Haberler

Çok renkli bir mini metropol

Tarih: 17 Kasım 2008 Kaynak: Radikal Yazan: Haluk Kalafat
Amsterdam’da kısa bir süre kalacaksanız sanat gezisi mi, eğlence gezisi mi yapacağınıza önceden karar verin. Çünkü bu kent her ikisi için de bir cennet...

Bugün dünyanın en önemli metropollerinden biri olan Amsterdam’ın zorlu hikâyesi 1000’li yıllarda başlıyor. Balıkçılıkla uğraşan bir grup insan, Amstel Nehri’nin denizle birleştiği ve bir bataklık oluşturduğu bölgeye yerleşiyor. Köy gelişiyor. Bataklıkla mücadele başlıyor. Çetin bir uğraş bu. Yaklaşık 10 asırlık bu süreç, 1275 yılında bataklığın oluşmasına neden olan Amstel Nehri’nin iki yakasını birleştiren köprünün yapımıyla hızlanıyor. Bu, köprüden çok yığma bir baraj. Bataklıktan kazanılan ilk büyük alan bu.

Bugün Dam Meydanı adı verilen bu bölge kentin merkezi haline geliyor ve hatta kente adını veriyor: Güneydoğudan gelip IJ Gölü’ne dökülen Amstel Nehri ve baraj anlamına gelen ‘dam’ kelimelerinin zaman içinde kaynaşmasıyla oluşmuş. Yani kentin adı aslında ‘Amstel Dam’mış bir zamanlar.

Amstel Nehri’nin adı da anlamlı. Bu kelime, Dutch dilinde su anlamına gelen ‘ame’ ve kuru toprak anlamındaki ‘stelle’ kelimelerinden türetilmiş. Yani Amsterdamlılar için ‘kuru toprak’ her zaman bir arzu nesnesi olmuş.

Amsterdam’ın böylesine önemli hale gelip, bataklığı bütünüyle ‘kuru toprak’ haline getirmelerine yol açan asıl değişiklik, iki önemli ekonomik patlama sayesinde olmuş.

14. yüzyılda Amsterdamlı balıkçılar yakaladıkları balığı bozulmadan saklamada yeni bir yöntem geliştirmişler. Böylece balık yerel ürün olmaktan çıkmış ve ticari bir meta haline gelmiş. Ticaretin gelişmesi Amsterdam’ı bir liman haline getirmiş. Diğer patlama, bu limanın stratejik konumu sayesinde olmuş. Hamburg’da üretilen bira, Amsterdam Limanı’ndan dünyaya dağıtılmaya başlanmış. Bu ticaret yolu, 17. yüzyılda Kuzey Amerika, Afrika ve hatta Endonezya’yı içine alan büyük bir ağ haline gelmiş.

Dar uzun evlerin sırrı
Bu süreçte kentin bulunduğu alandan sürekli kuru toprak kazanımları olmuş. Tıpkı Venedik gibi temelleri yumuşak toprakta olan Amsterdam evleri, zamanla eğilip bükülüyor; çoğu kapsamlı destekleme çalışmaları ve restorasyonlarla ayakta duruyor.

Amsterdam, bu coğrafi koşulları nedeniyle kendine has bir mimari yapı geliştirmiş. Kentin ilk kurulduğu dönemlerde, bataklık koşullarına uygun olarak evlerin gövdesi ağaçtan, damı da sazdan imal edilirmiş. İnsanlar yiyeceklerini su baskınlarından korumak için çatı katlarında tutarmış. Hem sudan uzaklaşmak için hem de kışları biriken karların damları çökertmemesi için damlar sivri ve depo olarak kullanılabilmesi için de yüksek yapılmış.

Amsterdam evlerinin bir diğer özelliği ise dar olmaları. Bunun da nedeni, kentin kuruluşundan beri ev kurulabilecek kuru toprağın çok zor elde edilmesi, dolayısıyla değerli oluşu. Modern inşaat teknikleri öncesi insanlar etraflarını çeviren sudan güç bela kurtardıkları topraklarla ‘terp’ adını verdikleri tepeler oluşturup evlerini bunların üzerine inşa etmişler.

Cafe-shop’lar ve kırmızı ışıklar
Zorlu koşullarda yaşayan insanların, bu koşullarda gelişen kentin, bugün dünyanın en özgürlükçü yerlerinden biri olması ilgi çekici. Amsterdam’ın ekonomik dönüşümü kültürel yapısının esnek, hoşgörülü ve zengin bir hale gelmesini de sağlamış. Amsterdam kalibresindeki bir liman kenti için ticaretin devamlılığı birincil öneme sahip. Bu nedenle limana gelen her milletten insana hoşgörü duyulmasının gerekliliği, günümüzde dünyanın en özgürlükçü kentlerinden birini doğurmuş.

Amsterdam’da gezmeye başladığınızda gözünüze hemen çarpan ‘joint’ içilen cafe-shop’ların ve seks turizminin merkezi Red Light District’teki görüp görebileceğiniz en temiz genelev bölgesinin hâlâ varlığını sürdürmesi bu nedenledir.
Amsterdam, tarihi boyunca bir liman kenti olmuş ve denizciler için kurulan yaşam tarzını belirli sınırlar içerisinde hep korumuştu. Ancak 21. yüzyılın genel eğilimi olan muhafazakârlık kentin yüzyıllardır koruduğu hoşgörüyü zedelemeye başladı. Tüm dünyayı saran tütün mamullerinin kullanımına getirilen yasaklama, Hollanda’da da geçtiğimiz temmuz ayından itibaren uygulanmaya başlandı. Yani artık cafe-shop’larda esrar kullanılabiliyor ama tütün yasak. Ayrıca Amsterdam Belediyesi, Red Light District’teki genelevleri yavaş yavaş kapatıyor.

