Haberler

Alaçatı mucizesi

Tarih: 18 Haziran 2007 Kaynak: Vatan Yazan: Tuğçe Baran
Bu gazetenin okurları Alaçatı hakkında fazlasıyla bilgi sahibi oldular sevgili yazarımız Haşmet Babaoğlu sayesinde ancak iyi bir şeyi yeniden ve yeniden yazmakta bir beis yok kanaatimce.

Alaçatı, benim her gidişimde hayretler içinde kaldığım bir yer. Çocukluğumda pazarından beyaz soğan ve çeşmesinden güzel diye bidonla su aldığımız ve en fazla meydandaki kahvede bir gazoz içimi kadar oturduğumuz ve çekip gittiğimiz bir yerdi.

O zamanlar da güzel miydi? Evet güzeldi. Daha doğrusu güzelliği, yarı dökük sıvalar, kötü pencereler, çirkin kapılar, oluklu levha, plastik su boruları gibi yeni sentetik malzemelerle örtülmüş, zaman ve meraksızlık yüzünden az da olsa mimari dejenerasyona uğramış, bir “el”in gelip o boruları, oluklu levhaları sökmesini bekleyen bir yerdi.

Daha doğrusu bir yermiş. Hiçbirimizin aklına bir gün buranın Türkiye’nin mücevheri olacağı gelmezdi. Bedava verseler almayacağımız bir yerdi. Aklımız fikrimiz “deniz”di çünkü. Deniz kenarı olmayan bir yer.. Peh..

İşte bu da Alaçatı’nın şansı oldu. Meraklısı yoktu, apartman, villa, site dikmek için neden yoktu. Bu sayede “apartmanı” olmayan Türkiye’deki bir iki yerden biri oldu.

Daha sonra 2004 yılında gitmiş ve tek kelimeyle kuvvetli bir şok yaşamıştım.

Orası burası mıydı? Her biri tatlı tatlı restore edilmiş, sıvaları sökülmüş, alttaki nefis taşlar, kemerler, nişler ortaya çıkarılmış, pencereleri yine ahşap olmuş, cumbaları temizlenmiş veya yeniden aslına uygun yaptırılıp takılmış, cicilenmiş, bicilenmiş bir yer vardı artık. Şık şıkırdım kafeler, lokantalar, dükkanlar..

Her gittiğim yıl biraz daha büyümüş, biraz daha güzelleşmiş, biraz daha cicilenmiş, biraz daha entelleşmiş, biraz daha İstanbullaşmış gördüm. Sağa sola her yere doğru büyüyor ama tuhaf bir şekilde dejenere olmuyor. “Alaçatı stili” diye bir şey ortaya çıkmış ve her yeni açılan yer bu stili bin bir emekle devam ettiriyor, kimisi taklitle kalıyor kimisi nefis yorumlar getiriyor ama sonuçta “keko” ve uyduruk bir şey yapmaktan kaçınıyor. Beyaz soğanı için gittiğimiz o kasaba son 10 yıl içinde bir mücevhere dönüşüyor.

Haşmet Babaoğlu’nun getirdiği bir takım haklı eleştirilere (aşırı kalabalık vs) rağmen ısrarla “özenli” olmaya devam ediyor. Yeni eklenen oteller de bunu kanıtlıyor.

(Anti- kekoluğa sadece dekorasyonu değil gürültülü müziğin olmayışını da eklemek gerek. En azından korkunç diğer turistik yerlerimize kıyasla)

Türkiye’de bir yerin “dejenere”olmayışı tek başına bir “mucize” iken daha da mucizevi bir şey var burada. Eşi benzeri görülmemiş bir bir birlik beraberlik. Bütün otelciler, lokantacılar ve esnaf hep beraber hareket ediyor, hep beraber karar alıyor. Alaçatı’ya ilk yerleşenlerden biri olan Taş Otel’in tatlı sahibesi Zeynep Öziş’in önderliğinde kurulan ve otelcilerin çoğunun üye oluğu Alaçatı Turizm Derneği muazzam bir çabayla Alaçatı’da farklı bir turizm yaratmaya çalışıyor. Doğaya, tarihe ve sosyal dokuya saygılı bir turizm. Biz oradayken bir basın operasyonu gerçekleşti ve tesadüfen ben de bu operasyona dahil oldum ve bütün otelcilerin gönüllü çabalarına tanık oldum.

Evet pahalı bir yer. Gerçi aranıp taranırsa nispeten makul yerler de var kalınacak ama genel olarak pahalı. Alaçatı’nın aldığı en büyük eleştiri bu belki ama güzel ve özenli bir şeyin ucuz olması eşyanın tabiatı gereği mümkün değil bildiğiniz gibi. Üstelik yüksek sezondaki kalabalığa bakılırsa Türkiye’nin demek ki böyle bir şeye de ihtiyacı varmış. Demek ki Türkiye’de “düzgün ve güzel ve zevkli tatil” isteyenler sanıldığından daha çokmuş.

Sitelenmeden, apartmanlanmadan ve diskolaşmadan da olabiliyor yani. Türkiye’nin başka yerlerine keşke örnek olsa. Bozulmadan kalabilmiş on onbeş yerimize.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.