Haberler

ArkiPARC 2008 İkinci Gününü Geride Bıraktı

Tarih: 17 Ekim 2008 Yazan: Burcu Karabaş, Çağla Gürdrama, Derya Karadağ, Gökçe Aras, Gül Keskin, Pınar Seyrek

Rem Koolhaas
Fotoğraf: Kaan Verdioğlu


Türkiye’nin gayrimenkul, mimarlık ve inşaat sektörlerini bir araya getiren tek etkinliği ArkiPARC 2008, ikinci gününü geride bıraktı. Arkitera Mimarlık Merkezi’nin VitrA, Siemens Ev Aletleri ve Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı ana sponsorluğunda, Harbiye Askeri Müze ve Kültür Sitesi’nde gerçekleştirdiği etkinlikte, Nezih Eldem, Sedad Hakkı Eldem ve Şevki Balmumcu Salonları’nda tüm gün farklı konu başlıklarıyla paneller düzenlendi. Bütün etkinlik katılımcıları tarafından ilgiyle beklenen Rem Koolhaas konferansının yanı sıra gün boyunca yerli ve yabancı pek çok önemli kurumun temsilcisi, gayrimenkul profesyonelleri, planlama uzmanları ve mimarlar konuşmacı olarak yer aldı.

Metropoliten Planlama Deneyimleri & İstanbul
İkinci günün ilk panellerinden biri olan Nezih Eldem Salonu’ndaki “Metropoliten Planlama Deneyimleri & İstanbul”, Çelen Kurumsal Gayrimenkul Değerleme ve Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı ve oturumun moderatörü Güniz Çelen’in açılış konuşmasıyla başladı. Öncelikle, çok saygın ve alanlarında uzman misafirleri ağırlamaktan onur duyduğunu belirten Çelen, dünyanın gelişmiş bölgelerinde metropoliten planlama alanında önemli çalışmalara imza atan panelistleri dinleyecek katılımcıların çok şanslı olduğunu belirtti.

Çelen, ilk sözü Manuel de Sola-Morales Architecte’den mimar Manuel de Sola-Morales’e vermeden önce mimarı kısaca tanıttı. Sözü alan Sola-Morales, yapacağı sunumun panelin konusuna giriş niteliği taşıdığını söyledikten sonra Barselona kentinde gerçekleştirdikleri planlama projelerinden bahsetti. Barselona’da oldukça kapsamlı ve etkili bir dönüşümü çok kısa zamanda gerçekleştirdiklerini söyleyen Sola-Morales, projesinin, temeli uzun zaman önce atılan bir kentin yenileme sürecini kapsadığını açıkladı.

Stratejik yaklaşımların günümüz kentleri için hayati önem taşıdığını vurgulayan Sola-Morales, klasik planlar yerine strateji, strüktür çalışmaları yerine ise kalitenin ön plana alınması gerektiğini söyledi. Panelin ana konusunun tasarımın kente nasıl kalite katabileceği olduğunu ve gerçekleştirilen projelerin sadece o an için kararlar değil, gelecek için de öngörüler içermesinin zorunlu olduğunu belirtti. Sola-Morales, kentsel dönüşüm projelerinde başrolde kamusal mekanlar olmak üzere farklı fonksiyonlara sahip bileşenlerin bu mekanlarla bütünsel bir sistem oluşturması gerektiğini de sözlerine ekledi ve devam etti: “Bir otoyol tasarlıyorsanız, bunu sadece basit bir yol olarak değil,etrafındaki yapılar ve alanda var olan kullanıcı ile değerlendirmelisiniz.”

Sola-Morales’ten sonra söz alan Citi Development yönetici ortaklarından Sidney Rasekh, gerçekleştirme sürecinde yer aldığı Vancouver kentinin dönüşüm projesi ile ilgili bir sunumu izleyicilerle paylaştı. “Biliyorum Vancouver dünyanın en yeni kentlerinden, İstanbul ise belki de dünyanın en eski kenti. Ancak yine de bu dönüşümden İstanbul için bazı çıkarımlar yapılabileceğini düşünüyorum, çünkü iki kentin topografik yapıları birbirine çok benziyor,” diyen Rasekh, sunumunda Vancouver’in dönüşümden önceki ve sonraki hallerine yer verdi.

