Haberler

Boğaziçi Köprüsü gay mi?

Tarih: 12 Temmuz 2008 Kaynak: Radikal
Boğaziçi Köprüsü’nün geçen yıl hayatımıza giren fazla ışıltılı ve cafcaflı halini kimileri ‘turistik’, kimileri ‘eğlenceli’ kimileri de ‘pavyonvari’ olarak tanımladı. Caz Festivali kapsamında salı akşamı şehri ziyaret eden müzisyen Rufus Wainwright ise meseleye bambaşka bir açıdan yaklaşarak bir süredir unutulan köprü tartışmalarını yeniden hareketlendirdi. Konser aralarında kendi eşcinselliğinden de sık sık dem vuran Wainwright, köprünün rengârenk ışıklarına ve yanardöner görüntüsüne bayıldığını “Boğaz Köprü’nüz ne kadar da gay!” diyerek dillendirince biz de beğenisiyle maruf tasarımcı, mimar ve gazetecilere sorduk: Boğaziçi Köprüsü gay mi, değil mi?

Derin Sarıyer 
Gay/Lesbian American Music Awards 1999’da en iyi çıkış albümüyle ödül alan bir müzisyenin köprü üzerine bu eğlenceli yorumunu turistik bakış açısından hoş buldum. Aynı şey İstanbul için de geçerli. Fakat dışarıdan değil de içeriden yapılacak bir yorumda bu tanımlamanın başına ‘hüzünlü’ sıfatı da eklenebilir. Daha önce yine bu köprü için taksici estetiği benzetmeleri de yapılıyordu. Hepsinin kendine göre doğrulukları var. Zayıf altyapı üzerine iliştirilen süslemeler her ne kadar yüksek teknolojiyle desteklense de, bu dokunuşlar var olan burukluğu cilalı burukluğa dönüştürmeye yarıyor yalnızca.

Seyhan Özdemir

Tanımlama biraz acımasız olsa da ışıklandırma gerçekten Boğaz’a yakışmadı, saf ve duru güzelliğini bozdu. Parislilerin Eyfel’in ışıklandırılmasından sonra hissettikleri gibi ben de İstanbul’un böyle bir şova ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. İstanbul’un, Boğaz’ın duygusu ve karakteri, mimarisi, doğası, renkleri, hatta kaosu kendini anlatmaya fazlasıyla yeterli, lunapark efektlerine hiç ihtiyaç yoktu. Eskiden kullanılan sarı ışıklar klişe bir tanım olsa da Boğaz’ın ‘inci gerdanlığı’, asil ve güzel bir kadının tek süsü gibi duruyordu.

Tuğrul Eryılmaz 
Konserinde “Thanks god, I am homosexual” diyen çok zeki ve sonsuz ‘neşeli’ bir söz yazarının Boğaz’da turlayıp ünlü köprümüzü görünce onu dünyanın en gay köprüsüne benzetmesi kaçınılmazdı. Yaptı da. Biz İstanbul yerlileri de ‘kitsch’ten ‘rengârenk’e, ‘zevksizlik şahikası’ndan ‘cıvıl cıvıl’a çeşitli benzetmeler yapmıştık ama ‘gay bridge’ demek, eşcinsel kardeşlerimiz dahil kimsenin aklına gelmemişti. Wainwright, sadece ışıkları değişen köprümüz esprisiyle değil, ‘America bashing but Obama loving’ duruşuyla da hepimizi çok eğlendirdi. Bundan sonra Kanadalılara köylü diyen kimseye inanmayacağım. Hallelujah sisters and brothers...

Serhan Ada 
Böyle konuşmalar/konser arası ketçap demeçleri duyunca aklıma Andy Warhol geliyor: “Otoyoldan bakınca ABD gözüme daha bir pop göründü.” Öte yandan, bu bir gey/geyik durumu. Solo piyano her seyircinin kolay yutacağı bir hızlı yemek değil. Araya böyle şeyler sıkıştırmak iyi oluyor herhalde. Köprümüzün cinsel tercihleri bir yana, bu çok renkli, yanardöner durumlar günümüzün şıngırtılı, sallantılı trendlerine pek uygun. İnanmazsanız sağda solda yapılan yeni dekorasyonlara bakın. Hem medyatik bir tarafı da var. Wallpaper vb. neşriyatın renkli sayfalarında güzel duruyor. Hem hafif paralı, yuppie ve tiki, egzotik-oryantal meraklısı birkaç eksantrik turist daha çeksek fena mı olur? Belediye ya da Karayolları ile anlaşıp işi kotaran firmanın satışları ise bizim işimiz değil. Bunlar şirket sırları. Ben olsam bu caz piyanistini tekneyle gezdirmek yerine mesai çıkışı köprüden Beylerbeyi’ne balık yemeğe götürürdüm...

