Haberler

Kültürel değerler ve amaç uzlaşması…

Tarih: 13 Kasım 2007 Kaynak: Evrensel Yazan: Necati Uyar
Ülkemizde şehir plancılarının yaptıkları işe en az inandıkları, üretimi sonrasında umutsuz bekleyişe girdikleri konuların başında korunması gereken doğal ve kültürel değerlerimiz için üretilmekte olan “koruma amaçlı” planlama çalışmaları geliyor. Özellikle kentsel sit alanları için hazırlanmakta olan koruma amaçlı imar planları, çok değişik nedenlerle gerçekleşemiyor, uygulanamıyor. Son yıllarda konuya ilişkin mevzuatta birbiri ardına yapılan değişiklikler, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürürlüğe sokulan şartnameler, plan hazırlanmasını zorlayıcı süre kısıtları, Tarihi Kentler Birliği benzeri koruma yanlısı oluşumlar, koruma alanına yasal dayanakları da oluşturularak verilen maddi desteklere rağmen, umutlar yeşermiyor. Geçtiğimiz hafta içinde, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü nedeniyle TMMOB Şehir Plancıları Odası tarafından düzenlenen, planlama meslek alanının konuşulduğu Kolokyum’da, kısa süreli de olsa tartışılan “koruma planlaması”nın, yeni bir anlayışla ele alınmaya ve yeni uygulama araçlarının geliştirilmesine gereksinimi var.

Özellikle, Cumhuriyet öncesi dönemlerden bugüne uzanan geçmişe sahip olan kentlerimizin pek çoğunda, başta geleneksel kent merkezleri olmak üzere, ciddi bozulmalara uğramış olsa da geleneksel kentsel dokuyu, geleneksel dokuyu oluşturan yapılardan ayakta kalanların yoğunlaştığı bölgeleri gözlemlemek mümkün. Bu alanlarda yaşanan bozulmanın başlıca nedeni de ne yazık ki planlama. Geleneksel değerleri görmeden ya da görmezden gelerek yapılan planlama çalışmaları sonucunda, ortaya çıkan yeni ve yüksek yoğunluklu, yüksek katlı imar planı kararları, bu alanlarda yaşanan bozulmanın en önemli nedeni.

Başta kent merkezleri olmak üzere, kentsel arsa rantlarının en üst değerlere ulaştığı alanlarda, geleneksel dokunun baskıdan etkilenmesi kaçınılmaz bir durum. Bu durum, koruma amaçlı imar planları dışında, ülkemizde hazırlanmakta olan diğer imar planlarının korumayı amaç edinmemesinden kaynaklanıyor. Oysaki, her tür planlama kararının öncelikle koruma-kullanma dengesini gözeten kararlardan oluşması gerekli. Eğer, geçmişten günümüze dek hazırlanan tüm planlar, koruma-kullanma dengesini yeterince gözetse, ne bu değerleri böyle hızlı tüketecektik, ne ahlar vahlar işitecektik, ne de “koruma amaçlı imar planı” gibi garip savunma araçları üretmek zorunda kalacaktık.

Çünkü, koruma amaçlı imar planları, adı ve içerik tanımıyla bakıldığında, diğer imar planlarından ayrışmakta ve diğer planları doğrudan sabıkalı konuma sokan, korunması gereken alanları diğer planlara karşı savunan araçlara dönüşmektedir. Oysaki, teorik açıdan bakıldığında hiçbir planlama kararı olamaz ki, amaçları arasında “koruma” bulunmasın.

Bugün geldiğimiz noktada, gecikmeli de olsa, kentlerimizde geleneksel doku izlerinin gözlendiği alanlar kentsel sit alanı ilan edilerek korunmaya çalışılırken, sit sınırları dışında kalan yakın alanlar kendi haline bırakılmaktadır. Bu durum, kentsel sit alanlarını okyanus ortasında savunmasız bir adaya dönüştürürken, alana baskıyı arttırmakta, çöküntüyü kolaylaştırmaktadır.