Sözü alan Ruhr Bölgesi Yatırımcı Servisi Direktörü Michael Schwarze-Rodrian, 15 yıldır çeşitli departmanlarında görev aldığı Ruhr Bölgesi dönüşüm projesi ile ilgili sunumunu izleyicilerle paylaştı. Konuşmasına başlamadan önce İstanbul’da gezme fırsatı bulduğu santralistanbul’da çektiği fotoğraflar üzerinde konuşan Schwarze-Rodrian, sergi ve eğitim amacıyla kullanılan bu eski trafo alanının dönüşüm felsefesinin kavrandığını kanıtladığını ifade etti ve İstanbul’da böyle bir projenin gerçekleştirildiğini görmenin kendisini mutlu ettiğini ekledi. Güncel kentsel dönüşüm projelerinin uygulandığı bölgeleri de ziyaret etme şansı bulduğunu anlatan peyzaj mimarı, “Aslına bakarsanız İstanbul’da dönüşüm konulu bir sunum yapmaya biraz da çekiniyorum. Çünkü gördüğüm kadarıyla burada süreçler iç içe geçmiş durumda ve karmaşıklık söz konusu,” dedi.
Başarılı ve sürdürülebilir dönüşüm projeleri geliştirebilmek için aşılması gereken aşamaları maddeler halinde sıralayan Schwarze-Rodrian, “İlk kavramamız gereken ise dönüşüm gerçekten ‘mümkün’ olduğu,” dedi ve sözlerini sürdürdü: “Mantıklı vizyonlar ve sürdürülebilir projeler, bölgede yaşayan halkın güveni, süreç yönetimi ve verimli bir disiplinlerarası çalışma ise dönüşümün diğer vazgeçilmez bileşenleri,” dedi. Çok merkezli bir bölge olan Ruhr’da hayata geçirilen dönüşüm projesinin başarısını iş birliğine bağlayan Schwarze-Rodrian, bu iş birliği atmosferinin ise değişen politik bakış açısına dayandığını vurguladı.

Konuşmasında, endüstriyel mirasın üzerinde de duran Schwarze-Rodrian, “dönüşüm” sözcüğünün asla endüstriyel mirası “kirlilik” olarak değerlendirip temizlemek anlamına gelmediğinin altını çizdi. Aksine, bir bölgenin endüstriyel mirasının o bölgenin kimliği demek olduğunu, sürdürülebilir dönüşüm projelerinin ise bu potansiyel değerlendirilerek yaratılabileceğini Ruhr Bölgesi’nde gerçekleşen değişimi izleyicilerle paylaşarak kanıtladı.

Sözü alan Atelye70 Şehir Planlama’nın kurucusu mimar ve kent plancısı Hüseyin Kaptan, İstanbul’un 2010’lu yıllar için sahip olduğu vizyona sunumunda yer verdi. Sürdürülebilirlik, kalkınma, su planlaması, ekoloji başlıkları altında İstanbul haritaları ve çeşitli şemalarla konuşmasını destekleyen Kaptan, ilerleyen yıllarda gerekli hedeflere ulaşılabilmesi için yapılması gerekenleri sıraladı.

Son olarak Promer Planlama’dan yüksek şehir plancısı Ahmet Turgut, sürdürülebilirliğin geleceğe yönelik bir bakış açısıyla yakalanabilecek bir hedef olduğunu, bunun da ancak doğru planlama metodlarıyla başarılabileceğini kaydetti.


Fotoğraf: Belgin Çöleri

Kentsel Kalite ve Konut Yatırımları
Yine aynı saatlerde Şevki Balmumcu Salonu’nda gerçekleştirilen “Kentsel Kalite ve Konut Yatırımları” panelinin moderatörü Emlak Kulisi’nden Tebernüş Kireççi, konuşmacıları ise Siemens Ev Aletleri’nden Haluk Çelebioğlu, DB Mimarlık’tan Bünyamin Derman ve Dumankaya İnşaat’tan Uğur Dumankaya’ydı.

Haluk Çelebioğlu, kentsel kaliteyi yaşanılan şehrin ne kadar insana dair olduğuyla ilgili bir olgu olarak tanımlarken, sadece ulaşım ya da konutta kaliteyle de bunun tam anlamıyla gerçekleştirilemeyeceğini belirtti. Son üç yıldaki Türkiye’deki konut gelişimlerine bakıldığında bir takım standartların sunulmasında Siemens’in tamamlayıcı ürünlerinin kullanıcılara sunulmasının öneminden bahseden Çelebioglu, Siemens tarafından döşenmiş bir mutfağın güven vermesi nedeniyle konut satışlarını da olumlu yönde etkilediğini sözlerine ekledi.

Haluk Çelebioğlu’ndan sonra sözü alan Bünyamin Derman, günümüzde bireylerin yaşam kalitesinin ve kaliteli yaşam talebinin arttığını anlattı. Yatırımcılar açısından en risksiz bölgenin kent çeperleri olduğunu belirten Derman, kent içindeki yatırımın zorluklarından bahsetti. Maslak üzerinden binalar arasındaki ilişkilerin, yayalar açısından zorluklarını anlatan Derman, bölgenin master planının yapılmamış olmasının probleme yol açtığından bahsetti.

Uğur Dumankaya ise Türkiye’deki konut sektörünün değerlendirmesini yaptı. 1999’daki depremin yeni sitelerin oluşumunu hızlandırdığından bahsetti.


