Haberler

1. Altyapısız Mimarlık Sempozyumunda Geleceğin Mimarisi Tartışıldı

Tarih: 14 Aralık 2006 Yazan: Gökçe Aras


"Ata" Uzay Asansörü - Serkan Anılır

13 Aralık 2006 Çarşamba günü Harbiye Askeri Müze’de Kale Grubu'nun sponsorluğunda gerçekleşen 1. Altyapısız Mimarlık Sempozyumu, mimarinin, niteliği gereği tahrip edici olan altyapıya daha az bağımlı olmasının sağlanmasına yönelik yeni buluşlar, teknolojiler ve mimari uygulamalar tartışıldı.

Geleceğin mimarisinin tartışıldığı sempozyum, Altyapısız Mimarlık ile ilgili bir çok çalışması olan Doç. Dr. Serkan Anılır başkanlığında gerçekleşti.

Farklı ülkelerden gelen ve büyük projelere imza atan bir çok konuşmacının yer aldığı sempozyum mimarlara ve öğrencilere yeni bakış açıları getirdi.

Doç.Dr. Serkan Anılır’ın izleyicilere sempozyum hakkında bilgi vermesiyle başlayan sunumlar Japon mimar Prof. Kengo Kuma’nın “Nesne Karşıtı” adını verdiği sunumla devam etti. Mimarinin ancak doğayla harmanlanıp birleşebileceğini savunan Kuma, yapının mimarisinden havalanmasına, ışığın binaya giriş şekline kadar her şeyin tasarlanması gerektiğini düşünüyor.

Sempozyum, Dünya’nın en güneyinde bulunan İngiliz Antarktika İstasyonu olan Halley VI projesinde çalışarak büyük başarı gösteren Hugh Broughton Architects adlı Londra merkezli bir mimari tasarım stüdyosunda çalışan Sarah Besley ve Gianluca Rendina’nın projelelerini anlatan sunumları ile devam etti. Bu istasyon için açılan uluslararası mimarlık yarışmasını kazanan Hugh Broughton Architects grubunun tasarımı, modüler bir Antarktik araştırma istasyonu teşkil edecek ve hem yaşama hem de çalışma için en uygun ortamı sağlayacak.

Bilimkurgu alanında toplam 10 en çok satan kitabın yazarı olan James P. Hogan’ın konuşmasının ardından endüstriyel tasarımcı Arturo Vittori Roma Mitolojisi’nde “yerin ruhu” anlamına gelen “genius loci” kavramının mimaride kullanımı ile ilgili bir sunum yaptı. Bunun ardından bir uzay mimarı olan Brent Sherwood şehirciliğin tarihi bağlamında altyapısız yaşamı anlattığı sunumunda tarih boyunca insan yerleşimlerini karakterize eden altyapı sistemlerinden bahsetti.

Öğleden sonraki sunumlarda, Uluslararası Uzay İstasyonu’nda çalışmalar yapan astronot Roberto Vittori uzayda yaşamı anlattı. Teknolojinin kendisine bu fırsatı verdiğini söyleyen Vittori, uzayın mühendisler tarafından yapılandırıldığını belirtti. Uzayda mikro yerçekimi olan bir ortamda sürekli havada duran objelerle yaşama adapte olmanın zorluğundan, Uluslararası Uzay İstasyonu’nun bir gemi gibi olduğundan fırlatılma ve geri dönüşün uzayda yaşamaktan daha zor bir süreç olduğundan bahsetti.

Sempozyum, Mimarlık profesörü Shuichi Matsumura’nın “Lojistik ve Yönetim” konulu sunuşu ile devam etti. Sunumunda altyapının hayalgücünde cep telefonu, Moğolların taşınabilir barakaları ve astronotların giydiği üniformalarla bağdaştığını söyleyen Matsumura, tamamen altyapısız bir sistem yerine daha az altyapıya bağlılığın hedeflenmesi gerektiğini düşündüğünü ekledi. Lojistiğin 20.yy’da önemsenmeye başladığını söyleyen Matsumura özellikle Japonya’da Tokyo’nun nüfusunun artması ile artan konut ihtiyacının altyapıya yükler getirdiğini teknoloji transferleri ile bu yükün azaltılabileceğini belirtti. Matsumura, inşaat aktivitelerinin yönetiminin artık önem kazanmaya başladığını, inşaat sektöründe varolan binaları yenilemenin yeni bina yapmaktan daha çok yer aldığını, eğer yinetim doğru yapılmazsa şehir merkezindeki eski binaların boş kalabileceğini söyledi. Matsumura, binayı yenileme şeklinin de yönetimin işi olduğunu, tarihi bölgeleri yenilerken de (örneğin Pekin) mevcut eskimiş altyapıya yük getirmemek için altyapısız sistemlerin bir alternatif olabileceğini ekledi.

