Haberler

Güzel Kule! Senin Mimarın Kim?

Tarih: 3 Nisan 2008 Kaynak: New York Times Yazan: Nicolai Ouroussoff Çeviren: Gül Keskin


Chelsea’de 23. Cadde üzerinde yer alan HL23, Neil Denari’nin çalışma hayatı boyunca gerçekleştirmeyi arzuladığı işlerden bir tanesi. Daha önce Southern California Institute of Architecture (SCIARC)'ı da işletmiş olan Los Angeleslı mimar, uzun yıllardır bu mesleğe emek veriyor olmasına rağmen, ideallerini gerçek dünyada test etme şansını, New York’taki son dönemin markalı konut trendi sayesinde yakaladı.

Denari bu konuda tek değil. HL23, lüks konut kulelerinde yaşanan patlamanın bir parçası –bu kulelerin çoğu mesleğin ünlü profesyonelleri tarafından tasarlandı veya inşa edildi. Son beş yıl içinde bir düzineden fazla binanın yapımı tamamlandı, birçoğunun temelinin de bu yıl içinde atılması bekleniyor. Bu lüks konutların arasında Jean Nouvel ve Frank Gehry gibi uluslararası mimarlar tarafından tasarlanmış yüksekten uçan gösterişli binalar da var, Denari gibi daha az bilinen, yetenekli mimarlara ait, daha küçük ama aynı tutkulu mimari duruşa sahip binalar da.

1. 166 Perry Street, Hani Rashid ve LiseAnne Couture (yapımı sürüyor) 2. West 53rd Street, Jean Nouvel (planı tamamlandı) 3. Spring Street, Urban Glass House, Philip Johnson 4. West 19th Street, Mr. Nouvel (çalışmalar devam ediyor) 5. 40 Bond, Herzog & de Meuron 6. 40 Mercer, Mr. Nouvel 7. One York, Enrique Norten (çalışmalar devam ediyor) 8. HL23, West 23rd Street, Neil Denari (planı tamamlandı) 9. Beekman Street Tower, Frank Gehry (çalışmalar devam ediyor) 10. Palazzo Chupi, West 11th Street, Julian Schnabel 11. 48 Bond, Deborah Berke.

Mali piyasalardaki kaygı verici durum yüzünden, kısa süreli bu canlanma döneminin devam edeceğine garanti vermek çok zor. Fakat bu binaların sadece birkaç tanesi tamamlansa bile, yaratacağı etki, şehrin 1960’lardan bu yana sahip olduğu fiziksel kimliğinde büyük bir değişime sebep olabilir. Cesurca ve özenle planlanmış -kimilerine göre fazla gösterişli- bu binalar şehrin daha önce tanık olmadığı bir görüş ve stil karışımını yansıtıyor.

Ayrıca, bu yapılar, bir grup elit New Yorklu’nun iştah ve isteklerinde de bariz bir değişimi ortaya koydu ve apartman mimarisi tarihi içinde, yeni bir statü sembolü haline geldi. Park Avenue’nun koruyucu duvarları arkasında ya da anonim loft binaların içinde kaybolan eski varlıklı New Yorklu nesilin aksine, bu insanlar zenginliklerini ve benzersizliklerini simgeleyen yapılarda yaşamak istiyor.

Bu anlamda geçmişten bugüne, kendiyle övünen, bazen güzel, bazen göze batan kuleler, bu yüzyılın ilk parlak devrine son vasiyeti olabilir.


HL23, Fotoğraf: Neil Denari (Solda)
Glass House, Fotoğraf: Tony Cenicola (Sağda)


Bulutların üstünde yaşamayı isteyen zengin insanlarla dolu, uzun bir geçmişe sahip Manhattan, yeni mimari harikalarla sarmalanmış durumda. 19. yy’ın sonlarına doğru şehrin ilk lüks konut kulesi inşa edildiğinde, bina adeta yeni özelliklere sahip teknolojik ürünler –asansörler, buharlı ısıtma, gaz ocakları- gibi pazarlanmıştı. Kapıcılar ve temizleme servisleri gibi otel özellikleri, özel hizmetli maliyetlerini azalttı. Bireysel kaygıların ve sınıflar arası gerilimin yaşandığı dönemde de, bu gibi yapıların yüksekliği, zenginliğin ve sokakların çamurundan kaçışın bir göstergesi olarak kabul edildi.

