Haberler

"Baraj yapım süresinin uzatılmasını ümit ediyoruz"

Tarih: 3 Ekim 2008 Kaynak: Evrensel Yazan: Abdullah Bilen, Ali Rıza Kılınç
Sular altında kalacak Ziyarettepe kazısını yapan arkeologlar geç kalmamak için daha çok bilim adamının bölgede çalışmasını istiyorlar.

Hasankeyf’in sular altında kalacak olması ile gündeme gelen Ilısu Barajı ve barajın etki alanı içinde bulunan Ziyarettepe’de, 1997 yılından itibaren yapılan kurtarma kazı çalışmalarında çok önemli bulgulara ulaşıldı. Bismil ilçesinin Tepe beldesinde bulunan Ziyarrettepe Höyüğü’nde, ABD/Akron Üniversitesi’nden Doç.Dr.Timoty Matney ve Marmara Üniversitesi’nden Prof.Dr. Kemalettin Köroğlu ile Ziyarettepe kurtarma kazısını konuştuk.

Kazı araştırmaları sonucunda, çok önemli bulgulara ulaşan ekip, Ziyarettepe’nin Assur İmparatorluğu’nun bölgedeki eyalet merkezi olan Tuşhan kenti olduğunu destekleyen kanıtlara ulaştıklarını belirterek, sorularımızı yanıtladılar.

Ziyarettepe kazısı ve araştırmalarıyla hangi temel sorulara cevap arıyorsunuz?

Timoty Matney: Araştırmalarımızda, üç temel soruya cevap arıyoruz:

1. Assurlular bu yerleşime geldiklerinde, burası küçük bir köydü. Bu yerleşimde büyük imar faliyetlerine girip, burayı yeni baştan yapıyorlar ve krali eyalet merkezi olacak bir kent inşa ediyorlar. Öncelikle, Assur İmparatorluğu’nun buraya nasıl bir şehir kurduğunu ve bu şehrin işleyişini bulmaya çalışıyoruz.

2. Assur İmparatorluğu bu bölgeye işgalci bir güç olarak geliyor. Dicle Vadisi’nde kurduğu şehirlerle bölgeyi kontrol altına alıyor. Assurlular’dan önce bölgede yaşayan insanlar tarım ve hayvancılıkla uğraşan köylüler ve göçebelerdi. Assur İmparatorluğu’nun burayı nasıl etkilediğini, ekonomisini nasıl değiştirdiğini ve en önemlisi çevrede neleri değiştirdiğini anlamaya çalışıyoruz.

3. Ziyarettepe (Assur dönemindeki adıyla Tuşhan) Dicle Vadisindeki en büyük eyalet merkezlerinden biri olduğu için; diğer krali kentler ve küçük birimlerle olan ilişkisini ve yerleşim düzeni içindeki yerini merak ediyoruz.

2008 yılı kazı sezonunda neler yaptığınızı anlatabilir misiniz?

TM: Bu yıl dört ayrı alanda kazı çalışmalarına devam ediyoruz. Höyüğün tepesindeki (yukarı şehirdeki) alanda, Yeni Assur Dönemi’nin geç evrelerine ait ( M.Ö. 7. yy’ın son çeyreği) bir sarayın kalıntıları ortaya çıktı. Bu saray, Assur kralının buraya geldiğinde kaldığı mekan. Aynı zamanda buradaki yöneticinin (Eyalet valisinin) kaldığı ve idari işleri yürüttüğü yer. Bu alanın ölü törenlerinin yapıldığı bir alan da olabilir. Fakat, ilginç olan bu gömülerin bir kamu binasının avlusunda bulunması.

Kemalettin Köroğlu: Höyüğün kuzey tepesinde bulunan alanda Yeni Assur Dönemi’ne tarihlediğimiz büyük bir ev kalıntısı bulduk. Muhtemelen, bu evler sarayda hizmet eden görevliler için inşa edilmiş. Bu evlerin içerisinde bölgenin yerli ürünü olduğunu bildiğimiz ağız kenarı yivli, çoğu el yapımı çanak-çömlekler de var. Yani, Assurlular’ın kendi teknolojileriyle ürettikleri kaplarla birlikte yerli ürünleri de kullandıklarını anlıyoruz. Böylece, yerli kültürle ilişki içinde gelişen bir süreç söz konusu oluyor. Bu Assur yapısının altında ise; çok belirgin bir mimarisi olmayan, tümüyle yerli diyebileceğimiz el yapımı kaplar kullanan, bir kültürün izleri var. 32 hektarlık bir alanı kaplayan Ziyarettepe Höyüğü’nde Asurlulardan önce köyde yaşayan, tarım ve hayvancılık yapan, yerli bir toplumdan söz etmek mümkün.

