Haberler

Hafifliğin ağırlığı için: URA!

Tarih: 11 Ağustos 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Azra Tüzünoğlu
Uzun zaman Londra’da yaşadı, İstanbul’da kendine soluklanacak yer ararken URA!’yı kurdu. Mihda Koray’la, güncel sanat ve müzik üssünü, peşinden koştuğu farklı küratörlük ve galericilik anlayışını konuştuk.

İstanbul’un ihtiyaç duyduğu taze gençlik enerjisini üretmeye aday URA!, bir yılı devirmek üzere. Yaptığı partilerden düzenlediği sergilere, sadece sanat çevresinin değil, müzikle, modayla, yeni şeylerle ilgilenen herkesin buluşma noktası URA!’nın kurucu ve yöneticisi Mihda Koray.

Koray, Londra’daki çocukluk anılarından, İstanbul’da soluduğu kan kokusuna hem kendini, hem de URA!’nın kurucu öğelerini anlattı. Bu röportajda ne Mısır Apartmanı’nın şıklığı ne de sanat çevresinin ukalalığı var. Yalnızca sanatın ve politikanın kaybettiği neşeyi bulmak için çalışan gencecik, meraklı ve enerjisi bol bir insan var.

Uzun yıllar Londra’da yaşadıktan sonra memlekete dönüş nasıl oldu? Kafanızda burada bir şey yapma fikriyle mi geldiniz, yoksa döndükten sonra mı oluştu bazı şeyler?

Aslında buraya döndükten sonra oluştu. İstanbul’a iki haftalığına gelmiştim, biraz daha uzun kaldım. Güzel Sanatlar’dan yeni mezun olmuştum. Bu yüzden aklımda küratörlük ya da galeri gibi fikirler yoktu. Bu konular beni biraz boğuyordu. Müzik açısından bir şeyler yapılabilir gibi geldi, zira gidip dinleyecek çok az şey vardı. Elimde bu daire vardı, burada bir şeyler yapılabilirdi. Geçen eylülde bienalde paralel etkinlikler altında bir galeri olarak açıldık. Gösterdiğimiz sanatın ne formda olduğu bizim için çok da önemli değil. İnsanların yazı veya sözlerle belli şeyleri ifade etmesinin neredeyse yasak olduğu bir ülkede, neden yeni bir görsel dil oluşmadığı ya da mesela niye müzik ya da giyim gibi daha az riskli ifade biçimlerinde farklı üretimler olmadığı gibi çok safça bir merakla başladı her şey.

Mısır Apartmanı’nda neredeyse her ay yeni bir galeri acılıyor. Galerilerin toplandığı böyle ‘şık’ bir mekânda, URA!’nın nasıl bir derdi ve iddiası var?

Galeri birçok kişinin emeğiyle yavaş yavaş göz önünde gelişti. Sanatçılar dahil bizimle çalışan her insan orayı çok seviyor. Mısır Apartmanı’nın elit bir bağlam içinde görülmesi benim hiç hoşuma gitmiyor. Bina mimari olarak güzel ama URA!’nın dert ve iddiası, bulunduğu yerle alakalı değil. Kendi yolumuzu çok net bir şekilde seçtik ve bu da birçok insan tarafından anlaşıldı. Daha farklı ve garip bir mekân kiralayacak durumda olsak kesinlikle yapardım. Bizim derdimiz çok farklı yönlere doğru işliyor: Nasıl yeni, dürüst ve de heyecan verici, düşündürücü bir şeyler yaparız? Neresi en süper ‘lokasyon’ değil. Burada maalesef biraz parti mekânı olarak algılanıyoruz ama eylülden itibaren güçlü sergiler olacak, umarım o zaman değişir. URA! için müzik ve yayın gibi iletişim kanalları kullanmak önemli. Haftaya dergimizin ikinci sayısını ‘Publish and be Damned’ adlı bir alternatif yayın fuarında lanse ediyoruz. Şimdilerde eski NME kadar önemli rolü olan The Pix gibi dergilerin standlarının yanında standımız var. Aynı gün Londra’daki ilk URA! partisini yapacağız. Ürettiklerimiz Londra’daki altkültürde sık rastlanmayan bir tür ciddiyet ve estetik taşıyor ve bize doğrudan ve dolaylı olarak gelen yorumlardan popülaritemizin arttığını anladık, bu bakış açısını orada da devam ettirmek için iyi bir parti olması gerek.

Giderek içe kapanan bir sanat sisteminin içinde URA!’nın davet ettiği gruplardan yaptığı sergilere, kimi hedeflediğini söyleyebilirsiniz? Neredeyse bir yılı bulan deneyim içinde, kimler URA!’nın takipçisi oldu, kimler olsun isterdiniz?

Komik olacak ama ‘sanat dünyası’ndan az insan geliyor. Bu kötü tabii. Sadece birinin ismini bilince koşa koşa geliyorlar. Martin Creed gelemediğinde, o yok diye partiyi terk edenler oldu. Başlı başına küratörlerden bahsediyorum, orada ne olduğuna dair hiçbir bilgileri yok. Adamcağız ise bizim tarzımızı beğendiği için gelmek istedi. Sonuçta ‘sanat’la alakalılar diye insanların daha anlayışlı olmalarını beklemek hata. Tate Modern’da iki-üç kere video gösterimi yapmış, Adham Faramawy adında 25 yaşında bir sanatçıyla iki kere sergi yaptık, bir tane koleksiyoner gelmedi mesela. Onların ilgisini körüklemek başlı başına bir endüstri zaten ama yine de bir garip. Neredeyse ulusal denebilecek ‘merak’ geni bile kendini bir nebze tercüme edemiyor buna doğru. Başka galericiler de hiç gelmiyor. Sektöründe ciddiysen gelmelisin, bizim yaptığımıza ne kadar ciddiyetsiz olarak bakarsan bak... ‘Fazla punk’sınız’ ne demek hâlâ anlamış değilim; bu gibi bir reaksiyondan ziyade daha kapsamlı düşünmeleri gerek. Örneğin nasıl ‘kavramsal’ kelimesi her türlü şey için kullanılıyorsa, ‘punk’ da o kadar geniş bir düşünce ve fonksiyon biçimidir. Seyircimiz ise ‘URA! diye bir şey varmış’ diyen genç tipler, sanatçılar, müzikle ilgilenenler filan...

