Haberler

Kerpiç surlar canlanırken

Tarih: 14 Nisan 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Mahfi Eğilmez
Sadece Hitit mirası diye bakmak, değerini hafife almak olur. Hattuşa kazılarına 12 yıl başkanlık eden Dr. Jürgen Seeher ve ekibinin çalışması, bir deneysel arkeoloji uygulaması olarak da çok önemli. Yalnız tarih meraklılarına değil mimarlık ve inşaatla ilgilenenlere de yol gösterecek kitabıysa taze...

Surlu, sırlı koridorlarda...
Bundan yaklaşık 3 bin 500 yıl kadar önce Hitit başkenti Hattuşa'nın çevresi 6 kilometre uzunluğunda surlarla çevriliydi. Bunlara ek olarak, bu surların içinde de surlar vardı. Onları da hesaba katarsak surların toplam uzunluğu kabaca 9 kilometre ediyor. Ne yazık ki bunlardan bugüne kalan yalnızca bir metre yüksekliğinde taş kalıntıları. Aslında Hititlerden geriye kalanların hemen hepsi bu durumda bulunuyor. Çünkü Hititler yaptıkları binaların, surların ve diğer inşaatların yaklaşık bir metre dolayındaki yüksekliğe kadar olan bölümünü taş duvarlar olarak yapmış ve üst bölümleri kerpiç tuğlalarla tamamlamışlar. Taşlar bugüne kadar kalmış ama kerpiç dayanıklı bir malzeme olmadığı için, taş duvarların üzerindeki tuğlalar doğa koşullarının etkisiyle aradan geçen uzun yıllarda dağılıp yok olmuş.

Oysa aynı dönemde Mısır'da yapıların tamamı taş bloklarla yapıldığı için bunlar bugüne kadar ayakta kalabilmiş. O nedenle de Hitit kentlerinden kalan yapılar hiçbir zaman Mısır kentlerinden kalan yapılar gibi bir görsellik sunmuyor. Mısır'da piramitlerin, önemli tapınakların, Krallar Vadisi'ndeki mezarların bazılarının neredeyse yapıldığı zamandaki gibi ayakta durduğu dikkate alındığında, Hattuşa'daki ve diğer Hitit kentlerindeki durumun fazlaca görsellik sunmadığını ve bu nedenle de daha az ziyaretçi çektiğini kabul etmemiz gerekiyor.

Maliyetli bir proje
Hattuşa'daki kazıları Alman Arkeoloji Enstitüsü yürütüyor. Dr. Jürgen Seeher, bu kazıları yapan heyete 1994'le 2006 yılları arasında başkanlık yaptı. O dönemlerde Hattuşa'yı çeşitli defalar ziyaret ettiğimde Dr. Seeher ve yine aynı heyette görev yapan eşi arkeolog Dr. Ayşe Baykal Seeher ile tanışıp sohbet etme imkânı buldum. Kazı sonuçlarını ve kazıda buldukları parçalar hakkındaki bilgileri benimle paylaştılar.

O ziyaretlerden birisinde Hattuşa'nın kent surlarını yeniden canlandırmanın hayalini kurduklarını öğrenmiştim. Doğal olarak bu, önemli bir maliyet demekti ve bunun bir ya da birkaç sponsor olmadan yapılması imkânsızdı.

İşin kötüsü, oldukça maliyetli görünen bu tür bir projeye sponsor bulmak da öyle kolay değildi. İşte tam o noktada uluslararası tütün şirketi JTI'nin sponsorluğu devreye girince bu deneysel arkeoloji projesi de uygulamaya kondu. Dr. Jürgen Seeher başkanlığındaki heyet, köylülerden de işgücü sağlayarak Hattuşa kent surlarının 65 metrelik bölümünün ayağa kaldırılması işine girişti. Böylece ilk kez bir Hitit kentinde önemli bir yapının görselliği sağlanmış olacaktı.

