Haberler

Acarkent'in mürüvvetini Doğan Grubu da gördü

Tarih: 13 Aralık 2006 Kaynak: Açık Gazete Yazan: Faruk Eskioğlu
Hürriyet gazetesi Ekonomi Servisi'nde muhabir olarak çalışıyordum. 1999'un ortalarıydı. Servis Müdürü Vahap Munyar'ın isteği ile Beykoz'da Acarkent toplantısına gittim.

Toplantının içeriği ve kimlerin katılacağı hakkında herhangi bir bilgim yoktu. Diğer haberlerde olduğu gibi gidip, görecek, dinleyecek ve yazacaktım... Munyar'ın tek verdiği bilgi olan "Hürriyet Gazetesi Reklam Grup Başkanı Ayşe Sözeri Cemal'in toplantıya katılacak olması" haberin reklam içerikli olacağı kanısını uyandırmıştı yalnızca...

Beykoz'da Acarkent'in silahlı özel korumalarının koruduğu kapıdan girdik. Hisar'dan bakıp da Beykoz'daki ormanı traşlayanlara okkalı küfürler ettiğim mekandaydım: Acarkent...

Villaların arasında farklı renkteki asfaltla yapılmış koşma parkurları dikkatimi çekmişti. Toplantı odasına girdiğimde ince uzun masanın bir ucunda baba İsmet Acar, öbür ucunda oğul Hızır Acar oturuyordu.

Masanın yanlarında ise önem sırasına göre Doğan Grubunun bütün ağır topları yerleşmişti. Baba Acar'ın yanında Mehmet Ali Yalcındağ, Hürriyet Gazetesi Reklam Grup Başkanı Ayşe Sözeri Cemal, o dönemde Milliyet Gazetesi'nde köşe yazarı olan Mehmet Y. Yılmaz ve o dönemde Milliyet Gazetesi Ekonomi Müdürü olan Murat Sabuncu oturuyordu. Sabuncu'nun yanında Vahap Munyar'a ayrıldığını düşündüğüm yere oturdum. Masanın karşı tarafında ise Acarkent'in yetkilileri yer alıyordu. Masalarda oturum yerlerine göre isme özel Acarkent'teki spor tesisi ‘‘Coliseum’’dan ücretsiz yararlanma üyelik kartları vardı. Benim masamdaki Vahap Munyar adınaydı...

Toplantı başladı. Yalçındağ, Doğan Grubuyla Acarkent arasında milyonlarca dolarlık bir reklam anlaşması yapıldığını ve Doğan Grubu'ndaki bütün gazete, televizyon ve radyo yayınları ile villa satışlarını pompalayacaklarını açıkladı. Bu konuda yöntem konuşulmaya başlandı. Vahap Munyar'ın katılamadığı toplantıdaki görevim de ortaya çıkmıştı. Acarkent'i pohpohlayacak bir yazı yazacaktım.

Mehmet Y. Yılmaz'ı yazılarından severdim. Toplantının bana yabancı olan doğasında Acar ailesine satışları patlatacak önerilerde bulunması beni şaşırttı*

Toplantının akışı içinde yanımdaki Sabuncu'nun kulağına eğilerek "İstanbul'un akciğerlerini sökmüş bunlar" diye fısıldadım.
Toplantı medya okullarında okutulacak nitelikteydi. Noam Chomsky'nin kulağı çınlasın reklam "sus payı" olarak pazarlanıyordu. Streste olduğumda mideme saplanan o sancı toplantıda beni yine yakaladı. Yerimde duramayacak konumda kıvranmaya başladım. Toplantının bitiminde benim rahatsızlığım herkesin dikkatini çekti. Yalnızca "sorma hapı"na ihtiyacım olduğunu söyledim. İsmet Acar, yardımcısını sitenin doktoruna göndererek sorma hapı getirtti...

Acarkent'ten Hürriyet'e dönerken araçta benden beklenilen haberi yapmamaya karar verdim. Gönderildiğim bu toplantının asla bir parçası değildim. Acarkent'i öven bir yazı yazmam sosyalist bilince ve etik kurallara aykırıydı. Herşeyden önce bir "gazeteci"ydim ve üstelik çevre dostuydum.

Yapmam Gerekeni Yaptım
Gazeteye döndüğümde Munyar'a toplantının özel olduğu ve haber değeri taşımadığını söylemekle yetindim. Serviste kendime çok yakın bulduğum arkadaşlara gördüğüm çevre katliamını ve bu konuda her türlü reklam ve haberin de etiğe aykırı olduğunu, en azından biz gazetecilerin buna alet olmaması gerektiğini anlattım.

