
Fotoğraf: Christoph Kicherer
Şiirsel bir dilleri olan Finn Geipel ve Giulia Loire, Atlantique sahilinde bulunan eski bir denizaltını müzik ve çağdaş sanatı merkezi haline getirdiler.
1951 yılında Saint - Nazaire kentinde bulunan denizaltını, ünlü Fransız yönetmenler Les vacances de Monsieur Hulot ve Jacques Tati kişisel bir dille belki de ilk kez biraz da kasvetli bir filmle tanımladılar. Bu film her ne kadar ironik ve melankolik bir tarzda olsa da Breton bölgesini daha çok bir tatil mekanıymış gibi gösteriyor. Bu film, denizcilerin ve bununla ilgili yüksek endüstrilerde çalıştırılan insanların yaşadığı, Atlantik’in zahmetli havası ile sallanan ve 2. Dünya Savaşı’nda tamamen tahrip edilmiş olan kente eski güzel imajını tekrar kazandırdı. Bu bölge aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı sı-onrasında Avrupa’da bağımsızlığını kazanan son yer.

Fotoğraf: Christoph Kicherer
Bugünlerde, kentin çekiciliğine ve kaynaklarına ilgi çekmek için kent konseyi tarafından bir slogan dahi bulundu; “Saint - Nazaire: Atlantik’in Enerjisi Burada”. Komşusu Nantes’in yarışmalarla hızlıca gelişmesi de kentin tanıtımının hızlanmasında en büyük faktörlerden birisi. Bu slogan, Loire nehrinin ağzında bulunan bu küçük kent için 1990 yılında “Kentsel Gelişim Projesi” adı ile hazırlanan yenileme programını da çok güzel özetliyor. Uzun süreli bir kriz süresinden sonra idareciler, kentin fiziksel büyümesinin düzenli ve estetik olması gerektiğini düşünmeye başladılar. Ana endüstri kaynağı olan tersaneler ve uçak üretim yerlerini güçlendirmenin yanında kültürel ve sosyal hayatın da gelişmesi için çeşitli reçeteler aramaya başladılar.
Son yıllarda Saint - Nazaire’de yaşayan 67.000 kişi konut bölgeleri ile üçüncü derece bölgelerin servisleri ve altyapıları ile birlikte geliştiğine şahit oldular. Bunun yanında mesleki denizciliğin yapıldığı alanlarla kent merkezini ayırmak için deneysel çalışmalar da yapıldı. Yönetim ayrıca çağdaşlığı merkeze alarak sanatı mevcut fabrika binalarına akıllıca sızdırmak istiyorlar. Yetkililer, halkın bölgeden dışlanmasını sağlayacak havalı mimari çekim merkezleri yerine gerçekleştirecekleri sayısız projenin hedefinin halkı da kent merkezine çekmek olduğunu söylüyorlar. Bu düşünce ile birlikte yenilemeye elverişli tarihi evleri dönüştürmeyi uygun bulmuşlar. Kentin bir diğer ihtiyacı ise her yıl 40.000 izleyicinin katıldığı Les Escales müzik festivali için mekanlar. Bunun için uluslararası entellüktüelleri de cezbedecek tiyatro, konser, sirk, gösteri ve dans gösterileri için performans merkezleri, açık kafeterya ve çağdaş sanat merkezleri ve yabancı basın ve çevirmenler için mekanlar gerekiyor.

Fotoğraf: Christoph Kicherer
Bu projelerin yanında Saint-Nazaire’nin fiziksel çevresinin değişmesi istenmiyor. Bilbao modeli kolaycılar tarafından reddedilmiş. Bu çizgi daha önce Paris’teki Palais de Tokyo’da da izlenmiş. Palais de Tokyo ince dokunuşlarla Lacaton & Vassal tarafından yenilenmiş. İnterdisiplinel çağdaş tasarıma tahsis edilen mekan eski bir cephane fabrikası ve Karlsruhe’deki ZKM gibi, sanat ve medyanın da merkezi.
Saint - Nazaire’de yıllar sonra kültürel etkinliklere açılan limandaki eski binalar, kentin terk edilmesinden yıllar sonra kentle yeniden bütünleşti. Bölgede 480.000 adet kubik beton bloktan oluşan, 299 metre uzunluğunda 124 metre genişliğinde ve 18 metre yüksekliğinde bir anıt da var. Bölgede bir kömür ambarı ile Alman donanması için 2. Dünya Savaşı sırasında inşa edilen Atlantik sahili boyunca Fransa’yı işgal eden önemli bir Alman denizaltısı da yer alıyor.
Şehir ve deniz arasındaki bu delinmez engel, birçok insana göre “rahatsız” bir alan. Bu bölge yeniden kullanıma açıldığında yerel yönetim tarafından gasp edilmişti. 1998 yılına dönüldüğünde, bu alan için açılan yarışmanın kazananı olan Manuel de Solá- Morales, bu alanı yeniden kullanıma açarak halkın denize ulaşımına da olanak sağlayan, alışveriş ve yemek alanları, büyük bir otopark ve rampalarla kullanılabilir çatılar tasarlamıştı. Kent yönetiminin de onayıyla da çalışmaların 2012 yılında tamamlanması bekleniyor.

Fotoğraf: Christoph Kicherer
2003 yılında kıyı tarafındaki servis mekanları ile iki adet denzialtı iskelesi için de bölgeye odaklanan “Alvéole 14” isimli bir başka yarışma düzenlendi. Tasarımda istenen“Yaşam” ünitesi (Uluslararası Tasarım Geliştirme Alanı) ve “Özel Oda” (çağdaş sanat ve müzik için alanlar) toplam alanı ise 5.500 m² olarak belirlendi.
Kazanan tasarım yeni bir Fransa - Berlin firması olan LIN’in kurucularından Finn Geipel ve Giulia Andi tarafından tasarlanmış. Tasarımcılar bu gizemli ve basit dolaşımlı alanda çalışırken alanın tarihi hafızasını bilinçli bir sekilde yorumlamaya çalıştılar. Tasarımda asma aydınlatmalarla tanımlanan geniş düz bir gezinti alanı, , su sızıntı izlerinin ve eski yazıların da bulunduğu brüt halde bırakılmış betonarme ince oyuklar dikkat çekiyor. İç sokakta, 14 adet ıslak tersane ise orjinal tasarımları ile dikey olarak sıralanmış şekilde duruyor, burada ağır yükler taşıyan vagonların geçtiği tren yolu izleri ise hala görülebiliyor.
Bu projede birçok element üst üste kullanılmış. Buna bir tarafta değişik bir metalden yapılmış bir merdiven diğer tarafta çubuklardan oluşmuş bir merdiven örnek olarak verilebilir. Her ne kadar bugünlerde Almanlar’ın Nazi hikayesinin bölümlerini saklamak istemesi diğer tarihçi ve politikacılar arasında derin ve çekişmeli bir sorun olsa da projede duyguların tamamı ile açığa çıktığı bir hava da var. LIN’in projesinde, binalar titizlikle ve fazla müdahele etmeden yenileniyor. Alvéole 14 projesinin tavanına monte edilmiş yarı saydam, hafif tümsek alana Berlin Tempelhof Havaalanı’ndan getirilen eskiden radarların bulunduğu bir parça yerleştirilmiş. Kentteki gece aydınlatması, kömürlükte bir şeylerin yeni vuku bulduğu izlenimi veriyor.