Fotoğraf: Kaan Verdioğlu

Mimarlardan Gelecek Öngörüleri 3
Nezih Eldem Salonu’nda saat 11:30’da başlayan Mimarlardan Gelecek Öngörüleri Konferansları’nın üçüncüsünün konukları, Emre Arolat Mimarlık’tan Emre Arolat ve Ecosistema Urbano’dan Jose Luis Vallejo’ydu.

Sözü ilk alan konuşmacı Emre Arolat, mimarlardan gelecek öngörüleri başlığının bir tür falcılık ya da kehanet gibi algılandığını fakat bu tip konferansların mimarlık dünyasında yapılan işlerin algılanması ve tartışılması için doğru yerler olduğunu söyleyerek konuşmasına başladı. Mimarlık eğitiminin öğrencilere steril bir mimarlık ortamı sunduğundan bahseden Arolat, bir takım problemlerin öğrencilerin önüne meslek hayatına atılana kadar hiç çıkartılmadığını söyledi.

Mimarlığın limitsizce kullandığı tabiat, psikoloji, sosyal bilimler, mantık, diyalektik, felsefe, hissiyat, sanat, metofor, politika ve sermaye kavramları üzerinden projelerini anlatan Arolat, tüm bu kavramlar düşünülmeden sadece ikonik yapılar ortaya koymanın ve progressive mimarlığın doğru olmadığının altını çizdi.

Mimarın bir çizgisi olması diye bir durumun söz konusu olamayacağını, çünkü mimarinin uygulandığı bölgenin çeşitli şartlarına göre şekillenmesi gerektiğini belirten konuşmacı, bu şekilde verimli mimarinin ortaya çıkacağını savundu.

İkinci konuşmacı Jose Luis Vallejo ise Madrid çevresinde yaptıkları kentsel dönüşüm araştırmaları ve projelerinden bahsetti. Büyük projeleri daha az bütçeyle yapmak konusundaki çalışmalarından bahseden Vallejo, kamuya açık alanlardaki eylemlerin önemini anlattı.

Yaptıkları projelerde, çeşitli mekanizmalar ile vatandaşların katılımını sağlayarak ve kent dokusuna uyumu düşünerek çalıştıklarını anlatan mimar, ofis içinde bilgi ve deneyimleri paylaştıkları bir araştırma yöntemi izlediklerinden bahsetti.

Ecosistema Urbano’nun Madrid’in çeperlerindeki bölgeler için ortaya koydukları projelerin esasının sürdürülebilirlik kavramı olduğundan bahseden mimar, bölgede yaşayan vatandaşların sürecin bir parçası olmasının önemini vurguladı. Jose Luis Vallejo, konuşmasına Madrid’de uyguladıkları projelerden örnekler vererek son verdi.

Kentsel Dönüşüm
Aynı saatlerde Sedad Hakkı Eldem Salonu’nda moderatörlüğünü Faruk Göksu’nun yaptığı “Kentsel Dönüşüm” başlıklı panel düzenlendi.

Panel, Torti & Gallas and Partners’dan John Torti’nin sunumuyla başladı. Türkiye’de Kemer Country projesiyle tanındıklarını söyleyen John Torti İstanbul’u yakından tanıdığını ve sürdürülebilir ve yayalara dönük yerleşimlerin İstanbul’a uygun olduğunu söyledi. Dünya’nın sürdürülebilir bir çevre hareketi için geç kaldığını fakat zararın neresinden dönülürse kar olduğunu belirtti. Kendileri için hayatın nasıl tasarlandığının çok önemli olduğunu vurgulayan Torti, ABD’de geçmiş yıllarda birçok hata yapıldığını ve kendilerine böyle dönüşüm projeleri geldiğinde zaman zaman yıkımların doğru tercih olduğunu söyledi. Bu tarz dönüşüm projelerinde sürecin bütün aktörlerine ihtiyaç olduğunu ve herkesin birbirini dinlemesi ve birbirine saygı duyması gerektiğini ekledi. “İyi bir kentsel tasarım binalar arasında güzel mekanlar yaratır ve araçları saklayarak yayalara önem verir” diyen Torti bu sözüne de örnek olan battal binalardan oluşan ve 1950 – 1960’lı yıllarda hiçbir kentsel kaygı içermeden tasarlanan Crystal City’de yaptıkları dönüşüm projesinden bahsederek sunumunu bitirdi.

