Haberler

Sosyal Sınıfların Şekillendirdiği Kent: Londra

Tarih: 11 Mart 2008 Kaynak: Wikipedia Derleyen: Burcu Karabaş
Prof. Gerhard Fehl, İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı kapsamında verdiği "Londra" temalı seminerlerin sonuncusunda, Londra’nın planlama kültürü, şehrin üretimi ve şehir mimarlığının aslında sosyal sınıfların ayrılığından ve bu sorunları çözebilmek amacıyla yapılan denemelerden oluştuğunu anlattı.

19. yy’ın yarısına kadar Londra’daki konut üretimi, "küçük model ev"leri temel alan yapılaşma kanunlarına göre şekillendi. Ancak bu kanunlar, üzerinde düşünülmüş ve deneyimlere dayanılarak hazırlanmış olmaktan çok uzaktı; "kent düzenlemesi" kavramı sadece ana yollar sözkonusu olduğunda ciddiye alınıyor, konutların taşıması gereken özellikler ve yapılaşma hakkında herhangi bir düzenleme bulunmuyordu.

Gecekondulaşma
Yönetim tarafından belirlenmemiş kanunların yerini, zamanla kendiliğinden oluşan kurallar aldı ve 1850 yılına kadar Londra’da "konut" kavramı, malzeme olarak düşük kalitede tuğla ile inşa edilmiş, mekanın asgari standartlarda kullanıldığı, sağlıksız ve kişinin kendine ait özel alanlarının olmadığı “bölmeler” olarak tanımlanabilir hale geldi. Birden çok ailenin oturduğu ucuz apartmanlar (tenements), kötüye giden maddi durumlarının ellerindekileri satmaya mecbur bıraktığı kentlilerden arsalarını değerinin çok altında satın alıp düşük kalitede malzemeyle “gecekondu”lar inşa eden mal sahipleri (slum-landlords) tarafından oluşturuldu. Var olan en ucuz malzemeyle inşa ettikleri bu yapılarla "slum-landlords" gittikçe zenginleşiyor, Londra da gün geçtikçe “çöp binalar”la dolup taşıyordu. Görünüşte emlak piyasası tüm hızıyla işliyor ancak diğer yanda banyosu, tuvaleti olmayan kiralık odalarda yaşayan işçi sınıfı, bu koşulları iyileştirebilecek ve yaşadıkları mekanın bakımını yapacak maddi olanağa sahip olmadığı için günden güne daha da kötü koşullarda barınmak zorunda kalıyordu.

Durumu daha iyi kavrayabilmek için söz konusu "konutlar"ı biraz daha tanımlamak gerekli: Dilimize "gecekondu" olarak çevrilen "slum houses" kavramı, 19. yy Londra’sında arsa sahiplerinin jerry-builders olarak tanımlanan, en ucuz malzemeyi kullanarak insan yaşamı için gerekli hiçbir hijyen ve kalite koşulunu önemsemeden gecekondu binalar inşa eden "müteahhitler"le anlaşması sonucu oluştu. Arsaların sahiplerinden değerinin çok altında satın alınarak gecekondulaştırılması, tipik görüntülerle sonuçlandı: Kaldırım döşenmemiş dar yollar, onarımı ve bakımı yapılmamış, rutubet izolasyonuna sahip olmayan, odalara ayrılmış, aşırı kalabalık, taze hava ve gün ışığının girmediği evler... Kentin sağlığı bozulurken, polisin bile çekinip giremediği bu bölgelerde suç oranı da günden güne yükseliyordu.

Bu durum, 19. yy’da "işçi sınıfı evleri" adı altında şu görüntüyü gözler önüne seriyordu: Gittikçe daha da kötüleşen sefil yaşam koşulları, evlerin içinden sokaklara taşmış, sağlıksız bir çevre yaratmaya başlamıştı. Kir ve kokunun hakim olduğu sokaklar ve sağlıksız yaşam koşulları, susuzlukla birleşince salgın hastalıklar kaçınılmaz olmuştu. İşçi sınıfı, kentin her bölgesine hızla yayılan bu durumu düzeltmek için gereken maddi olanaklara, dolayısıyla da gösterilmesi gereken ilgiye sahip değildi. Kasvet, izolasyon, bıkkınlık, sıkıntı, umursamazlık bu durumun daha da yayılmasına neden oluyor, Londra, tehlike ve vandalizmin hüküm sürdüğü bir kent haline geliyordu.

