Kaz Dağı'ndaki altın kavgası büyüyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Bergama'da olduğu gibi yükselen çevre hareketini 'Ülkemizin altın zenginliğine müsaade etmek istemeyen dış kaynaklı grupların etkinliği' olarak nitelendirdi. Homeros'un İlyada Destanı'nda 'Bin pınarlı İda' diye geçen Kaz Dağı'nı savunmak 'ajan'lık oluyor!

Güler, "Türkiye'de başka madenler de var ama konu altın olunca bir başka mekanizma işliyor, daha farklı davranışla karşılaşıyoruz" diyor. "Ama çevre gibi bir konuda bölge halkının hassasiyet göstermesi de bizi mutlu ediyor" demeyi de ihmal etmiyor.

Sonuçta Güler de bir politikacı.

Madencilere ve 'altın lobisi'ne göz kırparken 'seçmene selam' gönderiyor.

Bu arada bölgede 10 kadar firma, 36 noktada maden araması yapıyor.

Bakan Güler'e göre, Kaz Dağı'ndaki sondajlar da abartıldığı ölçekte değil, 'Bir su bardağının çapı kadar aşağı iniliyormuş!' Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü Dr. Muhterem Köse, 'Türkiye'nin Altın Dosyası' başlıklı bir not göndermiş. Doğaya ve insan hayatına duyarlı olmak kaydıyla, 'Madencilikten vazgeçebilir miyiz?' diye soruyor.

24 milyon hektarlık toplam orman alanımızın ancak 'on binde birinde' maden işletiliyormuş. 6500 tonluk altın potansiyeline karşın yılda 10 tonu çıkarılıyormuş. İşlenmemiş altına ödenen yıllık döviz 5 milyar dolar.

Köse de Bakan Güler gibi, altın madenciliğine yönelik tepkileri, 'Türkiye altın üretmesin, ithal etsin diyenlerin tuzakları' olarak görüyor. Ve tarihten bir not düşüyor: "Anadolu bir altın üretim ve işletme merkeziydi. 2700 yıl önce Lidyalılar tarafından Salihli-Sard'da dünyada ilk altın paranın basımının gerçekleştirildiği bir gerçektir."

Öyleyse Troya'nın altınları da o tarihlerde çoktan çıkarılıp işlenmiştir! Ege'de Salihli ile Edremit arasındaki yakınlık göz önüne alındığında, Kaz Dağı'nda 'altına hücum' için bunca yıldır beklenmiş olması mümkün müdür?

Kaldı ki, Kaz Dağı'nın bugünkü sakinleri 2700 yıl önceki Sardlılardan farklı olarak zenginliği altında değil, zeytinde, temiz hava ve kirlenmemiş sularda, çölleşen Anadolu'nun kalan son yeşilinde, ormanlarında yaşamakta arıyorlar.

Altın bir yana, taş ocağına bile karşılar. Bırakın Kaz Dağı da gelecek kuşaklara kalsın. Bin pınarlı İda'ya dokunmayın. Kıymayın.

Türkiye'nin doğasını savunmak, yabancıların çıkarınaysa hepimizi dava edin. Bu yazı ve benzerleri, 'ajanlığa devam edeceğimizin' ilanıdır!