Haberler

“İstanbul’dan Özür Dileme Zamanı”

Tarih: 3 Kasım 2008 Yazan: Zeynep Güney
11 Haziran 2005 tarih ve 5226 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’nın 13. maddesi’ne dayanılarak, belediyeler bünyesinde kurulması kararı alınan KUDEB’ler (Koruma Uygulama Denetim Bürosu), korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarıyla ilgili işlemleri ve uygulamaları yürütmek ve denetlemekten sorumlu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, Süleymaniye’de kurulan Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü ise, geniş donanımlı Restorasyon ve Konservasyon Laboratuvarı ve Ahşap Eğitim Atölyesi’nde gerçekleştirilen onarım hizmetleriyle dikkat çekiyor.

Gerçekleştirdikleri onarımlarla kültür varlıklarının özgünlüklerini yitirmesinden ve verdikleri ön izin belgeleriyle Koruma Kurulları’ndan alınamayan izinlerin önünün açılmasından endişe edilen KUDEB’lerin çalışmaları hakkında bilgi almak için, Süleymaniye’deki ofisinde ziyaret ettiğimiz Koruma Uygulama ve Denetim Müdürlüğü Müdürü Mehmet Şimşek Deniz eleştirilere artık alıştıklarını dile getirdi ve ekledi: “Endişeye gerek yok.”



Zeynep Güney: Belediye bünyesinde kurulan KUDEB’lerin kuruluş sürecini ve çalışma prensiplerinizi anlatır mısınız? İstanbul’da kaç şube var?

Mehmet Şimşek Deniz:
Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü, isminden de anlaşılacağı gibi, Sit Alanları’nda ve tescilli eski eserlerde korumayı sağlamak ve bunun için gerekli denetimleri yapmakla yükümlü. Aynı zamanda uygulamalar yapar ve bu uygulamalar çok çeşitli olabilir.

KUDEB’ler 5226 ve 2863 Sayılı Yasalar’a göre kuruldu. 5226 Sayılı Yasa’da “Koruma Uygulama Denetim Büroları’nın kurulması” şeklinde bir ifade vardı ancak yönetmeliği yoktu, henüz hazırlanmamıştı. Dolayısıyla 2006 yılında çalışma yönetmeliği de çıkınca belediyeler KUDEB’leri kurdular.

İstanbul’da Anakent’in dışında, Beyoğlu, Kadıköy, Sarıyer ve Eyüp Belediyeleri bünyesinde kurulmuş KUDEB’ler var. KUDEB’in kurulması için öncelikle ilçe ya da anakent belediyesinin meclis kararı alması gerekiyor. Ayrıca yönetmeliğe göre KUDEB’lerde bulunması gereken bazı disiplinler var. Mimarlık, sanat tarihi, arkeoloji, orman mühendisliği, orman endüstri mühendisliği ve şehir planlama meslek gruplarından birer kişinin mutlaka bu birimin içerisinde yer alması gerekiyor, ayrıca bütün arazi çalışmalarında bir mimarın yer alması da zorunlu.

KUDEB’lerle Türkiye’de, Sit Alanları ve tescilli yapılar konusunda yerel yönetimlere de bir yetki verilmiş oldu. İlk başlarda bu yetkinin siyasi amaçlarla kullanılacağına dair endişeler vardı. Ancak günümüz dünyasında ulaşım, altyapı ve imar gibi konuların yerel yönetimlerin elinde olduğu düşünülürse, eski eser konseptinin, bir ulaşım ya da imar konseptinden çok da farklı olmadığı ve ulaşımın, imarın ya da altyapının da siyasete alet edilebileceği görülür.

ZG: Koruma Kurulları’yla KUDEB’lerin ilişkisini açıklar mısınız?

MŞD:
Koruma Kurulları’nın varlığı çok önemli ancak kurullardaki personelin ve donanımın iyileştirilmesi gerekiyor. Bu yıllarca sağlanamadığından dolayı Anıtlar Kurulu, 14 milyon nüfusa sahip bir metropolün taleplerine ve dinamiğine zaman içerisinde yetişemez hale geldi. KUDEB bu açığı kapatmak için var. Kurullarla olan ilişkimiz ve diyaloğumuz da son derece iyi.

İstanbul’un 1,5 milyon yapısı var ve koruma amaçlı imar planlarından aldığımız verilere göre İstanbul’da 35.000 – 40.000 civarında eski eser bulunuyor. Bu da tüm yapı stoğu içerisinde %3,5 – %4 gibi bir orana tekabül ediyor. Kurullarla gerçekleştirdiğimiz otomasyon çalışmasıyla, hem bir otomasyon sistemi kurup bilgi paylaşımına gideceğiz, hem de artık bu evrakların kağıt ortamından çıkıp sayısal ortama geçirilmesini sağlayacağız. Bu konuda da kurullarla aramızda mutabakat oluştu.