Çürüme (Blight)
Londra’da pek de iç açıcı şekilde başlamayan kentleşme deneyimlerini anlamak için dilimize birebir çevrilmesi pek de mümkün olmayan terimleri irdelemek gerekiyor.

Kente neredeyse tamamen hakim olan gecekondu evler dışında, ikinci bir sorun daha yaşanıyordu. İngilizce’de “blight” olarak tariflenen ve “çürüme, yıkım” olarak adlandırılabilecek bu durum, başlangıçta gecekondu mantığının tamamen dışında, kaliteli malzeme ve kentleşme prensiplerine uygun bir vizyonla inşa edilen konutların bakımsızlık ve çürümeye terkedilmesini tanımlıyor. Süresi dolan kira kontratları nedeniyle modern sağlık standartlarına uygun bir şekilde onarılıp ilerleyen zamana adapte edilmeyen bu 60 yıllık 2. veya 3. sınıf konutların çürümesi başlangıçta farklı nitelikte bir kent sorunu oluştururken, gecekondu müteahhitlerinin bunları da satın alıp düşük standartlı odalar halinde işçi sınıfına kiralamasıyla başka bir problem daha ortaya çıktı. Böylece, Londra evleri (zengin kentlilere ait olanları saymazsak) tekrar tekrar kullanılan ve barınma dışında başka hiçbir ihtiyacı karşılamayan “kutular” haline geldi.

Kasıtlı gecekondulaşma ve kasıtsız çürümenin hüküm sürdüğü Londra’da bu duruma kalıcı bir çözüm aramak yerine, bir süre gerçekçilikten uzak ve yarar sağlamayan önerilerle oyalanıldı.

Devletin bu duruma çözüm getirmesi zaten beklentiler arasında değildi, yoksullara yardım etmek ve onların yaşam şartlarını iyileştirmek halktan toplanan vergilerin artması demekti ki, bunun memnuniyetle karşılanmayacağı açıktı. İhtiyaç sahiplerinin kendi koşullarını iyileştirebilmeleri için eğitilmeleri de öneriler arasındaydı ancak kazandıklarıyla karınlarını dahi doyuramayan işçi sınıfı için bu yöntem pek de başarılı olmadı.

“Bu Doğal Bir Süreç Olmalı..!”
Bu durum, kentlileri varolan duruma çözüm değil de sebep arayışına ve kabullenmeye yöneltti. Durumu iyi olanların karşılık beklemeden muhtaçlara yardım etmesi, “yardımseverlik” (philanthropy) akımını doğurdu ancak bu yardımların getirisi insanların yaşam koşullarını iyileştirmekten ve çürüyen kenti yenilemekten çok uzaktı.

Kentteki konutların ve kentlilerin “doğal yoldan sosyal olarak filtrelenmesi”ne (filtering up & down) izin vermek (ki kentte yapılan tek eylem “izin vermek”ten ibaretti) ve bundan avantaj sağlamak da görüşler arasındaydı. Bu görüş, insanların sosyal olarak yoksulluktan zenginliğe (4. sınıftan 1. sınıfa) yükselmedeki ve konutların da yeniden eskiye dönüşmedeki eğilimini doğal bir süreç olarak kabul ediyor ve bu sürecin kente ve işçi sınıfına yarar sağladığını savunuyordu. Varlıklı insanların daha iyi koşullara sahip konutlara taşınmasıyla arkalarında bıraktıkları eskimiş evler, yoksullara ucuza kiralanıyor ve böylece işçi sınıfı için özel olarak ev inşa etmeye gerek kalmıyordu. İnsanın yaşamak için ihtiyaç duyduğu asgari koşulları dahi sağlayamayacak bu sınıf için konut inşa etmek, fazladan masraf demekti, bu durum için bir özüre dönüşen bu “doğal sürecin” işlemesiyle bu sorun da ortadan kalkmış oluyordu.

