor. Kaç yılda nasıl yapılandırılacağına ilişkin.

GA: Bu toplantılarda kesin bir karara varılamadı anladığım kadarıyla.

ZU: 4 yıl için belli bir kredi tutturulması, sonraki 2 yıl için de belli bir kredi tutturulması lazım. Bir de stajlar var. Yani her lisans mezunu imza atma yetkisine sahip olamayacak. Ancak, mesela 4 yıllık bir eğitimi yani 240 krediyi tamamladığınız zaman 3 yıl dolu bir staj yapmak zorunda kalacaksınız. 2 yıl üstüne 120 kredi tamamladığınız zaman bu staj süreniz bir yıla iniyor. Böyle bir yapılanma sözkonusu. Bunu AB ülkeleri de tam kesinleştirmedi. Dolayısıyla bizde de kesinleşmedi. Bizim uyguladığımız burada 4+2 yani 120 kredilik sistemine uygun.

GA: Bu 4 yıllık eğitimde temel eğitim verilecek. İki yıl da uzmanlaşma mı?

ZU: Tam uzmanlaşma değil. Eğitim modülünü de ele alıyor. Belirli alanları esas alan modüller halinde ele alıyor. Bu modüller içerisindeki ağırlıklar yıllara göre değişebiliyor. Söyle söyleyeyim; 4 yıl bizim bildiğimiz lisans, 2 yılda bir ara tezsiz yüksek lisans kavramı vardı. Bunu bazı bölümler uyguluyor. Biz de uyguluyorduk sonra bıraktık. Tasarıma ilişkin, genel bilginin aktarılması ve becerinin geliştirilmesi., mesele bu. AB’nin ele aldığı nokta, tasarıma ve yapı yönetimine ilişkin kodların iyi belirtilmesi. Yetkin mimar kavramı. Yetkin mimar olabilmek için bu gerekli. İmza atma yetkisine sahip olabilmek için odaların kuracağı sınavlardan da geçme durumu var.

Doç.Dr. Gediz Urak (Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü Bölüm Başkan Yardımcısı): Toplantılar yapıp kararlar almaya başladılar. Bu ayın 15’inde toplanıp sunacaklar. Bir MOBBİG toplantısı da İstanbul Teknik Üniversitesi’nde. Bu durumda daha henüz kesinleşmiş birşey yok. MİDEKON, MOBBİG’in sonuçlarını değerlendirip somut bir rapor halinde kanun tasarısı olarak YÖK’e sunacak.

GA: Mimarlık Meslek Yasası ile ilgili çalışmalarınız oldu mu?

ZU: Meslek Yasası ile eğitimin nasıl yapılandırılacağına ilişkin çalışmalar var. Aynı zamanda aktivitasyon çalışmaları da sürüyor. Bölümleri ve kurumları hangi kuruluşun akredite edeceğine ilişkin çalışmalar. Örneğin Avrupa’daki mimarlık bölümlerini akredite edecek bir kuruluş yok. Amerika’da UIA var. Ama UIA’nın böyle bir yetkisi de yok. UIA sadece birtakım ilkeler belirlemiş vaziyette. Ama böyle bir kurumun Türkiye’de, mesela mühendislik akreditasyonları ile ilgili MÜDEK diye bir kuruluş var. Her ne kadar çok yasal bir kurum değilse de ciddi bir işlevlik kazanmış durumda, gayri resmi de olsa aktivite eden bir kuruluş halinde yerleşmiş. Bunun da mesela aynı şekilde AB ile olan ilişkilerimiz çerçevesinde yasallaşması, yasallaşmasından kastım YÖK tarafından tanınan bir kuruluş haline gelmesi. MÜDEK olduğu gibi, mimarlık bölümleri içinde mimarlık yasası ve diğer paralel ve kurumsal çalışmalar çerçevesinde yürütülüyor.

GA: Gazi Üniversitesi olarak, mimarlık fakültesi ile mühendislik fakültesinin ayrılması hakkında neler düşünüyorsunuz?