Barbaros Şansal
Wainwright haklı aslında ama benim bakış açım daha radikal sanırım. Bana göre gay’liğinden ziyade eski Beyoğlu’nda konsomatrislerin çalıştığı neonlu pavyonlara benziyor. Olimpia, Cumhuriyet Pavyon ya da Çağlayan Saz gibi... Buna Hıdiv Kasrı, Sabancı Kuleleri, Garanti Genel Müdürlüğü vs. eklenebilir. LED çıktı, mertlik öldü yani. Kentlerin anıtsal yapıları tüm dünyada statik bir aydınlatmaya sahiptir. Böyle lunaparksı işler zaten zevksizlik abidesine dönüşüyor. Ayrıca harcanan paraların ihale bedelleri de pek bilinmiyor. Kaldırımların yeşil-beyaz boyalarının tartışmaları soğumadan, sararan ladinlere eşlik eden Esenboğa yolundaki yeşil-beyaz aydınlatma ortada hâlâ...

Can Yalman 
Köprü ışıklandırmasını kimin yaptığını bilmiyorum ama ben de çok beğeniyorum. Eskisinden çok daha güzel. Avrupa’da insanlar balkonlara, sokaklara gökkuşağı renginde bayraklar asar; İstanbul gibi bir şehrin orta yerinde bir sembol gibi rengârenk bir köprü olması Wainwright’a böyle bir çağrışım yaptırmış olabilir. Ben köprünün ışıklarıyla sürekli oynanmasını, dünyaca ünlü sanatçıların bunu yapmasını isterim. Hatta keşke ben yapsam!

Hasan Çalışlar 
Bu yorumu ‘neşeli’ olarak alırsak doğru olabilir. Ama gay kültürü aynı zamanda yaratıcı ve avangart özellikleri de taşır. Bu anlamda bizim köprünün aydınlatması için iltifatkâr. Ancak bu kadar iddialı ve güçlü bir strüktürün ışıklarla rüküşleştirilebilmesi ile ilgili komik bir tanımlama bence.

Bülent Erkmen
Rufus’un yorumunu ilginç buldum, tabii ki kişisel bir yorum, öyle de görülebilir. Ama ben köprünün durumunu çok hüzünlü bulduğumu söylemeliyim. Benim değerlendirmem daha farklı. Kolaya kaçıp rüküş ya da gay bulduğumu söyleyebilirim ama daha derin bakıyorum ve hüzünlü buluyorum. Bu makyaj, göz boyama, üstüne yapıştırılan rengârenk ışıklar köprünün ‘kendisi olmasını’ engelliyor, onunla kendisi olarak kuracağımız ilişkinin önüne geçiyor. Bir şeyin kendisi olabilme hali önemli bir şeydir. Sanki bütün o süsüyle ama üzgün bir şekilde duruyor öylece. Köprünün boynu bükük ve hüzünlü olmasına üzülüyorum.

Ela Cindoruk
Köprümüzün fazlasıyla neş’eli olduğuna ben de katılıyorum. Bana göre de fazla süslü ama zaman geçtikçe sevip sevmemek konusunda çelişkiye düşüyorum. Yabancı misafirlerimiz ise bayılıyor. O kadar yanardöner ki, insan bir de sesi olsa, işte o zaman tam olacakmış gibi hissediyor!

Çağlayan Tuğal

Köprünün ışıklandırılmasıyla ilgili aklıma gelecek son şey gay olduğudur. Hatta maskülen buluyorum ben. İyi ki böyle bir köprümüz var, iyi ki ışıklandırılmış. 1970’lerde yapılan bu yapının ne kadar güzel olduğunu bu kadar yıl sonra anladık. Yurtdışından yabancı konuklarım geldiğinde ne kadar muhteşem olduğunu söylüyor, hayran kalıyorlar. Çok estetik buluyorum. Kuruçeşme’de oturuyorum, oradan da bakıp ne kadar güzel olduğunu görüyorum. Bütün bu izleyişlerimde aklıma gay göründüğü hiç gelmemişti. Aslında bu bir bakış açısı. Bir koltuğa bakarak onun da oldukça gay olduğunu söyleyebilirsiniz, tamamen görmek istemekle ilgili. Başlangıçta Eyfel Kulesi’nin ışıklandırmasında olduğu gibi tepki almıştı ama şimdi gözler alıştı ve bir gece ışığı kapatsanız insanlar ne oldu diye meraklanır. Çok kitsch belki ama alıştık buna. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü de çok yakında ışıklandırılacak, bakalım o nasıl olacak? 

