Haberler

Kentin üniversitesi, üniversitenin kendisi...

Tarih: 31 Ekim 2008 Kaynak: Birgün Yazan: Eylem Akçay
Kent alanlarıyla birlikte üniversite de kamusal niteliğini yitiriyor. Bunun en doğrudan sonucu, üniversitenin özgürlüğünü ve bağımsızlığını yitirmesidir: üniversiteler, merkezlere yerleşebilmek için yerel-ulusal yönetimlerle patronaj ilişkilerine girerken, ayrıca piyasa ilişkilerine bağımlı kalıyor...

Geçen hafta Eğitim Sen’in çağrısıyla Beşiktaş sahilinde yapılan eylem, bir yolsuzluğu protesto etmekle kalmadı, özel üniversite (vakıf üniversitesi) ve devlet üniversitesi tartışmasına da yeni bir boyut kattı. 1990ların ortalarından beri, üniversitenin toplumsal işlevi ve eğitimin kamusal niteliği üzerine teorik bir tartışma ve pratik bir kavganın sürdüğü söylenebilir. Bir yandan YÖK’le birlikte harçlara karşı eylemler yapılıyor, diğer yandan eğitimde “ticarileşme”den bahsediliyor, sürecin başlarından beri meselenin özel okulların varlığı değil, ister devlet ister vakıf üniversitesi olsun eğitim kurumlarının toplumsal işlevlerinde ve işleyiş mantıklarındaki belli tarz bir değişim olduğu görülüyor ve dile getiriliyordu. Üniversiteler “özelleştirilmiyor” ancak “ticarileştiriliyordu”, devlet üniversiteleri sıkıştırıldıkları kaynak eksikliği cenderesinden eğitimin (kamusal değil) yarı-kamusal niteliğinin vurgulanması ve işleyişinin tamamen ekonomik bir mantığa ayak uydurmasıyla çıkıyordu. Sonuç, hiç de vakıf üniversiteleri dahil herhangi bir üniversitenin “kendi kaynaklarıyla ayakta durması” olmadı, kamusal hizmetin ücretlendirilmesi ve üniversitelerin rekabetçi şirketlere dönüşmesi dışında bir ilerleme kaydedilemedi. Tüzel kişilik olarak üniversite-şirket, öğrenci-müşteriden kopartılanlar ve devlet yardımının dışında bir “kaynağa” sahip değildir: mesela Bahçeşehir’de otopark için öğrenciden saat başı çok yüksek bir ücret alınmakta, veya devlet üniversitelerinde mesela öğrenci belgesi azımsanmayacak oranlarda ücretlendirilmektedir. Daha vahimi, üniversite özgürleşmek bir yana, hem devlete hem de “piyasalara” alabildiğine bağımlı hale gelmiştir. Bahçeşehir’in kaçak yapılaşmasına karşı yapılan gösteri, bu bağımlılığı vurgulamak ve üniversite özgürlüğünü talep etmek açısından yeni bir mücadele sürecini de işaret ediyor. Bu mücadelenin alanı, kentin kamusal alanları ve kent bütünü olacağa benziyor. Bahçeşehir Üniversitesi önünde yapılan gösterinin bir yolsuzluk protestosu veya halka yönelik bir “eğitim” olduğunu söylemek açıklayıcı değildir, ancak üniversiteye sahip çıkma etkinliği ve kamusal alana ilişkin bir işgalin teşhiri olduğu kesindir. En önemlisi de, gösteri, üniversiteden yükselen kente dair bir söz olmuştur.

Zenginler "in", fakirler "out"
Ticarileşme sürecinin son ayağı, İstanbul’da kent mekanından kamusal alanlar yerine parasal değer üretme politikalarına, yani kentsel dönüşüm politikalarına eklemleniyor. Ödenmeyen kira yoluyla en işlevsel parçası Bahçeşehir’e aktarılan Mimar Sinan’ın Bomonti’ye taşınacağı söyleniyor, İTÜ’nün ve YTÜ’nün bazı bölümleri yer değiştirerek merkeze uzak bölgelere aktarılıyor. Boğaziçi Üniversitesinin de bazı bölümlerinin Kilyos’taki kampüse taşınması olası. İstanbul Üniversitesi için, Çapa Tıp fakültesi için de benzer bir tehlike söz konusu. Merkez olarak görülen yerler, görece ucuz kamusal hizmet almaya gelen öğrencilerden arındırılıyor, böylelikle üniversite kampüsleri ve binaları kentteki “değer üretme” faaliyetlerinin içinde yer alabiliyor. Diğer yandan da tersine bir gelişmeyle, vakıf üniversiteleri gittikçe kentin içine giriyorlar. Devlet üniversiteleri kent dışına yollanırken vakıf üniversitelerinin merkeze sokuşmaları, devlet üniversitelerinin şirketleşmediği anlamına gelmez, onlara süpermarketler karşısındaki bakkal muamelesi yapılmaktadır.

