Haberler

AKM'yi ve Kongre Vadisi'ni Masaya Yatırıyoruz

Tarih: 13 Nisan 2007

Atatürk Kültür Merkezi, Taksim

16 Nisan Pazartesi günü gerçekleştirilecek İstanbul Forumu: AKM ve Kongre Vadisi paneli öncesinde, Suna ve İnan Kıraç Vakfı kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü M. Özalp Birol’dan, İnsan Yerleşimleri Derneği kurucusu Korhan Gümüş’ten ve panel katılımcılarından İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İSMD) Başkanı Doğan Tekeli’den konuyla ilgili görüşlerini aldık.

Doğan Tekeli, İstanbul Serbest Mimarlar Derneği Başkanı
AKM’nin yıkılması hakkında son olarak, özel bir kanun çıkarılacağı haberi, Kültür Bakanı tarafından kamuoyuna açıklandı. Kültür Bakanlığı'nın şimdiye kadar yapılan, söylenen tüm karşı düşüncelerden etkilenmediği anlaşılıyor.

Kültür Bakanımıza sabredip AKM’nin hangi koşullarda ve kaç yılda yapılabildiğini incelemesini öneririz.

Acaba, havaalanı terminalleri gibi, 18 - 20 ayda yap – işlet yöntemi ile yapılabileceğini mi düşünüyorlar?

Öncelikle AKM’nin bir kültür varlığı olmadığını söylüyorlar. Bu hükmü acaba kim, nasıl verebilmiş?

AKM’nin depreme dayanıklı olmadığını söylüyorlar. Acaba bu nasıl bir hesapla bulunmuş? AKM’nin inşaatı bizim meslek yaşamımız içinde yapıldığı için; yapı süreci ve aşamalarını iyi biliyorum. Statik projelerini yapan Prof.Dr. İsmet Aka, halen hayatta. Acaba ondan bir bilgi alınmış mı, ona danışılmış mı?

AKM’nin restorasyonu için 108 milyon Dolar gerekiyormuş. Metrekaresi 2.000 Dolar ediyor. Bu rakam kesinlikle inandırıcı görünmüyor. Tabii, yapıyı tüm ince inşaat elemanlarından, sahne mekaniğinden, cephelerinden soyutlarsanız, böyle bir rakam çıkabilir.

Restorasyon için; rutubet izolasyonu, tesisatın ve kazanların yenilenmesi ve bazı iyileştirmeler yeterli olacaktır. Bunun da maliyeti en fazla 50 milyon Dolar olabilir.

Yeni bir yapının ise, dünyadaki örneklerine bakarsak maliyeti; 300 – 400 milyon Dolar olacaktır. Bu para acaba nasıl sağlanabilecek? Yeni yapının projeleri nasıl ve hangi sürede elde edilebilecek? Yeni projenin elde edilmesi ve inşaatın tamamlanabilmesi en az 4 yıl sürecek. Bu süre içinde, İstanbul’un Kültür Başkenti olacağı 2010’da, koskoca İstanbul, operasız mı kalacak?

Tüm bu sorunların inandırıcı cevapları olmadan, verilen acele karar, kararın haklılığı konusunda, kimseyi ikna edemez.

Kaldı ki; bütün bu soruların inandırıcı cevapları olsa bile, AKM’nin İstanbullunun hafızasında yer eden tarihsel kimliğini, Cumhuriyet döneminin en önemli modern mimarlık eserlerinden biri olduğu gerçeğini nasıl gözardı edebileceğiz?

Kültür Bakanlığı'nın kamuyu bütün yönleri ile dikkatli bir şekilde inceleyerek kararından vazgeçmesini bekliyoruz.

Kongre Vadisi ile ilgili olarak kamuoyunun bilgilenmesi son iki ayda ve imar planı değişikliğinin tesadüfen haber alınması sonucu olmuştur.