John Torti’nin ardından sözü alan GAP İnşaat tarafından yapılan Tarlabaşı Projesi’nin yürütücüsü olan Nilgün Kıvırcık öncelikle tarihsel bağlamda kentsel dönüşümün tarifini yaparak İstanbul’a kısa bir bakış yaptı. Dönüşüm ve yenileme faaliyetlerinin günümüzde kentsel ölçeğe kavuştuğunu söyleyen Kıvırcık Tarlabaşı Kentsel Dönüşüm Projesi’nde izledikleri yolu fiziksel planlama maliyetleri, sosyal plan ve maliyetlerin planlaması ve yenileme süreç yönetimi başlıkları altında izleyicilerle paylaştı. Daha sonra sözü Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm Projesi’ni yürüten TOBAŞ’ın Genel Müdürü Ferhat Ertürk oldu. 6,5 milyon metrekarelik projenin bugünkü durumu hakkında çeşitli sayısal ve görsel bilgiler veren Ertürk bölgedeki en önemli mesele olan “mülkiyet”i nasıl çözdüklerini aşamalarıyla anlattı. Ertürk, bölgedeki yıkımları hak sahiplerine yaptırarak alışılagelmiş yıkım görüntülerinin önüne geçtiklerini belirtti. Bölgede hak sahibi konutlarında 2.500’ünün tamamlandığını, 4.500’ünün Mayıs 2009’da teslim edileceğini, 3.500’ü için ise ihalelerin devam ettiğini söyleyen Ertürk, 10.000 tane finansman konut için ise yabancı şirketlerle görüşmelerinin devam ettiğini belirtti. Bölgedeki altyapı çalışmalarından bahseden Ertürk konuşmasını bölgenin eski halini gösterdiği sunumuyla son verdi.

Avrupa Birliği tarafından desteklenen Fener – Balat Rehabilitasyon Projesi’ndeki çalışmalarını anlattığı sunumuyla sözü alan Burçin Altınsay 5,5 yıl süren çalışmalardaki tecrübelerini dinleyicilerle paylaştı. Tarihi Balat Çarşısı, sosyal merkezler ve 121 yapıyı içeren ve restorasyon pratiği açısından ciddi bir örnek olduğunu vurgulayan Altınsay ihale açısından da farklı bir yol izlendiğini ve restorasyon sürecinde bölge sakinlerinin evlerinde yaşamasının öngörüldüğü söyledi. Bu 5,5 yıllık çalışmanın kendi disiplinleri sorgulamalarına fırsat tanıdığını söyleyen Altınsay bu tür bölgelerin ruhunu korumanın en önemli misyonumuz olması gerektiğini belirtti. Altınsay, bölgeyle ilgili spekülasyonları önlemek için mal sahipleriyle satış yapılmayacağına dair 5 yıllık sözleşmeler imzalandığını ve bu sürecin tamamında şeffaf olmaya çalıştıklarını ekledi.

Panelin son konuşmacısı sürdürülebilir kalkınma ve hükümetler, bankalar ve çok uluslu şirket ve müşteriler için kurumsal sorumluluk konularında uzmanlaşmış uluslararası bir danışmanlık firması olan Smart Futures Ltd.'nin başkanlık görevini yürüten Charles R. Hughes’tu. Hughes konuşmasına bütün bu “Kentsel Dönüşüm” projelerinin en önemli konusunun para olduğunu vurgulayarak başladı. Dünya’da mali krizin olduğunu ama olmasa bile kentsel dönüşüm projeleri için para bulmanın çok zor olduğunu ve yıllar boyunca uygulanamayn pek çok kentsel dönüşüm projesi olduğunu belirtti. 5 yıl boyunca Yunanistan’ın AB’ye katıldıktan sonra gerçekleştirdiği en büyük proje olan Paris Limanı projesinden bahseden Hughes burada hükümet, liman işletmesi ve Atina yerel yönetimi arasındaki süreçlerin önemini anlattı. 3 yıl danışmanlık yaptığı kültürel mirası gelişmiş Malta adasındaki kentsel tasarım projelerinin maliyetinin yüksek olduğunu, Malta’nın tıpkı Türkiye gibi AB’ye katılmak için böyle bir projelere ihtiyacı olduğuna değindi. Türkiye’de olduğu gibi diğer ülkelerde de bu tür projeler için bürokratik engellerin çok fazla olduğunu belirtti ve 30 yıllık deneyimleri sonrasında bu konuyla ilgili yapılması gerekenleri şu sözlerle anlattı: “Kentler büyük projeleri mal sahiplerine yaptırmamalılar. Bu durumda kurmlar birbirileriyle iletişim halinde değilse proje ölecektir. Arazi kullanımı konusunda ise sorumluluk özel sektörün değil devletin olmalı. Mimari ekip nazım planla ilgili finansman konusunda bilgilendirilmeli. Esnek bir planlama yaklaşımı olmalı. Altyapı finansmanı, gelişimi ve şeffaflık bu tür projelerde çok önemli.”