Sonraki 50 yıl boyunca ya da daha fazla, teknolojiyle birlikte bu saplantı, gittikçe gelişen metropolde ihtiyaç duyulan ışık ve havanın karşılığı oldu. Dakota ve Ansoni gibi İtalyan tarzında gösterişli cepheleri, iç avluları olan lüks konut blokları, kentlerdeki sıkışıklığı azaltmaya yönelik yaratıcı bir çözüm oldu. Bu binaları, bahçelere bakan bol ışıklı daireleri ve transparan lobileriyle 1960’ların beyaz tuğlalı modernist binaları takip etti.

Önemli binaların son marifetleri frapan cepheler, mimari önceliklerde de değişime neden oldu. Teknolojik yeniliklerin ilk etapta makinelerin iç sistemine –tesisat, çelik kafesler gibi strüktürel yeniliklere- odaklanmasıyla bugünkü çoğu mimari icat da binaların dış formları sayesinde belirlendi.


Mercer Caddesi'ndeki Jean Nouvel Binası

Tabi ki herkesin bu durumdan memnun olduğu söylenemez, hala modernizmden rahatsızlık duyan gelenekselciler, bu binaları, tarihi caddenin yüzünde bir boşluk olarak görüyor ve bu çalışmaların çoğunu estetik açıdan “mimari kibirin cafcaflı suretleri” olarak değerlendiriyor.

Binalardan bazılarının dikkat çekmek istediği ise doğru. İki yıl önce işçiler, Herzog & de Meuron’un East Village’deki 40 Bond binası için ilk kazmayı vurduklarında, alkışlarla karşılanan yapı, şehirde uluslararası üne sahip bir firma tarafından gerçekleştirilen ilk ciddi konut projesiydi. Bugün ise yeşil cam cephesiyle kaygan ve yapmacık bir his uyandırıyor. Yerin altından sızmış üç boyutlu bir grafiti çalışmasını andıran girişi bölümü ise yüz kızartıcı, yine de binanın yapımı tamamlanmadan önce multimilyon değerindeki dairelerin hepsi satıldı.

Şehir hala yenilikçi mimariye aç ve bana göre son on yılın en büyük konut projeleri, estetik özgürlükle çevrelerindekileri ile farklılıklarını dengelemeyi başarmış olanlar. Taklit dönemi stillerinden ziyade, bu binalar dahil oldukları çevrenin ihtiyaç ve talepleri üzerinde fiziksel bir etkiye sahip.

City Hall’ün yakınında yapımına başlanan Gehry’nin 74 katlı Beekman Street Kulesi’nin maskülen formu, üst katlara doğru yontulmuş gibi geriye çekiliyor, Rockefeller Center’ın RCA Kulesi'ndeki ve Moskova’nın neoklasik Stalin Bölgesi'ndeki gibi belirgin düşey hatlara sahip. Buruşuk paslanmaz çelik cephesinin üstünden titreyerek geçen ışık, küçük akarsularda dağılıyor gibi.


40 Bond
Fotoğraf: Iwan Baan

Bu uzun yapıyla benzer şekilde, Nouvel’ın 53. Cadde üzerindeki Çağdaş Sanat Müzesi yanındaki alan için tasarladığı 75 katlı condominium ve otel kulesinin konik formu ise, geleneksel New York gökdelenlerinin yanında Chrysler Binası gibi duruyor. Gergin cam yüzey tasarımı gökyüzünden dökülen cam parçalarını hatırlatıyor. Dışındaki çapraz direklerden oluşan ağ dokusu, binanın, kendini her yönden baskı uygulayan psikolojik ve ekonomik güçlere karşı destekliyormuş izlenimi yaratıyor.

Bu kulelerin estetik başarıları, saflık üzerine geliştirilen modernist fikir eleştirisinin, güçlü yapısal vizyonla kombine edildiği tasarımlardan kaynaklanıyor. Çarpık formları, imarla ilgili düzenlemelerden oturanların kişisel arzularına kadar modern kentlerde var olan güç çatışmalarını yansıtıyor.

Bugün inşa edilen daha ufak lüks yüksek konutlarının çoğu gibi, Mr. Denari’nin binası da -23. Cadde ve High Line’daki diğer gökdelenlerin ve metruk demiryolu köprüsü boyunca uzanan parkın arasında- bir nebze sıkışacak. Programa göre bu ayın sonuna doğru inşasına başlanacak 14 katlı bina, yükseldikçe park manzarasından faydalanmak için bükülerek genişliyor. Bazı birleşim noktalarındaki metal yüzey soyularak iskelet açıkta bırakılacak, diğerlerinde ise çapraz bağlar, metal bir korseyi andıracak.

