Durumun, daha doğrusu bu hükümetin kültür sanat ile kurduğu ilişkinin biçimi ilginç ve aslına bakılırsa biraz da şizofrenik. Yani, siz hem Türkiye’nin modern sanatlar müzesi krizini, öyle ya da böyle açarak çözüp bu sürecin baş aktörlerinden biri olacaksınız, bir de Santral İstanbul gibi üniversite müzesine seçim öncesi destek atarak “resmi” ve “özel” kültür endüstrisinin şekillenmesinde başat rol alacaksınız, hem de İstanbul”daki “ofisinizin” yanı başındaki devlet müzesine sırtınızı dönüp gözünüzün görebildiği tarihi yapılar için de “bunları otel yapalım” diyeceksiniz. Siz bu ilişkide bir çarpıklık görmüyor musunuz? Bu ilişki biçiminde ayrıca, tıpkı bir önceki Kültür Bakanı Atilla Koç ’un arka planda bırakılarak Erdoğan’ın vitrine yerleşmesi durumunun Ertuğrul Günay döneminde de devam ettiğini görüyoruz. Erdoğan’ın bu açıklamaları ya Kültür Bakanı’nı görmezden gelen bir tavrın tezahürü ya da Akaretler Sıra Evleri gibi Türkiye’nin mimarlık tarihinde bir tür ilk toplu konut diyebileceğimiz yapının açılışında hızını alamayıp ağızdan öylesine çıkmış sözler... Hangisi daha tercih edilebilir görünüyor? Ayrıca, bu sözleri sarf eden kişinin daha önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığını da hatırlayalım.
"Otel de yaparım, cafe de” zihniyeti için birkaç öneri ile bizim de katkımız olabilir belki... Örneğin Topkapı Sarayı için Hilton otelleri, Ayasofya için ise Starbucks ya da Kahve Dünyası zincirleri ile anlaşılabilir. Sultanahmet pilot bölge seçilip bazı yapılar oteller için maket olarak hazırlanabilir. 2B Orman Yasası’nın çıkmasıyla birlikte maddi kaynak sıkıntımız da, çevresel ve kültürel değerlerimiz de kalmaz böylelikle...
Recep Tayyip Erdoğan’ın “Lüks alışveriş konseptinin yeni halkası Akaretler Sıraevler” sloganıyla açılışını gerçekleştirdiği merkezdeki konuşması sadece otel yapmakla sınırlı kalmadı. Ucubeler semti Sulukule’ye de ihtar çekti Başbakan. “Eminönü’nü Fatih’in içine katarak daha güçlü ve tarihi eserleriyle bütünleşen bir Fatih meydana getireceğiz. Böylece Fatih ilçesi içindeki bazı ucubelerden de kurtulacak...” diyen Erdoğan’a “kurtulmaktan” kastının ne olduğunu sormak gerek. Buradaki insanları bir nesne gibi gören ve bir takım rantlar uğruna “atmak”, “yok etmek” gibi fiilleri böyle rahatça kullanmasını kim ya da kim gibilere benzetmek gerekir acaba? Sulukule’nin yenilenme projesi çerçevesinde sosyal bir problem olduğunun farkında olmayanlar tarafından yönetilmek ise hepimiz açısından talihsizlik olsa gerek.
Sulukule’yi “modern”, “çağdaş” bir görünüme kavuşturmak için kolları sıvayanların kentsel dönüşüm projesinden anladıklarının bir mimar getirip eskiyi yıkıp modern olanı yapmakla sınırlı anlayışının sadece o semtin yaşayanları tarafından değil herkes tarafından sorgulanması gerekiyor. Aynı anlayışın küçük bir örneğini Cezayir Sokağı’nda da yaşamıştık. Bu türden işin sadece makyaj kısmını dikkate alan sosyo kültürel öğeleri gözardı eden kentsel dönüşüm projeleri kısa zaman içinde rantsal dönüşüm projelerine doğru ilerliyor ne yazık ki.
"Ananı da al git!” Freudyen bir dil sürçmesiydi belki. Yani biz iyi niyetle öyle görmeye çalışalım. Ama “ucubeler”, dili ile beyni arasında “baskılama bariyeri” bulunmayan birinin iç acıtan sözleri idi. Yine bu sözleri edenin bir zamanlar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığını hatırlayalım. Aslında ucubelik ile ucube sistem arasında hemen hiçbir fark yok. Birileri kendi gibi düşünmeyenlere, yaşamayanlara “ucube” derken aslında yapmak istedikleri ile “ucubeliğin” bizzat içinde olmuyorlar mı? Ayrıca birileri Başbakan’a psikanalizdeki “yansıtma” kavramını da açıklamalı. Belki o zaman hitabet sanatında biçim kadar içeriğin de önemli olduğu anlaşılır ve uygar olmanın ağzına geleni söylemek değil, düşünerek konuşmak olduğu kavranır.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!