Yaşamınızın büyük kısmını geçirdiğiniz Londra’yla yoğun bir bağlantınız var. Bu bağlantı URA! dolayısıyla İstanbul’a da taşınıyor. İstanbul ve Londra’nın bugünlerinde kesişen neler var? Bu şehirler, sanatçılar, durum ve üretimler arasında kurmaya çalıştığınız bağlantı hep tek yönlü mü olacak?

Galeri olarak daha ayağa yeni kalkıyoruz ve ancak iki ayak üstünde durabildiğimiz zaman gerekli duyarlılıkla etrafımızı değerlendirebiliriz. Bir yandan da Rock and Coke yerine aynı grubu birkaç sene önceden bir galeride görmenin nesi kötü ki? Dergimizde Türkiye’den girişler de var. Bütün bunlar bana pek tek yönlü gelmiyor. Karşıma buradan güçlü bir şey çıkarsa orada da bütün gücümle niye tanıtmayayım! Galeri İstanbul’da, burada bir şeyler yapıyorum şimdilik, bildiklerimi de imkânlarımın sonuna kadar kullanıyorum. Buradaki gruplara ekipmanımız ve mekânımız açık. Fikir sunun ya da demo gönderin. Biz promosyonu yaparız, teknik destek de veririz. Geçen yıl 4 bin kişi ve onlarca üniversiteye açık davetiye yolladık, gelen olmadı. Bir yandan başvuruların da iyi, farklı olması şart, yerel diye inanmadığım, özelliksiz bir şeyi de yapmak mantıksız geliyor. O da farklı bir hastalık burada. Özellikle müzikte ve festivallerde dışarıdan gelen kalitesiz ve son kullanma tarihi geçmiş şeylere müdahale edilmesi gerek diye düşünüyorum. Tek yapabileceğim, etrafı gözlemleyip kendi sahama bunu tercüme edebilmek. Konulu, politik sergi de açarsın ama o ‘kötü durum’ herkesi senelerdir bir yerinden yakalamış, aileden, sokaktan, bacadan içlerine işlemiş. Bence buna her kanaldan müdahale etmek de önemli.

Türkiye’deki lokal ortamla iletişiminiz nasıl? Buradaki ortamı, üretimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Oradaki manyaklaşmış pop kültüründen ve ‘hype’ından daha farklı olarak daha düşünür taşınır insanlarla tanıştım. Bir de göremediğin yerlerde ve çok daha zor şekillerde yürüyen ‘altkültürler’ var. Ama onlara ulaşmak da başka bir imkânsızlık, belki de ahmakça ya da yanlış. Burada ruhlarımız yeni kan kokusu almış gibi; sokakta hissediyorsun, insanlar barut gibi ve birbirlerine acımıyorlar. Orada herkes aynı sayfada olmasa da mantık denebilecek bir şey yine de var, her durumdan kurtulma imkânın da var. Burada her an başına bir şey gelebilir gibi. Birinin seni boynundan tutup nedensiz biçimde bir yerden sallandıracağı hissi var. Ne kadar ‘süper’ yaşarsan yaşa, o his içine işliyor. Çok zor konular bunlar. Bildiğin oksijeni bu kadar etkili ve yüksek frekanslı hale getireni tebrik etmek lazım aslında. Sanat açısından burada ve genelde öğrenmem gereken daha çok şey var. Biraz daha URA!’yla ilgili olsalar, benim de biraz daha vaktim olsa, sanatçı bulmak peşinde koşabilsem. ‘Batıdan bir sürü hedonist gelecek de neremiz kurtulacak?’ ya da ‘Ne yani, biz de yapardık’ diyenler de var ama insanlar ağır olduklarını çok göz önüne koymak istiyorlar. İyi bir kritik yapabilmek için iki kafada da ilerlemek gerek.

Önümüzdeki günlerde URA!’da bizi neler bekliyor?

Grafiklerimiz, posterlerimiz ve dağıtım kanallarının bilinçli kullanımı bizim için çok önemli. Posterlerin, insanların duvarına asabileceği, ama sokakta da görsel bilgi fazlalığı yerine başka şekillerde bilgilendirici olmaları gerektiğini düşünüyorum. URA!’nın ne veya nerede olduğunun birkaç afişle tam olarak anlaşılmasını hedefliyoruz. Björk’un davulcusu Chris Corsano bu akşam saat 22.00’de galeride solo set çalıyor. Londra’nın fotolarını da partiden sonra en kısa zamanda blog’a yükleyeceğiz. İleride arşivimiz oluştuğunda URA!’da olan her canlı konserin grupla yapılmış, bizim tarafımızdan tasarlanmış bir ‘bootleg’i olacak, aynı zamanda isteyenlere bunlar satılık da. İlkini Ulterior için yaptık, haftaya ‘URA/LIVE’ ismi altında orada lanse edeceğiz. Önümüzdeki büyük projelerden kafamda kesinleşenler ise bir baskı odası, bir alternatif yayın arşivi, bir de radyo. Oradan süper şeyler çıkacak, haberiniz olsun.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.