Londra’da bunlar olurken, dünyada da yaygınlaşan konut problemi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan salgın hastalıklar ve sağlık sorunları nedeniyle 1875’te çıkarılan Kamu Sağlığı Yasası (Public Health Act), özel müteahhitler tarafından işçi sınıfı için konutlar yaptırılmasını sağladı. Yerel kanunlarla özellikleri belirlenen ve gecekondulardan çok daha pahalı olan iki katlı, hava sirkülasyonunun sağlandığı, bakımsızlığı önlemek amacıyla “arka bahçe” içermeyen, cephelerinde mümkün olduğunca çok pencere bulunduran, anlaşılabileceği gibi sağlıklı ancak sıkıcı ikinci sınıf konutlar, işçiler için uygun olarak belirleniyordu.

Eksikleri olmasına rağmen kalıcı çözüm arayışlarının bir kanıtı olan bu uygulamalar, Londra için henüz geçerli değildi. Çünkü Londra’da, yoksul sınıfların barınması için yatırım yapmak, fazlasıyla riskli olarak görülüyordu. 19. yy yatırımcıları için en güven veren müşteri orta sınıftı. İşçi sınıfının istikrarsız istihdam durumu, yatırımcıları korkutuyordu. Londra’nın dışarıdan aldığı göç bitmek bilmiyor, durumu düzeltmek için çaba gösterilmemesine bir de bu göçlerin sonucu olarak bir türlü dengelenemeyen arz - talep döngüsü eklenince, işçi sınıfının ve her geçen gün daha açık gözler önüne serilse de kabullenilmeyen Londra’nın durumu hızla kötüye gitmeye devam ediyordu.

Bu sürecin görmezden gelinmesini ve kabullenilmesini durdurabilecek tek şey vardı: Çiçek hastalığı, veba ve kolera salgınları... İşçi sınıfının yaşadığı sağlıksız koşulların kentin sokaklarına yansıması olan bu hastalıklar, kent çürümesinin sadece yoksulların yaşadığı yerlerle sınırlı kaldığı için varlıklı kesim ve devlet tarafından görmezden gelinmesini geç de olsa engelledi. Çünkü artık sadece işçi sınıfı değil, tüm sosyal sınıflar bu durumdan etkileniyordu. Londra Limanı’nın salgın hastalıklar nedeniyle karantinaya alınması ve ticaretin durması korkusu gittikçe yayılmaya başladı. Halkın huzursuzluğu, akıllara 1780’deki Gordon Riots ve 1790’daki Fransız Devrimi’ni getiriyor, korkulara bir de ayaklanma çıkması ihtimali ekleniyordu. Salgınların yarattığı bu endişeler, sonunda halk sağlığı üzerine çalışmaların başlatılmasını sağladı. Böylece, “Halk Sağlığı”, politik bir konu olarak kabul edildi ve gelişmeye başladı. Gecekondulaşmayla mücadele ve halk için sağlıklı konut üretimi bu konunun içeriğini oluşturuyordu.

“Deneysel Halk Sağlığı”
Sosyal sınıfların birbirleri ve devlet ile aralarındaki büyük uçurum nedeniyle “çürüyen” kentlerde, hastalık korkusu ortaya çıkana kadar pek de rastlamadığımız mimarların artık devreye girme vakti gelmişti.

Büyük Britanya’da halkın daha sağlıklı yaşaması için yapılandırmaların gerekliliği, aslında İngiltere’den çok daha önce farkedilmişti. Ülkede, henüz 1856’da Metropolitan Board of Works (MBW) kuruluşunun bir Mimarlar Departmanı bulunuyordu. Mimarlar, işçi sınıfı için düşük maliyetli konutlar tasarlıyordu. Mimar John King’in 1778’de dökme demirden Kanada ve Avustralya’ta ihraç edilmesi için tasarladığı prefabrik konutlar ve J. Woods’un 1806 tarihli “Cottages for Artisans” tasarımı bunlardan bazıları.

Ancak, maliyeti oldukça düşüren bu fonksiyonel deneyler de imkanların tükenmesi ve sınırların keşfedilmesiyle sona erdi. 