ZU:
Bizim üniversitede 2007 - 2010 strateji planlaması var. Bu plan çerçevesinde ön gündem şu; her fakültenin kendi stratejik planlarının oluşturulması, tüm yatırımlar, personel alımıları vs. bu plan çerçevesinde gerçekleşecek. Mimarlık bölümü de kendi stratejik gelişimine yönelik gelecekte nasıl bir yol alacağına ilişkin kendi stratejik planını bulmak durumunda. Burada bölümün ayrılıp bir fakülte haline gelmesi sözkonusu olursa, bu olur diye düşünüyorum. Bunun için yasal süreç lazım. Enteresan birşey söyleyeyim. Mesela bizim güzel sanatlar fakültemiz var. Bunun içerisinde de endüstri ürünleri tasarımı bölümü var. Bu sene öğrenci alacak. İlk defa da aldı galiba. İç mimarlık bölümü de kurulma aşamasında kendi yasasında tasarısı çerçevesinde. Üniversitenin stratejik planında, yeniden yapılandırma süreci düşünülerek tekrar bir yapılanma yoluna gidilecektir herhalde. Burada konuşulacak komisyonlar ve alınacak sonuç, kararlar çerçevesinde diye düşünüyorum.

GA: MİDEKON’un toplantılarına aktif olarak katılıyor musunuz?

Prof.Dr. Can Çoğun (Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dekanı): Ben katıldım.

ZU: Ben de iki kere katıldım.

GA: Yurtdışındaki mimarlık fakültesi dekanlarıyla paylaşımlarınız var mı? Değişimler yapıyor musunuz?

CÇ: Aslında Erasmus/Socrates Programları var. Üniversitelerin çoğunda da hayata girmiş. Sanıyorum bu işi en hızlı götüren üniversitelerden bir tanesi Gazi Üniversitesi. Özellikle mimarlık bölümünden bahsedecek olursak, yanlış hatırlamıyorsam dört Avrupa üniversitesi ile protokol imzaladık. Protokol her ne kadar ilk aşamada çok kapsamlı gözükmekle beraber, şu anda sırf öğrenci mübadelesi şeklinde gidiyor. Dolayısıyla bu protokolleri yaparken doğrudan doğruya çoğunlukla dekanlar görüşüyor. İlgili programların kendi koordinatörü var. Erasmus ve Sokrates programlarında daha çok bu koordinatörler işi götürüyor. Çünkü dekanların karşıdaki fakülteleri tam olarak tanıması mümkün değil. Çünkü mühendislik - mimarlık fakültelerinde bu problem vardır. Dekan, mühendisliği mi tanısın, mimarlığı mı? O yüzden her bölümün kendi koordinatörü vardır. Ama protokol, imzalar dekanlar arasındadır. O benim imzamı görür, ben onun. Ama şu ana kadar karşılıklı açıp da bana bu kadar öğrenci yola, sana bu kadar geliyor gibi bir konuşma olmadı.

GA: Okul seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz?

CÇ:
Bizimle eşdeğer olmasını göz önünde tutuyoruz. Ne anlamda eşdeğerlik derseniz? En azından programlarının bizimle uyumlu olmasına ama tabi ki şu anki denemeler pilot seviyesindedir. Dev bir program değil bu yani yüzlerce öğrenci geliyor gidiyor havasında olmadığı için, şu anda bize göre biraz farklılıkları olmasına rağmen karşıdaki fakültelerin programlarını kabul ediyoruz. Bazen ders uyuşmalarında, kredilerde ufak tefek zafiyetler olabiliyor ama bu işin önünü tıkamamak amacıyla biz şimdilik olur dedik. Ama zaten farklılıklar öyle büyük de değil. Derslerin konuları bize benzediği zaman, kredi farkı çok olmadığı zaman biz evet diyoruz.

ZU: Bu üniversitelerle öğrenci değişimlerimiz olduğu gibi bir de bizim kış okullarımız var. Öğrenciler gelir, bizim öğrencilerimiz gider, kaynaşırlar. Orada yapılacak workshoplara davet alırız vs. Üniversitemiz bu konuda desteğini eksik etmiyor. Üniversitenin otobüsleriyle arkadaşlarımızı götürüyoruz. 2-3 öğretim elemanımız da gitti. Aynı şekilde bu Erasmus Programı çerçevesinde öğretim elemanı değişimi oldu. Özellikle lisans düzeyinde üniversitelerde ikişer öğrenci değiş tokuşuyla başlayan, pilot ön çalışma gibi, ilerde bu gelişebilecektir diye düşünüyorum.

CÇ: Dekanlar seviyesinde en azından benim dönemimde karşılıklı bir konuşma cereyan etmedi. Zaten programın burda gerçekleşmesi çok yeni bir tarih.

Prof.Dr. Can M. Hersek (Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü Başkanı): Çalışmalar yaklaşık 8 - 9 senedir devam ediyor.

CÇ: Kış okulna gelen öğretim üyeleri, yurtdışından gelen öğretim üyeleri, idareciler, dekanlar var. Ama doğrudan doğruya aktif dekanlar konuşması cereyan etmiyor.

