Haberler

Göçebe Toplumun Tarih Bilinci Hasankeyf'i Yok Etmeye Yetiyor

Tarih: 7 Ağustos 2006 Kaynak: Referans Yazan: Özcan Yüksek
Geçen yıl, Çoruh Nehri'ni ve doğasını yok edecek barajlardan Muratlı’nın açılışı için gazeteye verilen davetiye ilanında 'altın gerdanlık' benzetmesi kullanılmıştı. Ilısu Barajı’nın davetiyesinde de yine aynı altın gerdanlık ifadesi kullanılmış. Bu terminoloji, düğün-çeyiz kültürüne mi uygundur, yağmacı-defineci tarih bilincine mi uygundur, toplumun bilinçaltına, ara belleğine baktığımızda anlaşılır.

Ilısu Barajı’nın temel atma törenine çağrılan gazeteci bir arkadaşım davetiyeyi bana göstermek için gelmiş. Masamda bulamayınca da bırakmış gitmiş. Şatafatlı zarfından davetiyeyi çıkardım, açtım. İçinden Ilısu Barajı’nın üç boyutlu bir maketi fırladı. Üzerinde yazılan sözleri okumadım. Ama eminim Hasankeyf’ten söz edilmiyordu. Yapılması planlanan baraj inşaatıyla övünülüyordu. Zaten bu ülkede barajlarla övünen iktidarlar, köylüyü ve memleketi hep peşine takmıştır. Baraj, Türkiye’nin bir fetişidir. Burada, insanın aklına şöyle bir soru da gelebilir:

“İyi de, bu toprakları sen mi sulayacaksın?” “İyi de, mum ışığında yaşamıyorsun sanırım?”

Bu soruları soran kişi için Hasankeyf, Zeugma, Ailonai, biyolojik çeşitlilik kavramları bir şey ifade etmiyordur. Ama onu suçlayamayız.

Neden? Evet neden, Hasankeyf’in yok edilmesine toplumumuz, gazeteler ve televizyonlar büyük reaksiyon vermiyor? Gazetelerin birinci sayfalarında, televizyonların birinci haberlerinde yer almıyor? Bir yandan bakıldığında, ana medyamız oldukça Batılı duruyor. Gerçekten görünüşü kadar özü de Batılı mıdır acaba?

Geleceği Bilmek
Batı’nın doğudan en büyük farkı, hatta şimdiki zamandan bakıldığında üstünlüğü de diyebilirsiniz, zamana tarihselliği içinde bakmasıdır. Tarih, tarihi yerler, Batı için sadece bir kültürel değer değildir; var oluş biçimidir. Batılı, yazıyı kullanmaya başladığı andan itibaren, zamana çizgisel, tarihsel bakmaktadır. Batılı, kapıdan çıktığında, pencereyi açtığında, güne başlarken, bir olaya bakarken, arka belliğinde bir tarihsellik hep vardır. Batılı, ben kimim dediğinde bunu tarihsel bir omurga içinde yanıtlar.

Bu yüzden, Batılı geçmişi, bugünü ve geleceği bilir. On yıl sonra Ortadoğu’da ne olacağını bizim ülkemizden kimse biliyor mudur? Ama yirmi yıl sonrasını, hatta daha sonrasını, coğrafi ve tarihi olarak Batı’nın iktidar sahipleri bilir.

Bizim içinse tarih, en fazla bir hazine kaynağıdır. Topkapı Sarayı deyince akla Kaşıkçı Elması gelir. Karun Hazinesi kaçırıldığı için arkeolojik ve tarihsel bilincimiz kabarır. Ama kaç kişi biliyordur acaba, Karun Hanizesi’nin uygarlığı hangisidir? Kaşıkçı Elması nasıl gelmiştir?

Bu “eğitimli” kesim için böyle. Geniş kitleler açısından ise tarih ve arkeoloji zaten define avcılığıdır. Hazine ve define seviyesinde “tarih bilinci”ne sahip bir toplumun Hasankeyf konusunda hassasiyet göstermesi, refleksinin olması beklenemez. Çünkü, göçebe ruh hala yaşamaktadır. Göçebe şimdiki zamanda yaşar. Geçmiş, onun için yalnızca soyunu anlatan bir öykü, efsanedir. Atının terkisine, kitapları yükleyemediği için, arkasında taş eserler bırakamadığı için, tarih bilinci çizgisel olamaz. Yere dayalı bir tarih bilincinin gelişmesi çok zordur. Selçuk isimli bir askeri komutan ve oğulları, nerdeyse yirmi otuz yıl içinde beş altı başkent değiştirmişler, en nihayetinde Orta Asya’da başlayan, Horosan’dan geçen yolculuk Konya’da sonlanmıştır.

