Haberler

Merkez ve Doğu Avrupa Metropoliten Bölgeleri’nin Karşılaştıkları Sorunlar

Tarih: 19 Kasım 2008 Kaynak: Structurel Change in Europe - 5 Yazan: Hans Joachim, Sabire Zillmer Çeviren: Deniz Boran
Avrupa kentsel sisteminde bölgesel uyum ve politikaların konu edildiği 2004 yılı Rotterdam Bakanlar Kurulu toplantısında, metropoliten alanlar, özellikle Lizbon hedeflerine bağlı kalınarak bölgesel uyumu güçlendirmede anahtar rol oynayan birer gelişme motoru olarak tanımlandı (Dutch Presidency, 2004).

1999 yılında da Avrupa Mekansal Gelişim Stratejileri (ESDP), karşılıklı bölgesel uyum ve dengeli rekabeti destekleyen ana mekansal hedefler olarak kabul edilerek metropoliten bölgeler ve kentlerin oynadıkları önemli rol vurgulandı (European Comission,1999). Rotterdam'da yapılan bu buluşma, Avrupa'nın gelişiminin, Batı Avrupa çekirdek bölgesini oluşturan Londra, Paris, Milano, Münih ve Hamburg gibi metropollerce çevrelenmiş metropoliten yığılma (aglomerasyon) alanlarına bağlı olduğu gerçeğini ortaya koydu. Bu bağlılık, sosyoekonomik göstergeler ve diğer bölgesel şartlar ile ilişkili olarak genişleme gösteren Avrupa Birliği'ne üye 27 ülke (AB-27) arasında beliren hatırı sayılır farklılık ile beraber ortaya çıktı.


Prag
Kaynak: Flickr

Bu farklılıklar yalnızca tüm Avrupa perspektifinden bakıldığında değil, Merkez* ve Doğu Avrupa ülkelerinde de belirginleşiyor. Örneğin, Varşova ve Prag gibi yeni üye eyaletler ile birlikte metropoliten yığılma alanlarının sayısı ülkelerdeki bölgesel gelişimde baskın olarak kendini gösteriyor. Kuramsal bir çerçeveden bakılınca bu gelişmelerin bölgelerdeki gelişime bağlı olarak ileride karşılıklı farklılaşmaların da geleceği yönünde üretilen model tahminleri ile örtüştüğü görülüyor.

Bu modeller, ilk bölgesel dengesizliklerin mekansal anlamda yatırımların yoğunlaştığı alanlarda kendini göstereceği varsayımları üzerinden temel alıyor. Bu nedenle, ESDP ve özellikle Lizbon Antlaşması hedeflerinin genişletilerek AB-27 sınırları içerisinde tam başarıya ulaşılmasının mümkün olmadığı, yapısal fonlar dışında da destek alınması gerektiği ortaya konuyor.

Ana sorulardan biri ise Merkez ve Doğu Avrupa'da hangi özelliklerin esas sosyoekonomik gelişimin işareti olduğu hakkında geliyor. Hangi şartlar ya da ilkeler bu konuda yararlı ve bölgesel gelişimi, yayılmayı artırmaya yönelik? Acaba bu ülkelerin metropoliten bölgelerinin, bir yandan Avrupa standartlarını yakalamaya çalışırken diğer yandan ülkelerinin bütününe birer kalkınma motoru olarak hizmet etmeleri mümkün mü? Bu sorulara cevap aranırken, bu çalışmanın esas parçasını Merkez ve Doğu Avrupa Metropoliten Bölgeleri'nin ekonomik perspektifinin, güçlü ve zayıf yönlerinin oluşturacağı sonucu ortaya çıktı. Böylelikle Avrupa'ya özgü ve daha ulusal olan perspektiflerin ayırdına varılacak ve resmin bütünü görülebilecekti. Sonuçlar metropollerin karşı karşıya kaldıkları sorunlara ve beklentilerine dikkat çekerek çözüm önerileri getirebilecekti.