Sit sınırında ayakta kalmış bir geleneksel yapı sahibi, hemen sit alanı sınırları dışında verilen yüksek katlı yapılaşmaları gördükçe, uğradığı ekonomik kaybı hesaplayarak, kolaylıkla koruma karşıtına dönüşmektedir. Başta bu neden olmak üzere, kentsel ulaşım sisteminde kilitlenmenin önlenmesi, kentsel sit alanında ortaya çıkan altyapı eksikliğinin yakın alanlardan karşılanabilmesi gibi pek çok gerekçe, kentsel sit alanlarının kentin bütünü ile birlikte ele alınarak planlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bugünkü mevzuatta yer alan, etkileme geçiş alanları bu amaçla düzenlenmekte olsa da yetersiz kalmaktadır.

Bunun yanında, her ne kadar yapılması zorunlu da olsa, planı arzulayan, planı yaptıran, planlayan, inceleyen, onaylayan ve planın onanmasını bekleyenlerin bakış açılarında ve planı isteme amaçlarında var olan farklılaşma ve hatta çelişki, koruma planlaması alanında var olan bir başka önemli sorun olarak ortaya çıkmaktadır.

Bugün için, ülkemizde koruma duyarlılığına sahip kesimler, sivil toplum oluşumları içinde ve meslek odalarında örgütlü ya da bireysel olarak, hemen her il ve ilçeye yaygınlaşmış durumdadır. Bu kesimler, sahip oldukları dünya görüşleri doğrultusunda, korunması gereken değerlere sahip çıkarak korumayı arzulayan kesim olarak ses vermektedir. Gerek bu kesimlerin baskıları ve gerekse getirilen yasal süre kısıtları, idareleri korunması gereken alanlarda plan yaptırmaya ve onaylamaya zorlamaktadır. Her ne kadar, koruma bilincine erişmiş ve gerçekten isteyerek koruma kararlarına imza atan idareler bulunsa da, büyük bölümü koruma amaçlı planlarını zorunluluktan ya da artan baskıdan dolayı yaptırmaktadır.

Koruma amaçlı imar planlarının yapımını üstlenen ekipler arasında, az sayıda da olsa, korumaya gönül vermiş, planlama çalışmasını ekonomik beklentiden öte, koruma duyarlılığı ile ele alan gruplar bulunsa da, ekiplerin önemli bir bölümü koruma konusunda yeterli bir birikime sahip olmadan bu planlama çalışmalarını üstlenmektedir. Bu durum, koruma amaçlı imar planı çalışmasının içeriğini sıradanlaştırmakta, planları salt ekonomik beklentilerle üretilen sıradan belgelere dönüştürmektedir.

Koruma amaçlı imar planlarının yapımını bekleyen, korunması gereken alanda yaşayanların, hazırlanacak plandan beklentisinin, plan yapılmasını isteme amacının da bambaşka olduğunu düşündüğümüzde, koruma amaçlı imar planlarının neden başarıya ulaşamadığını daha açık görebiliyoruz.

Başarı şansı iyi niyetli rastlantılara kalmış bir sürecin sonunda elde edilen ürünlerle, doğal ve kültürel değerlerimizi, kentsel sit alanlarımızı korumaya, yaşatmaya çalışmak, bugün için koruma amaçlı planlama çalışmalarımızın temel açmazlarındandır. Koruma alanındaki önemli sorunlar arasında yer alan, koruma projelerine uygulamaya yönelik yeterli kaynak yaratılamaması bile, böylesi bir açmaz karşısında önceliğini yitirmektedir.

Koruma projelerinde başarıya ulaşabilmenin temelinde, ilgili kesimlerin “amaç uzlaşmasının” sağlanması yatıyor. Bunu sağlamanın yolu ise koruma alanlarında doğrudan planlama kararları ile oluşturulan baskının azaltılması ve kültürel değerlerin korunması konusunda bilinçlendirmenin artırılmasından geçiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, gecikilen her günün, sahip olduğumuz kültürel mirasın bir parçasının daha yitirilmesi anlamına geldiğinin bilinciyle çok hızlı hareket etmesi gerekiyor.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.