Amaç yeniden inşa değil
Hitit mimarisiyle ilgili olarak eldeki bilgiler son derecede sınırlı. Buna karşılık Hattuşa kenti surları konusunda nispeten şanslı olduğumuzu ifade edebiliriz. Kazılarda bulunan bazı çömleklerde Hattuşa surlarının biçimi yer alıyor. Dr. Seeher, surları inşa ederlerken bu çömleklerdeki biçimlerden yararlandıklarını ve tasarımı buna göre yaptıklarını anlatıyor.

Ne var ki inşaat işi, tasarımdaki kadar kolay çözümlenememiş. Çünkü amaç, surları yeniden inşa etmek değil. Amaç, surları Hititlerin kullandığı malzeme ve tekniği kullanarak yapmak, yani tam anlamıyla bir deneysel arkeoloji uygulaması yaparak 9 kilometrelik bir surun ne kadar sürede ve ne kadar insan gücüyle yapıldığını anlamak. O nedenle Dr. Seeher ve arkadaşları çamur ile samanı karıştırıp 45x45 santimetre büyüklüğünde (Her biri 34 kilogram çekiyor) kerpiç tuğlalar yaparak inşaata girişmişler.

65 metre uzunluğundaki surun inşası için yaklaşık 64 bin kerpiç tuğla kullanıldığını anlattı Dr. Seeher. Yani metreye 1000 tuğla düşüyor. İşin toplam maliyeti ise 240 bin avro tutmuş. Proje yaklaşık olarak 11 aylık bir sürede tamamlanmış.

Dr. Seeher çalışan işçi sayısı ve süreden giderek, yani adam/ gün hesabı yaparak, Hattuşa'da bundan 3 bin 500 yıl önce 1000 kişilik bir işgücünün bir yılda yaklaşık bir kilometrelik sur inşa edebileceğini hesaplıyor. Yani eğer 1000 kişi sürekli olarak çalışmış olsa Hattuşa'nın 6 kilometrelik dış surları altı yılda, 9 kilometrelik toplam surları ise dokuz yılda bitirilebilirdi.
Surların ne kadar zamanda bitirildiğini bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var; o da, Hititlerin egemenlikleri altına aldıkları yerlerden çok sayıda köle getirdikleri. Bu kölelerin büyük olasılıkla bu tür kamu yapılarının inşasında çalıştırıldığını düşünürsek sur inşasının daha kısa sürede tamamlanmış olması olasılığı var.

Disneyland tehlikesi
Projenin güç yanlarından birisi de surların biçimi bilinse bile, bazı ayrıntılarının bilinmemesi idi. Örneğin özgün surların yüksekliğinin kaç metre olduğu, kulelerin surlardan ne kadar yüksek olduğu, kuleler arasında ne kadar uzaklık bulunduğu gibi soruların kesin yanıtları yok. O nedenle bunlar daha spekülatif tahminlerle doldurulmuş boşluklar.

Eğer yapılan iş ortama uymazsa karşımıza çıkacak olan yapı bir deneysel arkeoloji çalışmasından çok bir Disneyland projesine benzeyebilirdi. Bu tehlikeye karşın surların inşası büyük başarıyla tamamlanmış bulunuyor ve surlar bugünkü haliyle olağanüstü bir görünüm sergiliyor. İşin en güzel yanı 3 bin 500 yıl önceki surların da böyle olduğu izlenimini kesinlikle yaratıyor.

Bu heyecanlı deneysel arkeoloji uygulamasıyla ilgili 'Hattuşa Kerpiç Kent Suru' başlığını taşıyan bir de kitap yayımlanmış bulunuyor. Ege Yayınları arasından çıkan bu kitapta, proje uygulaması ayrıntılarıyla ve fotoğraflarla anlatılıyor. Kitap bu surların yapılışının sanki günlüğü gibi yazıldığı ve bütün ayrıntıları kapsadığı için yalnızca tarihe ya da Hititlere ilgi duyanlara değil, mimarlık ve inşaatla ilgilenenlere de yol gösterecek bir kitap.