Bununla da yetinmedim... Bir gazetecinin görevi Acarkent'teki olup bitenleri doğru olarak aktarmaktı. Silahlı özel güvenliğin koruduğu site içinde çektiğim fotoğrafları ve Acarkent aleyhine yazdığım haberi Cumhuriyet Ekonomi Muhabiri Nilüfer Şensöz'e verdim. Nilüfer'e çalıştığım gazetenin böyle bir yazıyı yayınlamasının mümkün olmadığını anlatarak kendi imzasıyla yazıyı yayınlatmasını istedim. Duyarlı bir gazeteci olan Nilüfer "haber değeri olan" haberi görünce heyecanlandı. Gazeteci arkadaşım bir süre sonra telefonla arayarak yazıişlerinin haberi yayınlamak istemediklerini söyledi. Gerekçe olarak da Cumhuriyet'i Dogan Grubu'nun dağıtmasına bağladı.

Daha sonra aynı haber ve fotoğrafı bu kez sağ bir gazetede çalışan muhabir arkadaşa verdim. (Ne yazık ki arkadaşın adını hatırlayamadığım için gazetenin adını da yazamıyorum) O da haberi yayınlatamadı.

2001'de Londra'ya taşındığımda benimle röportaj yapan yerel gazete Toplum Postası'na Acarkent'teki görgü tanıklığımı anlattım...

Acarkent'e Methiye
Acarkent ile ilgili geçmişte eleştirel yazılar yazan Emin Çölaşan da dahil olmak üzere 1999-2000 arasındaki Acarkent reklam kampanyası boyunca Hürriyet ve Doğan Grubu'nda aleyhte tek bir tek yazı ve program yayınlanmadı. Tam tersine Acar Cumhuriyeti'ne göz yummanın ötesinde Acarkent'i öven yazılar yayınlandı. İşte arşiv orada isteyen tarasın...

Munyar, benim yazmam gereken ama yazmadığım yazı için servisteki muhabir Ebru Baki Sandık'ı görevlendirdi. Genç muhabir Acarkent'i öven bir yazı kaleme aldı ve tam sayfa olarak da Hürriyet'te yayınlandı...

Hürriyet, 17 Ağustos 1999 depreminde panikleyen İstanbul'daki zenginleri de Acarkent'e yönlendirdi. Ne de olsa Acarkent, 'reklamcılık dilinde Doğan Grubu'nun işortağıydı...

24 Eylül 1999 tarihinde "Deprem korkusu villa satışlarını patlattı" başlığıyla verilen haber şöyleydi:

"Toplam 1452 villa bulunan İstanbul Beykoz'da kurulu Acarkent'te, ikinci bölgede 350 villa henüz satışa sunulmazken, şu anda satışta olan 80 villa kaldı. Depremden sonra talebin 7-8 kat arttığını belirten yöneticiler, satışa sunulmayan 350 villaya da talebin fazla olduğunu belirtiyor. Üç dört ziyarette ancak gezilebilen Acarkent, İstanbul'un en yaşlı ve sağlam kayalıklarının üzerinde kurulmasının avantajını yaşıyor. Acarkent'te villa fiyatları 275 bin dolarla 850 bin dolar arasında değişiyor. Beykoz Konakların'da şu anda satışta olan yaklaşık 400 villanın 205 tanesi satıldı. Hafta sonu normalde 20 25 kişinin gezdiği siteyi şimdi yaklaşık 100 kişi geziyor. Talebin 4-5 kat arttığı belirtilirken, kiralık evlerin de tümü tutuldu. Satış fiyatları 600 bin dolarla 1.2 milyon dolar arasında değişen vilların, kira fiyatları da orta tipte 2 bin 500 dolar büyük tipte de 3 bin dolar. Beykoz Konakları'nın bir özelliği de üst çatı kaplamalarının hafif bir malzeme olan shingle'dan yapılması. Altında da gaz beton ve çelik krişlerin bulunduğu çatı, büyük bir sarsıntıda kütle halinde değil kırılarak düşüyor."