Bernard Tschumi’nin yeni tamamlanan Blue Building’inde de kent boyunca süren bu stratejiyi yakalamak mümkün. Düzensiz mavi ve siyah pencerelerle oluşturulmuş dama tahtası deseniyle dekore edilen yapı, çevresindeki ucuz apartmanlara doğru şişerek yükselirken, ucuz doğu bölgesi üzerinde olabildiğince çok gayrimenkulle doldurulmuş gibi gözüküyor. Binanın etrafında dolaştıkça, deformasyonun etkisi de dev bir mücevher parçasının ışıkta parlaması gibi değişiyor.


Beekman Street Tower, Fotoğraf: Gehry Partners, LLP (Solda)
Tower Verre, Fotoğraf: Jean Nouvel (Sağda)


Diğer taraftan, sözüm ona soylu hedefleri olan çalışmalar, mahallenin karakteri içinde yavan tasarımlarla sonuçlanıyor. 40 Bond’un hemen çaprazında yer alan Deborah Berke’in yeni kireçtaşı ve çelik apartman kompleksinin cephesindeki pencerelerin ölçek ve konumlanması, komşu binalara öykünerek tasarlanmış ama sonuç donuk.

Bugün hayranlık duyulan marka isimler, mesleklerine yeni ve beklenmedik sesler çıkararak başladılar. Geçen sene 11. Cadde üstünde yapımı tamamlanan Julian Schnabel’in Palazzo Chupi’si örneğin. Açık pembe sıvalı Venedik tarzı kemerli pencerelerle süslenmiş bina, eski antreponun üstüne pat diye düşmüş gibi gözüküyor. Abartılı ölçeği ve çarpışma stili canlandırıcı bir patavatsızlığa sahip, çoğu yönden Uzakdoğu'nun yerel mimarisine daha yakın gözüküyor, eski kuşaklardan gelen bu yaklaşım çağdaş işlerin hiper-modernliğiyle hoş bir uyum yakalamış.

Cephelerdeki bu hüner gösterisinin aksine binaların içinde hayal kırıklığına uğratan bir basmakalıplık söz konusu. Adeta bir kuralmış gibi binaların hepsi lobiyle sonlanıyor ve hiçbirinde sosyal alanların nasıl organize edileceği konusunda ilgi uyandırcı bir fikre rastlamak mümkün değil. Pek çoğunun içi sanki gayrimenkul pazarlamacıları tarafından tasarlanmış, kimileri biraz daha iyi, kimileri ise daha da kötü. Örneğin pahalı araçlara ve lüks görünümüne rağmen 40 Bond Street’de, kat planları alışılagelen 1, 2 ve 3 yatak odalı daireler; loft benzeri yaşama birimi ile mutfakların bir arada bulunduğu sıra evlerden oluşuyor. Bahsedilen tüm diğer projelerde de bunun benzerlerini görmek mümkün.


Blue Building, Fotoğraf: John Marshall Mante (Solda)
48 Bond Caddesi, Deborah Berke & Associates, Fotoğraf: Deborak Berke and Associates (Sağda)


Bazı mimarlar gittikçe gelişen dış mekan kurguları sayesinde geleneksel gayrimenkul bilgilerinin etrafında çalışabiliyorlardı ve bu da spesifik iç mekanları tecrübe etme olanağı sunuyordu. Mr. Gehry’nin Beekman binasının arkasındaki geliştirici Forest City Ratner danışmanları, kulenin buruşuk duvarlarının, dairelerin içini gösteren bir ayna işlevi göreceğini fark ettiklerinde, tasarımda masraflı bir çalışma olmaksızın değişiklik yapılabilmesi için artık çok geçti.

Benzer şekilde Mr. Denari’nin HL23 binasının eğimli duvarları ve çapraz çelik bağlantıları da iç mekanda oldukça güçlü bir etlki yaratacak. Fakat, gayrimenkul danışmanlarının açısından bakarsak, bu yalnızca perde asılmasını zorlaştıracak.
Şimdiye kadar ne Mr. Gehry, ne de Mr. Denari, banliyölerde dışa kapalı Akdeniz toplumunun olduğu gibi bir kent klişesi haline gelen loft tipi iç mekan tasarımına sahip dairelerin orjinal planları üzerinde değişiklik yapılmasına izin vermedi.

Kuşkusuz, New York hiçbir zaman cesur iç mekan deneyimleri ile bilinen bir şehir olmadı. Örneğin Manhattan’da, Le Corbusier’in 1952 yılında Marsilya’da uyguladığı Unité d’Habitation (karmaşık bir şekilde birbirine bağlanan çok sayıda dairenin bulunduğu dev blok) ile karşılaştırılabilecek herhangi bir şey yok. Buradaki teknolojik yenilikler, bu tip bir sosyal deneyimle asla eşleştirilemez.

