10 yıl kadar önceydi Üçüncü Boğaz Köprüsü'nün, Sarıyer-Yenimahalle/Havantepe ile Anadolu Kavağı-Ceneviz Kalesi bölgesi arasına yapılması gerektiğini yazmıştım. Hükümetimizin yapmış olduğu çalışmalardan anlıyorum ki; üçüncü köprü bu bölgeye, ya da yakınlarına yapılacak...

Tüp geçit ile ring oluşturmalı
Neden bu bölge? Çünkü, Boğaz'ın her iki yakasından akan trafik, aynı güzergahı lineer olarak kullanıp geri dönmek zorunda ve karşılıklı bir ring oluşturulamadığı için de sıkışmaktadır. Bu köprü ile oluşturulacak ring, Boğaz çevresinde yoğunlaşan trafiği büyük ölçüde rahatlatacaktır. Ancak bu ringi yalnız oto trafiği için düşünmek yanlış olur. Bu köprü, aynı zamanda raylı sistem ulaşıma da imkan verecek şekilde planlanmalıdır. Yani, İstanbul'da tüp geçit ile sağlanan raylı geçiş bu köprüde yer alacak raylı geçiş ile birlikte bir Boğaziçi ringi oluşturmalıdır.

Yine ağırlıklı olarak turizme hizmet edecek bir teleferik sistemi de bu köprü ile birlikte düşünülmelidir. Teleferik sistemi gereğinde yayaları taşıyan daha komplike bir sistem olarak da düşünülebilir.

Özellikle deprem sonrasında, 4. dereceden deprem kuşağında yer alan Trakya'nın Karadeniz kıyılarına doğru olan bölgelerinin yerleşime açılmasının ağırlık kazanması da bu köprüyü gerekli kılmaktadır.

Yine herhangi bir deprem ve benzeri büyük felaketler anında bu Karadeniz otoyolu bağlantılı köprü, İstanbul'un güvenli bölgelere çıkış noktası olabilecektir ki, bu konu hayati önem taşımaktadır.

4. deprem kuşağında bulunan Kırklareli'nin İstanbul'daki riski azaltmak açısından çok önemli bir alternatif oluşturacağını da gözden kaçırmamalıyız.

Çevreye hassasiyet gösterilmelidir
Diğer taraftan, Karadeniz'i çepeçevre dolaşacak bir uluslararası yolun geçiş güzergahı da yine bu köprü olabilecektir. Bu geçişte de, otoyol ve raylı sistem birlikte düşünülmelidir.

İstanbul, plansız göçler almaya devam ettiği ve nüfusu hızla arttığı sürece Boğaz'da daha çok köprüye ihtiyaç olacaktır.

Ancak, bu köprülerin geçiş güzergahı ve çevreye verilecek zararlar her zaman bir tartışma konusu olacaktır. İnsanları bir yerlerden bir yerlere taşımak zorunluluğumuz olduğuna göre, bir şekilde bunu çözmeliyiz. Yapılacak planlamalar ve düzenlemelerle çevrenin zarar görmemesini sağlamalıyız.

Aslında, yeni bir bölgede böyle bir ana arterin ulaşıma açılması; bu bölgeye yoğun bir yapılaşmanın da geleceğine işaretir. Üçüncü Boğaz Köprüsü ve bağlantı yollarında oluşabilecek yapılaşmanın çevreye zarar vermeyecek, planlamalar doğrultusunda, düzenli bir şekilde yapılması ve olabildiğince düşük yoğunlukta tutulması önemlidir.

Bölgenin yapılaşmasından değil; plansız ve düzensiz yapılaşmasından kaçınılmalıdır. Boş, sahipsiz ve plansız bölgelerin anında birileri tarafından işgal edilerek düzensiz yapılaşmaya açılmasına engel olunmalıdır.

Aksi takdirde, Üçüncü Boğaz Köprüsü ile birlikte çevreye karşı bir cinayet işlenmiş olacaktır. Ancak, ben geçmiş örneklerden ders alınarak, Türkiye'nin aynı yanlışları tekrar edeceğini düşünmüyorum.

Burada, bir şeyi üzerine basa basa belirtmelim; yeni yapılaşmalar çevreyi asla tahrip etmemeli, aksine çevreyi geliştirici, koruyucu projeler hazırlanmalı ve devreye sokulmalıdır.

Yani, bir bölge yerleşime açıldığında bundan çevre mutlaka zarar görür diye bir şey yoktur. Düşük yoğunlukta bir yapılaşma ve olabildiğince geniş anlamda bir ağaçlandırma ile bölge yeşil dokunun hakim olduğu çok güzel bir doğa parçası haline gelebilir. Kötünün kötüsünü yapmak için değil; güzel örnekler vermek için yarışmalıyız.

Kısa vadeli kazançlar, hiç kimseye fayda sağlamaz. Uzun vadeli ve kalıcı faydalar için hep beraber elbirliğiyle çalışmalıyız.