Doğu ve Batı Avrupa'nın Ekonomik Perspektifleri
Merkez ve Doğu Avrupa Metropoliten Bölgeleri hakkında kapsamlı bir değerlendirme gerçekleştirebilmek için bütün bir Avrupa perspektifinden bakmak faydalı olur. Böyle genel bir değerlendirme yapılmasını sağlamak için Harita-1'de görülen ve birkaç ekonomik gösterge üzerinden yapılan Avrupa bölgelerine ilişkin bir kümelenme analizinden (cluster analysis) yararlanılabilir.


Harita-1: AB 27 Ekonomik Temelli Kümelenme Analizleri, ESPON, 2005

Harita, çok net bir şekilde eski AB-15 bölgelerinin büyük bir kısmı ile yeni üye bölgelerin ekonomik durumları arasındaki farklılıkları ortaya koyuyor. Avrupa'nın önde gelen metropoliten gelişme alanları (MEGAs) özellikle Batı Avrupa merkez bölgesinde konumlanıyor. Avrupa perspektifinden bakıldığında, yeni üyeler arasında yer alan Budapeşte, Bratislava, Prag sadece ekonomik anlamda değil metropoliten bölge olabilme anlamında da Batı Avrupa'yı oldukça geriden takip ediyor. İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması (The Nomenclature of Territorial Units for Statistics - NUTS) ile oluşturulan bölgelemelerin oluşturulmasında izlenen değişken sınırlamalara rağmen Merkez ve Doğu Avrupa metropoliten bölgeleri hâlâ Batı Avrupa'daki benzerlerinden onları ayıran birkaç zayıf yönün etkisiyle ayrılıyor.

Tüm AB-27'yi kapsayan analizlerde metropoliten alanların hepsinin çevrelerini saran bölge içinde farkedilir derecede bir ayrılma gösteremediği görülüyor. Polonya incelendiğinde, Varşova çevresindeki Poznan, Szczecin ve Krakow gibi kentlerin her biri birer metropol olarak tanımlansa da, birçok Merkez ve Doğu Avrupa ülkesi için bu araştırma yalnızca ülkenin geri kalanınından ayrılarak göze çarpan ekonomik performansı ortaya koyuyor. Yeni üye devletlerin içinde yer alan diğer metropoliten bölgelerin değişken ekonomik önemleri, bu devletlerin yalnız kendilerine yönelik bir analiz yapılması ya da her ülke için daha ulusal ölçekte analizler yapılması ile belirgin hale gelebiliyor. Bu nedenle Merkez ve Doğu Avrupa metropoliten bölgeleri için sorunların neler olduğu belirlenirken bölgelerin her birinin kendi içinde çok iyi bir biçimde tanımlanmış ve analiz edilmiş olması gerekiyor.


Budapeşte
Kaynak: Flickr

Genellikle, bu tarz metropoliten bölgeler Berlin, Budapeşte ve Varşova arasında yer alan üçgen alan içerisinde konumlanıyor. Avrupa perspektifinden bakıldığında, bu üçgenin içerisinde ve yakın çevresinde yer alan metropoliten bölgelerin, bu -özellikle Prag, Bratislava, Krakow, Poznan ve Varşova'nın- Avrupa kıyaslamalarında öne geçme hususunda şans sahibi olduğu görünüyor. Aynı zamanda, bu bölgelerin biri ya da birkaçı arasındaki ya da Merkez ve Doğu Avrupa ülkeleri arasındaki ekonomik farklılaşmalar, birçok Batı Avrupa ülkesinde görülen ayrışmalardan çok daha derin hissedilir hale geliyor. Bir yandan da, Freiburg ve Tübingen gibi güneybatı Almanya'da yer alan bir metropole sahip olmayan ülkeler ve hatta İskandinavya periferisinin yüksek gelir seviyeleri ve ekonomik güçleri Lizbon Antlaşması'nın hedeflerine ulaşma sürecinde onları avantajlı bir konuma getiriyor.

