Haberler

Sulukule'de UNESCO Kriterleri

Tarih: 18 Ocak 2008 Yazan: Zeynep Güney


İstanbul’un, Tarihi Yarımada’da gerçekleştirilen hatalı uygulamalar sonucu UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) Dünya Mirası Listesi’nden çıkarılma uyarısı alması nedeniyle, Sulukule Platformu tarafından 15 Ocak 2008 Salı günü, “Sulukule'de UNESCO Kriterleri” konulu bir toplantı düzenlendi. Sulukule, Süleymaniye, Tarlabaşı, Fener-Balat, Ayvansaray gibi bölgelerde, yenileme projesi adı altında sürdürülen ve Four Seasons Oteli ek inşaatı gibi geri dönülmez tahribata yol açan uygulamaların konuşulduğu toplantıda, yerel yöneticilerin ve ilgili tarafların, 1 Şubat 2008'de UNESCO'ya sunacakları, Tarihi Yarımada'da, korumanın, kentsel yaşamla birlikte nasıl ele alınacağını gösteren Alan Yonetimi Planı ve bu planın ele alınacağı UNESCO Dünya Miras Komitesi'nin, Temmuz 2008'de Quebec'te yapacağı toplantı verilebilecek kararlar irdelendi.

Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) Türkiye kurucusu Prof. Doğan Kuban, Uluslararası Kültürel Varlıkların Restorasyonu ve Korunması Çalışmaları Merkezi (ICCROM) Eski Genel Direktörü ve UNESCO İzleme Komitesi üyesi Prof.Dr. Cevat Erder, ICOMOS Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı Prof.Dr. Nur Akın, UNESCO İstanbul İzleme Komitesi üyesi Doç.Dr. Deniz İncedayı, Sulukule Platformu üyesi ve İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı Korhan Gümüş ve Sulukule Platformu üyesi Aslı Kıyak İngin’in konuşmacı olarak yer aldığı toplantı; sanat tarihçisi ve Sulukule Platformu üyesi Derya Nüket Özer’in açılış konuşmasıyla başladı. İstanbul’un 2004 yılında listeden çıkarılmasını gündeme geldiğini, ancak bunun 2006 yılında bir takım sözler verilerek engellendiğini ve UNESCO’nun bu iki yıl içerisinde yerine getirilmesi gereken bazı şartlar öne sürdüğünü anlatan Özer, bugün gelinen noktada şartlardan hiçbirinin yerine getirilemediğini belirtti ve “1 Şubat 2008’de UNESCO heyetine sunulacak Alan Yönetim Planı her şeyi çözebilirdi” dedi.

Yurt dışında uzun süre koruma örgütleriyle çalışan, İstanbul için UNESCO heyetiyle yapılan toplantılarda da İstanbul’u temsilen ve savunmak üzere bulunan Prof. Cevat Erder ise, belli başlı bazı örgütlere katılabilmek için ciddi paralar harcayan Türkiye’nin 134 ülkeye ait 788 varlık bulunan UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne ancak dokuz varlıkla girebildiğini hatırlattı. Buna dayalı bir karşılaştırma yapan Erder; yüzölçümü olarak Türkiye’den çok daha küçük olan Yunanistan’ın 16, İtalya’nın ise 34 yerle listede yer aldığını anlattı. Türkiye’deki listeye girebilmiş dokuz bölgeden beşinin (Truva, Hattuşaş, Nemrut, Xanthos ve Pamukkale) ise yabancıların elinde olmasını eleştiren Cevat Erder, böyle bir uygulamanın dünyanın hiçbir yerinde görülemediğine dikkat çekti.

Daha sonra sözü alan ICOMOS Türkiye kurucusu Doğan Kuban, ilk zamanlar ICOMOS’un aldığı koruma kurallarının bilinçsizlik ve kontrol eksikliği yüzünden gerçekleştirilemediğini anlattı. “İstanbul listeye konsa da konmasa da dünyanın en büyük kültür şehridir. 1970’te sokak sokak araştırarak, belgeleyerek koyduğumuz koruma kuralları ve hazırladığımız rapor, hiçbir şekilde uygulanmadı. İstanbul’un tarihi dokusu yok edildi. Unutmayın, toplum ne kadar cahilse belediye de o kadar cahil ve kayıtsızdır” diyen Kuban, UNESCO’ya söz vermiş olmamızın İstanbul’un tarihi dokusunun korunması için yeterli olmadığını, toplum bilinci olmadığı sürece, belediyenin iki ay içinde İstanbul için hiçbir şey yapamayacağını vurguladı.

Suriçi’ni İstanbul’un merkezi, Boğaziçi ve Haliç’i de merkeze bağlı kaburgalar olarak tanımlayan Kuban şunları söyledi: “Suriçi, Boğaziçi ve Haliç korunması gereken en önemli alanlar. Bu alanlar İstanbul’un %1’i eder; kalan %99’unun soysunlar ama en azından bu %1’i bıraksınlar, koruyalım.”