GA: Yurtdışındaki mimarlık fakültesi dekanları ile iletişiminiz var mı? Varsa paylaşımlarınız nelerdir?

ZU: Yurtdışı seviyesinde dekanlarla bir görüşmemiz olmadı. Mimarlık Okulları Bölüm Başkanlığı Birliği var. Dekanlar Birliği yok bildiğim kadarıyla ama ordaki Mimarlık Okulları Bölüm Başkanları Birliği’ne üyeyiz. En son toplantıya arkadaşımız gitti. Oradaki ana tema da 4+2 mi olsun 3+2 mi? Biz burada sonlandırmaya çalışıyoruz ama daha Avrupa’dakiler sonlandırılmış durumda değil. Global olarak düşündüğümüz zaman Japonya’daki, Uzakdoğu’daki, Amerika’daki mimarlık eğitimini de düşünmek lazım. O zaman 4+2 nin gerçekleşmesi sözkonusu olabiliyor. Mimarlar Odası bizi belirleyen faktör. Bizim dışımızda, bu konu dışardan gelecek temel kabul oluşturacaktır. Örneğin İngiltere’de 4+2, Almanya’da 3+2. Olan çatışma buradan çıkıyor. Üniversiteler 5 yıllık eğitim veriyor. Mimar Sinan ve Teknik Üniversite’de eskiden 5 yıllık eğitim olduğu gibi. Mimar Sinan olsun, İstanbul Teknik Üniversitesi olsun, Almanya’daki eğitim programlarına göre yapılandırılmış üniversiteler. ODTÜ Anglo-Sakson eğitim sistemine göre yapılandırılmıştır. Hangisi olacak meselesi bir sonraki karar gibi geliyor bana.

GA: Ankara Mimarlar Odası ile ilişkilerinizin boyutu nedir? Beraber çalışmalarınız var mı?
CH:
Tabi ki yakın temas var. Onlar her yıl gelirler. Duyuruları, etkinlikleri vasıtasıyla bölüme duyurulur. İlan edilir. Öyle bir bağlantı var. Zaman zaman komisyonlar oluşturulur. Geçen yıl arka arkaya oldu. Ferdi olarak komisyon başlıklarına katılabiliniyor. Üniversite ya da bölüm görevlendirmiyor. Bu komisyonlarda aktif olarak çalışan arkadaşlarımız var. Ortak sergiler açılıyor.

GA: Mimarlık Fakültesi sayıları hakkında neler düşünüyorsunuz?

ZU:
Çok fazla. Öğretim elemanı olmadan üniversite ya da bölüm açmak ihanettir. Bu maalesef yapılıyor. Bir tabela, başına birini koyuyorsunuz, açılsın diyorsunuz. Hangi bölüm olursa olsun. İster işletme, ister hukuk, ister mimarlık, ister mühendisliğin herhangi bir dalı. Bir öğretim üyesinin lisans sonrası yetişmesi demek 20 yıl. Ama siz meslek yüksek okulu açmak istiyorsanız, açın. O ayrı bir şey. Üniversite değil. Bunu göz önüne almak lazım. Bu farklı bir boyut, ben öyle bakıyorum.

CH: Öğretim üyesi dışına çıkılıp, piyasada iş yapan, projeler yapan, önemli kurumlarda imzalar atan bir takım mimarlar da ders veriyor. Bizler bölüm başkanlarıyız ve bizler onları görevlendiriyoruz. Ne kadar öğretim üyemiz varsa yaklaşık yarısı kadar, biz dışardan görevlendirme yapıyoruz. Yani konularında yetkin, ayrıca kamu tecrübesine sahip, artı bir takım gençlere hayatta yol gösterebilecek şeylere sahip mimarları görevlendiriyoruz. Bölüm sırf kendi içinde dönmüyor. Onları da üstüne koyduğunuz zaman ciddi bir potansiyele sahip olmak lazım. 9-10 bence donör sayısı, kısa vadede bunu üzerine çıkmak, hocamın da dediği gibi ihanet cinayet oluyor çocuklar için. Ama hani siyasi idarelerin, populist şeylerin çok güzel olur şu kadar öğrenci daha aldık demeleri ama yetişme bambaşka birşey. Ondan sonra mimar diye diploma verirsiniz. Sonra Karşıyaka Mezarlığı’nın karşısında, birkaç tane üzülerek gördüm, bizim mezunumuz da değil onu da ayrıca söyleyeyim, maalesef orda çocuklar çiçek ofisindeler. Ne yapıyorsunuz dedim. Hocam dediler biz burada peyzaj işlerine girdik de dediler. Tabi kötü ve üzücü bir örnek. Gayet de düzgün gençlerdi. Evet belli ki iyi bir eğitimleri var ama saha da yer bulamama riskleri artık o günden sonra artar diye düşünüyorum.

