Haberler

Türkiye’de imar sorunu (1)

Tarih: 11 Temmuz 2008 Kaynak: Akşam Yazan: Cengiz Türksoy
Bugün yürürlükte olan İmar Yasası’nın Osmanlı Devleti’ndeki karşılığı Ebniye (yapılar) Kanunu’dur. 1933 yılında çıkarılan 2290 sayılı Yapı ve Yollar Kanunu Ebniye Kanunu’nun yerini almıştır. 1. Dünya Savaşı yıkıntılarını hızla onarma çabası içinde bulunan Almanya’daki imar mevzuatından esinlenerek hazırlanmış olan Yapı ve Yollar Kanunu 1956 yılına değin yürürlükte kalmıştır. Kentleri yalnızca yapılardan oluşan fiziki çevreler olarak algılayan Ebniye Kanunu’nun yerine çıkarılan Yapı ve Yollar Kanunu, iki temel özelliğiyle kentleşme tarihimizde ileri bir adımdır. Kentlerin yalnızca yapılardan oluşmadığını, bu yapılar arasındaki dolaşımın da kentin önemli bileşenlerinden birisi olduğunu kabul etmiştir ve ülkemizde ilk kez, “her kentin bir imar planı olması gerektiği” kuralını getirmiştir.

Yıkılmış kentlerin onarılması ve yeniden yapılmasını eksenine alan bir yaklaşımın ürünü olan Yapı ve Yollar Kanunu 30’lu yılların ikinci yarısında ve 40’lı yıllar boyunca, özellikle savaş mağduru İzmir ve 1939-1944 yılları arasında Erzincan’da başlayan depremler dizisinin yıktığı Kuzey Anadolu Fay Zonu üzerindeki pek çok yerleşmede başarıyla uygulanmıştır. Ancak, 50’li yılların ilk yarısındaki kitlesel göçlere dayalı hızlı kentleşmenin gereksinimlerini karşılamaktan çok uzak olan Yapı ve Yollar Kanunu 1956’da çıkarılan İmar kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Ülke kalkınması için seçilen yolun, kentleşmenin, iktisadi ve toplumsal sistemin karakterinde bir alt/üst oluşun yaşandığı döneme rastlayan bu değişiklik kuşkusuz dönemin özelliklerini yansıtıyordu. Siyasal iktidar, baş döndürücü hıza ulaşmış olan kentleşmeye yetişme arzusu içindeydi. Zamanın başbakanı İstanbul’da kimi yolların doğrultularını belirliyor ve ona göre yollar açılıyordu! İmar planları tam bir merkeziyetçilik içinde üretiliyordu. Kentleşmenin hızı değil, ona yetişemiyor olmak sorun olarak görülüyordu. Akın akın kentlere göçen insanlar kendi başlarının çaresine bakmaya, sorunlarını kendi kendilerine çözmeye başlamışlardı. Devletin bile bilmediği hazine arazileri kente gelenlerce belirleniyor, parselleniyor; buralarda kısa sürede mahalleler oluşturuluyordu. Hazine arazileri üzerinden servet sahibi olmak hiç yadırganmıyordu. O arada İmar ve İskân Bakanlığı, ülkedeki bütün belediyelerin imar planlarını yapmakla meşguldü! Her plan için yıllar süren bir süreçte hazırlanan planlar onanmadan eskimiş ve işlevsizleşmiş oluyordu.

1930’larda yalnızca yapı ve yollardan oluşan fiziki çevre olarak görülen kentler artık kolayca servet edinmek için yağmalanacak kaynak haline gelmişti. Ne plan disiplini, ne düzen, ne kural kalmıştı kentlerde. 1966’da çıkarılan Gecekondu Yasası bütün olup biteni yasallaştırarak sorunu çözüvermişti! Aslında hiçbir şey değişmemişti, süreç kendi olağan yatağında akıp gidiyordu. İmar planlarının bir tek işlevi kalmıştı. Kent toprağında rant yaratmak ya da kendiliğinden oluşan ranttan kimin ne kadar pay alacağını yeniden düzenlemek. Anlamı bu düzeye indirgenmiş imar planlarının hiçbir yaptırım gücü, hiçbir saygınlığı kalmamıştı.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.