70’lerden 2000’lerin ortasına kadar çağdaş sanatın soyağacı tek sergiye sığar mı? Tam da bu vizyonla eser toplayan Verbund Koleksiyonu, İstanbul Modern’de başlayacak ‘Suyun Bir Arada Tuttuğu’ sergisiyle ufuk açacak. Serginin küratörleri Gabriele Schor ve Levent Çalıkoğlu anlattı.
İstanbul sanat gündeminin önümüzdeki birkaç ay boyunca dallanıp budaklanan tartışmalara sahne olması kaçınılmaz. Çağdaş sanatın soyağacını, feminist avangart akım ile mekânsal dönüşümün ayak izlerini takip ederek çizen Verbund Koleksiyonu, ilk defa Avusturya dışına çıkarak İstanbul Modern’e geliyor.
Koleksiyon, İstanbul Modern kadar genç; her ikisi de 2004 yılında kurulmuş. Cindy Sherman, Jeff Wall, Suzy Lake, Bernd-Hilla Becher, Gordon Matta-Clark, Markus Schinwald gibi üretimleri yaklaşık 40 yıla yakın bir sürece yayılan 37 sanatçıya yer veren ‘Suyun Bir Arada Tuttuğu’ sergisinin küratörleri, Verbund Koleksiyonu Yöneticisi Gabriele Schor ve İstanbul Modern Sanat Müzesi Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu. İkisinin de heyecanla aktardığı nokta, bu serginin daha önce benzeri sunulmamış bir vizyona sahip oluşu. ‘Suyun Bir Arada Tuttuğu’nu bir ilk haline getiren, içerdiği eserler kadar, müthiş bir öngörüye sahip olması.
10 Eylül’den 11 Ocak’a kadar sanat yapıtını ilişkiler ağı içinde sunarak sanatçıların, izleyicilerin ve koleksiyonerlerin zihnini eşit derecede meşgul edecek sergiyi Gabriele Schor’la konuştuk.
Verbund Koleksiyonu’na kimliğini veren koordinatlar neler?
Üç nokta var. Birincisi koleksiyonun 1970’lerle, feminizmin, postmodernizmin başladığı dönemin sanatçılarıyla başlaması. 70’ler, tarihimiz hakkında çok şey söylüyor. İkinci olarak da motto’muz olan ‘Genişlik yerine derinlik’. Birçok sanatçının işlerindense, tek sanatçıya ait daha çok iş gördüğümüzde, belli bir döneme dair daha derin bir bakış geliştirebiliyoruz. Üçüncü kimlik özelliğiyse Cindy Sherman ve Jeff Wall gibi dönemin sanatçılarıyla genç sanatçıların işleri arasında kurulan diyalog. Kate Gilmore’un işinin 70’lerin feminist avangart sanatçılarıyla ilişkisi var. Gordon Matta-Clark ve Fred Sandback, aynı dönemde doğsalar da mekânla farklı bir şekilde ilgileniyorlar ama onlar da birbirleriyle bağlantılı. Birbirleriyle konuşan işler satın almak istiyoruz.
Kurumsal koleksiyonlar için alışılmadık bir durum değil mi bu?
Bir sanatçıya odaklanıp işlerinin derinliklerine inmek ya da feminist avangart gibi bir odağa sahip olmak, kurumsal koleksiyonlar için sıradışı bir durum. Koleksiyonda video-art, enstalasyonlar gibi birçok aracımız var. Şirketler genelde küçük resimler satın alıp sonra bunları bürolara asar. Bu çok sıkıcı... Biz bu eserleri müzede bir kere sergileyebiliyoruz, sonra iki-üç yıl süresince ortadan kalkıyorlar. Ofiste sergileyebileceğimiz şeyler değil bunlar. Sergideki işler arasındaki bağlantıları farklı ülkelerde sergileyebilirsek mutlu oluruz.
‘Suyun Bir Arada Tuttuğu’ başlığı, işleri bir arada tutan bu ince bağlantılar dolayısıyla mı konuldu?