GA: Çok fazla işsiz mimar var diyorsunuz öyle mi?

ZU:
Tabi, bilmiyor musunuz? Köfteci mimarlar, butikçi mimarlar, şarkıcı mimarlar, şöyle mimarlar, böyle mimarlar vs. Şimdi mimarlık tabi çok enteresan. Bir yönü bilim öbür yani sanat. Bu ikiliyi birleştirmek gerekiyor. Sanat da ciddi bir eğitimdir, bilim de ciddi bir eğitimdir. Bunları verebilecek bir ortam yoksa, ki bu iş metropollerde olur, taşranın herhangi bir kasabasında olmaz. Onları aşağılamak yahut da yermek için söylemiyorum. Kültür ortamıdır mimarlık. Siz kültürel bir ortam yürütüyorsunuz. Kültür ortamını değerlendiriyorsunuz. Onu geliştirmeye, yeniden yapılandırmaya çalışıyorsunuz. Ama bunların filizlenmediği bir yerde böyle bir mesleğin verilmesi nasıl olur? Mimarlığa ben bir meslek olarak bakmıyorum. Üniversiteysek eğer biz farklıyız. Meslek Yüksek Okulu olacaksa, teknik lise boyutuna indirgenecekse olay her tarafa taşınabilir. Eskiden yapı usta okulları vardı. Ne olacak onlar da yapılmış şeyler, neyi eksik o zaman. Hocam çok önemli bir noktaya parmak bastı. Diyor ki biz dışardan ciddi, iyi yetişmiş, alanlarında isim yapmış kişileri, öğretim görevlisi olarak yarı zamanlı olarak bulunduruyoruz. Mesela bu kişilere baktığımız zaman, bizim bölümümüzde de vardı öyle. Türkiye’de mimarlık proje yarışmalarında ödül almış, kendisine yer tutmuş kişiler var, bizim okulun mezunları. Zaten buna da dikkat ediyoruz. Öğrencilerimize, onlar da bu sıralardan geçti demenin bir yolu bu diyalog. Onlar da o yüzden geliyor zaten. Kendi okulları, kendi mezun olduğu yerler. Mesela Yakup Hazan, Cem Açıkkol, Bozkurt Gürsoy bunlardan bazıları. Belirli ciddi deneyimler kazanmışlar, ciddi projeler öğretmiş kişiler. Biz onların meslek deneyimlerini alıyoruz. Diğer yandan bilimsel ve sanatsal kavramlara ilişkin ciddi bir altyapı da vermeye çalışıyoruz.

GA: Sizde mimarlık bölümü, mühendislik fakültesi içinde. Güzel sanatlar fakültesi’ndeki gibi endüstri ürünleri tasarımı ya da iç mimarlık bölümleriyle değil. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz? Mühendislik fakültelerinde aldıkları dersler daha mı fazla? Teknik eğitim olarak daha mı donanımlı oluyor mezun mimarlar? Avantajları, dezavantajları var mı?

CÇ:
Mimarlıkla beraber diğer bölümlerimizin burada varolmasının avantajı da var dezavantajı da var. Çok fazla bir ders ilişkisi yok. Benim bildiğim kadarıyla son sınıfa gelmiş bir mimarlık öğrencisi mühendislik gruplarından çok fazla ders talep etmiş değil. Ha olmaz, olamaz anlamında demiyorum ama özellikle son sınıflarda branşlar birbirinden koptuğu için çok fazla bir ders alışverişimiz yok. Ancak şöyle bir alışveriş var. Yani bir kere öğretim üyeleri arasında ciddi bir işbirliği, bir dayanışma var. Çeşitli alanlarda, çeşitli konularda, öğrencilerin jürilerinde bile değişik mühendislik alanlarındaki hocalar mimarlıkta yer alıyor. Bırakın proje jürilerini, bitirme çalışmalarında, lisansüstü, doktora çalışmalarında görev alabiliyor ve farklı bir açıdan bakış sağlayabiliyor. Bir mimarın bakmak istemediği ve ya bakmadığı, bir mühendisin önemsediği olabiliyor. Tersi oluyor mu? Tersi biraz daha az oluyor. Bir mimarlık öğretim üyesinin mühendislik jürilerinde yer alması çok sık olmuyor. Bildiğim kadarıyla öğrenciler arasında işbirliği oluyor. Bu çok profosyonel anlamda değil ama bu öğrencilerimiz omuz omuzalar. Otomatikman disiplinlerarası doğal bir akış var. Ama ders sayısı açısından bildiğim kadarıyla öyle çok karşılıklı bir alışveriş yok.