Fotoğraf: Belgin Çöleri

Alt Gelir Grubu için Konut ve Mortgage
Yine aynı saatlerde Şevki Balmumcu Salonu’nda ise “Alt Gelir Grubu için Konut ve Mortgage” oturumu gerçekleştirildi. Affordable housing (edinilebilir konut) konusu etrafında şekillenen ve moderatörlüğünü Bahadır Teker’in üstlendiği toplantıda, konut sektörünün büyük kısmını oluşturan gerçek ihtiyaç sahibi halkın ev sahibi olmasının ne kadar mümkün olabileceği ortaya kondu.

Toplantıda, ilk sözü alan Soyak Genel Müdürü Emre Çamlıbel, GYODER tarafından geçtiğimiz yıllarda konut ihtiyacı üzerine yapılmış olan bir çalışmadan hareketle Soyak olarak affordable housing üzerine yürütmeye başladıkları araştırmalar ve araştırmaların bugün gelmiş olduğu noktaya değindi. Araştırmalara göre Türkiye’de çeşitli nedenlerle her yıl ortaya çıkan 600.000 yeni konut ihtiyacını, ihtiyaç sahiplerinin yalnız %25’i karşılayabilir durumda olduğunun ortaya konulduğu toplantıda, nüfusun geriye kalan %75’lik çoğunluğu için neler yapılabilceğinin üzerine araştırmaların sürdüğü kaydedildi. Boston’da bulunan Affordable Housing Institute ile dünyanın yoğun gecekondu barındıran ülkelerinden Mısır ve Meksika’da yapmış oldukları araştırmaların bir benzerini Türkiye’de yapmaları üzerine anlaşmada bulunduklarını ekleyen Çamlıbel, araştırmaların sonucunda sorunun alım gücü yetersizliğinde olduğu sonucunun çıktığını vurguladı.

Çamlıbel, TOKİ’nin son 5 yılda yürüttüğü çalışmalar neticesinde oluşan konut arzında yeni modeller üzerinden affordable housing sisteminin yürütülebilirliği ve kiralama modelinin geliştirilmesi üzerine de görüş bildirdi.

TOKİ’nin sadece arz değil aynı zamanda talep tarafında da bulunduğuna işaret edilen toplantıda ikinci konuşmacı olarak söz alan Bireysel Krediler Müdürü Ömer Çelebi, Türkiye’deki mevcut piyasa şartlarında orta gelirlinin konuta ulaşmasının zor göründüğünü belirterek başladığı konuşmasında sosyal güvence anlamında risk unsuru teşkil edebilecek ailelerin kredi almasının da zorlaşacağını belirtti. TOKİ ile KİPTAŞ’ın düşük faizlendirme (%0,88 aylık faiz) konusundaki başarılarını takdir ettiğini belirten Çelebi, bir banka olarak kendilerinin bu riske girmediklerini kaydetti.

Toplantı, dar gelir grubunun konut edinimini kolaylaştırmak için bina yapım maliyetlerini düşürmek adına devlet- özel sektör işbirliğinin gerektiğine, TOKİ’nin eleştirilen yönleri olsa da büyük ölçüde bu ihtiyacı karşılamaya yönelik olarak faaliyet gösteren bir kurum olduğuna, devletin birtakım teşvikler ile konut maliyetini arttıran unsurları bertaraf ederek (vergi harçlarında teşvik, arsa temini..vb) uzun vadede daha büyük kazanç sağlanacağına işaret edilerek sonlandırıldı.

Kartal Kentsel Dönüşüm Projesi
14:30 başlayan günün üçüncü oturumlarından olan Vaka Etüdü’nde, Kartal Kentsel Dönüşüm Projesi ile bütün paydaşlar Murat Vefkioğlu moderatörlüğünde buluşma imkanı buldular. Öncelikle sözü alan Kartal Belediye Başkan Yardımcısı Zeyyat Gümüş 1992’den beri düzenli bir planlama süreci olmayan Kartal’ın planlarını tamamladıklarını söyledi. Çoğu MİA (Merkezi İş Alanı) olarak tasarlanan bölgedeki konut yüzdesinin %50 olmasını öngördüklerini belirtti. Turizm ve ticaretim teşvik edildiği bölgede en yüksek emsalin de yine bu fonksiyonlar için olduğunu vurguladı. Açılan plan iptal davalarının bilirkişilerin olmaması nedeniyle düştüğünü ve süreci sekteye uğrattığını söyleyerek bu tür davalar açılırke uzman bilirkişilerden yardım alınması gerektiğini belirterek sözlerine son verdi.