İsme Viyana’da karar verdik. Verbund firmasının Tuna’da pek çok elektrik santralı var ve sadece suyla enerji üretiyorlar. Bu bir nevi tılsım bence. Sergi için de bu ismi seçtik. Firmaya sanatsal bir kimlik veriyor. Ben ilk duyduğumda, aklıma insan bedeninin çoğunluğunun sudan oluştuğu gelmişti.
70’lerden sonra sanatta yeni temsil ve ifade araçlarını gerekli kılan kırılma noktası neydi?
68 devriminden sonraki politik değişim, genç kuşağın verdiği savaş, sanatta da değişim yarattı. Sanat dünyasında resim geride bırakıldı, bu sergide hiç resim yok mesela. Sanatçılar ifade araçlarını değiştirdiler, fotoğraf ve video sanatını keşfettiler. Performans yapmaya, kendi bedenlerini keşfedip onunla sanat yapmaya başladılar. Cindy Sherman’ın kendini sürekli değiştirmesi gibi... Kadın cinselliği de çok büyük bir konu haline geldi.
Sergide varlığının altını özellikle çizmek istediğiniz işler var mı?
Cindy Sherman’ın eski işleri daha önce hiçbir koleksiyonda yer almadı. Jeff Wall’u da çok seviyorum tabii ki... Genç jenerasyon çok ilginç. Tüm bu genç ve yaşlı sanatçılar arasındaki bağlantılar çok önemli. 70’lerde Paris’te yaşamış olan Türk sanatçı Nil Yalter’in videosuna sahip olduğumuz için çok gururluyuz. Türk sanatçıların işlerini satın almaya devam etmek istiyoruz. Bir kere kalbinizi bu kültüre açtınız mı devam edersiniz.
Resimden tamamen uzak durmanız, baştan belirlenmiş bir tercih miydi?
Cindy Sherman, Jeff Wall ve Louise Lawler satın aldığımız ilk üç sanatçıydı. Ardından da Gordon Matta-Clark geldi. Sonrasında resme giden yolu bulamadık. Sanatçıların sanatlarıyla neler yaptıklarını tanımlayanlardan biri de araçları; tema ve araç birlikte yürüyor. Resim ve performansın koleksiyonda bir arada olamayacağını hissettik. Şimdilik resim yok, belki ileride olacak.
Politik bir tavra sahip diyebilir miyiz bu koleksiyon için?
Feminist avangart işlere sahip olduğundan politik bir tavrı olması gerekli. Sergiye gelenler 30 yıl öncenin sanatçılarının ne kadar özgürleşmiş olduğunu görecekler. Tabii diğer yandan bu işleri yaratmak onlar için de kolay olmadı, bunun için çok savaştılar. Ama bunu yapmak bugün de zor, özellikle kadın sanatçılar için...
‘Daha önce görmediğimiz türden bir sergi’
‘Suyun Bir Arada Tuttuğu’ndaki işleri daha önce İstanbul’da gördüklerimizden ayıran ne?
Bu serginin ilginçliği, benim için iki ana noktada kilitleniyor. Bir tarafta 70’lerin başından itibaren bizde de çok tartışılan feminist başkaldırı ve bunun görsel sanatlardaki, felsefedeki, sosyal hayattaki karşılıkları var. Öte yandan Gordon Matta-Clark’ın bir evi ortadan ikiye kesişi gibi mekânı anlamlandırmaya, dönüştürmeye, yeni bir kimlik kazandırmaya yönelik birçok performans var. Sanatın son 40 yılda iki önemli meselesi varsa, onlar da bunlar. İkinci önemli olan ise bu birikimin ince, dantel gibi bir ilmik zinciriyle teyellenerek bir araya getirilmiş olması. Koleksiyon oluşturmanın bir sürü yöntemi olabilir. Bu koleksiyon bize bir vizyon sunuyor. Sergi, bir sanatçının herhangi bir yapıtına sahip olmayı anlatmıyor. Düşüncenin farklı materyallerdeki karşılıklarını araştıran sanatçıların nasıl birbirine bağlanabileceğini anlatıyor. Dolayısıyla biraz soykütük de çıkıyor içinden. O yüzden daha önce izlemediğiniz türde bir sergi. Bütününe baktığımız zaman bu bir çağdaş sanat sergisi olabilir ama hem tarihi, hem şimdiki zamanı anlatıyor. Zevkle izleyeceğiniz çok kişi var ama bir taraftan da çok ciddi bir tartışmanın parçası olan çok kişi var. Cindy Sherman’ı önemsememizin nedeni de bu. Çok etkilidir, görselliğiyle vurur ama aynı zamanda çok büyük bir tartışmaya davet eder.