Doğu Avrupa Metropoliten Bölgeleri'nin Güçlü ve Zayıf Yönleri
Yukarıdaki Avrupa perspektifine dayalı değerlendirmeden sonra Merkez ve Doğu Avrupa metropoliten bölgelerinin karakteristik özelliklerine daha yakından bakmak faydalı olacak. Belirgin bir şekilde, Merkez ve Doğu Avrupa'daki yapısal ekonomik değişiklikler bilgi ekonomisinin de devreye girmesi süreciyle beraber atağa geçti. Batı Avrupa'da yakın zamanda görülen gelişmelere benzer olarak, Merkez ve Doğu Avrupa metropoliten bölgeleri bilgi ekonomisine dayalı enformasyon toplumunun bir parçası olarak gerçekleştirdiği faaliyetlerle yükseliş gösterirken bilginin işlenmesi ve yayılması gibi yeni ekonomik faaliyet alanları Varşova, Prag ve Budapeşte gibi şehirlerde gelişme gösteriyor. Yaygın Ar-Ge faaliyetleri yürüten yüksek teknolojili endüstriyel teşebbüslerin yanında bu birbirine bağlanmış bilgi ekonomisi (knowledge based economy) metropoliten hizmet ağlarını da destekliyor. Lojistik, hukuk, yönetim, yazılım, finans, Ar-Ge, medya, tasarım ve pazarlama sektörü, kentlerde yeni bilgi ekonomilerinin bir parçası olarak kendini gösteriyor.

Kurumsal hizmet komplekslerinin (corporate service complexes) neredeyse tüm Merkez Avrupa Metropoliten Bölgeleri'nde gelişiyor olması, uluslararası bağlantıları olan girişimlerde kullanılabilen yüksek uzmanlık bilgisini sağlıyor. Bu bağlamda, metropoliten bölgeler uluslararası kontrol ve karar alma fonksiyonlarını ellerinde tutan merkezler haline geliyorlar. Bu faaliyetler, bölgeler arası ekonomik gelişmeye katkı sağlıyor olmasına rağmen, daha önce yukarıda da belirtilen birkaç kentte ağırlık gösteriyor.

Bu metropoliten bölgeler, bilgi ekonomisinin çalışma havuzu, telekomünikasyon altyapısı, ekonomik çeşitlilik ve geleneksel bağlar anlamında, ekonomik faaliyetlere katkıda bulunma adına çok avantajlı yerler olsalar da, Batı Avrupa'nın üstünlüğü ile henüz yarışamıyorlar. Zayıflıkları ise sadece bir pazar ekonomisi için uygun olmayan planlı ekonomi modelleriyle üstesinden gelmeye çalıştıkları ekonomik yapılarından kaynaklanmıyor. Tarihten de gelen yapılanmaya bağlı olarak gayrisafi milli hasılayı oluşturan gelir ve verimlilik seviyeleri Batı Avrupa'daki karşıtlarının çok altında bir değer gösteriyor.


Varşova
Kaynak: Flickr

Endüstriyel sektörün büyük bir kısmının çöküşe geçmesinin sonucu olarak Doğu Avrupa'nın metropoliten bölgelerini de kapsayan -örneğin Polonya- alanlardaki işsizlik oranları son yıllarda çok yüksek oranlarda seyrederken, gelişen yeni ekonomik sektörler birçok bölgedeki mevcut iş gücünden yararlanamıyor. Üstelik bilgi yoğun hizmetler hala üçüncül işgücü olarak gelişme gösteremiyor. Batı Avrupa ile kıyaslandığında, modern endüstriyel sektörlerdeki yüksek teknolojiye dayalı istihdamın düşük seviyede olduğu görülüyor. Bu zayıf yönler, Lizbon hedeflerinin gerçekleştirilebilirliğini değerlendirmeye yönelik yapılan çalışmalara ve ilgili göstergelere de (Ar-Ge harcamaları, yüksek eğitim seviyesine sahip nüfusun yüzdesi vb.) yansıyor. Önemli oranlarda altyapı yatırımlarına rağmen birçok ulaşım ve telekomünikasyon bağlantısı örneğin Varşova çevresinde yetersiz kalabiliyor. Altyapının niceliği ve niteliğinin bilgi ekonomileri için ne derece büyük bir öneme sahip olduğunu kavramada ve Batı Avrupa metropollerindeki standartların yakalanmasında ne yazık ki geç kalınıyor. Bu nedenle, bilgi ekonomileri, firmaların Batı Avrupa'daki benzerleri ile yarışmalarına imkan sağlamada önemli temel gereksinimlerin yokluğunu çekiyor. Özellikle, metropoliten bölgeler ve bu ülkelerin diğer bölümlerindeki zayıf bölgesel ve ulusal ulaşım, iletişim altyapıları bölgeler arası farklılıkların artmasını tetikliyor ve Batı Avrupa'nın küresel entegrasyon bölgelerine erişmede sınırlı kalan bu bağlantılar, Batı Avrupa'nın ekonomik seviyesini yakalayabilme sürecini daha da uzun ve güç hale getiriyor.


