Çok beğendim, Güngör Bey ‘EXPO adaylığı, kanımızca kentimizin kentlilik bilinci kazanmasında bir fırsat olabilirdi’ diyor ve ekliyor: Çünkü adaylık sırasında yapılan propagandanın kentlimizin, kentine karşı ilgisinin olağanüstü arttığını gözlemledik. Ne yazık ki bu ilgi, futbol karşılaşması benzeri bir yarışma heyecanından ileri geliyordu. En kötüsü de sonuçta kaybetmemizin nedenleri olarak açıklananların yanlışlığı, eksikliği bende, kentimizin geleceği ile ilgili karamsar düşüncelerin oluşmasına yol açıtı. Giderek kentlinin bilinçlendirilmesinde de tersine bir etki yaptığı kanısındayım. Ona bu yarışın kentlerin, kentlilerin yapıları arasında yapıldığını, İzmir’imizin ve ‘İzmirli’nin Milano karşısında büyük eksilerinin olduğunu anlatmalı ve doğruları açıklıkla dile getirmeli idik’.
Sorunun çözümü ne?
Mimar Kaftancı, sorunun çözümü için de enteresan bilgiler sunuyor: Sorunun asıl çözümü, bu soruya içtenlikle ve başımızı kuma gömmeden, İzmir Akdeniz’in incisidir, fuarlar, kongreler kentidir vb. palavralarını bir kenara bırakarak yanıtlayabilmekten geçer. Ve kuşkusuz kentimizin güzellikleri, değerleri böylece daha net ortaya çıkar. Bu eksik ve kusurların tam dökümünü yapmak bu yazının konu ve kapasitesini çok aşacaktır. Ancak belli başlı sorunlarımızdan birisi olan gecekondu niteliğindeki yüz binlerce konut yığınından oluşan mahallelerin sağlıklı kentsel bölgelere dönüştürülmesi için ne yapılmalıdır gibi soruları bütün yönleri ile tartışıp çözüm önerileri getirmeye çalışmak bir başlangıç olabilirdi. Hala da olabilir.
Trafik kurallarına uymak ve kentlilik
Güngör Bey daha sonra yüreğimizi yaralayan bir konuya parmak basmış. İstanbul’a ne zaman gitsem ‘Bu şehirden mi kültür başkenti çıkacak’ dedirten olaylar görüyorum. Kaftancı, ‘Kentlinin büyük çoğunluğunun kentli olma bilincinden yoksunluğunun en büyük göstergesinin trafik kurallarına uymaktaki direncidir. EXPO düzenleyebilmek için trafik kurallarına uyma kampanyası açılabilirdi’ diyor...
Ve Kordon
Kaftancı, şehrin göbeği olan Birinci Kordon’un perişan halini de dile getirmiş, ‘EXPO’yu alsaydık Kordon’un hali basınımızca gözler önüne serilir, çareler aranırdı. Kordon ‘İzmir’imizin simgesi haline gelmiştir. Piriştina’nın Mimarlar Odası önerilerini dikkate alarak gerçekleştirdiği düzenleme, hepimizin iftihar edeceği bir kentsel alan olmanın ötesinde, özellikle denize uzak semtlerdeki kentliler için, denizle buluşma mekanı işlevini de yerine getirmekte, cıvıl cıvıl gençlerin mutlu kalabalığı uygar bir çevrede yaşamanın gururunu yaşatmaktaydı. Ne yazık ki hiçbir kural tanımayan esnafımız, çimenlere bütün pisliğini pervasızca döküp giden, herkesin gözü önünde duvar diplerine idrarını yapan magandalarımız, küstah sürücülerimiz ve ilgisiz belediyelerimiz eliyle kısa sürede utanç verici bir yer haline geldi. EXPO için hiç olmazsa dikkatleri ‘Kordon’umuza çekilebilirdi.’
Bence Güngör Bey’in dedikleri için hala yapılacak çok şey var...
Küreselleşme ve mimarlık
Entelektüel dünyada en çok konuşulan mevzulardan biri de ‘Küreselleşme ve Mimarlık’. Geçen haftalarda Der Spiegel bu konuda özel bir sayı da yayımladı. Ege Mimarlık Dergisi’nde ünlü mimar Robert Adam’ın bir makalesine rastladık ve dikkatlice okuduk.
Çeviriyi DEÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Şebnem Gökçen Dündar yapmış. Mimar Adam, ‘Küreselleşmenin getirdiği sorunlar mimarlığın toplum ve kültür ile olan ilişkisini acımasızca şekillendiriyor’ diyor...
Her iki mimari inancın geleceği de küresel krizlerin en sonuncu ve de an acil olanında test edilecek - gezegenimizin ekolojisinin küresel uygarlığımızı desteklemeye devam edip etmeyeceğini belirleyen yaşar kalma krizi. Bu küreselleşmenin en yüce açmazıdır: Nedeni, etkisi ve çözümleri küresel ve yereldirler ve olmaya devam edecekler. Bu durum sosyal, politik ve ekonomik yaşamın tüm yönlerini etkileyecek ve bugünden yarına, mimarlık üzerinde çok önemli etkiler bırakacaktır.
Takip