Kentlerimiz büyük birer köye dönüştü. Ranta dayalı imar planları, çarpık yapılaşmaya göz yummalar, sözde yıkımlar, vatandaşın ardından gelen planlar, velhasıl ucube büyük kentler çıkardı ortaya. Köyde ürettiği ile geçinemeyen nüfus, geleceğini güvence altına almak adına çareyi kente göçmekte buldu. Ekmek derdine yurt değiştirenler, kentlerin varoşlarında derme çatma yapılarda yaşam sürmeye başladı.
Geçmişte, Türkiye nüfusunun ağırlığı köyde otururken, bugün bunun tam tersi bir tablo var ortada. Artık kırsalda, ununu elemiş yaşlı nüfusun oluşturduğu azınlık yaşıyor. Eli iş yapan gençler kırsalda kendilerine bir gelecek görmüyor. Belediyeli nüfuslarda oturan vatandaşlarımızın sayısı Türkiye nüfusunun yüzde 79`una ulaştı. Yani 57,5 milyon insanımız belediyelerin bulunduğu yerleri kendilerine mekân seçtiler. Bunlardan da 26 milyona yakını büyükşehir belediyelerinin bulunduğu kentlerde yaşıyor. Aralarında Bursa`nın da bulunduğu 16 büyük kentimiz Türkiye nüfusunun yüzde 45`ini barındırıyor.
Rakamlar şunu gösteriyor. Büyük kentlere göçen insanları planlı yerleşimlere çekemezseniz, buralar birer birer az gelişmiş köye dönüşecek. Bu açıdan toplu konut projelerini önemsiyoruz. Köyden gelip toplu konutta yaşamın zorluklarını da bilenlerdeniz. Ancak toprak rantının yüksek olduğu kentlerde insanları yatay yapılarda yaşatmak ucuz bir iş değil.
Büyükşehir belediye başkanlarımız önceki gün Gaziantep de toplanmışlar. Bursa ile birlikte, Konya, Gaziantep, Kayseri ve Antalya büyük şehir belediye başkanlarının deneyim paylaşımı adı altında 7.sini gerçekleştirdikleri toplantıda da, kentlerde artan nüfus gündeme gelmiş. Örneğin Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki`nin dikkat çektiği gerçek aslında sanayileşmiş tüm kentlerin sorunu.
Başkan Özhaseki, toplantıdaki konuşmada kırsaldan kente akan nüfusa dikkat çekmiş: `1950`lerde Türkiye nüfusunun yüzde 75`i köylerde, yüzde 25`i ise şehirlerde yaşıyordu. Göç dalgası sonrası durum tersine döndü. Köylerde oturanlar yüzde 20-25 şehirlerde oturanların oranı ise yüzde 75-80`e çıktı`
Peki, son 60 yılda ne değişti de köylü doğduğu topraklardan umudunu kesti? Üreticinin, ürettiği ile geçinemediği köyler birer harabe yerleşimler olarak varlıklarını sürdürüyor. Atadan kalma evler, araziler kaderine terkedilmiş. İş ve aş umuduyla kente gidenler orada da insanca yaşam sürebilecekleri konutlarda oturamıyorlar. Çoğunluğu dar gelir grubundalar. Asgari ücretle, bir fabrikada, ya da bulabildikleri diğer yerlerde çalışıyorlar. Kentte göçenleri geriye döndürebilecek politika ve projeler üretilmediği sürece, şehir nüfusunun daha da artması kaçınılmazdır.
Büyükşehir belediye başkanlarımız Gaziantep`deki toplantıda Avrupa Birliği fonlarından maksimum düzeyde yararlanma konusunu da masaya yatırmışlar. AB`nin hibe fonlarını, kırsala yeniden dönüş projelerinden kullanamadığınız sürece, köyde oturan nüfusun yüzde 10`un altına kadar bile düşebileceği bir gerçektir. Yine kırsalda oturan nüfusa sosyal güvence olanakları sağlanmadığı sürece, yeniden köye dönüşün başarılamayacağı da ayır bir gerçektir.
Genel ve yerel politikaların birlikte çözül bulması gereken konular bunlar. Aksi halde kentlerimizin kıyısında, köylülük ve kentlilik arasına sıkışıp kalmış milyonlar oluşmaya devam edecektir. Oluşan bu milyonlarda da büyük kentleri mega birer köye dönüştürmekten uzaklaştırmayacaktır. İstanbul bunun en canlı örneği. Artık orası tıkandı. Ona yakın büyük kentler de yükünü aldı. Bunların içinde Bursa`mız da var. Her ne kadar TOKİ projeleri ile planlı yapılaşma hızlandırılmış olsa da, yapı kontrolü sağlanamadığı takdirde, büyük kentlerin sorunları kırsaldan gelen göçle büyümeye devam edecektir.