Harita-2: Yeni Üyeler ile Olusan Potansiyel Bölgesel Yapılanmanın Kümelenme Analizleri ve Sonuçları, ESPON, 2003

Yine de, Merkez ve Doğu Avrupa'daki metropoliten bölgelerin çoğu, ülkelerinde sosyoekonomik gelişim için itici birer güç halini alıyor. Bu metropoliten bölgeler ülkelerindeki diğer bölgeler ile kıyaslandıklarında, Avrupa'nın merkezi ve doğu kesiminde önemli bir güç unsuru olan potansiyel zenginlik alanları olarak beliriyor. Genel olarak, diğer şehirler ve kırsal alanlar ile karşılaştırıldıkları zaman bu metropoliten bölgelerde çalışan nüfusun yüksek eğitim seviyeleri, yüksek emek pazarı hareketleri, görece düşük işsizlik oranları ve yüksek üçüncül sektör işgücü ile karakterize edilmiş durumda oldukları görülüyor ve ölçülen yenilenme potansiyelleri, örneğin, Ar-Ge istihdamının toplam istihdama oranı birkaç bölgede güçlü gözüküyor. Oysa, metropoliten bölgeler dışındaki ar-ge faaliyetlerinin özellikle düşük olduğu gözden kaçmıyor. Ayrılık gösteren karakteristik özelliklerin bir diğer sonucu olarak mekansal farklılıklar dramatik boyutlara ulaşıyor. Bu aynı zamanda Harita-2'de gösterilen metropoliten üçgeni için de geçerli. Üçgen içerisinde metropoliten bölgeler yer alıyor olsa da, bazı bölgelerin belirgin zayıflıkları olduğu net bir şekilde okunuyor. Bu bölgelerin birçoğu (Polonya'daki Slaskie gibi) ekonomik yapıları ve çevresel sosyal yapılanmalarının etkisiyle sektörel tarihlerinde bilgi ağırlıklı endüstriler ve hizmetlere hızlı geçişi sağlamaya uygun koşulları yaratamadı. Bu durum, çalışan nüfusun kayda değer bir kısmının düşük eğitim seviyesine sahip olduğu gibi hala üstesinden gelinmeye çalışılan farklı eksikliklerle de yüz yüze gelmelerine sebep oldu (Zilmer, 2002). Bu nedenle, Batı Avrupa'nın "Pentagon"undan farklı olarak bahsedilen "Üçgen"'de ekonomik göstergelerin çeşitlilik gösterdiği ve potansiyel zenginliklerin öne çıktığı görülüyor. Yüksek gelir ve ekonomik anlamda bir potansiyel yaratan merkezler ana yığılma alanlarında kendini gösterirken, eski sanayi bölgeleri ve kırsal alanlar ekonomik yeniden yapılanma ve iş bulmada zorluk çeken çok yüksek işsiz nüfus oranının sorunlarını halen taşıyor. Halbuki, "Pentagon" bölgesinde ekonomik kümelenmeler ve dengeli alansal gelişim eğilimlerinin baskınlığı dikkat çekiyor. Merkez Avrupa "Üçgen"indeki metropoliten bölgeler ve diğer bazı yığılma alanları ise makro-bölgesel ölçekte ekonomik farklılıkları derinleştirecek derecede güçlü ekonomik gelişme gösteren adalar halinde düşünülebilir.


