Haberler

Kent dönüştürülürken sanatın işlevi

Tarih: 18 Eylül 2007 Kaynak: Evrensel Yazan: İnan Kızılkaya
İmkansız Değil Üstelik Gerekli: Küresel Savaş Çağında İyimserlik teması ile yola çıkan 10. İstanbul Bienali’nin sergi mekanlarından İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ), 1950’lerin sonunda İstanbul’un kentsel modernleşmesinin ilk dalgası sırasında Mimar Doğan Tekeli, Metin Hepgüler ve Sami Sisa tarafından tasarlanmış.

Tek partili dönemden Anadolu sermayesinin ilk birikim evresine geçişle birlikte kentlere yönelik yeni bir mimari tasarımın gerçekleşmesiyle İMÇ, devletçi elitin dışında taşranın ticaret merkezi olarak inşa edilmişti. Şu an gündemde olan İMÇ’nin yıkılması ve yerine Osmanlı tipi konakların yapılması projesi de 2010 ‘Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’ konsepti içinde tarihi yarımadayı (Fatih ve Eminönü) kentsel dönüşüme tabi tutmanın ayaklarından biri aslında. Yani küçük bir Venedik yaratılarak, dünya sermayesine iyice eklemlenen Türkiye burjuvasinin yarımadayı yeniden tasarım projesinin ortasında yer alıyor İMÇ.

Özelliği itibariyle, kentsel koşullarla birlikte tekstil, iç dekorasyon, müzik, küçük giyim makineleri gibi sektörlerden yüzlerce dükkanlık bina; sürekli büyüyen mega-şehir İstanbul’un küçük bir maketiydi daha önce. Hem Anadolu’ya hem de İstanbul içine yönelik ekonomik dinamizmini zamanla kaybetmiş çarşı. Çünkü 1980 askeri darbesi, Türkiye’ye ithal ikameci sanayileşmeden, ihracata yönelik sanayileşmeye geçişle taşra ticaretinin çapını aşan yeni bir ekonomik modeli getirdi. Türkiye gibi orta kapasiteli bağımlı ülkelerin görece ekonomik üretimi, yerini tüketimin koşullandığı; finans kapitalin sürekli büyüyen kâr marjının dayandığı her sektörde tekelleşme ve spekülasyona dayalı sermaye birikimiyle sonuçlandı. Ekonomik gücüyle Türkiye burjuvazisi devletçi Kemalist elitle siyasi güç dalaşına, kültürel olarak da uluslararası kapitalizmin yeni paradigmasına uygun şekilde kültürel alanda hegomonya kurmaya çalıştı. Askeri bürokrasinin yukarıdan aşağıya toplumu dönüştürme stratejisi yerine büyük sermaye ve taşra ticaretinin; küreselleşme çağında geleneksel kültürel ögelerin de içinde bulunduğu ‘çok kültürlülük’ stratejisi devreye girdi. Büyük küresel aktörlerin daha önce ucuz hammadde havuzlarından tüketim mallarının üretim ve tüketim merkezine dönüşen Türkiye gibi orta kapasiteli ülkelerin; büyük sanatsal etkinliklerin yapılmasıyla kimlik arayışının sonuçlandığına dair bir işaret olarak sunuluyor bienal çapındaki etkinlikler. Fakat bu kimlik, yine de toplumdaki farklı sınıf ve kategorilerin üzerinde anlaştığı teziyle küreselleşmeyi ‘iyimser’ olarak sunan uluslararası sermayenin dayattığı postmodern bir kimlik. Kapitalist sistemin sosyalizmin yenilgisiyle kendini aşılmaz addettiği 1990’lardan sonra, herkesin kendi renginde yer alacağını ilan ederek, küreselleşmeyi çift taraflı bir imkanlar atmosferi olarak tanımlamışlardı. Bu kapsamda, kavramsal sanatın etkinliklerini, ezilenlere ve sömürülenlere yönelik her kültürün ve sosyal grubun faydalanabileceği “demokratik” bir manipülasyonun aracı diye okuyabiliriz.

Popülist güçlerin sanatı
Çağdaş sanatın batılı olmayan, farklı modernleşme/kapitalistleşme süreçlerini sorguladığını savunan bienal, tüm toplumsal katmanların katılacağı, sanatsal olay ve olguların dolaşıma sokularak halkın dokunabileceği, anlayabileceği kavramsal sanatsal çerçeveye dayanarak, çoklu okumalara uygun ortam yaratmak iddiasında. Milliyetçi ideolojinin yerini evrensel hümanizmaya bırakmasının zamanının geldiği tespitiyle yola çıkan bienalin “iyimserlik” anlayışı, küresel savaşın mağduru dışlanan kesimler için bu kavramın ne anlama geldiği noktasını es geçmiş. Çünkü bahsedildiği gibi, sokaktaki vatandaşın bienali takip etmesi ve katılımının hangi reel saiklerle ve ekonomik güçle karşılayacağı ise pek eşelenmiyor.

Yeryüzünün efendileri, kırbaçları ile yaşamsal takati tırpanlanan büyük insan topluluklarına yönelik ahlaki, düşünsel saldırılarına kılıf hazırlamak için elindeki tüm ideolojik ve estetik argümanları kullanmakta beis görmüyor. Bu uluslararası trendi fark eden bizim efendilerimiz ise 84 yıllık cumhuriyetin içini küresel abilerinin yönelimine göre yeniden dizayn etme peşinde. Dolayısıyla popülist siyasi ve dini güçlerin, ekonomik dönüşümle taleplerini oluşturması, yani kısaca taşranın kente taşınması olan AKP iktidarına en uygun mekan olarak İMÇ’yi düşünebiliriz.

Mekanların canlı sosyal özneler gibi belirli ideolojik kodlarla oluştuğunu varsayarken, İMÇ gibi tesettür giyim mekanlarının büyüyen taşralı kesimin kapitalistleşmesiyle beraber sahiplenildiğini söylemek zor. Dünyaya açılmak ve yerel milliyetçi elbiseyi üzerinden atmak için kendisinden daha modern sanayi kesiminden Koç’un sponsorluğunu bu nedenle alkışlıyor ve İMÇ’nin kapitalizmin ekonomik ihtiyaçları sonucunda yıkılmasına ses çıkarmıyor AKP iktidarı.

Çokça bahsedildiği gibi kentliliği tartışmaya açan bienalin, kenti, İstanbul’u ticari bir cazibe haline getirme amacının; kent seçkinleri tarafından desteklendiğini göz ardı edemeyiz. Küresel savaşın kim, hangi sınıfsal, sosyal kesimler için ‘iyimserlik’ taşıdığını; ekonomik yatırım ve kâr elde etmenin beraberinde ne tür sorunlara yol açtığını görmeden “İyi ki bizim ülkemizde gerçekleşiyor” demek, gerçeklikten bir kaçış değil midir? Oysa sanatın hep eşyanın ardında gizli olan tematik ve biçimsel öğeleri deşifre etmesi, onu yaşamsal kılmıyor muydu? Özcesi güncel sanatın 1980 sonrası sergilendiği ülkelerden biri olan Türkiye’nin yakın tarihsel geçmişinin dayandığı iç ve dış sosyal, siyasal dinamikleri dikkate almadan; sanatsal kültürel olay, olgu ve ürünlerin baş tacı edilmesini anlamak zorlaşır.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.