Bu kadar hayati bir bölge son 10 yılda son halini almış gibi görünürken, esasen özellikle ulaşım ve kapasite bakımından son derece yüklü olan bu bölgenin, ani bir kararla, kamuoyu ile paylaşılmadan, çoğu yeraltına alınacak yeni yapılarla, kapasitesinin arttırılması, bir başka deyimle sıkıştırılması, bir ard niyet düşünmesek bile, bu gibi işleri çok kolay gören bir zihniyetin ürünü olmalıdır. Uygulama ya da ön uygulama projesi için açılan ihalede proje süresi olarak iki ayın öngörülmesi başka nasıl açıklanabilir?

Sergi alanları, kongre merkezleri bir kentin kültür anıtlarıdır. Acaba bunları, hem de sıkıştırarak, yer altına almak hangi nedenle haklı görülebilir? 2 ayda nasıl bir kültür anıtı projelendirilebilir?

Yıllardır karkası duran, 5.000 kişilik Ayazağa Kongre - Kültür Merkezi ve Sütlüce Kültür Merkezi, tamamlanmadan, AKM’yi yıkmak, Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nu yıkmak nasıl haklı görülebilir?

M. Özalp Birol, Genel Müdür, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi
Bildiğim kadarıyla, kongre vadisi projesi çerçevesinde, Açıkhava Tiyatrosu'nun üstünün kapatılması, Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yıkılarak yerine yenisinin yapılması ve Radyoevi'nin müzeye çevrilmesi hedeflenmektedir.

Bu şehrin insanlarına hizmet veren kültür binaları tercihen yıkılmamalı, koşullar elveriyorsa aynı amaca yönelik olarak ve çağın koşullarına uygun bir yaklaşımla genişletilmeli, yenilenmelidir. Geçerli nedenlerden ötürü bu yapılamıyorsa ve binanın yıkılması gerekiyorsa, yerine yapılacak bina da aynı amaca hizmet etmelidir. Yani İstanbul kenti ve İstanbullular, sayıları zaten az olan kültür-sanat yapılarını kaybetmek durumunda bırakılmamalıdır.

Kente yeni kültür yapıları kazandırmak söz konusu olduğunda, kentin farklı noktaları için çeşitli vakıflar, girişimciler tarafından bu çerçevede hazırlanmış, bütçesi ayrılmış dünya ölçeğinde projeler vardır. Öncelikle, parasal anlamda yerel yönetimlere yük olmayacak bu tür projeleri dikkate almak ve değerlendirmek gerekir.

AKM, eğer yerine dünyanın belli başlı orkestralarını göğsümüzü gererek konuk edebileceğimiz ve sanatseverlerimizle buluşturabileceğimiz 2000 kişilik bir konser salonu ve sergi salonları yapılacaksa; daha geniş alana yayılacak bu yeni kompleks yine "Atatürk Kültür Merkezi" olarak adlandırılacaksa ve yeni proje oluşturulurken merhum Tabanlıoğlu'nun çizgisine, yaklaşımına saygı gösterilecekse ve de bu yatırım gelecek beş yıl içinde tamamlanabilecekse, niçin yıkılmasın?
Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yerine, gelecek üç yıl içinde, örneğin:1500 kişilik, dünya ölçeğinde, çağdaş, donanımlı, çok amaçlı bir sahne sanatları merkezi yapılacaksa ve bu yapı örneğin: "Muhsin Ertuğrul Sahne Sanatları Merkezi" olarak adlandırılacaksa, şimdiki yapı niçin yıkılmasın?

Radyoevi, yerli yabancı ziyaretçilerine, 1927'den günümüze İstanbul Radyosu'nun, 1964'ten günümüze TRT'nin yayın macerasının anlatıldığı çağdaş, aktif bir TRT müzesine dönüştürülemez mi? Bina içindeki belli noktalarda, başlangıcından günümüze TRT yayınlarından seçilerek üretilmiş yüzlerce cd ve dvd, radyo ve televizyon yayıncılığıyla ilgili yüzlerce hediyelik materyal satılamaz mı? Ve, bütün bunlar olurken, binanın bir bölümü radyo olarak işlev vermeyi sürdüremez mi?