Kartal Projesiyle ilgili süreçlerde İMP Başkanlığı görevini yürüten Hüseyin kaptan konuşmasına 1984 yılında bu bölge için yaptığı analiz çalışmaları esnasında doğu yakasında hizmet sektörünü canlandırmanın gerekliliğini gördüğünü söyleyerek başladı. Yaptıkları analizlerden örnekleri sunan Kaptan bölgenin stratejik planının ekonomik, ekolojik ve sosyal sürdürülebilirlik çerçevesinde geliştiğini belirtti. Bu projeyi Kartal halkıyla ilk paylaştıklarında onların kendilerine inanmadığını ve projeden vazgeçme noktasına geldiklerini söyleyen Kaptan o sırada Kadir Topbaş’ın projeye sahip çıktığını vurguladı. Bu bölgenin kruvaziyer yat limanıyla destekleneceğini, Marmaray’a kapı niteliği taşıdığını ve işlevsel anlamda eşitlikçi bir sekilde 4,5 milyon insana hizmet edeceğinden bahsetti. Kaptan’ın konuşmasından sözü alan Zaha Hadid Architects’den Saffet Bekiroğlu Zaha Hadid’in çalışmalarından bahsetti. Kartal – Pendik projesinde ele aldıkları esnek bağlantılardan ve yaptıkları analiz çalışmalarından bahseden Bekiroğlu Sinan’ın mimarisi ve morfolojiden esinlendiklerini sözlerine ekledi. Bekiroplu ayrıca bu proje tamamlandığında Avrupa’ya gitmeye gerek kalmayacağını da sözlerine ekledi.

Daha sonra sözü Kartal Kentsel Geliştirme Derneği Başkanı Namık Kemal İzler 22 yıldır plansız olan bu bölgenin 2 ay önce 1/5000 planlarına kavuştuğunu ve bu sürecin zorluklarından bahsederek konuşmasına başladı. Danışmanlık şirketi aracılığıyla yapılacak çalışmalara altlık niteliği taşıyacak hazırlıklar hakkında bilgi verdi. Adil Kahn’a arazi kullanım şemasını hazırlattıklarını, bunun yanı sıra zemin etüd çalışmaları yaptıklarını sözlerine ekledi.

Yine bu alanda “Katılımcı Planlama Uzlaşma Yönetimi” çalışmasını yapan Faruk Göksu Kartal için oluşturduğu uzlaşma yönetim sürecinin bileşenlerini söyle sıraladı: Bilgilendirme, bilinçlendirme, buluşma, birleşme ve benimseme. Bu başlıklarla gerçekleştirilen toplantıların sonunda hazırladıkları raporları sürecin tarafları olan Zaha Hadid Architects, İBB, Kartal Belediyesi, Kartal Kentsel Geliştirme Derneği ve mülk sahipleriyle paylaştıklarını söyleyen Göksu süreçlerin ayrıntılarını da izleyicilerle paylaştı. Daha sonra sözü bölgenin arazi kullanım şemasını da hazırlayan Adil Khan aldı, "İyi tasarımın ekonomik değeri var mıdır?" sorusuna cevap niteliği taşıyan sunumunda eğer bir projenin başarılı olması isteniyorsa para harcanması gerektiğini vurguladı. Ticari alanların kalitesi kiraları yükseltir, mekan kalitesi çok olursa sosyal hayat gelişir ve fırsatlar artar, sonuç olarak iyi tasarım karlıdır sonucunu izleyenlere anlatan Khan, farklılaşmak için kent sakinlerine o bölgenin onların olduğunun hissettirilmesi gerektiğini söyleyerek konuşmasını tamamladı.


Mete Arat
Fotoğraf: Kaan Verdioğlu


Mimarlardan Gelecek Öngörüleri 4
ArkiPARC 2008 etkinlikleri kapsamında yapılan mimarlardan gelecek öngörüleri konferanslarının 4.’sünde Mete Arat ve John C. Portman III konusmacı olarak yer aldılar. İlk olarak Mete Arat konuşmasına başladı ve 1959 yılından beri Almanya’da yaşadığını bu süre zarfında Türkiye’de artan nüfusla birlikte ihtiyaçlarında değiştiğini gözlemlediğini belirtti.

Mete Arat, spor binaları ve spor tesisleri içinde sosyal ve ekonomik faktörlerden dolayı değişikliklerin olduğunu sözlerine ekledi. Ancak tarihe bakıldığında da spor merkezlerinin şu andakilerle birçok ortak özellik taşıdığından bahsetti. Bir araya gelmenin bütün toplumlarda temel ihtiyaçlarından biri olması ve binlerce kişinin aynı anda sevinmesi, aynı anda üzülmesi gibi ortak duyguları taşımasından kaynaklanan benzerliklerin mimariye planlara da yansıdığını, en basit şekliyle ortada bir şeyler oynandığını, etrafında insanların izlediğini spor merkezlerinde mimarinin bu yaklaşımdan ortaya çıktığını anlattı.