Bu sırada Londra’da şehir plancıları çıkış yolu aramak için fikir üretmeye devam ediyordu. Az katlı kulübeler mi, çok katlı yüksek binalar mı? Kenti yenilemek mi, banliyöyü genişletmek mi? Yeniden inşa etmek mi yoksa eski binaları tekrar kullanmak mı? Gittikçe büyüyen ve başka sorunları da beraberinde getiren bu yozlaşmayı durdurmak için bu sorulara cevap aranıyordu.

Kent merkezine ve iş yerlerine yakın bölgelerde yüksek kiralı 5 – 6 katlı bloklar, banliyölerde ise düşük kiralı ve az katlı konutlar sözkonusuydu. Ancak kiranın düşük olması, ev ve iş arasındaki mesafenin neden olduğu yol masrafı yüzünden bir yarar sağlamıyordu.

Sorunları çözmek için farklı yollar izlendi:

“% 5 Yardımseverler”
İşçi sınıfı için konut inşa etmek ve bu yolla kâr sağlamak, yatırımcıların çözümlerinden biriydi. Basit kat planlarına ve asgari sıhhi donanıma sahip bu konutlarda maliyeti düşük tutabilmek için “fonksiyonellik” ve “ekonomik inşaat” propagandaları yapılıyordu. Alıcıya sadece yardım amaçlı inşa ediliyormuş gibi gösterilen bu projelerden, yatırımcılar aslında % 5 kâr sağlıyordu. Çok kiracılı ucuz apartmanları tanımlayan “tenement blocks” gittikçe yaygınlaştı. The Society for Improving the Condition of the Labouring Classes SICLC (1844) üyesi mimarlar tarafından tasarlanan aile konutları (Home for Families), hayırseverlerin katkıda bulunduğu projelerdendi. Evlerde merdivenlerin dışarda bulunması, kış soğuğunu gözardı ederek sağlık için hava sirkülasyonunun ve sokak – ev bağlantısı sayesinde toplumla içiçe yaşama eğitiminin sağlanması içindi. Bir işçinin ailesinin ortalama 6 – 8 kişiden oluştuğu göz önünde bulundurulduğunda, evin temiz hava ve ferahlık ihtiyacı oldukça önemliydi. Bu konutlardaki bir diğer yenilik ise, o güne kadar rastlanmayan tuvaletlerin içeride bulunmasıydı.


"Tenement Blocks" Fotoğraflar: Urbanization in Britain

Aile için Ev
1851’deki Dünya Fuarı’nda sergilenen “The Model House for Families of Artisans” yine SICLC üyesi mimar Henry Roberts tarafından tasarlanmıştı. 2 – 5 katlı ve tüm ihtiyaçların içeride karşılanmasını öngören 4 – 20 adet daireli bu konutların her birinde ebeveyn odası ve 2 küçük oda, antre ve mutfak benzeri bir mekan bulunuyordu. Bu “aile evleri”, her daire için söz konusu şablon kabul edilerek üstüste ve yatay olarak sıra halinde daha fazla aile için inşa edilebiliyordu.



"Artisan's Dwellings" Kaynak: British History Online


Peabody Trust Evleri

Bugün hala Londra’nın en büyük ve ünlü sosyal konut kurumlarından biri olan “Peabody Trust”, sosyal konut sorununa çözüm getirmek amacıyla Amerikan asıllı bankacı George Peabody tarafından kuruldu.

1865 – 1871 yılları arasında çok sayıda ailenin yaşaması için "tenements" inşa eden Peabody Trust, “yoksul insanları umursuyorum, öyleyse bana ödeme yapmalılar” fikrinden yola çıkarak, etrafında küçük bölmelerin konumlandığı dar ve uzun koridorlar, 7 – 8 ailenin kullanımı için 4 tuvalet, kısacası işçiler için duvarlarla sınırlanmış, ihtiyaçları mümkün olan en asgari şekilde karşılayacak konutlar üretti.

 
Peabody Evleri, Spitalfields, Londra 1864

Kat Planlarında Gelişme

Kalabalık aileler için yaşam koşullarının iyileştirilmesi için IIDC, mimarlarla işbirliği yaparak kat planları geliştirilmiş ve konutta yaşayan ailenin yaşam kalitesini arttıran sifonlu tuvaletler ve çocuklar için oyun elemanları içeren geniş avlular içeren ortalama 5 katlı konutlar üretti. Maliyeti Peabody Trust Konutları’ndan daha fazla olan bu evler, doğal olarak onlardan daha pahalıydı.

