Haberler

Sıkıcı Oteller

Tarih: 3 Ekim 2007 Kaynak: Guardian Çeviren: Derya Karadağ, Mehmet Çalhan

Fotoğraf: Tower Bridge Hilton 

Steve Rose, Manchester’daki Hilton Oteli gibi cansız işlevsel kutulardan oluşan yapıların neden görülmeye değer olduğunu soruyor. Londra merkezli Lodging Ekonometri Şirketi’nin yaptığı ankete göre başkent, 13.000 oda kapasitesine sahip olma yolunda ilerliyor. Bu rakam, otel kapasitesinin büyüklüğü bakımından ikinci kent olan Moskova’nın beş katı. Üstelik tüm bunlar, 2012 Olimpiyatlarının duyurulmasından önceki gelişmeler. Korkutucu istatistiğe göre, Belediye Başkanı’nın Londra planında kentin gelecek yirmi sene içerisinde 50.000 fazladan odaya ihtiyacının olacağı öngörülüyor. Bu bilgiler doğrultusunda, insanın kafasında, inanılmaz ve cehennem gibi şekiller ortaya çıkıyor.

En son ne zaman çevresinin tasarımını da içine alan ve amacı doğrultusunda yapılandırılmış bir otel gördünüz? Bina tipi olarak oteller, her zaman mimarinin standartlarından muaf tutuluyorlar. Elbette bazı güzel istisnalar da var, fakat her metropolde düzinelerce farklı tiplerde otel , bulunduğu bölgeye mimari bayağılık yayıyor. Zincir oteller, ölçeği büyütülüp renklendirilerek gösterişli hale getirilmiş yerel konutlardan ya da birbirinin aynısı odaların üst üste istiflenmesinden oluşuyor. Bu abartılı bir söylem gibi görünüyorsa, Tralodge internet sitesini ziyaret edebilir ve İngiltere’deki 322 otellerinin herhangi birine rastgele tıklayarak bakabilirsiniz. Bu yapıların problemlerinden birisi de, sürekli olarak bu yapıların önünden geçmek zorunda olanların binalardan yararlanmaması. Yabancıların konaklamasına uygun olarak tasarlanan otellerin kendileri de bunun bir sonucu olarak kente yabancılaşıyor ve aynı dili konuşmuyor. Tasarımda harcanan giderler, kataloglara iyi görüntü verecek odalar ve restoranlar için ayrılırken dışarıdan nasıl göründüğü konusunda hiçbir çaba harcanmıyor. Heyecan verici ve özel yapılar dışında tüm otellerin iç mekanları beş yıldızlıyken dış görünüşleri tek yıldızlı.

Jestico ve Whiles’ın mimarlarından John Whiles; “Otel yapıları oldukça farklı bir dünya,” diyor ve ekliyor, “Bazen otel projelerinde mimar ya da iç mimar olarak çalışıyoruz. Otel işletmecileri ikiye ayrılıyor. Siz mimar olarak yalnızca işlevsel olarak bir bina inşa ediyorsunuz. Otelin yetkilileri gelip, dünyanın her yerinde aynı olan standartlarını iç mekanda uyguluyorlar. Bu hem mimarlar hem de iç mekan tasarımcıları için hayal kırıklığı ile sonuçlanabilecek bir süreç. Tower Bridge Hilton’da olduğu gibi, mimarlara binanın yapısının ve iç mekanlarının tasarımını tek elden yapma yetkisi verildiğinde ortaya çıkan sonuç çok daha tatmin edici oluyor.”

Tower Bridge Hilton’da detay ve malzeme kullanımı, diğer örneklere göre daha iyi düşünülmüş. Norman Foster’ın tasarım ofisi ile karşılıklı uzlaşılarak ortaya çıkan yapının, cam, çizgili terracotta ve bakır panel kaplama karışımından oluşan cephesinde kütlesini hafifletecek renkler ve güneş panelleri de bulunuyor.

Norman Foster’ın projesi dışında da yüreklendirici işaretler var. Bu hafta, “New London Architecture”da otel tasarımı konusundaki son gelişmeleri ele alan “Away From Home” adlı sergi açıldı. Sergi kapsamında konuşmalar yapıldı. Çok az Londra’lı, George Gilbert Scott’un St Pancras İstasyonu’nun yukarısındaki neogotik başyapıtını otel olarak görmekten dolayı hayal kırıklığına uğradı. Ofis yapılarının ve kasaba evlerinin butik otellere dönüşmesini eleştiren konuşmalar yapıldı. Üzerinde durulan örnekler arasında Soho’nun yıkık dökük ama kıymetli Art Deco eserlerinden Regent’s Palace Otel’in bir ofis yapısına dönüştürülmesiydi.