Aslında bir kongre merkezi olarak inşa edilen Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı, kentte yeterli kapasiteye sahip müzik ve sahne sanatları yapıları olmadığı için zaman içinde çok amaçlı bir mekâna dönüşerek, konser salonu ve gösteri-dinleti etkinlikleri merkezi olarak da hizmet vermeye başlamıştır. Bence, kentteki kültür mekânlarının geliştirilmesi ve kente yeni kültür mekânlarının kazandırılması kongre mekânıyla ilgili sıkışıklığın bir ölçüde rahatlatılmasını sağlayacaktır.

Ayrıca, gelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğunda kongreler için kentin daha uç bölgelerine yatırım yapılarak kentin bu bölgelerine katma değer kazandırılır, kentin merkezindeki kültürel sanatsal yapılar ise olabildiğince korunarak, özel organizasyonlar çerçevesinde ziyaretçilerle buluşturulur.

Sonuç: İstanbul kenti 2500 yıllık tarihi geçmişi olan bir kültür kenti, bir açıkhava müzesidir. Uzlaşmanın ve çok kültürlülüğün merkezidir. Kentin tarihi, kültürel ve sosyal değerlerini ıskalayarak, yaşayanlarını dışlayarak üretilen bir proje, hayata geçirilse de, zaman içinde başarısız olacaktır!

İstanbul, zaten dünya çapında kongrelere ev sahipliği yapmaktadır ancak bu pazarı geliştirirken ve gelir projeksiyonları yaparken, kentin tarihi, kültürel ve sosyal dokusunu bozmamak, kentte yaşayanları yok saymamak gerekir.
Bu girişimler arasında dengeyi kurabilen yönetim başarılı olur.


Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, Harbiye

Korhan Gümüş, İnsan Yerleşimleri Derneği
Kongrecilik neyi gösteriyor?

İstanbul'da bugün karşımıza çıkan dönüşüm problematiği yapısal bir sorunun olgunlaşma aşamasına geldiğimizi gösteriyor. Taksim Gezisi içine oteller, orduevleri yapılırken bunu mimarlar, kültür insanları pek tartışmadı. Gündem eleştirel bir düşünce süzgecinden geçirilerek yorumlanmadı. Bugün de tartışıldığı tam söylenemez. Ancak bugün kentin merkezinin halka kapatılarak bir kongre vadisine dönüştürülmesi fikri proje sahipleri dışında galiba epey bir kişiyi ürkütüyor.

2009'da İstanbul’un yararına olacağı düşünülen ve söz verilen bir etkinlik için belediyesi, bakanlığı ile kamu seferber olmuş durumda. Peki İstanbul’un yararı deyince ne anlaşılıyor? Bundan para kazanmayı hedefleyen çıkar gruplarının, yani yatırımcıların, hizmet üreticilerinin yararı… Sanki İstanbul'un çöl ortasında bir şehirmiş gibi kongre turizmi ile kalkınacağı hesaplanıyor. Tiyatrolar, sanat kurumları, müzeler için kamu yöneticilerinin "ne kadar turist çekiyor, ne kadar para kazandırıyor" diye sordukları bir döneme girdik. Bu kurumların artık öznesi kamu değil. İstanbul’da gelişmelerin dar bir perspektiften yorumlanması nerede olsa -çöl ortasında bile olsa- bir kenti öldürür. İstanbul’u haydi haydi öldürür.

Bu değişimi anlamak için yakın tarihe bir bakalım:

Bugün kongre vadisi yapılmak istenen yer bildiğiniz gibi bir rekreasyon ve kültür vadisi olarak planlandı. Cumhuriyet döneminde İstanbul'da gerçekleştirilen ilk şehircilik uygulaması. Kentin tarihsel iş merkezi ile konut ağırlıklı modern yerleşim bölgesi arasında bir yeşil alan olarak düşünüldü. Lütfi Kırdar 1940'larda belediyenin bastırdığı 'Yenileşen İstanbul' kitabında bu alanın nasıl Avrupa başkentlerindekilerle benzerlik göstereceğini anlatır.

