Haberler

Belediyeye Reform Gerek

Tarih: 16 Ocak 2007 Yazan: Korhan Gümüş


İstanbul’un sorunlarının çözümü için kaynak meselesi elbette ki önemli. Ama önce kötü yönetimi engellemek gerek.

2 Ocak tarihli Radikal’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’un ulaşımını çözmek için 15 milyar Dolar'a ihtiyaç duyulduğunu, merkezi otoriteden destek beklediklerini söylüyordu.

“İstanbul’un trafiğini 15 milyar Dolar açar” başlıklı haberde, belediye başkanı, İstanbul’un önemli sorunlarına da değiniyordu. Habere göre İstanbul’un ulaşım, deprem, çevre kalitesi gibi sorunlarını çözmek için büyük kaynaklara ihtiyaç var. Oysa sorun yalnızca kaynak transferi sorunu değil. Ortada çok ciddi bir yönetim sorunu var. Topbaş’ın söylediklerine şöyle bir bakmak bile bunu ispatlıyor:

- Başka ülkelerde olduğu gibi belediyelerin trafikten emniyete kadar her konudan sorumlu olması gerektiğini söylüyor. İstanbul’da yönetimin bazı sorumlulukları almasının gerekli olduğuna işaret ediyor. Bu konu önemli. Ancak yetki devri yalnızca Ankara’dan talep ederek olmaz. Belediyelerin de yerel politik süreçleri güçlendirmesi, halkın her kesimine açılması zorunlu. Yoksa yetkiyi yalnızca kendisi için ya da belediye ile ilgili iş çevresi adına istemiş olur ki böyle bir talebi merkezi otorite ciddiye almaz. Eğer belediye halkı arkasına almazsa, merkezi kurumlar ellerindeki yetkiyi nasıl devretsinler?

- Belediye şirketlerini özelleştirileceğini söylüyor. Belediye şu anda da hizmetlerin büyük bir bölümünü şirketlere yaptırıyor. Ancak yönetim işlevi özelleştirilemez. Kamu işlevlerinin nasıl olacağına, kentin önceliklerine şirketler, yatırımcılar karar veremez. Oysa şu anda belediyenin planlama işlerini, kentsel dönüşüm projelerini özel sektör hazırlıyor. Böylesine daralan bir kapalı katılım modeli kentin enerjisini harekete geçirmeye, kent politikalarının üretilmesine yetmez.

- İstiklal Caddesi konusunda sıkıntılı olduğunu söylüyor. (Bu projeden dolayı da müteahhit suçlanıyor.) Oysa burada gene bir yönetim sorunu var. İşin ortada bir projesi bile yok. İşin başında belediye yetkililerine sorduğumuzda “ne projesi, onsekiz profesör karar verdi, siz daha iyi mi bileceksiniz” diye cevap verildiğini kendisine belirtmek istiyorum. Siyasetle bilimin işbirliğinden söz ediliyorsa, kamu adına yapılan kentsel tasarım işlerinin kapalı süreçler içinde değil, profesyonelliğe açık süreçler içinde gerçekleşmesi gerekir. Proje, fikir geliştirme işleri kapalı olmamalı, profesyonel dünyaya açılmalı. Bu sorunun da ortaya koyduğu gibi kapalı ilişkiler hem başarısını engelliyor, hem de halka zarar veriyor.