Banu Bora
Ben Ortaköy’de köprünün tam altında oturuyorum ve tüm hallerine tanıklık ediyorum. Önce bu değişimi çok eleştirdim ama son zamanlarda köprüyü neşeli buluyorum ya da durumu kabullendim. Son ışıkları kır gazinolarına benzetiyorum. Evime gelen yabancı bir arkadaşım da köprünün bu halinin çok gay göründüğünü söylemişti daha önce, onu hatırladım.

Murat Bardakçı

Ben köprünün yeni ışıklandırma sistemini çok köylü ve kitsch buluyorum. Görgüsüz, sonradan görmelere ait bir zevk. İstanbul’a yakışmıyor. Yeni zenginlere hitap edebilir ancak. Gay benzetmesi ise aklıma bile gelmezdi. Ben zevksiz buluyorum.

Dara Kırmızıtoprak
Wainwright’in ‘gay’ yorumu gibi ‘kokoş’, ‘zevksiz’, ‘çay bahçesi’, ‘kolye’ gibi duyduğum tanımlar, yapılan işin kitlelerle buluştuğunu ifade ediyor. Ben bu sıfatlar yerine projenin altyapısını, firmaların çeşitli inovasyonlarını, kamusal alanda reklam ve bilgilendirme amaçlı kullanmalarını açmaya çalışacağım. Boğaziçi Köprüsü de bu çerçevede akılcı bir işbirliği ile bezendi, toplumla buluştu, LED teknolojisi ile neredeyse sonsuz kullanımlı, ekonomik, enerji tasaruflu, ısı yaymasız ampul sistemlerini kamuoyuna tanıttı. Bu herkesin ‘kazandığı’ organizasyonu tebrik etmekten başka bir seçenek bırakmıyor. Her topluma mal olmuş iş gibi, kendinden bahsettiriyor, hakkında konuşturuyor ama esas amacı olan çevre bilincini vurguluyor. Aynı mecra üzerinde ‘nano’ boya teknolojisini vurgulamak amacıyla tüm köprünün gökkuşağı renklerine boyanmasını tasarlayan ve sponsorlarını örgütleyen ressam dostumuz Ned, eminim ki zamanında yerel yöneticilere projesini anlatamamanın kahrını yaşıyordur...

3 bin ampulden 16 milyon farklı renk efekti
22 Nisan 2007 itibarıyla yeni bir aydınlatma ve ışıklandırma sistemi, Boğaziçi Köprüsü’nün ve haliyle bütün İstanbul’un silüetini değiştirdi. Bilgisayarla idare edilerek 16 milyon farklı renk efekti yaratabilen 3 bin ampul, köprünün 32 yıllık oturaklı görünümünü bir anda yerle bir etti. Artık güneşin batmasıyla birlikte renkten renge bürünen Boğaziçi Köprüsü, Japonya’nın meşhur Akashi-Kaikyo ve San Fransisco’nun Golden Gate köprüleri gibi özel sistemle ışıklandırılmış şehir sembolleri arasında yerini aldı. 5 milyon YTL’ye mal olan dev proje, Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü ile Hollandalı aydınlatma şirketi City Light tarafından yürütüldü. Dekoratif aydınlatma projesinin montaj işlerini yapan ‘High Works-Yüksek İşler’ şirketinin çalışması da, Türkiye’de o güne kadar gerçekleştirilmiş en büyük iple erişim projesi oldu. Köprü artık eskiye göre çok daha ışıltılı olsa da LED ampuller, normal ışıklandırma yapan ampullere göre neredeyse yarı yarıya elektrik tasarrufu sağlıyor.

Sözün mucidi kim?
1973 doğumlu Rufus Wainwright şarkıcı/ şarkı yazarı ekolünün yeni dönemdeki en güçlü temsilcilerinden biri. Müzisyen bir aileden gelen Kanadalı/Amerikalı sanatçı Aya İrini’de piyanosu, gitarı ve etkileyici tenor vokaliyle dinleyicilerin karşısındaydı. Wainwright, 1998 yılından bu yana folk, barok-pop ve hatta opera etkili beş albüm çıkardı.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.