
Graffiti sanatçılarının zabıtalar tarafından kovalandığı, sokakta gerçekleştirilen sanat performanslarının ‘deli işi’ sayıldığı bir ülkede sanatın sokağa taşması mutluluk verici. Heykel inekler, graffiti festivali derken bu kez İstanbul metrosu ‘sanat için giyiniyor’. Grafik sanatçısı Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun işleriyle giydirilecek Taksim-4. Levent metrosu, İstanbul halkını gideceği yere ulaştırırken sanatla da buluşturacak. Anadolu Hayat Emeklilik’in ‘Vagon Projesi’ kapsamında gerçekleşecek etkinliği Gürbüz Doğan Ekşioğlu’yla konuştuk.
Nasıl dahil oldunuz ‘Vagon Projesi’ne?
Bu proje bana geldiğinde zamanım olmadığını ve kabul edemeyeceğimi söylemiştim ama sonra işlerimin halkla buluşması fikrini sevdim ve kabul ettim. Yani galeride, müzede değil tam da insanlar işe gelip giderken, gezerken buluşacak sanatla. Bu bana çok doğru geldi. Metro hacimli bir şey olduğu için de ilgimi çekti aslında. Bir şeyi de itiraf edeyim, ben metrolardan korkarım. Hitchcock’un bir filmini seyretmiştim, orada canlı canlı mezarda kalan bir insan vardı. Sonra bende metroda, asansörde kalma korkusu başladı. Klostrofobi gibi değil ama kapalı bir yerde olma fikri beni rahatsız ediyor. Amerika’da yerin altında üç-dört katlı metrolarda seyahat ederken alıştım ama hâlâ biraz çekinirim.
Bilgisayar kullanmıyorsunuz işlerinizi yaparken, teknik açıdan zorlandınız mı?
Evet, elle çiziyorum, çalışma tekniğim bu. Biraz zaman alıyor tabii ki. Bir parçayı ortalama bir haftada bitiriyorum.
Proje kapsamında kaç işiniz sergilenecek?
11 yeni ve iki tane de daha önceden yaptığım çalışma sergilenecek. Eylülden itibaren bir yıl boyunca dört vagonda görebilirsiniz.

Anadolu Hayat, konuyu ‘emeklilik’ olarak verdi ama kadına yönelik emeklilik benim daha çok ilgimi çekti. Kadınlar benim ilüstrasyonlarımda en temel öğelerden biridir kedilerle birlikte. Türkiye’de kadın özgürleşmesine bir parça katkı sağlamak benimkisi. Bir de çok karışmadılar bana, iş biraz başarılı olduysa onların bana müdahale etmemesindendir. Sanatçı özgür olduğu sürece iyi işler üretir. Türkiye’de parasını verince sanatçıdan istediği gibi yararlanacağını düşünen bir sistem var. Yaptığınız avangart işleri ‘Halk bunu anlamaz’ diye reddeden kişiler var. Halbuki sanat avangarttır ve ‘halk’ dediğimiz kitlenin sanatla yakınlaşması için alışılmışın dışında işler yapılmalı.
Türkiye’de halkın sanata ilgisi nasıl sizce? Sanatın sokağa taşması bu ilgiyi artırabilir mi?
Halk deyince sanattan anlamayan yığınlardan söz ediyor gibi oluyoruz. Picasso sergisinde kapıda kuyruk oluşturan da halktı. İnsanlar kendilerine sunulan güzel şeyleri anlar. Yaratılış gereği insan sanata yatkındır. Devletin de insanları sanatla buluşturmak için çaba sarf etmesi gerekiyor ama devlet bunu yaparken ideolojik düşünüyor. Devlet ideolojisi sanata da yansıyor. Halbuki sanat ve sanatçı özgür olmalı. Ben Diyarbakır’da da sergi açtım, Amerika’da da. İnanın gelen tepkiler arasında hiçbir fark yok. Diyarbakır’da da sanattan anlayan insan var ama Amerikalı sanat eserine daha kolay ulaştığı için gözü daha çok gelişmiş.
Graffitiyi sevdiğinizi biliyorum, siz de yapmayı düşünüyor musunuz?
Ben yapmıyorum ama öğrencilerimi çok destekliyorum. Onlara graffiti ödevleri veriyorum. Bu yöndeki yeteneklerini geliştirmeleri için motive ediyorum. Bir öğrencim var, Kadir, graffiti yapıyor, inanılmaz yetenekli. Beni Banksy ile tanıştıran da odur. Banksy’nin işlerini de çok beğenirim. İnsanlar eskiden graffitiden korkardı. Belediye görevlileri yapanları kovalardı, şimdi özel alan veriyor. Demek ki başta avangart gelen, zamanla normalleşiyor. Bence korkmadan, kendi bildiği işi yapmalı insan. Türkiye’de graffiti sanatı Avrupa ve Amerika’ya göre çok geride. Öyle bir kültürümüz yok maalesef.
Türkiye’den grafik sanatçısı olarak kimleri seversiniz?
Emrah Yücel, Mehmet Ulusel... Emrah, Hollywood’da önemli isimlerle çalıştı. Şimdi birçok filmin afişini o yapıyor. Mehmet Ulusel’in çizgisini de çok seviyorum. Türkiye’de kitap kapağı konusunda bu kadar titiz çalışan yok.
‘Kedi’ figürünü kullanmayı çok seviyorsunuz. Kedilerle ilişkiniz nasıl?
Ben kedileri ilk kez The New Yorker’ın kapağını çizerken kullanmaya başladım. New York, insanların kalabalık içinde yalnız olduğu bir kent. İnsanların evinde mutlaka bir hayvan var. Kapitalist sistem karşılıksız dostluğu yok etti ama neyse ki hayvanlar var. Bizim de 12 yaşında bir kedimiz var. Kediler bence bu dünyadaki en estetik varlıklardan biri. Berna Türemen’in kedilerle ilgili bir obje koleksiyonu vardır, yıllardır kedilerle ilgili bulduğu her şeyi toplamış ve çok değerli parçalara sahip. Kedi bir sanatçı için ilham kaynağı...