Bu gelişme, kente dair bir fanteziden besleniyor ve o fanteziyi besiyor. Bu üniversitelerin kapalı lüks siteler gibi merkeze yakınlıklarını vurgulayan reklamlar yapmaları bunun bir göstergesi. Mesela Bahçeşehir, “eğitimin süpermarkası”, “İstanbul’un kalbinde bir dünya üniversitesi” sloganlarıyla pazara sunulmaktadır. Beşiktaş durağının adı “Bahçeşehir Üniversitesi” olarak değiştirilmiştir, yol üzerine Bahçeşehir’i gösteren bir trafik levhası konmuştur. Beşiktaş’ın şu anki dokusuna yabancı duran üniversite, Akaretlerin düzenlenmesi, Deniz Müzesi’nin yanındaki otel inşaatı, Balıkpazarı’nın yıkılması gibi değişiklikleri de göz önüne aldığımızda, eğer trafikten de arındırılırsa tamamen bir lüks kapalı site fantezisine yatırım yapmaktadır. Bu ütopik fantezi, başta evsahipleri için kira artışları gibi çekici vaatler sunsa da, zenginlik ve fakirlik arasında gittikçe keskinleşen sınırları daha da keskinleştirecek, Beşiktaş’ı şimdiki sakinlerine kapatacaktır. Sonuçta, Beşiktaş’ın başına gelenler, aklıevvelin küresel ısınma sayesinde yüksek Karadeniz yaylalarında turizm imkânı görmesi gibi, sırtını bir kara ütopyaya dayamaktadır.

Kent alanlarıyla birlikte üniversite de kamusal niteliğini yitirmektedir. Bunun en doğrudan sonucu, üniversitenin özgürlüğünü ve bağımsızlığını yitirmesidir: üniversiteler, merkezlere yerleşebilmek için yerel veya ulusal yönetimlerle patronaj ilişkilerine girmekte, ayrıca piyasa ilişkilerine bağımlı kalmaktadır. Bahçeşehir Üniversitesi’nin Beşiktaş’ta kaçak binalar yapmakla, belediye ve hatta hükümet tarafından kolay kontrol edilmeye müsait olması beklenebilir. Kaçak yerleşimi, Bahçeşehir’in üzerinde Demokles’in kılıcı gibi kalıcı bir tehdit oluşturacaktır.

Kamusal üniversite
Eğitim Sen’in basın açıklamasında kaçak katların yıkılması ile birlikte kent adına sahil parkı geri isteniyordu. Gösteride atılan sloganlar üniversiteyle birlikte Beşiktaş’ın da sahiplenildiğini gösteriyordu. Bu gösteri, hamasi nutukların atıldığı ve suya sabuna dokunmayacak kadar yüksek siyasetin yapıldığı bir gösteri değildi. Ama kesinlikle bir “siyaset” içeriyordu. İçerir, çünkü üniversite asli görevi olarak soru sormalı, soruları başka şekillerde tercüme etmeli, kalıplaşmış düşünceleri yıkmalı ve böylece kamu önünde yeni sözler ortaya çıkmasını sağlamalıdır. Düşünce ve soruların değiştirilmesi, bu düşünce ve sorulara sahip öznenin de yeniden düşünülmesi, başka bir özneyle yer değiştirmesi demektir. İşte bu tam anlamıyla siyasettir.

Bugün üniversiteyi üniversite yapacak olan şey, devlet veya piyasa için araçlar üretmesi değil, kamusallık için araçlar üretmesidir. Bu, üniversitenin olumlu anlamda siyaset yapmasıdır: üniversite, üniversite olarak, sadece bilimin sesi olarak değil bir sosyal örgütlenme olarak, kendi için ve kent için söz ve araçlar üretmeye devam etmelidir. Öğrenciler, öğretim görevlileri ve üniversite çalışanları, kendi üniversitelerine sahip çıkmalı ve bu kamusal hizmette birlikte yükümlülük almalıdır.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.