Hürriyet, 24 Mayıs 1999'da "48 bin metrekare spor tesisi" başlıklı haberiyle Acarkent tesisleri şöyle övülmüştü:

"Beykoz'daki Acarkent'te 48 bin metrekare alana kurulu ‘‘Coliseum’’ adı verilen bir spor tesisi açıldı. Coliseum'un kapalı alanında; aerobik salonu, lokanta, bar, oyun odaları, kapalı yüzme havuzları, sauna, Türk hamamı, 4 cep sineması, cocuk oyun odaları, kreş, büyük toplantı salonu gibi bölümler var. Açık alanında tenis, voleybol ve basketbol sahası, yürüyüş parkuru yer alıyor. Tesisten Acarkent sakinleri dışındakiler de yararlanabiliyor."

En İyi Ödülü Acarkent'e Verilmişti
Doğan Grubu, Acarkent ile işortaklığından ciddi paralar kazandı. "Yılın İlanları 99" ödülü de Acarkent'e verildi. Hürriyet bu haberi "Acarkent'e ‘En İyi İlan' Ödülü" başlığıyla 4 Aralık 1999'da şöyle duyurmuştu:

"Hürriyet İnsan Kaynakları Gazetesi'nin 4'üncü yaşını kutladığı gecede 'Yılın İlanları 99' ödülleri de sahiplerini buldu. Yarışmada Hürriyet İnsan Kaynakları Gazetesi'nde 1 Eylül 1998-31 Ağustos 1999 tarihleri arasında çıkan ilanlar farklı kategorilerde değerlendirildi. Sonuçlara göre ilan kategorisinde Repro Reklam Ajansı'nın hazırladığı Acarkent ilanı birincilik, Capitol Halkla İlişkiler'in hazırladığı Unilever ilanı ikincilik, Artı Bir Reklam'ın hazırladığı Air Alfa ilanı üçüncülük ödülünü aldı."

Acarkent Bir İlk Değil
Ne yazık ki Doğan Grubu için Acarkent bir ilk değil. Yahya Murat Demirel'in sahibi olduğu Egebank, 1999'un en çok reklam harcaması yapan bankaları arasında yer aldı. öyle ki, "250 Dolara Repo" kampanyası ile topladığı 150 milyon doların yüzde 13.3'ü olan 20 milyon doları reklam için harcadı. Oysa Egebank'ın yalnız reklam için harcanan bu miktar batılı bir bankanın ancak yıllık kazanç oranını teşkil edebiliyordu. Yahya Murat Demirel, kendisiyle Hürriyet Gazetesi'nden özel reklam röportajı yapılmasını sağlamış ve 20 milyon dolar reklam harcamasını o tarih itibariyle bizzat kendisi söylemişti.

Açık Gazete olarak, işadamı - bürokrat - yargı işbirliği ile yaratılan Acar Cumhuriyeti'ndeki basın ayağı unutulmamalı deriz... Benim görgü tanıklığım buzdağının yalnızca üstündeki minik bir parçasıydı. Bütünü sorgulamak ise bağımsız yargının görevi olmalı... Biz yine basının yüzakı "alternatif medya" olarak peşlerinde olacağız...

* Aynı Mehmet Y. Yılmaz, 4 Aralık 2006'da şöyle yazacaktı:
"Acarkent, en azından bir on-on beş senelik öykü. Bugün Beykoz Ormanları’ndaki talanı yeni keşfetmiş gibi emirler yağdıran yetkililer de neresinden baksanız İstanbul’da 10, Türkiye’de 4 yıldır iktidarda. Bu beylerin dönemlerinde ormanların konut arazisine dönüştüğü, hatta bazı arazileri orman arazisi olmaktan çıkarmaya çalıştıkları, bunun için Anayasa değişiklikleri tasarladıkları da bir sır değil. Hatta bizzat Başbakan’ın Belediye Başkanı seçilmeden önce oturduğu kendi evi de ruhsatsız bir binaydı. Sultanbeyli’nin ormanın adım adım yok edilip genişlemesi de o yıllara rastlıyor. Emin Şirin’in sorduğu gibi Adnan Hoca’nın orman arazisindeki malikánesi de bu dönemde yapıldı. Bu nedenle İstanbul’da orman yağmasının tek sorumlusu sanki bir tek siteymiş gibi davranılmasını "hamamın namusu öyküsüne" bağlıyorum. Bir gün ormanın namusunu kurtarmaya karar verdiler ve o da Acarkent’in başına patladı! Meraklıları için özel not: Acarkent’te ve başka ormanlık alanlarda herhangi bir mülküm bulunmamaktadır."
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.