ZU: Bir de şöyle birşey var. Özellikle dikkat ederseniz kampüs üniversitelerinin olmasının bir özelliği vardır. Bu farklı disiplinlerdeki öğrencilerin birbirlerini tanıması, anlaması açısından önemlidir. Bizde, aynı fakültede olmasının bir avantajı bu. İkincisi dezavantajı ne olabilir dediğiniz; şöyle diyeyim mühendisler mimarları anlamazlar ama çok enteresan birşey var. Bizim fakültede 30 yılı aşkın eğitimci olarak burdayım. Bir 15 yıla yakındır da yöneticilik pozisyonundaydım. Öyle bir ilişki ağı kurulmuş ki hiçbir fakülte kurullarında bizim söylediğimiz birşeye hayır denmedi. Çok güzel bir diyalog ortamı oluşmuş. Burda makina mühendisliğinden gelmiş bir dekanımızın burada bulunmasını ben yadırgamıyorum kişi olarak. Çünkü bizim anlayışımıza, bizim kalıplarımıza son derece saygılılar. Biz de onlarınkine saygılıyız. Dolayısıyla o saygı ilişkisi içerisinde biz sorunlarımızı çözüyoruz. Hani bir mimarlık bölümünden birinin dekan olması, bunlar da olmuştur. Bu da bir gerçek. Onlar da yadırgamıyor, biz de yadırgamıyoruz. Ona bakarsanız ben size daha başka birşey diyeyim. Mimarlık bölümleriyle şehir ve bölge planlama bölümleri pek anlaşamazlar. Yani aynı fakültenin iki genel unsuru olarak gözükmelerine rağmen.

CÇ: Ama şunu da söyleyeyim. Diğer mühendislik grupları hocaları da mimarlardan çok şey öğreniyor. Mesela biz bir zamanlar atölye çalışması nedir bilmezdlk. Ama şehir ve bölge planlama, mimarlar, özellikle mimarlar buna yoğun yer veriyor. Çok sayıda öğretim üyesi bir grubun içine giriyor ve grup da heterojen. Yani birkaç sınıfın öğrencisi de orada. Bu hem zamandan tasarruf, hem hocaların tecrübesini, birikimini aynı anda bir gruba iletmesi açısından, kimse çıkıp tek bir kalemi eline alıp üç grup öğrenciye birşey anlatmıyor belki ama kritik vermede, doğaçlamada teke tek, biz sonradan öğrendik böyle birşeyin varolabileceğini. Artı öğrencilerin çok sayıda öğretim üyesi karşısına çıkıp jüri sunuşu yaptığını, ona göre kritik alıp ona göre not aldığını, geçip kaldığını gördük. Mühendislik içine çok fazla atölye sokamıyoruz. Genelde bir hoca ve izleyen bir öğrenci şeklinde. Mesela jürilerimize soktuk. Beş tane öğretim üyesi ki bitirme projesi gibi çok kritik bir süreçte bunu soktuk, biz bunu mimarlardan öğrendik. Normalde öğrenciyle çalışan öğretim üyesinin not vermesi beklenir. Benim öğrencilik dönemimde böyle oldu ama şimdi öyle değil. Şimdi biz dört ve ya beş tane öğretim üyemizin önüne o çocuğu çıkarıyoruz ki iki ya da üç öğretim üyemizin konudan haberi yok. Çocuk anlatıyor. Diğer öğretim üyeleri dinliyor. Eleştirilerde bulunuyorlar ve en sonunda bir not atılıyor. Asıl hocasının verdiği not ağırlıklı olmakla birlikte bu değişik, bizim için bir öğreti oldu. Daha geniş kapsamlı bir juri karşısında öğrenciye not atmak. Bizde de 300 küsür kişilik makina-tasarım-imalat derslerimiz vardır. Aslında ona benzer şekilde yapıyoruz. Çok öğretim üyesi olmuyor bir grubun başında. Bir öğretim üyesi ve birkaç asistan grubun başında oluyor. Üç asistandan da aşağı olmuyor bu sayı. Bu tür atölyeye MSGSÜ’ye benzer olmamakla birlikte yavaş yavaş etkilenmeler oluyor.