Son zamanlardaki gelişmelerin çoğu düşük fiyatlı konaklama yapılarında oluyor. Ucuz uçak fiyatlarının yükselmesi, düşük fiyatlı ve küçük otellere olan rağbeti artırdı. Görüntü, kulağa geldiği kadar korkutucu değil. Pek çok yapı, eski binaların yenilenmesiyle ortaya çıkıyor. Travelodge, oyundaki payını artırmak için birkaç yeni tasarıma yer açtığında, diğerlerinden farklı oluyor.

Yeni Sleeperz Zinciri, İngiltere’de bir dizi “lüks bütçeli” oteli ile dikkat çekiyor. Mimar Peter Clash ile çalışan oteller zinciri, Manchester, Newcastle ve Londra gibi zor ama tren yoluna yakın kentlerde çalışıyor. “Bu otellerin doğal yapısı diğerlerinin hantal geometrilerinden farklılaşıyor. Çünkü genellikle kent merkezlerini tercih ediyor ve kent plancılarıyla çalışıyoruz. İç mekan tasarımları diğerleriyle benzerlik gösterse de, yapıların çevreyle ilişkisi diğerlerinden farklı.” diyor Clash.

Yakında inşa edilmesi planlanan dokuz katlı Manchester Sleperz, Manchester Piccadilly İstasyonu’na giden yol üzerinde ince bir üçgen arsada yer alıyor. Sokakta şeffaf, renkli cam cephesiyle yer alan yapı, istasyona benzeyen bir estetiğe sahip.
Londra’nın Waterloo İstasyonu yakınlarında inşa edilecek başka bir proje zemin katıyla dışarıdaki pazarla ilişki kuruyor ve yüksekliklerini çevresinde bulunan viyadük ve yeraltı kemerleriyle uyum içinde farklılaştırıyor. “Merdivenlere ve asansörlere ulaşım gibi sorunlar nedeniyle teknik olarak tasarlanmaları çok güç fakat bu bize standart bir ürünü farkılaştırılmış bir biçime dönüşme şansını yarattığı için harikaydı. Müşterinin bunu bir satış unsuru olarak kullandığını düşünüyorum. Bu istasyon otelini ve kısmen de her şehri yeniden yaratmak.”

Tahmin edileceği gibi süper lüks kategorisinde çoğunun karma kullanımlı olmasına rağmen ilham verici otel mimarlığını bulmak çok daha kolay. Londra’nın iki prestijli gökdeleni yapım aşamasında; Renzo Piano’nun Londra Köprüsü’ndeki 70 katlı “Shard”ı ve Ian Simpson’ın Blackfriars Yolu’ndaki 52 katlı Beetham Kulesi içlerinde beş yıldızlı oteller ihtiva ediyor.

Simpson daha öncede benzer projeler tasarlamıştı. En dikkat çekicisi, 301 Deansgate, Manchester’daki 48 katlı kule. Yerel halk Simpson’ın narin, eğik monolitini, ya seviyor ya da nefret ediyor fakat gökdelen en azından üstteki apartmanlarla ve Hilton oteliyle alttaki 23 kat arasındaki yarığı eklemliyor.

Diğer ünlü mimarlar çoğunluklu başka ülkelerde lüks otel sektöründe çalışıyor. İsviçre (bir banka hesabı için gitmek ideal olanı) gibi bir yerlere gidin. Peter Zumthor’un anıtsal Therme Vals Spa Oteli veya Mario Botta’nın gülünç derecede lüks Shuggen Grand’ı veya Norman Foster’ın Dolder Grand eklentisi arasında seçim yaparken şımartılabilirsiniz. Foster yeni Aldwych’deki yeni bir otel için çalışıyor. Aslında Danimarka ve Las Vegas’taki lüks destinasyonlara ek olarak. Richard Rogers’ı İspanya’da, David Chipperfield’i Hamburg’ta bulabilirsiniz, dünyadaki muhtemelen en ünlü ve en pahalı otelden bahsetmeye gerek yok; İngiliz Atkins firması tarafından tasarlanan Dubai’deki Burj Al Arab.

Fakat bizim gibi orta gelirli şehir sakinleri için otel tasarımının genel manzarası hala iç açıcı değil. Bu sergi cesaret verici işaretlerle dolu fakat tipik örnekler olarak kalmaktan çok, alınması gereken iyi örnekler olmalı. Otellerin büyümesinin öngörülen ölçeğiyle ve endüstrinin global işletmeciler tarafından yönlendirilmesiyle birlikte, birçok projenin kaderi iyi mimarlığın sergilerinde olmaktan çok en sevilmeyen binalar anketlerinde görünmek olacak. Her ne kadar iyi niyetli gözükseler de, bu Londra projeleri Grantham South Witham veya Macclesfield Adlington’a bir süre daha sızamayacak.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.