Haberler

Türkbükü'nde tatil gibi tatil yapılır mı?

Tarih: 11 Ağustos 2007 Kaynak: İsmet Berkan, Radikal
Kim bilir kaç yıl önceydi, Ece'nin Bodrum Gölköy'deki 'Ece Resort'u hâlâ Ece tarafından işletiliyordu. Bir akşam, Ece'ye 'Bu gece dışarıda yiyeceğiz' demeye korktuğumuz için resmen gizlice otelden ayrıldık bir grup ve hemen Gölköy'ün ilerisindeki Türkbükü köyüne gittik.

Meğer grup kalabalıkmış, sonunda, o zaman Türkbükü'ndeki yegâne iyi meyhane olan ve hâlâ da yerinde başarıyla durmakta olan Mey'e gittik. Masada herhalde 13-14 kişiydik. İskelenin üzerinde yendi, içildi, eğlenildi ve sonunda kalkma vakti geldi.

Ben masanın en küçüğüydüm veya beni kurban seçtiler, rahmetli Gülçin Telci'yi evine kadar götürme görevi bana verildi. O sırada Gülçin'in evi daha bitmemiş, kardeşi Elçin'in evine gidiyoruz, zaten o da neredeyse hemen yanında Gülçin'in.
Başladık daracık kumsalda yürümeye, bir süre sonra dereyi geçtik ve ıssızlığın ortasına düştük. Ben o ana kadar Gülçin'in bu yolu tek başına yürümekten korkmasına çok anlam veremiyorken, birden anladım korkunun nedenini: Karanlık ve saldırgan köpekler.

Gülçin tecrübeli tabii, köprüyü geçer geçmez bir yere sopa koymuş, "Al şu sopayı" diye emretti bana. Ben elde sopa, yakınımıza kadar geldiklerini gözlerinin saçtığı ışıktan ve çıkardıkları hırıltılı seslerden anladığım köpekler eşliğinde eve vardık. Yol boyunca da Gülçin'e aslında ne kadar akılsız olduğunu, Allah'ın bile unuttuğu, bin yıldır burada yaşayan köylülerin bile gelip yerleşmediği bu yerde ev yaptırarak parasını nasıl ziyan ettiğini anlatıp durdum. O da bana 'Çok konuşma' bile demedi, sanki beni onaylıyordu.

Bugün deniz kıyısındaki o ev bilmiyorum kaç milyon dolar ediyor! Çünkü o ev, 'Türkiye'nin St. Tropez'i' diye adlandırılan Türkbükü'nde, bugünkü Maki Otel ile Fidele'nin arasında, yani olabilecek en kıymetli ama aynı zamanda en gürültülü yerde.

Bir cennetin kısa tarihi
Bu anıyı neden anlattım? Biraz kendi öngörüsüzlüğümü sergilemek, biraz da Türkbükü'nün kısa süredeki yükselişini anlatmaya çarpıcı biçimde başlamak için.

80'lerin başından beri Bodrum'a giderim. Bodrum merkezde hiç gece geçirmedim ama o zamanlar her gece Bodrum'a inilirdi, gece hayatı bizim için oradaydı. Bodrum'un kıyı köylerinden hemen hemen hepsini denedim. Turgutreis ve Yalıkavak çok rüzgârlı, denize girmeye çok uygun değil bana göre. Gündoğan çok güzel ama çok küçük. Torba'ya nedense içim çok ısınmadı. Gümüşlük bence dünyanın en güzel yeri ama orada da denize giremiyorum. Gölköy ve sonra da bitişiğindeki Türkbükü, her bakımdan bana daha uygun oldu.

Başlangıçta, yani 80'ler ve 90'ların ilk yarısında Türkbükü'ne bazı akşamlar yemeğe gidilirdi, o kadar. Kalmak için sadece hâlâ yerinde duran Eda Pansiyon vardı, sonra Kaktüs açıldı. O yüzden genellikle Gölköy'de kalırdık. Ama derken Gölköy çok büyüdü ve gazeteci, yazar, ressam, reklamcı, sinemacı taifesi Türkbükü'ne kaçtı! Ve galiba Türkbükü'nün kimine göre 'makus' kimine göre ise 'makbul' yükselişi de böyle başladı. Yani taş çatlasa 15 yıllık bir öykü bu.
Bütün Türkbükü taş çatlasa 3 kilometre uzunluğunda sahili olan ve adından da anlaşılacağı gibi yarım ay şeklinde bir 'bük' yani 'küçük koy'.