GU: Aslında faydaları olmalı. Bir sosyoloji bölümü bir psikoloji bölümü de olsa çok yararlı olur.

CÇ: Malzeme gruplarımız var, yapı gruplarımız var. Orada inşaatçılar, ısıcılar, transferciler vs. renklendirebilirler.

CH: Isı ve ya güneş enerjisi gibi konular hem mühendislik hem mimarlık alanına giren konular. Onlarda özellikle ortak jüri oluşturuyoruz.

CÇ: Tabi bizim avantajımız aynı üst birimin altında toplandığımız için birbirimizle çalışmamız daha kolay ama ODTÜ’de durum farklı. Onlarda mimarlık ve şehir bölge planlama ayrı bir bölge, ayrı bir binalaşma, bizimki aynı mekan içerisindedir. O yüzden birbirleriyle öyle çok fazla ilişkiler yok ama bizim çok var. Eğitimle ilgili kavgalarımız içinde daima bizim fakülte kurulumuzda da aynı şekilde; mimarlığın konusu ayrıdır ayrı kurulda görüşülür. Hayır böyle birşey yok. Ortak konuşulur. Mühendisler mimarların eğitiminden anlamaya çalışırlar. Bazı kararlar verilirken görüşler algılanmaya çalışılır, oylayacaklar çünkü. Öğrenmek zorundadır, anlamak zorundadır. Bu kurul 2-3 senede bir kan değişikliği yaptığı için çoğu öğretim üyemiz mimarlığın ne olduğunu, neler yaptığını ve yapabileceğini izledi, izledik. Diğer üniversitelerde mimarlık ve mühendislik ayrı olduğundan onların böyle bir şansı yok. İlerde disiplinlerarası çalışmak gerekirse biz çoğu fakülteden hızlı ilerleriz.

ZU: Bir noktayı daha söylemek istiyorum. Zaten dünyada şöyle bir eğtim var. Özellikle lisansüstü eğitimde ince ince küçük program oluşturmaktan ziyade, inceltilmiş bu birimleri bir üst ortamda birleştirmek ve bilimsel araştırmaya yönelik programların oluşturulması. Baştan baktığımız zaman, mimarlık ortamını, sosyal bilimler olsun, fen bilimleri olsun, eşit ekolojik gruplarda işbirliğinin mutlaka sağlanması gerekecektir. Ben bunu şahsen avantaj olarak görüyorum, yani içinde bulunduğumuz şu ortamı. Dezavantajlar dediğim gibi olabilir de ama biz uzun süredir birlikte büyüdüğümüz için birbirimizin dilinden anlar olduk. O dezavantajı avantaja çevirdik.

GU: Daha da geliştirmek lazım.

CÇ: Eğitim ve değerlendirmeler biraz farklılık göstermekle beraber biz o farklılıkları bayağı bir törpülemiş durumdayız. Mühendislik ve mimarlık gruplarını anlar hale geldik. Ki bence o çok nadir olan bir özellik üniversitede, fakültede.

ZU: Biliyorsunuz biz mühendislik-mimarlık akademisinden dönüştük fakülteye. 73’ten beri varolan bir birlikteliğimiz var. O yüzden birlikte büyüdük diyorum. Bizim için zenginlik oldu farklılıklarımız.

CÇ: Şunu da söyleyeyim. Dediler ki Türkiye’de ilan edildi, yeni bir kurul kuruldu; kendi başına ayakta durabilen bölümler fakültelerinden ayrılsın, özerkliklerini oluştursun, şahsen bir dekan olarak mimarlığı ayırmak istemem. Çünkü biz hep böyle varolduk. Artı ileriye dönük bir para kazanma mekanizması haline gelecekse de eğitim ki dünyanın birçok ülkesi bunu böyle tanır, parasız olmayacağını birçok eğitim kurumu kabul etmiştir. Şahsen ben onların arasındayım. Para olmayınca eğitim kalitesi de düşüktür ve ben mimarlıkla ayrılmak istemem. İleriye dönük çalışmalarda, mühendislik-mimarlık olmak, mesela biz tek başımıza cumhuriyeti ilan edecek olursak büyük avantaj sağlar bize diye düşünüyorum.

GA: Öğretim görevlisi sayınız yeterli mi?