Ayrıca onarım izinleri veriyoruz, mesela bakım onarım ön izni, onarım uygunluk belgesi, iskân görüşleri veriyoruz. Bunlar kurulun çalışmalarını hafifleten konular. Ama tabii sit alanı ilan etmek, tescil koymak ya da kaldırmak gibi kararlar Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulları tarafından veriliyor.

ZG: Yetki alanlarınızın sınırı nedir?

MŞD:
Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü’nün yetki alanı 5226 Sayılı Yasa’yla belirlendi. Silivri’den Gebze’ye kadar olan alanı kapsıyor. Bu bölgedeki tüm Arkeolojik Sit Alanları’ndaki eski eser envanterini korumak, bununla ilişkili tüm yasal denetimleri gerçekleştirmek bu kurumun görevleri arasında.

Ayrıca bir konservasyon laboratuvarı kurduk. Bu laboratuvarda malzeme analiz raporlarını hazırlıyoruz. Sadece İstanbul’a değil İstanbul dışına da hizmet ediyoruz. Birisi burada Süleymaniye’de, diğeri Zeyrek’te olmak üzere iki ahşap atölyemiz var. Zeyrek imalat amaçlı hizmet veriyor, burada ise hem eğitim hem de imalat hizmeti veriyoruz.



ZG: Nasıl bir eğitim veriyorsunuz?

MŞD:
Bu eğitimle amacımız ahşap ustaları yetiştirmek. Bunun için endüstri meslek liselerinin ahşap bölümlerinde okuyan öğrencilere, iki yıllık restoratörlere, piyasada çalışan marangozlara, meslek erbaplarına ve genç mimarlara, mühendislere eğitim veriyoruz. Bu eğitim çalışmasının başında da Orman Endüstri Yüksek Mühendisi Demet Sürücü yer alıyor. Şimdi taş eğitim atölyesi de kuruyoruz, bir ay sonra taş eğitim atölyemiz devreye girecek ve orada da taş ustaları yetiştireceğiz.

Şu anda Zeyrek’te ve Süleymaniye’de bilfiil restorasyon çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Bu bölgeler Dünya Kültür Mirası kapsamında korumaya alınmış yerler. Restorasyon ve konservasyon laboratuvarımızla bu piyasanın yaklaşık olarak yarısının talebini karşılıyoruz. Amacımız burayı bir enstitü haline getirmek. Hem eğitimin yapıldığı, hem uygulamanın olduğu, hem de Türkiye’deki koruma konsepti üzerindeki trendleri belirleyen bir merkez haline getirmeyi ve sadece Türkiye’yle sınırlı kalmayıp belki Balkanlar ve Orta Doğu’da da çalışmalarımızı gerçekleştirebilmeyi amaçlıyoruz.

Batının kendine özgü bir koruma anlayışı var. Bizim de amacımız Roma’daki ICCROM gibi büyük bir enstitü haline gelerek hem Türkiye, hem de yakın ülkelerdeki koruma trendlerini belirlemek.

Mayıs ayında UNESCO bizi ziyaret etti, çalışmalarımızı incelediler ve beğendiler. Bir hafta önce Kültür Bakanımız geldi, ona da çalışmalarımızı gösterdik. Sonuçta endişeye mahal yok, bizler Koruma Kurulları’mızla beraber uyum içerisinde çalışıyoruz. Her gün görüşüyoruz, telefonlaşıyoruz. Ayrıca ben de aynı zamanda 2 No’lu Kurul üyesiyim. Dolayısıyla tartışıyoruz, konuşuyoruz, müzakere ediyoruz, aramızda bir diyalog var ki bu çok önemli. Ortak bir paylaşım içerisinde İstanbul’daki çalışmalarımız devam ediyor.

ZG: Basında yer alan bir açıklamanızda KUDEB’in Milano Politeknik’ten yola çıkılarak kurulduğunu ifade etmişsiniz. Çalışmalarınızı karşılaştırır mısınız?

MŞD:
2007 yılında Milano’ya gittiğimizde oradaki konservasyon laboratuvarlarını, mekanın büyüklüğünü, malzemeleri ve donanımı gördük ve İstanbul’da da böyle bir laboratuvar kurulması gerektiğini düşündük. Topkapı Sarayı’nda Kültür Bakanlığı’na bağlı bir merkez laboratuvar vardı ama yeterli büyüklükte değildi. Dolayısıyla onu burada kurmaya çalıştık.