Halkın Bakış Açısına Göre...
“Tenement Blocks” ne yazık ki konut sorununu çözmüyordu. Konut talebi, inşa edilenden çok daha fazlaydı. Konutlar, hala esnaf ve zanaatkar sınıfının daha altında bulunan sınıfların ev sahibi ya da kiracısı olabilmesine imkan verecek kadar ucuz değildi. Sağlıksız koşullar hala devam ediyordu. Yeni konut inşaatları devam edemiyordu çünkü yapılaşmamış alan kalmamıştı.

Gelişmelere rağmen sorunların devam etmesi üzerine İngiliz Parlamentosu tarafından alınan kararla, yerine yenilerinin gelebilmesi için eski konutlar yıkıldı. Ancak işçi sınıfının yeni konut için maddi imkanı olmaması yine gözardı edilmişti, üstelik artık oturabilecekleri eski evleri de yoktu, çünkü yıkılmıştı. Düşük gelirli işçiler, parlamento kararıyla sokakta kalmıştı.

Öngörü yoksunluğuyla hazırlanan çözüm projelerinin beraberinde daha büyük sorunları getirmesi üzerine, parlamento yıkılan binaların yerlerine yenilerinin inşa edilmesine; ancak bunun London County Council (LCC) tarafından görevlendirilen sağlık memurları tarafından yerinde incelemeler sonucu çıkarılacak istatistikler doğrultusunda yapılmasına karar verdi. Sağlık ekibi, konutları inceleyerek “halkın ikamet etmesi için uygunluk” raporu hazırlayacak, uygun bulunmayan konutlar değersiz sayılarak kiracı bulamayacaktı. ”Değersiz” olduğu tespit edilen konutlar, LCC tarafından sahiplerinden arsa bedeli üzerinden alınarak projelendirildi. Böylece, LCC Konutları ortaya çıktı. 5.700 uygunsuz konutun yerine inşa edilen “Boundary Street Estate” (1890 – 1893), 5.100 kişiyi barındırıyor, ortak bir yeşil alan ve meydan da içeriyordu. 4.430 sakiniyle “Millbank Estate” (1897 – 1902), eski bir cezaevi alanından dönüştürüldü.

Bu gelişmeler sürerken, 1872 yılından beri sürmekte olan bir başka proje, işçiler için ilk banliyö konutlarının oluşturulmasıydı. Artisan’s Dwelling Company tarafından yaptırılan projeler arasında 1872 yılında mimar Robert Austin tarafından tasarlanan “Shaftesbury Park” ve 1881 yılında mimar Roland Plumb tarafından tasarlanan “Noel Park” vardı. Projelerin ilk defa park içermesi, bu konutları öne çıkarıyordu.

LCC de banliyö konutları üreten kurumlar arasına girdi. Yoksul işçi sınıfı mensuplarının sayılarının artması üzerine 1903’te başlayan bu süreç, Tooting ve Totterdam projeleriyle 1911’e kadar sürdü.

Bahçe Banliyöler
Konut projelerine bahçelerin dahil edilmesi, kamusal mekanda bitkisel öğelerin ve bahçenin öneminin algılanmasını sağladı. Gardencity Trust Cooperative tarafından 1907 yılında mimarlar R. Unwin & Parker’a yaptırılan “Hampstead Garden Suburb” ve yine bir LCC projesi olan “Becontree Garden Suburb” (1920), bu akım sonucunda ortaya çıkan projelerden bazıları. 2 katlı binalardan meydana gelen bu konut grupları, yolların uzunluğu en az ve bahçe sayısı en fazla olacak şekilde planlanmıştı. Bahçe kavramının projelerde önemsenmesinden önce tasarlanan konutlarda, örneğin LCC’nin Totterdam projesinde bunun tam tersine uzun ve dar yollar gözleniyordu. Garden Suburbs, günümüzde de hala ayakta ve yoğun bir kiracı talebiyle karşı karşıya.


Hampstead Garden Suburbs from Willifield Way, William Ratcliffe (1914)
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.