Four Seasons Oteli’nin arkeolojik kalıntılar üzerinde sürdürdüğü inşaatı eleştiren Nur Akın da sürekli inşaat paravanları arkasında kalan bugüne kadar göremediğimiz, kentin tam tarihi merkezinde yer alan 3000 yıllık kalıntıların üzerine yapılan bu yapının ne kadar masum olabileceği sorusunu sordu. O kadar büyük bir yapının arkeolojik eserlere zarar vermeden yükselmesinin mümkün olmayacağını belirten Akın ekledi; “En basiti Four Seasons, Roma’da böyle bir işe kalkışabilir miydi?”

Deniz İncedayı; kültürler arası diyalog için Türkiye’nin en önemli uygulama alanı olduğunu söyledi. Bu ortamı yaşamamız ve yaşatabilmemiz için de kültür bilincinin artırılması, doğru koruma kararlarının alınıp uygulanması, ayrıca bu kültür ve korumanın yaratıcılıkla birleştirilerek çağdaş tasarıma aktarılması gerektiğini ifade ederek, UNESCO’nun kurumlar arasındaki ilişkiyi geliştirmek için önemli bir araç ve fırsat olduğuna değindi.

Kentsel dönüşüm projelerinin çok ciddi bir mimarlık ve şehircilik problematiği içerdiğini belirten Korhan Gümüş ise şunları söyledi: “ İstanbul, Efes veya Bergama gibi terkedilmiş bir kent değil, hala üzerinde yaşanıyor, bunun farkında olmak ve ona göre hareket etmek lazım. Yönetim planı hazırlamak demek diğer aktörleri de bu plana katmak demektir. Yönetim planının en önemli farkı sorgulayıcı bir yöntemle şehircilik anlayışımızı çağdaşlaştırmasıdır. ‘Ben Osmanlı mahallesi yapıyorum’ demek ise kamu fikrini gaspetmektir. Bir de surlara uyumlu yapı yapmaktan bahsediyorlar, bunu da çok anlamsız buluyorum. Hangi yapı surlara uyumludur, hangileri değildir? Ayrıca yatırımcının karar verici organ içinde yer alması da doğrudan suçtur. Bize Osmanlı mahallesi diye yutturulmaya çalışılan şey ise bir takım karanlık ilişkilerin sürdürülmesidir.”

Belediyelerin, şehir sihirli bir değnekle iyileştirilecekmiş gibi hareket etmesinin, insanların dışlanması ve elimizdeki zenginliklerin kaybedilmesiyle sonuçlandığını söyleyen Korhan Gümüş, modern dünyayla kurduğumuz bir köprü olan UNESCO’yu kaybettiğimiz takdirde İstanbul’un da çok şey kaybedeceğini vurguladı.

Toplantıda konuşmasını Sulukule hakkında bir sunumla destekleyen Aslı Kıyak İngin, Sulukule Platformu olarak yeni uygulamalara ilişkin mağduriyetleri, Sivil Toplum Kuruluşları’yla birlikte kamuoyuyla buluşarak, ortak bir diyalog ortamı içerisinde şeffaflaştırmaya çalıştıklarını dile getirdi. Büyük alanların müteahhit eliyle, yenilenme adı altında yağmaya açılmasını eleştiren İngin, yetkililerin bu tür uygulamalar için 2010’u bir bahane olarak kullandıklarını söyledi. 2005 yılında yenileme alanı ilan edilen Sulukule için 2006’da sadece deprem ve savaş durumunda alınan acil kamulaştırma kararı alındığını hatırlattı. Bölgedeki 85 yapının koruma altına alınması için bir rapor hazırladıklarıdan bahseden İngin, bu yapıların raporu teslim etmelerinin hemen ertesi gününde yıkılmaya başladıklarını ifade etti.

Aslı Kıyak İngin’in Sulukule hakkındaki açıklamalarından sonra tekrar söz alan Cevat Erder, dokunulabilen (tangible) ve dokunulamayan (intangible) değerler olduğunu ve bu kategorilerdeki eserlerin korunması için yasalarımız olduğunu belirtti. Romanların ve Roman kültürünün dokunulamayan (intangible) değerlerden olduğuna ve yasaya rağmen korunmadığına dikkat çekti.

Daha sonra soru - cevap bölümüne geçilen toplantıda, 1 Şubat 2008 tarihinde gelecek olan UNESCO’nun bizden ne beklediği ve bizim neler yapabileceğimiz sorusu üzerine Deniz İncedayı şunları söyledi: “UNESCO rafa kaldırmak için bir rapor istemiyor. Onların bizden beklediği bir yöntem geliştirebilmemiz. Geliştirdiğimiz yöntemi uygulamak için zaman ihtiyacımız olduğunu söylesek bile kabul ederler çünkü bir adım atabilmek.”
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.