Sunumlar, Robotik Mühendisi Silvano Colombano’nun “Esnek Gezegensel Altyapılar” konulu sunumu ile devam etti. Colombano; özerk altyapı, kendini tamir edebilen sistemler ve insanın sürekli olarak ayda ya da Mars’ta olmasını sağlayan nakliye altyapısından oluşan 3 önemli unsurun kendisine ilham verdiğini söyledi. Kendi kendine hareket edebilen, kendi kendine şekil değiştiren zincir tipi robotlardan oluşan bir sistemi öngören Colombano bu robotun sekil ve fonksiyon da değiştirebildiğini söyledi. Habitat Operasyon ve Bakım Sistemi olarak adlandırılan robot sistemi yüzeyde bulunan başka bir modülün başka bir modül geldiğinde yer değiştirmesini ya da inşaat alanı olucaksa bunun düzeltilmesini sağlayabilecek. Colombano uzay üssünün kalıcı olması gerekliliğini vurguladı. Bu sistemle uzay üssü astronotlar gelmeden robotlarla hazırlanabilecek.

Daha sonra, bir sistem mühendisi, düşünür ve yazar olan John P. Allen, 1965 yılında kurduğu ekiple birlikte yaptığı biyosferik mimari araştırmalarını ve Biyosfer 2 deneyinin sonuçlarını izleyicilerle paylaştı. Kendilerini korkak maceracılar olarak adlandıran çalışma grubu ile eğer biyosferik yapacaksak önce biyosferin 2 / 3’ünü oluşturan okyanusu aşmamız gerek düşüncesi ile her yerde özgür olabilen bir tekne geliştirmişler. Bunun ardından tarımı öğrenmeleri gerektiğini düşünmüşler ve Fransa’da çalışmalara başlamışlar. Yaptıkları yapılarda Ayasofya ve Mimar Sinan’ın Süleymaniye’si gibi tekilliği aradıklarını söyleyen Allen, yaptıkları yerlerde alanın ruhunu da dikkate aldıklarını belirtti ve Biyosfer 2’nin yapım ve kullanım aşamalarını katılımcılarla paylaştı.

Uzmanlık alanı yapısal mühendislik olan Prof.Dr. Kenichi Kawaguchi “Altyapısız Yapı: Tek Hücrelilerin Hareket Kabiliyeti” adlı sunumuna Türkiye’den ilginç mimari örneklerle başladı. Altyapısız yapıları; mevcut altyapıya güvenmeden yapılan yapı ve kendi kendine mevcudu muhafaza eden yapı olarak iki aşamadan oluştuğunu söyleyen Kawaguchi eğer altyapı çevreye bağımlı ise ayarlanabilirlik ve mobilite özellikleri olmasının gerektiğini ekledi. Hızla biraraya getirilen yapılar ile ilgili çalışmalarında üst örtüleri ele alan Kawaguchi çalışma aşamalarını izleyicilere sundu.

Sempozyumun son sunumunda ise mimar, mühendis Scott Howe, Trigon modüler robotik inşaat sistemi ile ilgili çalışmalarından bahsetti. Altyapıları bir araç olarak nitelendiren Howe iyi bir altyapının sağlıklı toplumlar için gerekli olduğunu eğer yoksa bunun telafi edilmesi gerektiğini de ekledi. Bunun için de modüler bir sistemi öngören Howe kapsül halinde akif sistemlerden oluşan pasif bir sistemi öneriyor. Karmaşıyı kapsül haline getirmenin kurguyu kolaylaştıracağını ve süreçlerin de kapül haline getirilmesinin mümkün olduğunu söyledi. Daha sonra Howe Trigon sisteminin kendini toparlayan, kendini kopyalayan, kendini imal eden ve kendini sürdürebilen bir sistem olduğunu belirtti. Son olarak bu sistemin destek bulunduğu takdirde geleneksel mimariye de uygulanabileceğini söyledi.

Toplantı, Doç.Dr. Serkan Anılır’ın başkanlığındaki açık oturumda izleyicilerin de soruları ile son buldu.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.