Haberler

Siyasi Öfke, Tarihi Eser Mıncıklamakla Yatışır mı?

Tarih: 24 Mart 2008 Kaynak: Akşam Yazan: Mehmet Kenan Kaya
Yüzde 47 ile gelen ‘güç’, sistemin müdahalesiyle zayıfladıkça, AKP derin bir travmaya sürükleniyor. Siyasi öfke başka alanlara da sıçrıyor. Mesela, Başsavcı’nın iddianamesini aklından çıkaramayan Başbakan, tarihi eser onarımındaki ‘bürokratik engel’lerden söz ederken bile ‘iddianame’yi anlatıyor. Ve sonunda ‘siyasi engel’in faturası koruma kurullarına çıkıyor!

Türban krizinin yarattığı gerginlik ve ardından gelen parti kapatma iddianamesi, Türkiye’yi sonu meçhul bir karmaşaya, AKP’yi de derin bir ‘travma’ya sürüklüyor galiba.

Yüzde 47 ile gelen ‘güç’, sistemin müdahalesiyle zayıfladıkça, iktidarın ‘öfke’si artıyor ve hiç ummadık bir anda patlayıveriyor.

‘Öteki’leştikçe içine kapanan, ‘merkez’den uzaklaşan AKP, kendi değerlerine daha sıkı sarılmaya, bugüne kadar iyi-kötü gözettiği dengeyi kaybetmeye başlıyor.

Bu ‘ruh hali’ni de -kaçınılmaz olarak- en çok Başbakan yansıtıyor.

Seyit Onbaşı’nın İmanı Laikliğe Aykırı mı?
Mesela, Çanakkale törenleri sırasında, koca bir top mermisini sırtlamasıyla meşhur Seyit Onbaşı için kullandığı “Seyit Onbaşı’yı Seyit Onbaşı yapan imanıdır. Hadi onu da inkar etsinler, hadi ona da laikliğe aykırı desinler” sözleri bu ‘travma’nın bir ifadesi sonunda...

Yanılmayı tercih ederim ama... Bu ‘yersiz’ açıklama partisinin geleceğinden endişe duyan bir liderin, öfkesini duyurma isteği gibi geldi bana...

Hoş, bu kadar akıldışı ve yorucu bir siyasi atmosferden sağlıklı bir gidişat beklemek mümkün değil... Ancak bu tavrın çok tehlikeli bir sonucu var. O da, günlük siyasette yaşanan ‘kaos’un başka alanlara da sıçraması, normal bir süreçte sağduyuyla konuşulabilecek meselelerin ‘siyasileştirilmesi... Her yolun siyasete çıkması...

Yine Başbakan’ı referans alarak anlatayım.

Erdoğan, çarşamba günü Akaretler’deki Sıraevler’in açılış törenine katıldı. Ve törende yaptığı konuşmada Türkiye’deki tarihi eserlerin bürokratik engeller yüzünden onarılamadığını söyledi.

Ama Başsavcı’nın iddianamesini aklından çıkaramadığı, öfkesini yatıştıramadığı için ‘allegori’ye sığındı ve tarihi eserlerden söz ediyormuş gibi yaparak yine ‘iddianame’yi anlattı:

“Batı ülkeleri tarihi eserleri canlandırıyor ve geleceğe yürüyorlar. Türkiye’de ise engeller anlatılamayacak kadar çok. ‘Burayı yapayım, ne gerekiyorsa yapacağım’demek bile yetmiyor. İçeriden birileri adeta bariyer oluşturuyor, ‘Hayır yapamazsın veya yapacaksan benden geçmen lazım’ diyor. ‘Senden nasıl geçeceğim, onun yolunu söyle’ dediğiniz zaman da ahlaki olmayan yollarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Sıkıntımız burada. İşte bizim bunu aşmamız lazım. Ama biz bunlarla uğraşmıyoruz ki ülkede, başka şeylerle uğraşıyoruz. Temenni ediyorum ki er ya da geç bu millet bunu da aşacaktır. Bunu aştığımız gün gümbür gümbür yürürüz”...

Bu konuşmanın alt metni şu tabii: Biz yüzde 47 oy aldık. Birçok şeyi değiştirmek istiyoruz. Ama sistem, ahlaki olmayan yollarla bize karşı çıkıyor... Bizi kapatmaya kalkıyor!

Ayasofya’nın Akıbeti AKP’ninki Kadar Önemli
Sözünü ettiğim tehlike de işte bu... Çünkü bu ülkede, kurullardan geçen, bilim adamlarının onay verdiği restorasyonlar bile çoğu kez başarısız oluyor. İstanbul Surları’nın, Sümela Manastırı’nın, İshak Paşa Sarayı’nın onarımında yaşanan skandallar ortada... Mahalle imecesiyle sahip çıkılan (!) birçok başyapıt, hasbelkader sallanan kazmalar yüzünden garabete dönüşüyor.

Kısacası, bu ‘denetim kurumları’ kimseye ahlaki olmayan yollar önermiyor. Sadece işini yapıyor.

Kötü niyetli bürokratlar elbette olabilir.. Ama bu da tarihi mirasa el sürmenin bir yöntemi olması gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.

Hadi daha açık söyleyeyim: Ayasofya’nın, Efes’in, Sultanahmet’in akıbeti, siyasi partilerin akıbetinden daha az önemli değil. Sadece bağlamları farklı... Meseleler bağlamından saptırıldığında da... Ortaya sadece kafa karışıklığı çıkıyor.

Galiba bunun da ne partilerin maruz kaldığı aç-kapa saçmalığına, ne de önüne gelenin mıncıkladığı tarihi eserlere bir faydası var...

Her Tarihi Eser Yan Gelip Yatma Yeri Değildir!
Bürokrat değilim ama... Başbakan’a bir engel de ben çıkarayım!

Erdoğan, aynı konuşmada İstanbul’daki birçok tarihi eserin otele dönüştürüleceğini de söyledi. Ama bu ‘birçok yapı’ arasında hangilerinin yer aldığını açıklamadı.

Tarihi eserlerin, -temel özellikleri korunarak- yeniden işlevlendirilmesi çağdaş dünyada uygulanan bir yöntem.

Çünkü böylece hem ödenek ayırılamadığı için çürümeye terk edilen yapılar korunmuş oluyor. Hem de gündelik hayata kazandırılarak maddi gelir sağlanıyor.

Ama başta da söylediğim gibi ‘mesele’, hangi yapıların otele dönüştürüleceği?

Çünkü ‘birçok yapı’ ifadesi Dolmabahçe’yi de, Taşkışla’yı da, Beşiktaş’taki Tekel binasını da kapsıyor... ‘Şimdiden vehme kapılmak doğru mu?’ derseniz...

Adnan Menderes’in 1950’lerin sonunda Karaköy-Beşiktaş aksındaki 100 eseri yerle bir ettiğini, İstanbul’un en eski mescidini yıktığını... Eski belediye başkanı Bedrettin Dalan’ın ‘Halk denizi görsün’ gerekçesiyle “Bu yapı sanat adına bir rezalettir. Mimarı da Ermeni Balyan’dır” dediği Dolmabahçe Sarayı’nın dış duvarlarını yıkmaya kalktığını... Ünlü ressam İbrahim Çallı’nın Sultanahmet Camii’ni çağdaş sanat müzesine dönüştürmeyi teklif ettiğini hatırlamakta fayda var.

Üstelik Çallı, Sultanahmet’i karanlık bulduğu için kubbesine bir delik açmayı bile düşünmüştü. Benden söylemesi...
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.