Haberler

Yale’de Mimarlık Tarihi Yeniden Diriliyor

Tarih: 14 Aralık 2006 Kaynak: New York Times Yazan: Nicolai Ouroussoff Çeviren: Yıldız Uçak

Yale Üniversitesi Art Gallery’deki restorasyonla Amerika’nın büyük mimari güzelliklerinden biri uzun süren uykusundan uyanıyor. Ancak, uzun süre kayıp bir dostun dönüşü gibi bazı eski yaraları da diriltiyor.

Çağdaş tasarımlarıyla tanınan Polshek Parnership Architects tarafından yürütülen restorasyon Louis I. Kahn’ı o çok hakkettiği yüksek kaideye yeniden yerleştiriyor. Dehasının tüm unsurları burada: açık geometrik formlar, keskin çizgiler, ışığın hassas kullanımı, malzemenin dokunulabilirlik aşkı. Şahaserlerinin ilki olarak, bina kariyerinin sonlarına doğru tasarlayacağı atavistik anıtların habercisi niteliğinde.

Fakat proje aynı zamanda, aralarında şu anda Charles Gwathmey tarafından yenilenen, Paul Rudolph’un 1963 Sanat ve Mimarlık Binası’nın ve sanat tarihi öğrencileri için caddenin karşısında inşa edilen ek binanın da bulunduğu, Yale Kampüsü’nün bir köşesini yeniden kazanmak gibi daha büyük bir projenin parçası olarak da anlaşılabilir. Bir bütün olarak, bu işler Amerikan mimarlığının en değişken dönemlerinden birine hitabediyor ve bize tarihin nasıl sürekli denendiği ve gözden geçirildiğini hatırlatıyor.

O dönemde Gordon Bunshaft’ın New York’da tasarlamakta olduğu cam ve çelik şahaser Lever House’un aksine, 1953 Art Gallery, malzemeleri ve yüzeyleri vurgulayarak gizemli bir hava yayar.

Yılların hassasiyetten uzak kaba değişiklikleri kaldırılarak, bütün unsurlar tüm güzellikleriyle yeniden kazanılıyor. Batı cephesi, cam ve çelik çerçevesi orijinal hafifliğine kavuşturulmak üzere yeniden inşa edildi: galeri alanı açmak için itinasızca üzeri çatıyla örtülmüş bir dış avlu yeniden kazanılarak, daha alt seviyedeki galerilere ışık akması sağlandı.
Batı duvarının hassasiyetle caddeden geri çekilmiş zerafeti, opak, ifadesiz beton bir perde görünümündeki ana girişin güçlü betonarme bloğuyla zıtlık teşkil eder. Binanın iç mekanında bu kısıtlayıcı nitelik yerini başdöndürücü bir güç ve zerafete bırakır. Tavanın üçgenler oluşturan derin kirişlerinin, derin gölgeleri odalara gizemli bir hava verir: merdiven kovasını barındıran masif silo benzeri silindir, gelerilerin kutsal mekan statülerini güçlendirir.

En küçük değişiklikler dahi isabetli. Lobi, Kahn’a ona tapınmadan gerekli saygıyı gösterebilen, yetenekli Joel Sanders tarafından yenileniyor. Sanders, çağdaş mobilyaları azaltıyor ve gözden uzak abanoz kabinler binanın mahremiyetini güçlendirerek, lobiyi kucak açan bir yaşam alanına dönüştürüyor.

Buradan, orijinal binanın en garip özelliklerinden birine bakıyorsunuz: Kahn’ın, binasını tarihi çevresine kilitlemek için, dış avlusunu çevrelemek üzere kullandığı kabayontu taş duvarına. Ancak, gerçek ilham galerilere adım atınca gerçekleşiyor.
Yeni bir bina projesi üstlenen tüm direktörler ve küratörlerin bu odaları gezmeli. Hayretle yukarıya bakıyor ve ancak sonrasında tablolara dönüyorsunuz.

Bunlar hapishane ve kolej yurtlarıyla ilişkilendirilen kaba beton bloklardan değil. Özel alarak, 10 cmx15 cm olarak, küçük ebatlardaki tasarımıyla daha rafine bir görünüm sağlıyorlar.

Erken İtalyan Rönesansı’ndan çağdaşa kadar değişen bir aralıktaki tabloların çoğu, odaları bir dizi daha küçük mekanlara bölen, çelik ayaklarla desteklenmiş bölücülerde sergileniyor. Monet, Renoir, ve Pissaro tabloları ana girişin cephesi boyunca devam eden beton-blok duvar üzerindeki altın varaklı büyük çerçevelerde sergileniyor.

Kahn’ın bütün önemli binalarında olduğu gibi, tüm mekan onun ışığı ustaca kullanımıyla hareketleniyor. Büyük plaka pencereler, ışığı geçiren beyaz perdeler arkasında gizleniyor. Giriş avlusuna bakan dar düşey bir cam aralık ziyaretçileri dış mekanlara yönlendirmek ve bir arka duvarın ışıkla yıkanmasına olanak sağlıyor.