CÇ: Biz bir kere doğrudan doğruya sırf kendi bünyemizle kalmayı düşünmüyoruz. Dışardan da destek aldığımız için yeterliyiz. Dışardan almasak da olur mu? Olur. Hocalarımız başeder. Ama bu eğitimle çok sesliliği elde edemeyiz. Benim şahsi görüşüm, az bir katkıya daha ihtiyacımız var. Bazı zamanlarda boşluklarımız var. Artı belirli bir yaşın üzerine çıkmış bazı hocalarımız var. Birkaç sene içerisinde mecburen onların kadrodan çıkmaları gerekecek. Onun için alttan biraz desteğe ihtiyacımız var ama şunu söyleyeyim, o dokuz program arasında herhalde öğretim elemanı sayısı açısından ilk üç arasındayızdır. Belki ODTÜ bizden fazladır. Diğer üniversitelerle başabaş olduğumuzu düşünüyorum. İlk üçe oturuyoruz mu diyelim kabaca?

ZU: Orta boy diyelim hocam. İTÜ’ye göre Yıldız’a göre sayısal azlığımız çok açık. ODTÜ bizden biraz fazla. Ama bizim verdiğimiz eğitim çok iyi. Ben onu şöyle diyeyim; bizim mezunlarımız işsiz değil. İş bulamama gibi bir endişeleri yok. Mezun olduktan en gec 1-2 yıl içerisinde bizim mezunlarımıza yer var. Bugüne kadar verdiğimiz mezunlar içerisinde ülke çapında yüzlerce mezunumuz var. Mimar mezunu olan, ofiste çalışan, şirket sahibi olan, sirket yöneten mezunlarımız ciddi yer tutuyorlar. Ben o açıdan verdiğimiz eğitimin vasat olduğuna inanmıyorum. Yeterli mi dediğiniz zaman o açıdan tatminkar değil. Daha iyisi niye olmasın. ÖSS’ye bakınca 4, 5, 3 gibi inip inip çıkıyoruz. O da marka olmakla ilgili. ODTÜ bir markadır. Boğaziçi bir markadır. Mimar Sinan bir marka gibidir ama tam değildir. Yıldız da tam olamadı. İTÜ bir ara markaydı, yok oldu, şimdi yeniden marka olmaya çalışıyor. Marka olmak farklı bir olay öğrenci için.

CÇ: Şu anda bizim 8 bölümümüz var. Mimarlığı makaslayan ÖSS, bizde, bilgisayar mühendisliği var. Diğer mühendislik gruplarıyla başabaş. O açıdan ÖSS sonrası üniversitemize gelen öğrencilerimiz gerçekten standartların üzerindelerdir. Çok seçkin öğrenci gelir buraya.

ZU: İyi öğrenci de geliyor, buradan çıkanlar da iyi oluyor.

GA: Yüksek Lisans programlarını genelde Gazi Mimarlık mezunları mı tercih ediyor? Diğer okul mezunları mı?

ZU:
Biz orada çıtayı yükselttik. Mesela şöyle söyleyeyim. Yabancı dil sınavı olan KPDS (Kamu Personeli Dil Sınavı)den 70 istiyoruz. Yüksek lisans için 60 istiyoruz. O şimdi biraz 55’e döndü. Bu öğrenciler iyi öğrenciler. Meslek edindiği için artık bundan sonra bilimsel çalışmalara yönelik. Dolayısıyla yüksek lisansı ne amaçla yaptığına bağlı artık. Bilimsel araştırma yapacaksa, biz de bilimsel araştırmalar yapıyoruz o zaman bizim araştırmalarımıza entegre olabilecek nitelikte insanlara yaklaşıyoruz. Orasını bir kitle eğitim yeri olarak görmüyoruz, görmemeye çalışıyoruz.

CH: Akademisyen adayı olarak değerlendiriyoruz. Özellikle doktorayı.

ZU: Yılda mesela bize 60 öğrenci geliyor, yüksek lisansa. Bunun %50 si bizim üniversiteden. 20 kişi kadar var. Bir 20-25 kişi de dışardan diğer üniversitelerden. Özellikle Kayseri, Eskişehir her sene gelir. Bursa, Konya, az miktarda İTÜ, yani istanbul kökenliler gelir. O da niye gelir dediğiniz zaman, ailesi vs burdaysa bu bölgeye yerleşmeye yönelik planları varsa. Bölgeselcilik tavrı var yani yüksek lisans çalışması yapanlarda. ODTÜ’den de var. 40 kişi falan varsa ODTÜ’den bize 10 başvuru gelir. Onun da şöyle bir avanyajı var; kan değişikliği. Aşılama yapma açısından farklı üniversiteler, mesela ben kendi öğrencilerime söylüyorum, ODTÜ’ye gidin, İTÜ’ye gidin diyorum. Hangi alanda yapcakalarsa ona göre yönlendirerek gidin diyorum. Mesela teknolojiyle ilgili çalışacaksınız ODTÜ’ye gitmeyin diyorum. Orası çok zayıf o açıdan ama buna karşılık dışarda mutlaka İTÜ’ye gidin diyorum, Yıldız’a gidin diyorum. Ama restorasyon gibi bir alanda çalışacaksa ODTÜ iyidir, gidin diyorum. Kamusal çalışacaksa ODTÜ iyidir diyorum. Neden? Aşılama. Akademik personel için biri gidiyor, diğeri geliyor. O aşılama çok iyi oluyor. Farklı bilimlerdeki farklı yaşam biçimlerinin de anlayışlarını görüp, aktarmış oluyorsunuz.