New York’taki lüks apartmanların basit iç mekanları belki de geri kafalı dönemlerimizde yapılmak zorundaydı. Mimarlar arasındaki günümüzün en yaygın söylemi: bugünün işverenlerinin bir önceki nesile göre, geleneksel yaşam düzenini tersine döndürmek konusunda daha az gönüllü olduğu. Maceracı işverenleri çalışma şansını yakalayan az sayıdaki şirketlerden birine sahip Şulan Kolatan ve William MacDonald, her zamanki gibi hayal kırıklığına neden olan bir tecrübe yaşadılar. 1991 yılında Upper West Side için tasarladıkları Shapiro Fields Binası'nda, savaş öncesinden kalma mekanı tipik formel bir girişin ardından ardışık düzgün kesikler ve stratejik olarak aynalanmış mekanlarla birbirine bağlanmış odalara dönüştürmüşlerdi. Fakat iki yıldan kısa bir süre sonra sahibi tarafından satılan bina, yeni sahibi tarafından satın alınır alınmaz, savaş öncesindeki orjinal haline döndürüldü. Milenyum yaşamı için yeni bir prototip olması amaçlanıyordu ama hiç alıcısı çıkmadı. 90’ların sonuna doğru da mimarlar, banyodan yatak odasına muntazam bir şekilde ilerleyen portakal kabuğu görünümünde bir yüzeye sahip holü olan O/K Apartmanı inşa etti.


Julian Schnabel Binası, Fotoğraf: Tony Cenicola (Solda)
40 Mercer Caddesi'ndeki Jean Nouvel Binası, Fotoğraf: Fred R. Conrad (Sağda)


Böyle bir direnç Moskova, Paris ya da New York’da aynı konut tecrübesini yaşamak konusunda istekli belli sınıftan insanlar için şaşırtıcı olmayabilir. New York’tan özel jetiyle ayrılan –ya da ona sahip olmayı arzulayan- bu insanlar, kendi evlerini kişileştirilmiş otel odaları gibi görme eğilimdeler, geliştiriciler de onların bu arzularını yerine getirmekten gayet memnunlar. Yeni binaların çoğu, lüks bir otelde bulabileceğiniz -odaya kahvaltıdan, spa seansına ve köpek dolaştırmaya kadar- tüm hizmetleri sağlıyor.

Bunların yanında bir de teknolojinin kurnaz etkileri var. Yansıtmayan camın keşfedilmesiyle, ki bu da yüksek camların üzerinde oluşan hareketli yansımaların oldukça yüksek transparanlık sayesinde yok olması anlamına geliyor, güçlenen bina imajları bir nevi mimari teşhire dönüştü. Bilgisayar programlarının daha çok kullanılmasıyla beraber de tasarımlarda, hoş kabukların altındaki düz ve cansız iç mekanlar oluşmasına neden olan sert köşeler yumuşatıldı.

Şimdiye kadar gerçekleşen değişiklerle birlikte olması gereken en büyük değişiklik ise belki de bugünün en değerli mimari kaynaklarının nerede olduğuna odaklanmamız gerektiği. Şehir, bireysel gösterişlerden önce, Fifth Avenue’daki Vanderbilt Şatosu’ndan 40 blok kuzeyindeki Carnegie Malikanesi'ne kadar, adeta bir anıt gibi gözüküyordu. Fakat 20. yy’da New York’un unutulmaz mimari projelerin gerçekleştirilmesi için önemli sivil binalar ya da anıtlar güçle birleştirildi.

Carrère & Hastings’in New York Halk Kütüphanesi, Reed & Stern ve Warren & Wetmore’un Büyük Merkez Terminali, Raymond Hood’un Rockefeller Merkezi, Mies van der Rohe’nun Seagram Binası... Tüm bunlar o günkü kültürel değerlerin derin yansımaları.

Bugün ise bu denge tersine döndü. Son birkaç yıl içinde, Bowery’deki Sanaa’nın yığılmış-kutu Yeni Çağdaş Sanat Müzesi’nden, Renzo Piano’nun arkeolojik olarak ustaca tasarlanmış Morgan Kütüphanesi ve Müzesi ek binasına kadar çeşitli sivil binalar inşa edilirken, lüks apartman bolluğu ve listedeki yetenekli isimlerin çokluğu, dış görünüşün önemini de ortaya koydu. Ve bu mimarlardan bazıları, ileride portfolyolarında yer verebilecekleri kamu projeleri üzerinde çalışmaya başladı.

Hepimiz içi boş olsa da gösterişli süslere bakmaktan keyif alıyoruz. Ama belki de bundan sonraki nesil, bizi şehrin tarihine eklenen bu konut binaları -sınır tanımayan narsist dönemin parlak işaretleri- ile anımsayacak.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.