Kısacası Amsterdam’ı Amsterdam yapan özelliklerden ikisi, usulca tarihin derinliklerine gömülüyor. Ama geri kalanı hâlâ ayakta. Örneğin bir zamanlar ‘terp’lerin üzerine kurulmuş olan evler... Yerel yönetim bunlara gözü gibi bakıyor. Temelleri sulak toprakta olduğu için zamanla birbirinin üzerine devrilen bu şirinlik muskası evlerin bakımı için milyonlarca avro harcanıyor.

Trafikte öncelik bisikletin
Ve bisikletler... Amsterdam bir bisiklet kenti. 800 bini aşan nüfusun yaklaşık 600 bini bisiklet sahibi. Kanallar arasına kurulan ve dar sokaklarla örülmüş bu şehrin otomobile uygun olmayan yapısı, kent trafiğinin bisikletlere göre düzenlenmesine neden olmuş. Arabayla bazı sokaklara girmek imkânsız. Park sorunu, tahmin edilebileceği gibi had safhada; bulabildiğiniz park yerleri içinse saatine en az 5 avro ödemeniz gerekiyor. İşte bütün bunlar Amsterdamlıları bisikletli bir yaşam tarzına yöneltmiş.

Durum böyle olunca bir turist olarak Amsterdam’ı gezmek için bisiklet en iyi çözüm. Bisiklet kiralamanın günlüğü 8 avro civarında. Yaya olarak dolaşırken kırmızıyla belirlenmiş bölgelere dikkat edin. Amsterdam trafiğinde her durumda geçiş önceliği bisikletlilere ait.

Kentin büyük bölümü kanallara eşlik eden daracık sokaklardan oluşuyor ancak geniş alanlar da yok değil. Leidseplein, Dam, Rembrandtplein, Spiu, Waterlooplein meydanları kentin nefes aldığı noktalar. Eski kentin dışında Vondelpark, Ooster, Sarphati gibi büyük parklar da aynı işlevi görüyorlar.

Ayrıca bu parklarda dünyaca ünlü lalelerin arz-ı endam ettiğini de söyleyelim. Tabii açmış lale görmek için ocak sonu ile haziran başında Amsterdam’da olmalısınız. Yılın diğer zamanlarında envaiçeşit lale soğanı satan çiçekçileri izlemekle yetinirsiniz. Lale peşindeyseniz Dam Meydanı’ndan güneye doğru Rokin Caddesi’ni takip edip Amstel kıyısına gitmeniz gerekiyor. Burada kurulan çiçek pazarı görülmeye değer.

Kanallar boyu gezi
Leidseplein Meydanı kent dışından gelen çiftçilerin arabalarını bırakabileceği bir yer olarak 17. yüzyılda inşa edilmiş. Bugün Amsterdam’ın gece hayatının ve sokak eğlencelerinin merkezi durumunda. Özellikle gençlerin buluşma noktası.
Dam Meydanı kültür merkezi olarak kullanılan Nieuwe Kerk (Yeni Kilise), Kraliyet Sarayı, Madame Tussaud Müzesi ve II. Dünya Savaşı kurbanlarının anısına yapılmış Ulusal Anıt ile çevrili.

Rembrandtplein ise 19. yüzyıla kadar yağ pazarıymış. Daha sonra ünlü Dutch ressam Rembrandt’ın heykelinin dikilmesiyle bu adı almış. Meydanın onun adıyla anılmasına karşın Rembrandt’ın evi, Waterlooplein’de bulunuyor. Üç katlı bu ev, bugün müze olarak kullanılıyor.

Konu müzelere gelmişken belirtmek gerek; Amsterdam’da kısa bir süre kalınacaksa sanat gezisi mi, eğlence gezisi mi yapılacağına karar verilmeli. Çünkü burası, her ikisi için de bir cennet. Hollanda’nın diğer büyük ressamının adını taşıyan Van Gogh Müzesi ve ülkenin en büyük müzesi Rijksmuseum’un bulunduğu müze bölgesi, Vondelpark’ın hemen yanında bulunuyor. Kent içinde Anne Frank Müzesi, Lale Müzesi, Stedelijk, Amstelkring, Amsterdam Tarih Müzesi gibi müzeler de görülmeye değer yerler.

Kafe, bar, restoran bereketi
Kafe, bar ve restoran açısından zengin bir kent Amsterdam. Gece kulüpleri, canlı müzik dinlenebilecek mekânların yanı sıra tiyatro, sinema, klasik müzik faaliyetlerinin de bolca bulunduğu Amsterdam, alkol ve hafif uyuşturucu kullanımına karşın sakin bir kent.

En sakin bölge ise kentin kuzeybatısında bulunan Jordaan bölgesi. Amsterdam’ın hızla geliştiği 17. yüzyılda işçi mahallesi olarak kurulan Jordaan, bugün çoğunlukla sanatçıların yaşadığı, eski Amsterdam’ı en doğru yansıtan yerlerden biri. Mahalle, Prinsengracht ile eski kent sınırını belirleyen, eskiden küçük bir ırmak olan Singelgracht Kanalı arasında bulunuyor.

Jordaan’dan merkeze doğru iç içe geçen Prinsengracht, Keizersgracht, Herengracht ve Singel kanalları boyunca gezmek, Amsterdam’ı anlamanın ve öğrenmenin en keyifli yolu. Kısa bir gezi değil bu, ama kentle hemhal olmanın en güzel yolu. Bir de kaybolmayı başarırsanız, değmeyin keyfinize; artık her sokak, her bina, her küçük meydan, kafe, bar, köprü farklı bir keyif verecektir.
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.