Beylerin Öyküleri
Bir toplum göçebe ise tarih bilincinin olmaması sorun yaratmaz. Hatta yerleşik topluma göre çok daha zengin imgelerle dolu bilinçleri vardır. Ama bu toplum yerleşik olmaya karar verdiyse artık, tarihle ilişkisini kurmalıdır.

Göçebe toplumlarında hep beylerin öyküleri dilden dile aktarılır. Güçlü olan beyin öyküsü unutulmaz, yayılır, eklemelerle çoğalır. Güçsüzleşen beylerin öyküleri, kahramanlık efsaneleri de unutulur gider. Tarihimiz, Oğuz destanıdır, Osmanlı soyunun tarihidir, Selçuk soyunun hikayesidir. Karamanlı, Çandarlı, Menteşe, hatta Artuk, Karakoyunlu, bunlar daha küçük öykülerdir. İsimleri bile bilinmeyen, unutulmuş sayısız minik efsaneler tarihidir göçebe savaşçı tarih.

Soya dayalı tarih başlatma geleneğinden tam anlamıyla kopulmuş mudur? Saltanatı yıkan ve cumhuriyeti kuran halk, önderine Atatürk soyadını vermiştir. Kanunen de kimse bu soyadı alamaz. Kuşkusuz, Atatürk soyunun devamı olarak bir iktidar yoktur, ama soyadının çağrışımı oldukça gelenekseldir. Cumhurbaşkanlığı forsundaki eski Türk devletleri yıldızları da, bu toplumun tarihsel perspektifini oluşturmasına yetmemiştir.

Türkiye Cumhuriyeti, henüz tarih bilincini göçebe kökenli halkına tam olarak verememiştir. Çünkü, göçebe kültür en çok da bu ülkeyi yönetenlere hakim olmuştur. Ankara’yı yönetenler, kültür bakanları, büyük şehirleri yönetenler, en başta İstanbul’u yönetenler çoğunluk göçebedir. Bu şehirleri boza boza şehirlileşmektedir ya da asla şehirlileşememektedir.

İstanbul'un Definecileri
Bir şehrin kültürel, tarihsel alanlarını yok edebilme hakkını kendinde gören belediye başkanlarıyla ünlüdür İstanbul. Yağmacı göçebe kültürünün hazine ve defineci torunlar yaratması nasıl normal ise ellili yıllarda Bizans kalıntılarının üzerine belediye sarayı yapmak, adliye sarayı yapmak da zamanını ve yerini şaşırmış fetihçi ruhun devamıdır. Laleli yolu açılırken, Vatan Caddesi açılırken, greyderlerin önünde sürüklenen Bizans sütunlarından söz edilir. O caddenin bitiminde, yolu açan zamanın başbakanı Adnan Menderes’in anıt mezarı vardır. Caddeye vatan ismi verilmesi de ruh halini gösterir zaten. Vatan, fethedilen cadde, temizlenen Bizans kalıntısıdır.

Hasankeyf bu ülke için en fazla turistik bir değerdir. Bu toplumun bilinci Hasankeyf’i kendi ara belleğinde bir yere koyamaz. Aslında, Ilısu Barajı’nı enerji, su ve tarım politikaları, Türkiye’nin kalkınması kavramları içinde de tartışabilirdik, ama tarihi perspektif yalnızca tarih kitaplarına ait mi sanıyorsunuz. Kalkınmanın tarihi, enerjinin tarihi, Türkiye ekonomisinin tarihi, politikasının tarihi, yolsuzlukların tarihi. Bunlar da tarih bilincinin içinde yer alır.

Dolayısıyla, ülkenin sorunu enerji sorunu değildir, tarih sorunudur. Tuhaftır, hazine, define, ziynet eşyasına dayalı tarih bilinci, barajların açılış davetiyelerinde de kendini ele verir. Geçen yıl, Çoruh nehrini ve doğasını yok edecek barajlardan Muratlı’nın açılışı için gazeteye verilen davetiye ilanında “altın gerdanlık” benzetmesi kullanılmıştı. Ilısu Barajı’nın davetiyesinde de yine aynı altın gerdanlık ifadesi kullanılmış. Bu terminoloji, düğün-çeyiz kültürüne mi uygundur, yağmacı-defineci tarih bilincine mi uygundur, toplumun bilinçaltına, ara belleğine baktığımızda anlaşılır.

Acıdır ki, Hasankeyf’i yok etmek, daha öncekilerde olduğu gibi, bu toplumun ruhunda bir sıkıntı yaratmaz. Yaratsa yaşamakta zorlanırdı.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.