Aslında mekanımız daha büyük olsaydı daha iyi olabilirdi. Şimdi yeni yerler restore ediyoruz belki laboratuvarlarımızı oralarda da büyütme imkanımız olacak. Almamız gereken bazı cihazlar var, onları da edindiğimiz takdirde donanım açısından iyi bir noktaya geleceğiz. Yani amacımız Milano Politeknik’in ayarında bir laboratuvar kurmaktı. Orada farklı ülkelerden gelmiş insanlar vardı ve hayranlıkla geziyorlardı. Doğal bir refleks sonucu “biz de neden yok, bizde de olmalı” düşüncesiyle hareket ettik.



ZG: KUDEB olarak onarım izinleri veriyorsunuz, onarım çalışmaları yapıyorsunuz, hatta bütün bir yapıyı restore ediyorsunuz, peki denetleme süreci nasıl işliyor?

MŞD:
Denetim ekiplerimiz var, farklı disiplinlerden insanların oluşturduğu bu denetim ekipleri de altı bölgede çalışıyor. Ekipler yapılardaki durumu fotoğraflarla belgeliyorlar, ya da ellerinde proje oluyor ve projeyle uygulama arasındaki farkları belirliyorlar ve tutanakla tespit ediyorlar. Bu aykırı durumlar Koruma Kurulları’na, savcılıklara, ilçe belediyelerine, mülkiyet durumuna göre Vakıflar’a ya da Arkeoloji Müzeler Müdürlüğü’ne resmi yazılar yazılarak bildiriliyor.

Bu şekilde çok sayıda yıkım da gerçekleştirdik. Bilhassa vakıf arazileri üzerinde ve ağırlıklı olarak Tarihi Yarımada’da işgaller vardı, bunlara ilişkin çok ciddi çalışmalar yaptık. Görüntü kirliliğine neden olan çanak anten, tahliye borusu ya da klima gibi uygulamalara müdahale ettik. Kapalıçarşı, Hanlar Bölgesi’nde çalışmalarımız oldu.

Tabii ayrıca restorasyonlar da yapıyoruz. Restorasyon çalışmalarında, sokaktaki evin malzeme ihtiyacıyla eğitimi çakıştırdık. Öncelikle restore edilecek evin malzeme ihtiyacını belirliyoruz, ne kadar kaplama malzemesi, ne kadar çatı malzemesi ya da elemanı gerektiğini belirliyoruz, daha sonra o evin ihtiyacını buradaki atölyemizde eğitim çalışması sırasında kursiyerlere gösteriyoruz ve böylece kursiyerler bir yandan eğitim görürken bir yandan da onarım çalışmasına destek vermiş oluyorlar. Daha sonra da iskeleler kurarak kalfalar ve kursiyerlerle beraber onarımları gerçekleştiriyoruz.



ZG: Burada, Süleymaniye Koruma Uygulama ve Denetim Müdürlüğü’nde kaç kişi çalışıyor?

MŞD:
Şu anda müdürlük bünyesinde 185 civarında insan çalışıyor. Bu 185 kişinin bir kısmı denetim, bir kısmı malzeme analiz raporlarının hazırlandığı laboratuvarlarda, bir kısmı ahşap atölyelerinde, bir kısmı otomasyon çalışmalarında, bir kısmı da Miras Evi’nde görev yapıyor. Bir taş ekibi de kurduk, onlar da anıt eserlerde onarım ve temizleme çalışmalarını sürdürüyorlar.

Farklı disiplinlerden istihdam da sağlanmış oldu burada, sadece mimar ya da arkeolog değil, mesela konservatörler de burada görev alıyorlar. Üniversitelerin onarılabilir kültür varlıkları bölümünden mezun olan konservatörler, ayrıca sanat tarihçileri, orman endüstri mühendisleri gibi farklı meslek gruplarından insanlar burada çalışıyorlar. Çalışma başlıkları arttıkça, sayı da giderek artıyor.



ZG: Burada atölyelerde kursiyerlere eğitim veriyorsunuz, ayrıca bildiğim kadarıyla, KUDEB’lerde çalışacak kişilerin üç aylık bir staj döneminden geçmeleri gerekiyor. Bu stajı ve içeriğini anlatır mısınız?

MŞD:
Yönetmeliğe göre KUDEB’de görev alacak personelin 3 ay Koruma Kurulları’nda staj yapması gerekiyor. Aslında fiili olarak bir teknik elemanın KUDEB’lerde görev alması, yazışmalarla birlikte altı ayı buluyor.

