Haberler

Mimarlık sanatın yaşayan hali

Tarih: 13 Ağustos 2007 Kaynak: Cumhuriyet Yazan: Sabiha Kurtulmuş
1965 Erzincan doğumlu olan Serdar İnan , İstanbul Teknik Üniversitesi mimarlik bölümünü bitirdikten sonra aile şirketi İnanlar'da çalışmaya başladı. 1994 yılından beri İnanlar Şirketi'inin Kurucu Başkanı olan Serdar İnan bugüne kadar 100'ün üzerinde proje gerçekleştirdi. Recidence ve aile konseptini bir arada sunan Fulya Terrace projesini 2008'de bitirmeye hazırlanan İnan, mimar kimliğinin dışına çıkarak yazı yazmaya da yönelmiş. Mimarlığın 'sanatın yaşanan hali' olduğunu söyleyen İnan, Türkiye'den sanat önem verilmediğini belirtiyor.

İnanlar Şirketler Grubu nasıl oluştu?

1965 yılında kurulmuş bir aile şirketiyiz. Ben ikinci nesilim. Bugüne kadar hep yap-sat işi, içinde de konut, işyeri, çarşı, hastane, okul, alışveriş merkezi yapmış müteahhit bir firma. Daha çok ticari binalar yaptık ama son yıllarda konut projelerinin revaçta olmasından dolayı daha çok konut projelerine yöneldik. Çoğu İstanbul'da yakaşık 200 adet proje gerçekleştirdik. Bunun yaklaşık 100'ü benim dönemimde gerçekleşti.

Mimar kimliğinizin projelerdeki katkısı nedir?

Robert Kolej ve İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık mezunuyum. 1990 yılında mezun olur olmaz yaptığımız tüm işlerin başındaydım. Sadece son dönemlerde profesyonellerle çalışmaya başladık. Adnan Kazmaoğlu, Murat Tabanlıoğlu gibi projeci mimarlarla çalışıyoruz. Bu işbirlikleri projelerin değişik anlam kazanmasında, değişik yönlerinin vurgulanmasında önemli hale geliyor.

Hangi proje sizi heyecanlandırır, nasıl projelerde yer almayı seviyorsunuz?

Ticari projelerde müşteri kararları esas oluyor. Bir yere kadar müşteriyi yönlendirebiliyorsunuz. Artık müşteri ne istediğini bilen, çok değişik yapıları olan, değişik sorular soran bir konuma geldi. 2005'ten sonraki konut patlamasında değişik projeler ortaya çıktı. Rekabet çok hızlandı. Rekabetin sonucunda çok alternatif proje var ve müşteriler içlerinden seçer duruma geldi. Bu seçim de sonuçta müteahhitleri zorluyor. Gruplar arasında çekişme gittikçe hızlanıyor. Eski usul inşaat, pazarlama yapan, projesine değişik anlam katamayan firmalar yavaş yavaş gündem dışı kalıyor.

İstanbul'da tarihi dokuyu koruma fırsatı kaçırıldı
Yüksek yapılaşma İstanbul'un tarihi dokusuna zarar veriyor mu?

İstanbul'un merkezi bölgelerinde çok eskiden yapılmış kötü yapılaşmalar var. Nişantaşı, Gayrettepe, Şişli, Kadıköy'de bunları görüyoruz. Statik anlamda kötü olan, insanlara konfor sunmayan, otopark şartlarını yerine getirmeyen, rüzgarı, yönü, ışığı düşünülmemiş kötü binalar. Bunların zaman içinde ortadan kalkması gerekiyor ki şehir içinde doğru bir yaşam oluşsun. Şimdi doğru yaşamı oluşturmak adına kentsel dönüşüm diye bir tasarı var. Eğer bu yasa çıkarsa, gecekondu olan yerlerde mülkiyeti devlete ait veya şahıslara ait işgal altında olan yerlerde uygulanabilecek. Bu kanun diyor ki; devlet ya da belediye olarak yere ekspertiz yaptırarak herhangi başka bir yerde, insanları uygun bir yer vererek, ya da parasını ödeyerek çıkarabiliyorsunuz. Antipatik gibi gelebilir ama tapusu olmayan o insanlara aslında bir şekilde mülkiyet veriyorsunuz. Şehirdeki kötü yaşam alanlarını boşaltma adına bir imkan veriyor. Bu kanun çıkarsa İstanbul'daki çöküş alanları yeni modern anlamdaki projelere kavuşacak.