- Sütlüce Mezbahası’nın bir kangrene dönüştüğünü söylüyor. Oysa tarihi mezbahayı, koruma kurulu kararına rağmen sorgusuz sualsiz yıktıran da gene belediye. "Avrupa’nın en büyük kültür merkezi" olduğu söylenen, yeni yapılan binalara şu ana kadar -yönetim giderleri ile birlikte- yüz milyon Dolar harcandı. Bir kültür merkezi böyle mi planlanır? Böyle mi projelendirilir? Biliyoruz ki aynı tarihlerde Kültür Bakanlığı ile birlikte İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, Maslak’ta başka bir kültür merkezi yapmaya girişti ve bu projeye de yaklaşık 50 milyon Dolar gömüldü. Kent için çok önemli olan bu iki yatırım da, başladığında iki kuruluşun birbiriyle ilişki kurma sorunu yoktu. Böylece her biri Avrupa’nın hiç şüphesiz en kötü kültür merkezleri olan iki tane yarım kalmış inşaat (ya da daha doğrusu enkaz) sahibi olduk. Bunun hesabını soran yok. Tam tersine, sorunu yaratanlar şu anda İstanbul’a Osmanlı Mahalleleri tasarlayan planlama bürosunun başındalar. Sulukule, Süleymaniye, Zeyrek projeleri ile İstanbul’un başına yeni dertler açarak, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nden atılması için çalışıyorlar. Yasaları, AB muktesabatını bir kenara koyalım, kişilerin hem karar verici, hem de proje müellifi olduğu nerede görülmüş?

- Dünyanın ilk metrosunun İstanbul’da 1870’de açıldığını ama arkasının gelmediğini söylüyor. Tünel limanı, denizdeki ağı İstiklal Caddesi’ne bağlamak için yapılmış çok başarılı bir çözüm. (Günde onbinlerce insan bu yokuşu yürüyerek çıkıyormuş.) O tarihlerde İstanbul kendi topografik yapısına en uygun metropoliten ulaşım sistemi kurulmuş. Unutmayalım ki dünyanın en iyi vapurları İstanbul’da çalışıyormuş. Metro deyince nedense hep Paris, Londra, Moskova gibi kentlerde görülen kartezyen ağ biçimindeki yer altı sistemi anlaşılıyor. Oysa İstanbul’un topografik özelliklerine göre metropoliten ulaşım ağı biçimlenmeli. Kentin ulaşım sistemi ilk önce bu metro fantezisinden kurtarılarak metropoliten bir yönetime kavuşturulmalı. Örneğin İstanbul’da otomobil kamusal ulaşım sistemlerinin yerini almış durumda. Marjinal hale gelen deniz ulaşımı, raylı sistemler geliştirilmeli. Köprülerin gelirleri İstanbul’un ulaşım yatırımlarının finansmanında kullanılmalı. Nasıl belediye başka ulaşım hizmetlerinden para alıyorsa, köprüler de fiyatlandırma politikalarının bir ögesi olmalı.

- Marmaray’ın Anadolu Yakası'nda ulaşım ihtiyacının en yüksek olduğu E-5 hattını kullanması gerekmez mi? Bu yakada neden hem belediye, hem de Ulaştırma Bakanlığı birbirine rakip iki ulaşım hattı öngörüyorlar? Neden ulaşım omurgası banliyö ve tren hattına, sahile kaydırılıyor? Oysa eski hat iyileştirilerek geliştirilebilir ve bağlantı ileriden sağlanabilir. Hem buradaki topoğrafyayı köklü bir biçimde değiştirecek ve sahile doğru muazzam bir trafik yükü getirecek, hem de 3. köprü için ihtiyacı pekiştirecek olan bu tercihe, başta belediyenin planlama bürosu olmak üzere neden kimse sesini çıkarmıyor?

- İstanbul metrosunun Taksim - Yenikapı hattı tam bir yılan hikayesine dönmüş vaziyette. Bugüne kadar 200 milyon Dolar yatırılan tünelin, zaman zaman “mantar yetiştirmek için” kullanılacağı söyleniyor. Belediye yetkilileri sorumluluğu kendi üzerlerinden atmak için koruma kurulunun projeyi onaylamadığını söylüyorlar. Dediklerine göre müteahhit, koruma kurulu kararı çıkmadan işi bitirmiş. Böyle bir gerekçeye kim inanır? Müteahhide işi veren belediye değil mi? Vatandaşın evini boyaması, kırık camlarını ve kiremitlerini değiştirmesi için bile proje isteyen koruma kurulunun proje üzerinde karar vermesi gerekmez mi?