Bu sözünü ettiğiniz yerli kültürü tarif edebilir misiniz?

KK: Kazılarda gördüğüm kadarıyla, ciddi bir mimari izi olmayan, daha çok el yapımı ve yivli çanak-çömlek kullanan, yaşadıkları yerleşim birimlerinde çok sayıda çukurlar açan bir kültür. Normal depolama çukurları değil bunlar. Dicle vadisinde birçok yerleşimde aynı tabakalarda bu çukurlardan var. Dolayısıyla, Assur’dan önce bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun yanında Kuzeybatı İran’ı kapsayan ortak bir yerli kültürün olduğunu biliyoruz. Assurlular buraya gelince, yerli kültür yaşama devam etti. Yaygın bir kültür, Assurlular’ın onlarla olan ilişkisini anlamak uzun zaman alacak.

Peki, bu yerli kültür hakkında yazılı kaynaklarda bilgi var mı?

KK: Bu dönemde bu kültüre ait yazıt olmadığı için biz onları sadece Assur yazıtlarından takip edebiliyoruz. Asurlular’ın onlar hakkında söyledikleriyle bir fikir sahibiyiz. Fakat bu da çoğu zaman doğru değil. En başta söylendiği gibi Assurlular işgalci olarak geliyorlar ve yazıtlarında onları kendisine düşman ve öteki olarak tanımlıyor. Şimdi, yazılı kaynakları esas alıp, ötekini onların söylediği gibi tanımlarsak; tarihe doğru bakmamış oluruz. Bu günümüz içinde geçerlidir. O zaman; biz bunları materyallerinden, maddi kültürlerinden, onların bıraktığı izlerden tanımlamaya çalışacağız. Arkeoloji de bu zaten.

Son olarak, bir bilim adamı gözüyle, dünya tarihi açısından Yukarı Dicle Vadisi’nin sular altında kalması hakkında ne düşünüyorsunuz?

TM: Vadi tarihte çok önemli bir yer ve çok sayıda arkeolojik yerleşim birimine sahip. Öte yandan nerde bir inşaat veya imar faaliyeti yapılırsa yapılsın, sonuçta arkeolojik alanları tahrip ediyor. Bu durumda önemli olan, tahribat gerçekleşene kadar, bilim adamlarına mümkün olduğu kadar çok şeyi öğrenme ve araştırma yapabilme fırsatının verilmesidir.

KK: Bu konuda, iki noktada fikrimi söyleyebilirim. Birincisi: Kurtarma kazılarının Türkiye Arkeolojisi’ne kattığı ivme. Bildiğiniz gibi, 1968’de Keban Barajı projesiyle ilk büyük kurtarma kazıları başlayıncaya kadar, Türkiye’de Arkeoloji sınırlı sayıda yapılan bir işti. Keban, Karakaya, Atatürk, Kargamış ve Bilecik Barajları gibi büyük projelerle, Türkiye’deki Arkeologlar yabancı ekiplerle birlikte çalışmaya başladılar ve çok sayıda kurtarma kazısı yaptılar. Bu kazılar sayesinde çok önemli arkeologlar yetişti, deneyim sahibi olduk ve dünya arkeolojisinde önemli bir yere ulaştık. Bunlar gerçekten Türkiye Arkeolojisine olumlu katkıları. Fakat öte yandan, tabii kaybettiklerimiz. Aslında neler kaybettiğimizi bilmiyoruz. Çünkü onlar artık sular altında ve kaybettik. Bunun çok tipik örnekleri var. Keban’da, Karakaya’da ve Atatürk Barajı alanında, çok önemli merkezler çok az kazılarak, yeterli bilgilere ulaşmadan sular altında kaldı. Çok az bir bölümü kurtarılabildi. Bu bin yıllarca sürede oluşmuş değerler, bir baraj inşaatı süresinde yok oldu. Fakat, Ilısu barajı için önümüzde henüz yapabileceklerimiz var. Şimdi Genel Müdürlük ve Diyarbakır Müzesi büyük bir çaba içerisinde, baraj yapılmadan önce neleri kurtarabiliriz diye çalışıyorlar. Tabii ki kültürel değerlerin araştırmasını yapan bilim adamları olarak; öncelikle bu değerlerin yanındayız. Bu baraj yapım süresinin uzatılmasını, daha çok bilim adamının bölgede çalışma imkanı bulmasını ve daha çok yayın yapılmasını istiyoruz. Biz bu ümidi taşıyoruz ve bu ivmenin kesintiye uğramasını istemiyoruz. Son aşamaya gelindiğinde, yok olma, kaybetme feryatlarını duymamak için elimizdeki şansı iyi değerlendirmek gerekiyor. Ziyarettepe Kazısı büyük bir proje, burada çalışmalarımıza devam ediyoruz ve bu bize heyecan veriyor.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.