Buradan yola çıkarak aynı özeni göstermek kaydıyla benzer bazı girişimlerde bulunmak mümkün. Bir yandan Sümela Manastırı gibi çok önemli eserleri restorasyon adı altında bozarak insanın umutlarını karartan girişimlerin, bir yandan da Hattuşa kent surlarını canlandırmak gibi geleceğe umut taşıyan projelerin aynı topraklar üzerinde sergilenmesi de ayrı bir tuhaflık.

Yağmur, kar, rüzgâr etkiliyor
Anadolu'nun en eski uygarlıklarından olan Hititlerin tanıtılmasının Türkiye açısından çok önemli olduğunu hep söyledim. Şimdi Dr. Jürgen Seeher'in yaptığını görünce daha yapılması gereken ne kadar çok şey olduğunu bir kez daha anlıyorum.

Dr. Seeher ve ekibi bundan sonraki kazı heyetlerine, Hattuşa'yı koruyup geliştirmekle görevli olanlara ve her şeyden daha çok da Çorum halkına çok önemli bir sorumluluk da yüklemiş bulunuyor. Kerpicin dayanıksızlığı nedeniyle bu surların da tıpkı özgün Hitit surları gibi bir süre sonra dağılması söz konusu olabilir. Dolayısıyla bu yapının özenle korunması, bakımının yapılması gerekiyor.

Kitapta bu konuda yaşanan deneyimler anlatılıyor uzun uzun. Dr. Seeher'le konuştuğumda bunları da sordum. Yağmur, kar, rüzgâr yapıyı oldukça etkiliyor. Yapıda kullanılan kerpiçler bu doğal etkiler nedeniyle yıpranıyor. O nedenle, örneğin surların üzerini kar kaplamışsa bu karların birikmesini ve yapıya zarar vermesini önlemek gerekiyor.

Bölge halkı para kazanmalı
Öteden beri üzerinde durduğum bir konuya bu vesileyle değinmek istiyorum. Bir kentteki eski eserlerin korunması görevini o kentte yaşayanlar üstlenirse o eserler korunabilir. Bunun yapılması için de orada yaşayan insanların, o eserlerden dolaylı olarak para kazanması gerekir.

Boğazkale ilçesi, Hattuşa surlarının hemen dibinde, bir zamanlar Hitit çiftçilerinin evlerinin olduğu yerde kurulu bulunuyor. Hattuşa'ya ve Yazılıkaya'ya sahip çıkacak olanlar, işte burada yaşayan insanlardır. Onların buraya sahip çıkabilmesi ise yukarıda değindiğim gibi oradan bir gelir elde etmelerine bağlı.

Bu ilçede birkaç tane, dışı Hitit evi görünümünde, içi modern, klimalı ev yapılması ve bunların pansiyon ya da restoran olarak işletilmesi bana iyi bir düşünce gibi geliyor. Bunların işletmesi bir süre eğitime tabi tutulduktan sonra ilçe halkına bırakılabilir. Böylece Hattuşa'nın yanında yaşayan insanların oraya daha sempatiyle bakması, hatta sahip çıkması sağlanabilir. Dr. Seeher ve ekibinin gerçekleştirdiği proje, bu anlamda çok önemli bir örnek oluşturuyor.

Türkiye, Çorum ve Boğazkale için çok büyük anlam taşıyan bu projeyi gerçekleştiren Dr. Jürgen Seeher ve ekibine, Alman Arkeoloji Enstitüsü'ne, bu uygulamayı sponsor olarak destekleyen JTI şirketine ve bu projeye destek veren Türk yetkililere, Türk vatandaşı, Çorum ve Boğazkale'nin fahri hemşerisi olarak sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Şimdi herkes açısından Hattuşa'yı gidip görmek için çok daha fazla neden var!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.