GA: Yurtdışında yüksek lisans yapmak isteyen öğrencileriniz oluyor mu?

ZU:
Oluyor tabi. Gitmek isteyen öğrencilerimizi iyi yönlendirmeye çalışıyoruz. Hangi alanda ne yapmak istiyorsun? Evvela o. Yüksek lisans çalışması yapmak istiyorum ama ne? O önemli. Çalışma alanının belirlenmesi. Mezun arkadaşımız, bilgimi görgümü arttıracağım şekilde yaklaşıyorsa, o zaman yüksek lisans olarak gitme turist olarak git diyorum. Koy oradaki paranı cebine. Eline resim defterini al, fotoğraf makinanı al, kameranı al git İtalya’yı, Paris’i dolaş. Her bir binanın önünde saatlerce dur, hazmet, her bir detayını çiz. Eğer bilgi, görgü arttıracaksa, bilimsel bir çalışma yapmak istiyorsa ona göre yönlendireceğiz.

CH: Bu sizin bahsettiğinizde öğrencilerin yabancı hocalarla çalışma şansı oluyor. Yabancı öğrencilerin bize gelme durumları var ve çalışma şansları var. Bu çerçevede gelen öğrenciler, onlarla birlikte aynı evde kalabiliyorlar, yani evlerinde aile var genelinde. Zaten birtakım bağlantılar başlamış oluyor. Okul onlara aslında, dış temaslar, dış başvurular için bir ortam sağlamış oluyor. Yine bu çerçevede bizim temasta olduğumuz hocalarla, öğrenci bize başvurduğunda, yazışarak ya da görüşerek onları yollayabiliyoruz. Hocamın da dediği gibi bu arada gelip bizden fikir alırlar; ne yapalım, nasıl yapalım gibi. Bizim de yardımlarımız olacak. Hemen bağlantıyı kurup öğrencilerimizi yolluyoruz.

ZU: Diğer Türk Devletleri'nden, Azeri Türkler var gelip yüksek lisans ve ya yatay geçiş yapmak isteyen. Onlar da sözkonusu. Erasmus Değişim Programları çerçevesinde, ilişkilerimizi de kullanarak bizim yüksek lisans öğrencilerimizi de oralara ders almaya yollayabiliyoruz. Gidin orda ders alın. Bilginiz, görgünüz artsın diye. Modüller dedim ya. Yurtdışından gelecek eğitim modüllerinden bahsediyorum. Türkiye’de serbest mimar olarak dolaşacak, imza atacak kişilerden. Mesela biz, depremle ilgili, restorasyonla ilgili eğitim alıp almadıklarını soracağız, isteyeceğiz. Şimdi bu bizim avantajımız. Daha doğrusu bizim ülkenin farklılığı. Kuzey ülkelerinden gelen kişilerde restorasyon ağırlıklı değil ama bizde önemli bir konu. Çünkü Türkiye tarihi bir strüktüre oturuyor. Bir kültürel ortam üzerinde oturuyor.

GA: Yüksek lisansta, araştırma gruplarında destek alıyor mu devletten öğrenciler?

ZU:
Yok. Biz de yalnız şu var. Biz de bilimsel araştırma projeleri var öğrencilerin. Öğretim üyesi talep ettiği taktirde proje tezleri bağlamında o proje uygun görülürse, tez desteklenir. TÜBİTAK’tan alabilirler aynı şekilde. Bütün bunları yapmak için öğretim üyesinin desteği önemli. TÜBİTAK’tan destekli doktora tezleri vardır bizde.
MİDEKON - Mimarlık Fakültesi Dekanları Konseyi
MİDEKON - Mimarlık Fakültesi Dekanları Konseyi
Gündem Arşivi
Dönem için hazırlanan gündemlerin listesi aşağıdadır. Ayrıntılarına ulaşmak istediğiniz gündem başlığını listeden seçiniz.