Dolnoslaskie
Kaynak: Flickr

Doğu Avrupa'da da Batı Avrupa'daki Pentagon'a ya da Mavi Muz'a benzeyen bir yapı oluşturmada Doğu Avrupa metropoliten bölgelerinin de süreci yakalaması için öne çıkabilecek daha çok sayıda bölge oluşumuna gidilmesi gerekiyor. Bu görüşün, Dolnoslaskie ve Opolskie gibi eski sanayi bölgeleri ve Kaliski veya Koninski gibi tarımsal aktivitelerin yoğunlaştığı bölgelerde etkili olması bekleniyor.

Sonuç
Toparlanacak olursa, Doğu Avrupa metropoliten kentlerinin Batı Avrupa'daki benzerleri ile karşılaştırıldığında bazı zayıf yönlerinin olduğu apaçık ortada. Ama bu bölgeler aynı zamanda diğer ülkelerin farklı bölgeleri ile kıyaslandığındaysa, bilgi ekonomileri için birer büyüme kutbu ve zenginleştirilmeye müsait bir altyapı, Ar-Ge, insan kaynakları potansiyeli taşıyor. Doğu Avrupa'nın atağa geçme sürecinde gelir artışına yönelik olumlu etkileri olacak olan bu göstergeler Avrupa ekonomik bağlılığına katılmaya çalışırken artan bölgesel farklılıklara tezat teşkil ediyor.

Bunlar akla şu soruyu getiriyor: "Bu ülkeler bölgesel birleşme hedeflerini farklı mekansal düzlemlerde gerçekleştiremezler mi?" Şu an için geçerli olan mekansal düzlemlerdeki farklı gelişimlerin üstesinden gelmede, Doğu Avrupa ekonomisi aktörlerinin yarışmacılığını besleyen kurumsal politikaların getirilmesi hayati önem taşıyor. Bu merkez bölgeler dışında da, yeniliklerin ve Ar-Ge faaliyetlerinin güçlendirilmesi anlamına gelecek ve eksikliği büyük ölçüde hissedilen metropoliten merkez alanları ve hinterlandı arasındaki bağlantıların güçlendirilmesini sağlayacak politikaları destekliyor. Bu noktada, bağlantıların yalnız ulaşım ve telekomünikasyon altyapısında değil daha geniş metropoliten bölgelerde çok yönlü ekonomik bir yapı inşa etmede de güçlendirilmesi, böylelikle karşılıklı ekonomik dayanışmaya da önem verilmesi gerekiyor. Gelişimin etkilerinin ise ancak böyle bir bağlılık ile komşu bölgelerde de kendini gösterebilmesi bekleniyor. Ancak henüz bu ülkelerdeki bölgesel politikalar, ana düğüm noktalarında yarışmacılık ve gelişim teşvik edilirken kırsal alanlarda yaşayan büyük oranlardaki nüfusun tüm bu gelişmelere zorlukla dahil olabildiği, bunun da gelir düşüşlerini beraberinde getirdiği çıkmazından sıyrılamadılar.

Bu nedenle, büyük ya da orta ölçekli kentsel merkeze sahip bölgelerin yerel ekonomik farklılaşmanın üstesinden gelmede, bölge kalkınma enstitülerinin ve hem insan kaynakları hem de yerel altyapı bağlantılarının geliştirilmesine gereken desteği verecek gelişim perspektiflerine ihtiyaç duydukları açık.

*Merkez Avrupa: Doğu ve Batı Avrupa arasında yer alan ve onlardan farklılaşan bir bölg. Merkez Avrupa sınırları içerisinde: Avusturya, Çek Cumjuriyeti, Almanya, Macaristan, Lihtenşayn, Polonya, Slovakya, Slovenya, İsviçre, Voyvoda (kuzey Surbistan), Batı Ukrayna, Rusya ile kara bağlantısı olmayan Kaliningrad Oblast, Lorraine, Alsace (Fransa), Kuzeydoğu İtalya yer alıyor. Hırvatistan, Romanya'nın da bu bölgeye girmesi mümkün.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.