Bir de ayrıca bizim verdiğimiz eğitim çalışmaları var, ahşabın korunması üzerine hem teorik hem de pratik olarak, burada dershanelerde ahşabın yapısından, koruma tekniklerine kadar, ahşaptaki hastalıklardan müdahale tiplerine kadar öğrenciler dersler alıyorlar. Her hafta, hem özel sektörden çalışanlar, hem de üniversitelerden öğretim görevlileri buraya gelerek dersler veriyorlar. Öğretim görevlileri işin teorik yanını anlatıyor, özel sektörden gelen kişiler de uygulamalarını anlatıyorlar, hatta bu uygulamalar bazen yerinde inceleniyor. Kursiyerlerimiz ayrıca iskeleye de çıkıyorlar ve fiili işlerde de çalışıyorlar, onarımlar yapıyorlar.

Ahşap atölyesinde yaptığımız bu eğitim çalışmasını, şimdi taş atölyesinde de başlatacağız. Amacımız taş ustaları ve kalfalar yetiştirmek. Taş örgü, almaşık duvar nasıl yapılır; kesme taş, moloz taş, kaba yonu, ince yonu nedir; horasan harcı nasıl hazırlanır, bir çeşmenin hazne sıvası nasıl yapılır, derz nasıl tamir edilir, bütünleme, tamamlama nasıl yapılır, bunları öğreteceğiz. Yan tarafımızdaki arsada bunun için gereken mekanı da hazırlıyoruz. Mardin’den, Halep’ten ve Ege Bölgesi’nden ustalarla temas halindeyiz. Ancak taşta kursiyer bulmak için biraz çalışmamız gerekecek çünkü ahşap gibi değil, meslek liselerinde bir karşılığı yok. İlanlar vererek kursiyer bulacağız.

Bilindiği gibi İstanbul’un büyük bir bölümü; Tarihi Yarımada, Boğaz öngörünüm, Beyoğlu, Eyüp gibi bölgeler Kentsel Sit Alanı ve biz de gençlerimize şunu söylüyoruz: Bu işte para var, bu işin geleceği var.



ZG: Bildiğim kadarıyla, İTÜ Restorasyon Bölüm Başkanı Prof.Dr. Ahmet Ersen, İstanbul Üniversitesi’nden Doç. Ahmet Güleç ve Nimet Alkan da burada danışman olarak görev alıyorlar. Danışmanlar, KUDEB çalışmalarının içinde ne kadar yer alıyorlar ve nasıl destek veriyorlar?

MŞD:
İstanbul Üniversitesi’nde Onarılabilir Kültür Varlıkları Bölümü’nde öğretim üyesi Ahmet Güleç hocamız, daha çok konservasyonda ve malzeme analiz raporlarının hazırlanmasında bize destek oluyor. Prof.Dr. Ahmet Ersen, teorik eğitimlerde ve diğer ilçe belediyelerinde çalışan kamu görevlilerinin ve teknik personelin eğitilmesinde yardımcı oldu, aynı zamanda analiz çalışmalarına katılıyor. Nimet Bey de genel koordinatör olarak laboratuvarda görev yapıyor.

ZG: İstanbul dışında büyük kentlerde ya da Sit ilan edilen tarihi şehirlerde de KUDEB’ler kuruluyor mu? Türkiye genelinde çalışmalar ne durumda?

MŞD:
Türkiye’de KUDEB ilk olarak, İstanbul’dan önce Gaziantep’te kuruldu. Bunu İstanbul Beyoğlu ve Süleymaniye takip etti. Şu anda Kayseri’de, Bursa’da, Ankara’da ve Konya’da KUDEB’ler var ve diğer illerde de kuruluyor. Onlarla da sürekli irtibat halindeyiz. Mesela Ankara KUDEB heyeti Kasım ayının başında buraya gelip incelemelerde bulunacak. Yine bir buçuk ay önce Bursa KUDEB’den bir heyet geldi, daha önce de Kayseri KUDEB ziyaret etmişti. Bir konu geldiğinde davranışımızın, yaklaşımımızın nasıl olması gerektiğine birbirimize danışarak, beraber karar veriyoruz.

Tabii her ildeki, Kurul – KUDEB ilişkisi de çok farklı. Bunda henüz bir standart yok, zaman içerisinde bu standartlar da oluşacaktır. Her iki kurum da dayanışma içerisinde varlığını sürdürerek ve gelişerek kentlerin kültür mirası üzerindeki olumsuz etkiyi kaldırmalı.