Bu açıdan bakıldığında, kamu fikrinin gelişimi açısından burada bir bakıma mekan üzerinden siyasal bir tarih okuması da yapılabilir: İlk yapılışı kamunun kenti modernleştirici rolünü ortaya koyuyor, bir bakıma bu dönüşüm halka bir armağan olarak sunuluyor. Ama bu kamu fikrinin öznesi halk değil, doğal olarak. İçinde siyasetçiyi, askeri, bürokratı, akademyayı kapsayan, siyasal kültürel elit, resmi toplum. Bu nedenle kamu fikri içinde farklı kamu yararları ve bunların temsilinin olabileceği düşüncesini elbette ki içermiyor. Bu nedenle, de çok partili hayata geçildikten sonra, bu kamusal alan neredeyse sahipsiz, yani öznesiz kalıyor. Sermaye, bürokrasi, askerler, otoparkçılar tarafından adım adım özelleştiriliyor. Hilton bunun ilk örneği. Unutmayalım ki bu otellerin yapımında yalnızca inşaat işleri ile palazlanan ve yabancı ortaklarla işbirliği yapan yerli sermaye değil, turizmi geliştirme aşkıyla yanıp tutuşan üniversite profesörleri de yer aldı. Bu nedenle kimsenin Hilton’un yapımında, Spor ve Sergi Sarayı’nın dönüşümünde, askeri orduevinin yapılışında, Pasteur’ün apartkondulaşmasında sesi çıkmadı. Lütfi Kırdar çok amaçlı bir kamu binasının nasıl turizm, kongrecilik adı altında sahip değiştirdiğinin, işlevinin belirlendiğinin bir örneği. Pasteur Hastanesi'nin bahçesine, üstelik de tam Taşkışla'nın karşısına o ucube apartmanların yapılması da bu gelişmenin nasıl gerçekleştiğini gösteriyor. Bu dönüşüm ile oradan Park ve Bahçeler Şefliği'ni, araç parkını bile kaldıran Belediye'nin nedense aklına orayı Fransızlardan alıp Gezi'ye dahil etmek bile gelmedi. O zaman demek ki Prost'un yaptığı planın amaçlarının tam tersini hedefleyen, bunun yerine kamusallık fikrini yeniden oluşturamayan bir gelişme çizgisi içinde olduğumuz anlaşılıyor. Bu değişim benim açımdan Sovyetler Birliği’nin çöküşü kadar anlamlı.

Bugün bu dönüşümün son noktasına gelmiş durumdayız. Binaları tartışmak yanında artık meselenin kendisini de tartışmak zorundayız. Kamu alanında profesyonel hizmetler hala bağımlı olduğu için gelişmeleri çıkar amaçlı kuruluşlar, fikirler yönlendiriyor. Mesele anlaşılsın diye şöyle söylüyorum: Bunda siyasetçilerin bir suçu yok, yaratıcı uğraşlar içinde olması gereken insanların, akademyanın bağımlı olmasının bir sonucu bu. Çünkü kamu böylece farklı görüşlere açılamıyor, kamu fikri hakikatler peşinde gaspediliyor. Bu kamunun müzakere alanının daraldığına, özel alan tarafından işgal edildiğine işaret ediyor. UIA Kongresi, Habitat Konferansı gibi etkinliklere hep biz içerikleri ile, yaratıcı uğraşlar olarak baktık fakat iş gören bunu gayet maddi bir biçimde tanımlayan, hizmet üreten çıkar grupları oldu. Biz bu çelişkiyi hep çıkar gruplarının dayatması olarak algıladık.

Oysa buradaki sorun mimarlık gibi uğraşların, yaratıcı işlerin nerede ve nasıl konumlanacağı meselesidir. Mimarlar sermayeye ya da iktidara bağımlı olarak mı hizmet verecekler, yoksa profesyonel sorgulama yoluyla kamu fikirini mi geliştirecekler? Chantal Mouffe son konferansında kamusal alandaki sanat, "kamusal alanda geçen sanat değildir, kamusal alana yol açan sanattır" dedi. Bunun aynen güncel mimarlık için de geçerli olduğunu düşünüyorum.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.