Son 20 senede sporun toplumun etkinlik noktaları haline geldiğini ve bunun da farklı spor kompleksleri içinde farklı ihtiyaçlar doğurduğunu sözlerine ekledi. Restaurantlar, fuayeler, personel soyunma odaları, mutfaklar da planladığını eskiden spor salonlarına yaklaşımla bu anlamda çok farklı olduğunu ve artık çok fonksiyonluluğun öneminden bahsetti.

Konuşmasında, mimari bakımdan spor tesislerine yaklaşımın bazı parametreleri olduğunu, onları %100 yerine getirdikten sonra mimari gelişme, mimari yapmanın yollarının başladığını anlattı. Stadların sahalarının belli büyüklükleri olduğunu buna göre izleyici sayısı ihtiyacının bir parametre oluşturduğunu görüş hizalarının başka bir parametre olduğunu ve büyük açıklıklardaki konstrüksiyon var. Bunlar yerine getirildikten sonra ancak form arayışına girilebileceğine değindi.

Kendisinin yalnızca spor salonları değil milli kütüphane, okullar, yüzme havuzları gibi birçok projeleri olduğundan bahsetti. Mimarlığın yalnızca form arayışı, ikonlar değil kendi içinde işleyen mütevazi tasarımlar olması gerektiğini düşündüğünü sözlerine ekledi.

Türkiye’de gündemde olan projesi Seyrantepe Stadı ile ilgili yol problemlerinin belediyenin işi olduğunu metroya yakın olmasında dolayı 32.000 kişinin metro ile stada gelebileceğini anlattı. Türkiye’nin ilk üstü açılır kapanır il stadı olduğunu ve 52.000 izleyici kapasiteli bir stad olduğunu aktardı.

Ölçeklerin büyüdüğünü, zamanın azaldığını, teknik imkanların büyüdüğünü, maket tekniklerinin, bütün bunların mimarları asıl yapmaları gereken şeylerden uzaklaştırıp uzaklaştırmadığı sorusunu soran mimar kamusal alan yaratmayan büyük binalar şehircilik açısından dağınık olduğunu insanların orada dolaşmak istemeyeceğini ekonomik gelişmenin verdiği büyük projelerin bir yerde "urban space"i öldürdüğünü düşündüğünü belirtti. Mimarinin değil, içeriğin önemine inandığını belirterek konuşmasını sonlandırdı.

Daha sonra John C. Portman III konuşmasına başladı ve geçmiş, bugün, gelecek konularını ele aldı. Atlanta Giorgio’dan bahsederek başlayan mimar bugun 100.000 m2'lik alanda 10 tane 60-70 katlı binanın olduğunu ve 2 milyon m2 kapalı alan olduğunu belirtti. Ofisler ve konutlar her ünite birbiriyle bağlı yeni bir alan oluştuğunu belirtti. Eskiden buranın mezbaha olduğunu 300.000 m2 kapalı alanı olduğunu belirtti. Aynı bölgeye insanları çekebilmek için bağlantı noktası olması gerektiğini bu açıdan bu projede finansal zarara uğradıklarını anlattı.

Pekin’de Park Hyatt Oteli ile 10 milyon m2 ofis, otel ve diğer tür kullanım alanları içeren bir proje. 350 m’ye kadar yükselen projeler Çin’in bir milyondan fazla nüfusu olan 100 tane şehri olduğunu en basit çözümün yüksek kuleler olduğunu anlattı.

Projelerinde Çin Hükümeti’nin kendilerine çok büyük destek olduğunu anlattı. Projelerinde işleve çok önem verdiklerini belirten konuşmacı bu şekilde konuşmasını sonlandırdı.

Müteahhitlikten Yatırımcılığa Dönüşüm Hikayeleri
Aynı saatlerde Şevki Balmumcu Salonu'nda Soyak Holding CEO Vekili ve Gayrimenkul Grup Başkanı Emre Çamlıbel moderatörlüğündeki “Müteahhitlikten Yatırımcılığa Dönüşüm Hikayeleri” başlıklı panelin konuşmacıları, Türkiye ve yurdışında yürüttüğü müteahhitlik çalışmalarının yanı sıra faaliyet alanları arasına yatırımcılığı da ekleyen, Hektaş İnşaat Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Ekşi, Yapı Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Ülkü Arıoğlu, Varyap Varlıbaşlar CEO’su Erdinç Varlıbaş’tı.

Emre Çamlıbel, panelistlere sözü bırakmadan önce kısaca Türkiye’de müteahhitlikten yatırımcılığa geçiş sürecinin nasıl gerçekleştiğini aktardı. Sermayenin sınır tanımadığı günümüzde, çoğu firmanın yurt dışına açılım gösterdiğine dikkat çeken Çamlıbel, özellikle Türkiye’de 1960’lı yıllardan itibaren inşaat sektöründa bazı firmalar için bir dönüşüm yaşandığını ve bunun sonucunda da bazı firmaların müteahhitlikten yatırımcılığa doğru kaydığını belirtti.