ZG: Şu anda üzerinde çalıştığınız onarım çalışmaları neler?

MŞD:
Şu anda Süleymaniye ve Zeyrek’teki 12 ahşap evde onarım çalışmalarını sürdürüyoruz. Süleymaniye kare adadaki Ayrancı Sokak'ta ve Zeyrek’te Parmaklık Sokak’ta sivil mimarlık örneklerinin restorasyonlarını yapıyoruz. Bu sokaklarda yoğun bir perspektif vardı, şimdi sokak dokusunu tekrar elde etmeye çalışıyoruz. Başka yerlerde de çalışmalarımız var. Taş ekibimiz Fatih, Eminönü ve Suriçi ağırlıklı olmak üzere çeşme restorasyonları, bir türbe ve bir Darül-kurra üzerinde çalışıyorlar. Amacımız bir eski eseri, mesela çeşmeyi onarırken aynı zamanda restorasyon ya da onarım kriterlerini ve standartlarını ortaya koyabilmek. Bir çeşmede cephe temizliğinden, musluğuna, tasına ve kitabesinin şekline kadar, ya da bir ahşap evde, çatı merteğinden, çinko yağmur iniş borusuna kadar bir standart belirlemek istiyoruz. Bir anıt eserin restorasyonunda, “asgari bu standartta restorasyon yapılmalı” diyebilmeliyiz.

Ayrıca sponsorlarımız var, çalışmalarımızı gören firmaların kimisi malzeme olarak, kimisi uygulamada destek veriyor. Zeyrek ve Süleymaniye gibi gelir olarak çok düşük bölgelerde bu tür yardımlar gerçekten çok önemli. Bu bölgelerde, içinde yaşadığı evden ziyade büyükşehirin zor hayatına tutunmaya çalışan insanlar var ve onlara destek olmak gerekiyor. Biz zaten onarım izinleri vererek o bürokratik süreci oldukça kısaltıyoruz.

Bizim bu şehri artık 2010’a hazırlamamız lazım. Bunu öncelikle Avrupa için değil kendimiz için yapmamız lazım. Ayrıca 2010’dan sonrasını da düşünmemiz lazım, sonrasında da çalışmaların aynı şekilde devam etmesi gerekiyor.



ZG: Süleymaniye Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü olarak 2010 için planlarınız neler?

MŞD:
En büyük hazırlığımız restorasyon çalışmaları, ayrıca kitap çalışmalarımız var. Bir de insanların multimedya ortamında, animasyonlarla İstanbul’u izleyebilecekleri bir gösteri merkezi kurmak istiyoruz. Taksim, Eminönü ya da Sultanahmet gibi turistik bölgelerde kurulabilir bu gösteri merkezleri. Böylece turizm enformasyon görevi de görecektir. Kapalıçarşı ve Tarihi Hanlar Bölgesi’nde görüntü kirliliklerinin ortadan kaldırılması için de çalışmalarımız sürecek.

İstanbul marka değerine sahip bir kent. 2006 yılındaki Litvanya’nın Vilnius şehrinde düzenlenen UNESCO toplantısında İstanbul’un Dünya Kültür Mirası Listesi’nden çıkarılması söz konusu olduğunda, delegasyonların büyük bir kısmı bunu İstanbul’a bir saygısızlık olarak değerlendirdi. İstanbul, Atina ya da Roma gibi şehirler bu kapsamdan çıkarılamaz. İstanbul’un özgül ağırlığı aslında Liste’den çıkarılmasına tek başına bir engel.

2010 süreci İstanbul’un dönüşümüne, kültürel mirasın rehabilitasyonuna katkı sağlıyor ve bu bizim çalışmalarımıza da ivme kazandırıyor. Çok önemli bir süreç ve ben çok iyi kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle tarihi merkezlerimizi farklı gözlerle ele alıp düzenlemeliyiz. 780.000 km²’lik vatan toprağı içerisinde şu birkaç hektarlık alan bizim kültürümüzü, hafızamızı, tarihimizi yansıtıyor ve dünya için çok değerli. Bu bölgelere yaklaşım tarzımız, yeni gelişmiş semtlere göre daha farklı olmalı.

İstanbul dünyanın en güzel kenti gerçekten, ruhuyla, yapısıyla, geçmişiyle, günümüzdeki dinamik yaşantısıyla… Bu şehri korumamız lazım. Bizler maalesef insan eliyle çok bozduk ve bundan sonra özür dileyerek, hataları düzeltmek için elimizden geleni yapmamız gerekiyor.
YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.