Bu koyun ortalarından bir yerden bunca yılda adını öğrenme zahmetine katlanmadığım bir dere denize dökülüyor. Köy, aslında derenin Gölköy'e yakın tarafında. Doğal olarak İstanbul başta, dışarıdan gelenler önce o tarafa yerleştiler, oteller, pansiyonlar o taraftaydı.

Bugünün Göltürkbükü Belde Belediye Başkanı, o zamanın muhtarı, eğer yanlış bilmiyorsam, derenin öteki tarafında kendisine veya eşine (büyük ihtimal eşine) ait olan arazide ilk oteli yaptı. O otel bugün Fidele. Ondan önce, adını Türkbükü ile birlikte anmak gereken Zafer'in Ship-A-Hoy'u lokanta ve bar olarak çalışmaya başlamıştı zaten.
Türkbükü küçücük yer, başta da söyledim. Kimi kişiler, zaten derenin öteki yakasında araziler alıp evler inşa etmeye başlamıştı bile. Ama çoğu arazi boş duruyordu.

Derken bir yatırımcı Palmira Otel'i inşa etti, köprünün hemen bitişiğine. Onu başkaları izledi. Bu arada evler hızla yapılıyordu ve lokanta iskeleleri gündüzleri 'plaj' olarak hizmet vermeye başlamıştı bile.

Paparazzi sahili
Zannediyorum Türkbükü'nün kaderindeki en dramatik değişim, Bodrum Milas Havaalanı'nın yapılması ve 90'ların sonlarında Maki Otel'in açılması, bu arada Palmira'nın Divan Grubu tarafından satın alınmasıyla yaşandı. Bunlar üç aşağı-beş yukarı eşzamanlı olaylar.

Bütün bu eşzamanlı olaylarla aynı anda, sonradan görmelerin, sosyetiklerin, ünlülerin Türkbükü'ne gelmesi, bu arada Türkiye'de özel televizyonlarla birlikte bir magazin patlamasının başlaması, 90'ların ilk yarısından itibaren giderek artan biçimde Türkbükü'nü odak haline getirdi.

Bugün, özellikle de hafta sonlarında Türkbükü sahilinde, ellerinde yarım metreyi bulan teleobjektifleri ve külçe ağırlığındaki kameralarıyla üç-beş kişilik gruplar halinde tur atan ve 'av' arayan paparazziler bu küçük sahilin ayrılmaz parçası gibi. Adeta onlar yoksa Türkbükü yok, Türkbükü yoksa onlar yok!

Koyun yerleşime açılmış en uç noktasından bir geride olan ünlü Maçakızı Oteli, böyle paparazzilerle fazla yüz göz olmak istemeyen ünlülere de hizmet veriyor ama ne gam, paparazziler de gidip bir sandal tutuyor ve günde üç-beş kez otelin plajının önünde devriye geziyorlar. Bu yıl, Maçakızı'nda güneşlenirken veya yüzerken görüntülenen ünlülerin sayısında geçmişe göre ciddi bir artış oldu bence!

Patlayan emlak piyasası
Aslına bakacak olursanız Türkbükü'nde genişleyecek arazi olmadığını düşünen benim gibiler fena halde yanıldılar (Ben aynı yanılgıyı Kaş'ta da yaşadım). Türk müteahhit ve mimarları her şeye muktedirler gerçekten. Çıkılmaz dağlara çıkıp, oralara yol açıp, kocaman kocaman malikâneler inşa ettiler.

Sahilin en gözde, en büyük ve en güzel iki evine bence Fatih Terim ve Akın Öngör sahip. Maçakızı'nın hemen bir adım ötesinde yer alan bu iki evin her birine geçenlerde 6-7 milyon dolar minimum değer biçildiğini kulaklarımla duydum. Ama bildiğim kadarıyla iki ev de satılık falan değil.

Denizin kenarında bile olmayan, üstelik önüne yapılan bir dizi ev yüzünden manzarası da büyük ölçüde kapanmış beş-altı evlik bir sitede, bir Amerikalı işadamının bundan üç yıl önce 2.5 milyon dolara ev aldığını biliyorum. Böyle milyon dolarlık çok ev var Türkbükü'nde.

Türkbükü'nde emlak bu kadar değerlendi, bu değerli evlerde çok sayıda zengin insan oturuyor ama onların hepsi de dertli.