Işık çeşitliliği, formlar ve malzemeler arasındaki gerilim şaşırtıcı; bölmelerin zerafetine karşı, betonun kaba ağırlığı bizi ayıltıyor. Buradaki herşey sıcak bir şekilde canlı hissediliyor.

Belki bu tazelik bizi Kahn’ı yeni bir ışıkla görmek için de cesaretlendirir. Kendisine hayran bir nesil için, Kahn’ın işi Modernizm’in ana çizgisinden, köklerini tarihten alan bir mimariye dönüşü temsil ediyordu. Saflık yerine mistisizm. Şeffaflık yerine belirsizlik. Soyut bir ütopya yerine tarihi nüans. Özünde, Modernizm’in boğucu karakterinden bir kaçış.

Bugün en eğitimli mimarlar Le Corbusier’i reddetmek gerektiğini hissetmeden Kahn’ı takdir edebiliyorlar. Mimarlık tarihine bu daha aydın bakış, Yale’deki Sanat ve Mimarlık okulunun restorasyonu ve genişletilmesi için planlar üzerinde çalışan Paul Rudolph’da gözlenebiliyor. 1963’de tamamlanmasının ardından, sert Brutalist beton formlarının Modernizmde yanlış giden herşeye bir örnek olduğu iddiasıyla, aralarında Kahn destekçilerinin de bulunduğu pek çok mimarın katıldığı bir saldırıya maruz kaldı.

Bu antipati kısa sürede fiziksel suistimale dönüştü. Tamamlanmasının ardından maruz kaldığı yangının ardından, bina affedilmez bir dizi değişikliğe maruz kaldı. Çatı pencereleri ve pencereler, mekanları mağara benzeri karanlık hacimlere dönüştürecek şekilde örtüldü. Çekirdek stüdyoları oluşturan dikey hacimlere ek stüdyo döşemeleri yerleştirilmesiyle sıkışık ve kasvetli bir durum meydana geldi. Sonuç olarak, Rudolph’un başarısını açıkça kavramak yıllarca imkansız bir hal aldı.
Gwathmey, bu hataların düzeltilmesi için ideal kişi gibi görünüyor. Erken 1960’larda Yale Üniversitesi’nde, Rudolph’un mimarlık okulunun dekanı ve yeni okul inşaatı sürdüğü esnada, mimarlık okulunun geçici bir süre yerleştiği Kahn’ın Sanat Galerisi’nde Gwathmey stüdyo çalışmalarına katılıyordu. Rudolph o dönemde Kahn’ın galerilerini de, Kahn’ın nefret ettiği beyaz kutular gibi şeyleri yerleştirerek yenilemişti.)

“Kahn’ın karşısında çalışmak onun için çok korkutucu bir şeydi,” dedi Gwathmey, Rudolph’un Oedipal çelişkilerini hatırlatarak. “O günlerde, ben hafta sonlarında onun bürosunda çalışıyordum. Tasarımın sonsuz sayıdaki türevleriyle çalıştı. Sanırım çabanın çok kapsamlı olduğunu söylemek mümkün.”

Yenileme Kahn ve Rudolph arasındaki vizyon oyununa yeni bir ışık tutacak gibi görünüyor. Sanat ve Mimarlık binasının köşelerini tespitleyen beton formlar arasında geriye çekilmiş olarak yerleşmiş cam cephesiyle orijinal transparan görüntüsüne kavuşturulacak ve caddenin karşısındaki Kahn’ın cam cephesini yansıtacak. Ek döşemeler kaldırılarak, stüdyolara tüm haşmetini sağlayan eski düşey mekanlar ortaya çıkarılacak. Kapatılan ışık kuyuları yenilenerek, kütüphane duvarının arkasına günışığının düşmesi sağlanacak. Bittiği zaman, Kahn’ın kontrollü şıklığına harika bir karşıtlık oluşturarak, kırk yıl önce olduğu gibi tüm cüretkarlığı hissedilebilecek.

Fakat, yakın mimarlık tarihini kurtarmak için önümüzde uzun bir yol bulunuyor. Kevin Roche’un, mimarlık öğrencilerinin bir kült favorisi haline gelen, spiral rampaları ve çatı otoparkıyla devasa binası, Veteran’s Memorial Coliseum yıkılıyor. Bir kaç mil ötede Marcel Breuer’in Pirelli Binası ise, bir otopark alanına yer açmak için kısmen söküldü.

Eğer Kahn ve Rudolph, yıllarca süren çatışmaların ardından sembolik olarak barış yaptılarsa, biz de mimarinin çelişkili tarzlarını kucaklayabilmeli ve tanıyabilmeliyiz.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.