Bu ilk araştırmanın ilk sonuçları çarpıcıydı: Araştırma mahalledeki halkın yalnızca Romanlardan oluşmadığını, bölgede uzun zamandır bir arada yaşayan karmaşık bir topluluk olduğunu gösteriyordu. Sulukule yüzyıllardır göçlerle karışmış, ama ortak bir mahallelilik potası içinde erimiş farklı yerlerden gelmiş insanları barındırıyordu. Önemli ayrıntı, mahallede yaşayan herkesin iyi bildiği sonuç, ama belki dışarıdan bakanın kolayca göremeyeceği bir bulgu da bu farklı grupların yüzyıllardır burada, barış içinde ve birbirini dışlamadan yaşamasıydı.
Diğer önemli özellik eğlence kültürü, müzik ve dansla öne çıkan Sulukule'de çok renklilik gösteren başka iş ve uğraşların da bulunduğuydu. Örneğin otomobil tamirciliği, mermer ustalığı, elektronik tamirciliği gibi. Bu gözlemler, mahalleye dışarıdan bakmış bazı önyargılı insanların ve bazı yöneticilerin kafasındaki 'Sulukule imajı' ile çelişiyordu. Sonuç: Buradaki insanlar onların algıladığı gibi Roman oldukları için değil, sermaye birikimine yönelik alışkanlıkları olmadığı, siyasal temsil güçleri zayıf olduğu ve bu nedenle dışlandıkları, baskı gördükleri, vatandaşlık hakları çiğnendiği için yoksullaştı-rılmışlardı. Yönetimler, kamu görevlileri ayrımcılık yaptığı için de Sulukule halkı becerilerini, imkânlarını yasal hakları çerçevesinde geliştirememiş, mahallelerini, evlerini onarıp, iyileştire-memişti. Oysa Sulukule'de İstanbul'un birçok mahallesinden çok daha büyük zenginlik bulunuyordu: Tapulu mülklerini ellerinden almak isteyenlerin de satmak istedikleri kişilere ifade ettiği gibi İstanbul'un tarihi surlarına bitişik bu mahalle, hem de burada yaşayan insanların ortaya koydukları beceriler değerliydi. Üstelik hem mahalle halkı örgütlenmiş, dernek kurarak sorumluluk almaya hazır olduğunu belirtmişti, hem de STK'lar mahalle halkıyla işbirliği yaparak, katılımcı bir uygulama için koşulları oluşturmuştu. Bu nedenle yönetimlerin Sulukule halkını karar süreçlerine katacağı, mekânsal örgütlenmeyi tarafların mutabakatıyla hazırlanan eylem planına göre geliştireceği bir projenin başarılması kolay hale gelmişti. BM'in tahliyeler konusunda raportörlüğünü de yapan Yves Cabannes, toplantıda STK'ları, dini liderler, muhtarlık dernek üyeleri ve İTÜ'nün de bulunduğu çok aktörlü ortamda toplanmanın şans olduğunu söyledi. Sulukule için "dünya kültür mirası" olduğu yorumunu yapan Cabannes şu kritik noktalara dikkat çekti: "Yapılacak konutlar hem fiziki özellikleriyle hem de ödeme koşullarıyla Sulukule halkına uygun değil. Proje uygulanırsa, mahalle sakinleri burayı terk etmek zorunda kalacak. Edinmiş oldukları uğraşların da başka yere taşınamaz olması nedeniyle işlerini kaybedecekler. Oysa sosyal katılımla bir şehircilik projesi geliştirmek mümkün. Başarılı uygulama halka ve politikacılara da yararlı olur."
Sulukule 2010 başlığı altında hazırlanan çalışmanın birinci önceliği ise burada yaşayan insanların yaşam çevrelerini iyileştirmelerini, geliştirmelerini sağlayacak bir model öngörmesi. Çalışmada yerleşim biçimi, konut tipleri, sokak özel alan ilişkileri inceleniyor ve buradaki mekân kurgusuyla sosyal ilişkileri tepeden inme şekilde dönüşüme uğratmadan niteliğini geliştiren bir model sunuluyor. Bu modelin Beyoğlu Belediye Başkanlığı sırasında Kadir Topbaş'ın Japon Yeniden Yapılanma Komitesi, Tokyo Yaşam Kalitesini Geliştirme Laboratuvarı, Tokyo Belediyesi uzmanlarıyla yaptırdığı Galata Rehabilitasyon Projesi'ne tıpatıp benzediği söylenebilir. Topbaş seçimlerden önce bu projenin tanıtımını yapmış ve katılımcı projeler uygulayacağını söylemişti. Örneğin CNN'de Göksel Özköy-lü'nün yaptığı uzun bir programda Topbaş, planlamanın sihirli değnek olmadığını, yerel halkı, uzmanları yan yana getiren model içinde deprem riskinin, çevresel nitelik kaybının ortadan kalkacağını, bunun için yerel eylem planları hazırlamak için bir yöntem geliştirdiklerini açıklamıştı. Çalışmaya çok sayıda yerli yabancı uzman gönüllü destek vermişti. Bunlar arasında Yeniden Yapılanma Komitesi (YYK) uzmanları yanında UNESCO Dünya Kültür Mirası Komitesi'nin o dönem yöneticisi Minja Yang, gene UNESCO uzmanları Prof. Daniel Drocourt, Michel Brodovitch bulunuyordu.
2010 Toplantı Salonu'ndaki toplantıda Fatih Belediyesi Başkan Yardımcısı Mustafa Çiftçi de katılımcı yöntemin uygulanması için belediye adına söz verdiğini belirtti. Bu açıklama üzerine, Fatih Belediyesi'nin bu kararının UNESCO Dünya Kültür Mirası Komitesi'ne ve konuyu önümüzdeki aylarda bir toplantıyla ele alacak Avrupa Parlementosu'na duyurulması kararı alındı. Karara göre Fatih Belediyesi hazırlanacak projenin geliştirilmesinde İstanbul 2010 bünyesinde oluşturulan çok aktörlü bir komisyonla işbirliği yapacak. Aktörlerin her biri alanlarında sorumluluk üstlenecek. Bu sürede proje, gözden geçirme toplantılarıyla ele alınacak ve belediye hiçbir yıkım işi veya habersiz bir proje girişiminde bulunmayacak. Çalışmanın İstanbul'un Dünya Kültür Mirası Listesi'ndeki bölgeleri için bir yönetim planı hazırlanmasını ve imzalanan konvansiyona uygun hareket edilmesini isteyen UNESCO için de bir örnek oluşturabileceği düşünülüyor.
Bakalım Fatih Belediyesi ve diğer yetkili kuruluşlar sözlerini tutacak mı? Sulukule projesini Avrupa Kültür Başkenti ve UNESCO kriterlerine göre geliştirecek mi? Yoksa bir başarı öyküsü yaratmak yerine yönetimler ve uzmanlar örneklerini sıkça gördüğümüz bir 'soylulaştırma' projesi yapmayı marifet mi sayacaklar? Son olarak bu sorumluluğun yalnızca Fatih Belediyesi'ne değil, aynı zamanda bu proje için görev alan insanlara da ait olduğuna işaret etmek gerekiyor.
Konuyla İlgili Linkler
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!