Gürültüde yaşamak
Derdin adı gürültü. Türkbükü, eskinin sakin sakin deniz üstünde yemek yeri olmanın çok ötesine geçti yıllar içinde. Burası, aynı zamanda Bodrum yarımadasının önemli gece kulüplerini de barındırıyor. Daha doğrusu aynı mekânlar gündüz plaj, akşamüstü bir nevi çoluk çocuk diskoteği, akşam lokanta ve gece yarısından itibaren de gece kulübü-bar olarak çalışıyor.
Esasında gece 23.30 dolaylarında başlayıp sabah 04.00'te sona eren anormal yüksek sesli müzik gerçekten buraya huzur aramaya gelenleri çok rahatsız ediyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde açık havada bu denli yüksek sesle ve bu denli ileri saatlere kadar süren müzik yok. 'Akdeniz'in eğlence başkenti' denilen Mallorca'da bile bu yükseklikte müziği kapalı mekânda çalıyorlar, açık havada değil.

Ama Türkbükü aynı zamanda kuralların olmadığı yer de demek. Herhalde bütün Türkbükü'nde imar kurallarına uygun tek bir ev bulmaya imkân yoktur. İki kat sınırını herkes şu veya bu yolla deliyor. Ve kimseye de bir şey olmuyor, belediye sayesinde her şey bir biçimde kitaba uyduruluyor.

Eskiden müziğin yüksekliğini jandarma denetlerdi, bu görev yakın zamanda belediyelere verildi ve bük tamamen denetimsiz kaldı.

Büyük cirolar
Tabii herkesin kendine göre bir savunması var ama mekanizma esasen şöyle işliyor: Bazı gözde mekânlar var, bunlar ünlülerin de gittiği mekânlar. Buraların mal sahipleri, o yılın işletmecisinden çok büyük kira gelirleri elde ediyorlar.
İşletmeler de, hem bu kirayı ödeyebilmek, hem sezon başı yatırımlarını çıkartmak hem de kâr elde edebilmek için akla gelen gelmeyen her türlü yöntemi uyguluyorlar.

Bu yöntemlerin başında, ünlüleri kendi mekânına çekmek ve bu yolla mekânının adının gazete, dergi ve televizyonlarda çıkmasını sağlamak geliyor.

Akşamüstü saat 17.00 ile 19.00 arasında 'happy hour' denen bir uygulama yapılıyor, DJ müziği ve bazen de ünlü şarkıcıların DJ'liğinde bol içki tüketilen danslı saatler geçiriliyor.

Akşam lokantalar, verdikleri hizmet ve yemek kalitesiyle kıyaslanamayacak kadar yüksek fiyatlarla çalışıyor.
Ve son olarak gece yarısından itibaren yüksek sesli tekno müzik eşliğinde mümkün olduğunca çok içki satılmaya çalışılıyor. Burada da fiyatlar fahiş düzeyde.

Tatil yapılır mı?
Peki bütün bu anlattıklarımdan sonra, hâlâ Türkbükü'nde tatil yapılır mı? Bu sorunun cevabı sizin tatilden ne anladığınıza göre değişir.

Kendimden örnek vereyim: Daha genç ve enerjikken, Bodrum'da sabahlara kadar eğlenir, öğlene kadar uyur, öğleden sonra yüzer ve sonra yine sabahlara kadar eğlenirdim. Bugün böyle bir tempoyu bir gün için bile kaldırabileceğimi sanmıyorum ama sizin aradığınız böyle bir tempoysa, evet, Türkbükü ideal yer.

Elbette gündüzlerinizi burada geçirmek veya en azından Türkbükü'nde kalmak zorunda değilsiniz. Bodrum'da ulaşım imkânları geniş. Kendi aracınız yoksa minibüslerle köyler arasında rahatça hareket edebilirsiniz.

Öte yandan, benim gibi temposu düşmüşler için de çok imkân sağlıyor esasen Türkbükü. Bir kere, bana göre Türkbükü cennet gibi bir yer, denizi artık yat limanına dönmüş olan koydaki kalabalığa rağmen hâlâ güzel ve temiz. Her gün çıkan esintisi sayesinde havası bunaltıcı değil ve geceleri de insanın kendisini gürültüden, kalabalıktan korumasının yolları var.
Kısacası evet, Türkbükü'nde tatil gibi tatil de yapılabilir.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.