Her yere açılan, açılmakta olan alışveriş merkezleri için ne düşünüyorsunuz?

Türkiye'de bin kişiye düşen alışveriş merkezi alanı 30 metrekare. Norveçte bu 300-350 metrekare. Dünya standartlarına göre 1'e 10 fark var. Farka göre de İstanbul'da açılmış kadar alışveriş merkezi açsanız ancak yetecek durumda. Yabancılar İstanbul'da alışveriş merkezlerine para yatırıyor çünkü bunun farkındalar. İleride bütün alışverişlerin bu merkezlerden yapılacağını bildikleri için, uzun vadede ciddi paralar kazanacaklarını düşünüp yatırıyorlar. Alışveriş merkezlerinin elbette yanlış yerde yapılanları, projesi yanlış olanları zaman içinde kaybolacak.

Bu yoğunlukta İstanbul'un altyapı sorunları nasıl çözülecek?

Çok zor. 1950'lerde bir sürü yanlış yapılmış, şehrin içine yollar sokulmuş. Tarihi dokusu zedelenmiş. Bu işler yapılırken de büyük bir başarı olarak lanse edilmiş. İstanbul'un o zamanki tarihi dokusunun etrafına bir yeşil bant bırakılıp yolun bir bölümünün Yenibosna'ya, bir bölümünün Kartal'a yapılması gerekirdi. İstanbul'un tarihi dokusu bu şekilde korunmuş olurdu. İstanbul'un eski merkezleri turizm, kültür ve pahalı yerleşim yerleri olarak kalacaktı. Yeni yerleşim alanları ise İstanbul'un dışında olacaktı, biz bunu kaçırdık. Tarihi dokunun bozulmasından sonra çok ciddi altyapı sorunları oluşmuş. Yollar yapılmadan inşaatlar yapılmış. 1940 yılında Fransız mimarlar tarafından imar planları yapılmış. Bazı mimarlar Paris'teki uygulamaları İstanbul'a yapmak isteyence orada hatalar oluşmuş. İstanbul'a 5-6 katlı binalar yapılmış. Bu düz şehirlerde uygulanabilecek birşey ama İstanbul çok kadameli, yoğun, inişli çıkışlı ve sorun yaratıyor. Bu gibi yerlerde emsal getirmek gerekirdi. Kadıköy yakası emsalli geliştiği için güzel bir görünümü vardır. Bahçelievler, Bakırköy'de doğru dürüst yeşil alan, otopark, manzara yok. Bütün binalar eşit yükseklikte olduğu için hava da alamıyor. Halbuki emsal bina verdiğiniz zaman istediğiniz yerde yükseliyor, istediğiniz yerde yatayda kalabiliyorsunuz. Eski ve kötü yerleşim merkezlerinde özel planlar yapılarak yavaş yavaş bu bölgelerin modernize edilmesi gerek. Belediyelerin arsa üretmesi lazım. Yurtdışından gelen alıcılara alternatif sunabiliyor olmalıyız.

Dünya mimarisinin geldiği noktada Türkiye'nin yeri nedir? Neden dünyadaki gibi opera, kütüphane binalarımız yok?

Sanata önem verilmemiş. Osmanlı döneminde bile sanat her anlamıyla kullanılmamış. Mimarlık sanatın yaşanan halidir. Yurtdışındaki mimarinin gelişimi sanatın gelişimiyle alakalı. Türk insanında bu gelişmiş değil. Mimari de sanattaki akımlar gibi etkileniyor, değişiyor. İnsanların zevkleriyle, hayatın gerekleriyle alakalı bir şey. Eskiden mimarlığın dönemsel, yöresel, kişisel özellikleri vardı, daha bireysel mimari vardı. İstanbul'daki ev yapısıyla güneydeki ev yapısı farklılaşıyordu. Zaman içinde global ekonomiyle birlikte global mimarlık da söz konusu ve artık Amerika'da uygulanan mimari modeller iki-üç yıl içinde çok rahatlıkla İstanbul'da uygulanabiliyor. İstanbul'da bir proje geliştiriyorsunuz, bir cephe yapıyorsunuz, iki yıl sonra gecekondu mahallesinde aynı uygulama ortaya çıkıyor. İnsanların güzeli sevme ve istemesiyle alakalı birşey. Daha güzele ve iyiye para ödenmeye başlandı. Sanatçılar ortaya çıkardıkları eserlerin bedellerini yakın süreçte almaya başladılar. Mimarların sanatçılarla ortak işler yapabilme olasılıkları arttı.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.