Haberler

"Müzelerde özel tarihler inşa ediliyor"

Tarih: 29 Mayıs 2008 Kaynak: Radikal
Galeri Nev’in kurucusu, sanat kuramcısı Ali Artun, editörlüğünü yaptığı ‘Sanat-Hayat’ dizisi aracılığıyla, fikir hayatımızda büyük bir kültürel direnişi örgütlemeye tüm hızıyla devam ediyor. Modern hayatın ilk eleştirmeni Baudelaire’le başlayan dizi, bir kültürel direniş edebiyatının ta kendisi... Dizinin son iki kitabı Ahu Antmen’in hazırladığı ‘Sanat/Cinsiyet’ ve Slovenyalı estetik profesörü Lev Kreft’in özel olarak sunuş yazısı yazdığı ‘Sanat/Siyaset’ çıktı. ‘Kültür Çağında Sanat ve Kültürel Politika’ altbaşlığını taşıyan ikinci kitap, sanatın sanat, siyasetin de siyaset demek olmadığı içinde yaşadığımız dünyanın birbiriyle çelişen kültürel ve siyasi dinamiklerini ortaya koyarak berrak Türkçe çevirisiyle, öncelikle çağdaş ve güncel sanat sahnesinin tüm kültür işçilerini, sanatçılarını, sanat eğitmenlerini, sanat öğrencilerini, eleştirmenlerini, küratörlerini, yöneticilerini uyandırıyor, uyarıyor...

Sanat-Hayat dizisine başlarken tahayyülünüz neydi? 15 kitaplık bir seri mi yoksa dizi kendi kendisini mi çoğalttı?

Aslında kendini çoğaltmadı. Bu bir proje olarak sonsuz bir projeydi çünkü kültürel eleştiri dediğimiz zaman bunun sınırlarını çizmek çok zor. Ben bu serinin, Türkiye’de sanat ve modernlik araştırmaları için teorik bir zemin oluşturabileceğini düşünüyorum. Ya da bu teorik incelemelere yardımcı olabileceğini. Dolayısıyla bu 15 kitaplık setin içinde geriye doğru düşünürsek, ilk iki kitap modernizm, modernite gibi kavramların, sonraki, avangard gibi kavramlar, altı veya yedi kitap, müze bağlamında, kurumsal eleştiri üzerinde durdu. Aslında bu serinin amacı, Türkiye’de bir türlü anlatısını bulamayan, artık bundan sonra da anlamlı bir anlatı bulamayacağını düşünen sanat tarihi üzerine kuramsal bir bölge oluşturmak. Bugün sanatı bir otorite, bir kültürel kapital bölgesi haline getirdiler. Ben Nev’i kurarken 25 yıldır bunun tersini yapmaya çalıştım. Onu, politik -eleştirel bir bölge olarak her zaman tahayyül ettim. Aslında bu Sanat-Hayat dizisi de onun devamı...

Bugün eleştirel bir bölge yaratmak özel bir galerinin görevi midir? Yoksa bağımsız eleştirmenlerin, bağımsız küratörlerin görevi midir?

19. yüzyıl sonunda galeriler, hakikaten kamusal eleştirel atmosferlerdir. Mesela bütün avangard hareketler bir galeriyle başlar. Onlar bu hareketi lanse ederler. Sanatçılarla iç içedirler. Özellikle 2. Dünya Savaşı’na gelene kadar...
Bu anlamda Türkiye’ye bakarsak, 1950’li yıllardaki Maya Galerisi’ni düşünürsek...

Kısmen Maya, kısmen Maçka buna uyar. Onun dışında da doğrusu pek de aklıma gelmiyor başka bir örnek. Nev’in kuruluşundaki motivasyonu, güdüsü farklıydı. Tam 12 Eylül’den sonra kurulmuştu. Yani benim kuşağım, 68 kuşağı için, büyük bir sukût-u hayal dönemiydi. Türkiye’de değil sadece bütün dünyada. Frankfurt Okulu’nun yeniden yükseldiği bir dönemdi. Dolayısıyla sanatın toplumsal dönüşümdeki rolüne daha fazla güvenilen bir dönemdi. Sanata daha fazla umut beslenilen bir dönemdi.

‘Modern ve Ötesi’ sergisi, 68 kuşağı sanatçıları başlığı altında Mehmet Güleryüz, Ömer Uluç, Alaattin Aksoy gibi isimleri kategorileştirdi. Size göre sizin kuşağın, 68 kuşağının sanatçıları kimlerdir?

1968 biliyorsunuz 1848 ile kıyaslanıyor. Biri modernizmin başladığı yıllarsa, diğeri de yine Paris’te bir ayaklanma, Paris’in son ayaklanması, modernizmin sonu olarak düşünülüyor. O bir ruh yani. Belki evrenselliğin son gösterilerinden... Ama 68 kuşağı sanatçıları, perakende bir şey, fetişleşmiş bir tabir. Madem artık biz, yerel modernizmlerden bahsedebiliyoruz. Özellikle Batı ülkelerinde, 68 kuşağı sanatçıları var diye, burada da zorlama bir kategori yaratmaya çalışmak doğru değil bence. Dolayısıyla kendi siyasal, kültürel modernleşmesi, dönüşümü içinde bakarak bir tarihsel dönemselleştirme yapmak gerekir.