- Belediyenin kaynaklarının kısıtlı olduğunu söylüyor. Kendisinin İstanbul’un surları için 25 yıldır harcanan kaynağın üzerinde elbette ki bir sorumluluğu yok. Kente bir metro inşaatı bedelinden çok daha büyük bir zarar veren bu korkunç uygulama UNESCO sayesinde güç bela bir parça durduruldu. İstanbulluların parasının da daha fazla çarçur edilmesinin önüne geçildi. Ancak yeni yönetimin, İstanbul’a bu kadar zarar veren uygulamanın hesabını sorması, bu işi yapan yöneticilerini, danışmanlarını, işten uzaklaştırması gerekmez mi?

- Son olarak; katılım konusundaki anlayışını da şöyle ifade ediyor: "Planlama merkezini kurduk. Oraya geldiniz ve söylediniz de neyi dikkate almadık?" Bu sözler bir şaka gibi. Bu kuruluşun enerji yaratmak yerine kendi içine kapandığı, kapsayıcı değil dışlayıcı olduğu görülüyor. Kamu yöneticilerinin görevi uzmanlara, STK’lara eşit mesafede durmaktır, profesyonelleri nesnel programlar içinde harekete geçirmektir. Katılımcı olmayan, kente dair bir deneyim üretemeyen, yaratıcı kişileri dışlayan bir planlama modelinin kentin enerjisini harekete geçirme imkanı olur mu? Zamanı hiçbir deneyim üretmeden kaybetmek, yeni fikirlere kapalılık İstanbul’u yaşanmaz hale getiriyor. Planlama işlevi, en önemli kamu hizmeti, profesyonel dünya ile iletişimsizliği yüzünden yıllardır gelişmeyi yönlendiremez durumda. Kamusal işlevlerin geliştirilmesinde tarifsiz, tepeden inme, yaratıcılığa kapalı, kaynakları tüketen, halkın aleyhine bir süreç yaşanıyor. Yalnızca himayeci ilişkilerin öngördüğü bir takım işlevler öngörmek, yaratıcı programlar ve finansman modelleri geliştirememek, planlama fikrinin baştan ortadan kalkması demek. Kamu yönetimlerinin farklı tarafları etkileşime sokacak bir rol oynaması, profesyonel enerjiyi, yaratıcı fikirleri, yeni finansman kaynaklarını harekete geçirmesi gerekli. Söz ettiği gibi Kıraç Vakfı’nın kentin önemli bir kamusal alanına yatırım yapması şüphesiz önemli. Ancak belediye ilk önce kentin, bu mekanları kullanım amaçlarını bağımsız kuruluşların katılımına açmalı, ondan sonra bu mekanlar için özel kuruluşlardan yardım almalı.

Bu yüzden katılım tartışılması gereken çok önemli bir iş. İstanbul’da çok kuruluşlu program ve projeler nasıl yönetilecek? Neler teşvik edilecek, neler edilmeyecek? Projeler nasıl desteklenecek? Kamunun bıraktığı boşluk karşısında özel sermayenin kültür alanına yatırım yapması, kamu politikalarının yokluğunu telafi etmeye çalışması da değişimin nasıl olacağı konusunda bazı işaretler vermekte. Ancak bugün kentin ve bu kamusal alanların dönüşümü, mekanların dönüşümünden çok bu zihniyetin dönüşümünü ilgilendiriyor. İstanbul’da bir öğrenme ve deneyim üretme süreci yaşamamız gerekiyor. İstanbul’da kötü yönetimlerin ortaya koyduğu hasarları telafi edecek yeni atılımlara ihtiyaç var. İşte bu nedenle İstanbul’un sorunlarının çözümü için kaynak meselesi elbette ki önemli, ama önce belediyeye reform gerek.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.