Neuroscience’ın bir sloganı vardır. “Bilinç, gerçekliğin arkasından gelir.” Bu, çevreyi algılamak ve bilgiye çevirmek için bir sürenin geçmesi gerektiğini ifade eden bir söylemdir. Bu kural Rem Koolhaas için geçerli değilmiş gibi görünüyor. Hollanda doğumlu mimar, bizler henüz içinde bulunulan durumun farkında bile değilken ve henüz netleşmemişken, yükselen modern çağın örüntülerinin farkındaydı. Örneğin, 1978’de yazdığı kitap “Delirious New York” ile Manhattan’ın “tıkanık kültürü” tanımını gündeme getiren ve yorumlayan Rem Koolhaas’tı. Kentlerden kötü kokuların yükseldiği bir dönemde, New York’un düzensizliğinden kaynaklanan verimliliğini gördü. Yoğunluğun erdemleri hakkındaki keşfettikleri ile çizdi.
Diğer kentler de bundan birşeyler öğrenebilirdi. Daha iyi bir yöntem ile onlara Rem Koolhaas öğretti. The Office for Metropolitan Architecture (OMA), 1975 yılında Koolhaas tarafından Rotterdam’da kuruldu ve bazı ilginç bağlamlara dayanan 21. yüzyıl yapıları ile ilgili çalışmalar yaptı. OMA, Chicago’daki İllinois Teknoloji Enstitüsü için yükseltilmiş tren yoluna ait bir istasyon platformunu kapsayan açısal bir öğrenci merkezi tasarladı. Seattle Merkez Halk Kütüphanesi, düzensiz cumbalı katlarıyla, Pekin’deki Merkez Çin Televizyonu Binası, görkemli ve kırılmış formu ile bir yapının olması gerektiği gibi görünmekten uzak fakat işlevleri olan gerçek yapılar.
Büyük modernistler (Le Corbusier, Ludwig Mies van der Rohe), kendi görüşlerini dağınık sokaklara empoze etmeye çalışan kontrol düşkünleriydi. Koolhaas’ın egosu da onlarınkini anımsatmakla birlikte görünüşte tamamen farklılar. Ona göre, modern kentin gürültülü düzensizliği mimarlığını etkiliyor. Mimar ve içinde bulunduğu çağ arasındaki dağınık yarışmada, Koolhaas tekil bir pozisyona ulaşıyor. O, çevresinde dönen kaosla eş zamanlı olarak kendisini yenileyip bunu tamamen farklı bir düzen için bir fırsat olarak görüyor.