Sergide ağırlıkla yer verilen ana akımlardan birinin feminist avangart sanat olmasında, bu akımın müze ve galerilerde hak ettiği yeri bulamamış olması mı etkili?
Feminist sanatın bize sunmuş olduğu bütün tartışma, zaten dünyanın son 40 yılda çağdaş sanatta kat ettiği tartışmanın da omurgasını oluşturur. Yerleşik felsefi ve görsel kültürü oluşturan söylemlerin artık değişmesi, müze ve onun paralelinde galerilerle işleyen erkek egemen ekonomik sistemin dönüşmesi gerektiği tartışmaları... Bugün sanatta ne dönüştüyse muhtemelen feminist hareket içinden de dolaşarak dönüştü. Bu bakış, düşünce şekli çoğu erkek sanatçının işine de yansımıştır. Feminist sanat sadece kadına değil, kadınla erkek arasındaki ara bölgeye de sesleniyor.
Sergi için Türk sanatçıların işleri de koleksiyona dahil oldu. Nil Yalter videosunu ürettiğinde Türkiye’de hiç ilgi görmemişti herhalde.
Hiçbir şekilde bilinmiyordu. Paris’te ürettiği, 74 tarihli bir iş Nil Yalter’inki. Bir saat süreyle kendi göbeğinin üzerine işlediği bir yazıyla tamamlanan bir göbek dansı izliyoruz. Klasik olarak bu coğrafyada kadının konumunu, ona dayatılan bütün alışkanlıkları çok açık hissettiriyor. Aynı zamanda oryantalist bakışla özdeşleşen erkek bakışını da tartışmaya açıyor. Türkiye’den çıkan bir sanatçının benzer bir sorun üzerinden dünyayla bir şeyler paylaşıyor olmasını göstermek çok önemli. Yalter birkaç yıldır İstanbul’da da sergilere katılıyor ama muhtemelen daha önce böyle bir sergi içinde konumlandırılmadı. Şener Özmen ve Cengiz Tekin’in çalışması son anda sergiye dahil oldu. Orada da mekân ve gerçeklik fikri üzerinden tartışma sürdürülüyor. Courbet’nin meşhur ‘Günaydın Bay Courbet’ tablosundan yola çıkarak, kırsal arazide sanatçıların o performansı göstermeleri üzerine kurulu bir iş.
Türkiye’deki koleksiyonerlerin çağdaş sanatla ilişkisi niye böyle uzak?
Bir kere cesaretli değiller. Verbund’un da çok büyük bir bütçeyle oluşturulmuş bir koleksiyon olmadığını söylemem lazım. Para her zaman belirleyici değil, önemli olan hedefiniz. Gerçek uzmanlarla çalışmalısınız. Bizim koleksiyonerlerimiz bunu yapmaz, bir-iki kurum koleksiyonunda var ama yayılması zor. Öte yandan bu, her zaman itici bir alan. Çağdaş sanatın görselliği çarpıcı olsa bile, o çarpıcılıkla diyalog kurmak herkesin yapacağı bir iş değil. ‘Genişlikten ziyade derinlik’ diyorlar ya, derinliği ne kadar kabul ediyorsunuz? O derinliği tarif etmek zor.