Çamlıbel’in ilk olarak söz verdiği, bu yıl inşaat sektöründe 50. yaşını kutlayan Hektaş İnşaat Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Ekşi, kurumun yatırımcılığa yönelmeden önce müteahhit olarak gerçekleştirdiği, çoğunluğunu kamu yapılarının oluşturuduğu projelerinden bahsetti. 2004 yılında Çekmeköy’de gerçekleştirilen “İdealist Kent” projesiyle ilk kez yatırımcılığa başladıklarını söyleyen Ekşi, konuşmasında müteahhit-işveren arasındaki ilişkinin aksine yatırımcı-müşteri arasındaki ilişkinin daha riskli ve zor olduğuna dikkat çekti.

Ekşi’nin ardından sözü alan Varyap Varlıbaşlar CEO’su Erdinç Varlıbaş, Türkiye’de ilk kez bir viski fabrikasının anahtar teslim projesini tamamladıkları, ardından 2004 yılında Ataşehir bölgesinde gerçekleştirdikleri Uphill Cort projesiyle yatırımcılığa soyunduklarını ifade ederek, yatırımcılığın en cazip taraflarından birinin müteahhitliğe oranla daha yüksek kar oranları sağlaması olduğunu, ancak yatırımcılığa geçiş yapan firmaların farklı departmanlar da geliştirmesi gerektiğini ve bu departmanların firma kimliği ile uyumunun sağlanmasının çok önemli olduğunu vurguladı. Gayrimenkul gelişim sektöründe en önemli şeylerden bir diğerinin süreklilik olduğunu ifade eden Varlıbaş, firmalarının farklılık yaratmak istediği önümüzdeki aylarda da oldukça farklı yeni bir projelerinin lansmanını yapacaklarının tüyosunu verdi.

1965 yılından bu yana inşaat sektörüne gerek Ar-Ge faaliyetleri ile kazandırdığı yenilikler, gerekse de önemli projeleriyle Türkiye’de ve dünyada adından sıkça söz ettiren Yapı Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Ülkü Arıoğlu, sürdürülebilir kentleşmenin önemine, bunun için yasa ve yöentmeliklerin doğru uygulanması gerektiğine değindi. Yapımı devam eden Ankara-Konya hızlı tren projesinde ilk rayların döşendiği haberini de veren Arıoğlu, Türkiye’de emek ve bilginin yeterli bedeli alamadığını, tasarımdan uygulamaya uzanan süreçteki bürokraktik işlemlerin oldukça ağır olduğunu söyledi.


Fotoğraf: Kaan Verdioğlu

Rem Koolhaas
Konferansın mimarlar tarafından en çok beklenen konuğu Rem Koolhaas, Siemens Ev Aletleri sponsorluğunda gerçekleştirilen basın toplantısında günlük gazeteler ve mimarlık dergilerinden gelen basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Yoğunlukla İstanbul ve Türkiye ile ilgili fikrileri sorulan Koolhaas burası hakkında herhangi bir turistten daha fazla bir şey bilmediğini ancak öğrenmek için istekli olduğunu belirtti. Yakın zamanda Türkiye’de bir iş veya ortaklık olup olmadığı sorusuna “Hayır, bunun olmasını çok istiyoruz ancak sıradan bir alışveriş merkezi projesi de yapmak istemiyoruz, bu konuda ihtiyatlı davranmak zorundayız” yanıtını verdi. Basın toplantısından sonra saat 18:30’da Nezih Eldem Salonu’nda özel konuşmacı olarak verdiği konferansta kendisi ve ofisinin son zamanlarda ürettiği projeler üzerinden, kurucusu olduğu AMO – OMA oluşumunun global gelişmeler ve eğilimlere olan yaklaşımını özetledi. Dünyanın dört bir yanından çarpıcı fotoğraflar ve etkileyici grafiklerle mimarlıkta güncel olan “yıldız mimar” ya da popüler adıyla “starchitect” tanımı ve bu tanıma uyan / uymayan mimarların ürünleri karşılaştırıldığında aralarında çok fark görünmediğini anlatan Koolhaas, bu birliğin yıldız mimar kavramının bir ürünü olduğunu ifade etti. Kendisinin de sıkça içine dahil edildiği bu tanımın aslında son derece sınırlayıcı olduğunu ve sadece spektakülerin peşinde koştuğunu anlattı. Son 20 yılda yükselen pazar ekonomisinin kamunun görevlerini azalttığını ve bunun da bambaşka bir mimarlık doğurduğunu belirten Koolhaas, şimdiki krizi bir anlamda olumlu değerlendirdiğini çünkü bu krizin yıldız mimarlığın bildiğimiz şeklini ortadan kaldıracağını söyleyerek konuşmasını sonlandırdı.İmaj Galerisi
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.