Orhan Koçak, 68 kuşağı sanatçılarını kategorize ederken onları ortak bir noktada buluşturuyor. Özetle, hepsi Siyah Kalem’i keşfetmiştir ve onu ‘Batı dışı bir figür, ata gibi düşünmüşlerdir. Böylelikle hem hocalarının mazbut modernizmine hem de Batı’daki karanlık ustaların eleştirel modernizmine karşı kendi bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir’, diyor...

Bunu da biraz zorlama görüyorum. Yani bunlar büyük yargılar... 1960 sonrasında adı geçen grup Komet, Burhan Uygur, Alaaddin Aksoy’a baktığımızda varoluşçuluğun etkisini görüyoruz. Kendileri de bunu söylüyorlar. Camus’yu, Sartre’ı okumuşlar. Aynı zamanda ikinci yeni ile de yakın arkadaştırlar. Edebiyatımızdaki sürrealist havanın ulaştığı bu grupla aynı bohemi paylaşırlar. Yüksel Arslan’a münhasır, ona Siyah Kalemci diye yakıştırılan bir estetiği bütün 68 kuşağının estetik atası gibi göstermek doğru değil. Yüksel Arslan’ın Siyah Kalem’den etkilenmesinde önemli ölçüde hocası Mazhar İpşiroğlu’nun etkisi var.

Lev Kreft’in yazısına girelim. Kreft, ‘Sanat güzel de değil, özerk de değil’ diyor. Bugün içinde yaşadığımız süreci kültürel natüralizm olarak nitelendiriyor. Bu tabirden ne anlamamız gerekiyor?

Zamanımızdaki kültüralist düşünceler, her şeyi kültüre indirgeyen düşünceler, toplumsallığı, tarihselliği parçalayarak her şeyi kültüralize eden düşünceler olarak sonunda evrenselliğe mahkum bir yere geliyorlar ve kültürel doğallığa sığınıyorlar. Son nokta orası... Büyük ihtilaflara yol açan çelişkilerin hepsi kültürel. Yani kültürel deyince din, etnisiteyle, kültürle ilgili, adları da kültür çatışması. 1968’e kadar olduğu gibi, toplumsal çatışmalar yok artık. Siyaset artık bunun üzerinden gitmiyor, kültürelleştiriliyor... Bizim kimliklerimizin de artık kültürelleştirilmesi söz konusu. 20 yıl önce birine sen kimsin diye sorduğunda ben işçiyim diyordu ama şimdi Boşnak’ım, Müslümanım, Rum’um, Kürt’üm, Bektaşi’yim, Sünni’yim, Alevi’yim diyor.

Kreft, sanatta merkez çevre ilişkilerinin yeniden tanımlandığı bir anda, kimliğin keşfedilmesinin ön gereği olan arkeolojinin belirleyici önemine değiniyor. Peki ama nasıl bir arkeoloji? Hatta nasıl bir arkeolojik müze?

Eskiden ne vardı? Kültürel hiyerarşi vardı. Bu Avustralya yerlisinin yaptığı deniz kabuklu heykeli, ben ancak tabiat tarihi müzesine alırım, diyordu. Şimdi kültürel rölativizm var. Dolayısıyla sanat birtakım hamiler üzerine meşrulaştırılıyor. Müzelerdeki teşhir sistemi de buna bağlı olarak değişiyor. O sandalyenin değil, sandalyenin sahibi üzerinden sanat, tarihselleştiriliyor. Burada da bir sürü tarihler yazılıyor. Küratörlerimiz var, Türkiye’ye ayak bastıktan sonra sanatın tarihini başlatıyor. 90’lardan önce tarih yoktu, diyor.

Açılan müzeler var, daha da açılacak müzeler var. Ajda Pekkan da müze açıyor, Orhan Pamuk da romanına müze açıyor. Müze kabarması neden acaba? Gerçekten eksik kalan bir tarihin arkeolojisini yapmak için mi? Yoksa tarih inşa etmek için mi? Ya da çok kritik bir çağ dönüşümünde bir şeyi savunmak için mi?..

Bugün bir müze, iletişim teknolojilerinin de en başat ortamı. Tarih inşa etmenin alanı, özel tarihler inşa ediliyor bu yüzden. SSM daha kurulmadan önce onlara da, İstanbul Modern’e de önerdim. Her üniversite müzeye, bir sanat tarihi bölümü eşlik eder. Kütüphane arşivi ve sanat tarihi bölümü vardır. Bu olduğu takdirde müze, modernlik ve sanat ilişkisini sorunsallaştırabiliriz. Arkeoloji böyle yapılmalı. Mutlaklaştıran değil tam aksin yeniden düşünmeye sevk eden... Sanat-Hayat dizisi de böyle bir arkeolojiyi düşünmeye kışkırtmak istiyor işte... Otoriter, indirgemeci, yargıç düşüncelerden sanatı kurtarmak, sanatı herkesin kaçtığı, birilerinin bildiği birilerinin bilmediği bir alandan sökmek ama -bu popülerleştirmek de değil!- Yanlış anlaşılmasın...

Son sorum, karşımızdaki manzarada yerel ve yerelle haşır neşir Batı’lı sahnede, bugün sanata yön verebilecek, sanatın gidişini belirleyecek dürtü ne olabilir?

Avangardın ve modernizmin sorgulanması ve bunu sanatın içinde yapmak. Sadece kültürel eleştiri alanının, sanat tarihi alanının meselesi değil bu. Asıl sanatın meselesi. 1848’i, 1968’i, yeniden, yeniden, yeniden kavramsallaştırıp sorunsallaştırmak sorunun cevabı...
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.