Haberler

Poznan'da İklim Değişikliği Zirvesi

Tarih: 4 Aralık 2008 Kaynak: Açık Radyo
Ömer Madra: Bugün konumuz çok büyük ölçüde Poznan'da başlayacak olan ve dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinin çevre bakanlarının ve bürokratlarının katıldığı büyük iklim toplantısı olacak.

Semra Cerit Mazlum: Evet, geniş bir şekilde değerlendirmek gerekiyor bugün başlayacak olan konferansı. Poznan'da düzenlenen, İklim Değişikliği Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü Taraflar Toplantısı. 12 Aralık'a kadar sürecek. Bu toplantıyı daha önemli kılan, klasik taraflar toplantısı olmasının yanında, Bali'de kararlaştırılan Bali Eylem Planı ya da "Bali yol haritası" olarak tanımlanan plan çerçevesinde, yeni bir anlaşmayla sonuçlanacak olan Kopenhag'a kadar devam edecek sürecin bir durağı olması. Tam yolun yarısındayız aslında Kopenhag öncesinde. Bu ara durakta, dünya ülkelerinin geçtiğimiz bir yıl içinde, Bali'den Poznan'a kadar, ne yaptıkları ve kalan bir yıllık süre içinde ne yapmayı öngördükleri görüşülecek.

ÖM: Kopenhag, küresel ısınmayı sürdürülebilir bir dünya sınırında tutabilmek için son şans olarak nitelendirilen bir anlaşma olacak. Tululup tululamayacağı bile tartışma konusu olan, 2050'ye kadar %80'lik kısıtlamaların tartışılacağı bir noktada bulunuyoruz. Son şans deniyor Kopenhag için, ondan önceki de bu ara durak. Peki Türkiye'nin durumu nedir burada?

SCM: Türkiye'nin durumunda önemli bir değişme olmadı Kyoto Protokolü onaylanmadığı için.

Evet, iklim değişikliğiyle mücadelede anlamlı bir sonuç alınabilmesi için, İklim Değişikliği Paneli'nin Dördüncü Değerlendirme Raporu'nda ortaya koyduğu indirme hedeflerine varılabilmesi için, Kopenhag'da gelecek sene yapılacak toplantının mutlaka bir anlaşmayla sonuçlanması gerekiyor. Bir yandan bu böyle devam ederken, bilimsel veriler bunu söylerken, bir yandan da ekonomik anlamda gelişmeler oluyor. Bu da elini çabuk tutması gerektiğini söylüyor ülkelere. Sözleşme sekreteryasının yayımladığı yeni bir rapor var, iklimle mücadelede adımların atılmamasının ekonomik maliyetlerinin artmakta olduğunu söylüyor. Geçen sene 2007 yılında yayımlanmıştı bu rapor, Bali toplantısı öncesinde iklim değişikliğiyle mücadele için 2030'a kadar yapılması gereken ek yatırımların yaklaşık bir maliyet hesabını ortaya koymuştu. Poznan toplantısı öncesinde gözden geçirildi, revize edildi, geçen programda konuştuğumuz Uluslararası Enerji Ajansı'nın emisyon projeksiyonunu, yani trendlerle ilgili tahminlerini ve maliyetlerle ilgili tahminlerini dikkate alarak yeni rakamlar açıkladı sekreterya. Buna göre 2030'a kadar emisyonları 2000 seviyesinin %25 altına getirebilmek için gereken ek maliyet %170 artmış durumda. Emisyon tahminlerinde bir değişiklik yok, aynı hızla artmaya devam ediyor, gereken indirim oranı da %25, o da hâlâ değişmemiş durumda, fakat bunu yapabilmek için harcanması gereken paranın miktarı artıyor. Bu da daha çok sermaye maliyetlerindeki artışla ilgili olarak açıklanıyor. Özellikle yenilenebilir enerji kaynakları ve teknolojilerine duyulan ihtiyaç nedeniyle, talepte bir yoğunluk söz konusu bu alanda, fakat bu alana yatırım yapılmamış olduğu için, hükümetlerce de desteklenmemiş olduğu için, aynı alanda arzda bir artış gerçekleşmiyor. Dolayısıyla pazardaki talebi karşılayamıyor halihazırda yenilenebilir enerji teknolojileri, bu da maliyetin artmasına neden oluyor. 200-210 milyar dolar/yıllık bir maliyet hesabı çıkarmıştı sekreterya geçen yıl, yani yatırımların tamamı için değil, ek yatırımlar için. Şimdi 300 milyar dolarla 1 trilyon dolar arasında değişiyor tahminler.

ÖM: Bu yatırımların somut dökümü var mı? Neye göre, nasıl hesaplanıyor bunlar?

SCM: Emisyonları 2030 yılında %25, yani 2000 yılı seviyesinin altına indirebilmek için gereken, temiz, yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılması gereken yatırım bu. Bu rakam, 200 milyar dolar çok büyük görünüyor, ama aslında 1 trilyon dolara çıkabilir Uluslararası Enerji Ajansı'nın tahminlerine göre. Fakat bu kadar büyük olmasına rağmen rakamlar, 2030'a kadar geçecek süre içerisinde yenilenebilir, temiz enerjiye yapılacağı tahmin edilen toplam yatırımlar, dünyadaki enerjiyle alanındaki toplam yatırım miktarı dikkate alındığında, yalnızca %1-1,5'u arasında değişiyor.

ÖM: Sir Nicholas Stern'ün yaptığı 2006 sonunda İngiliz hükümeti için hazırladığı raporda, %1'ini ayırmanın yeterli olacağı söyleniyordu, sonra onu biraz yükseltmişti, %1,5'a çıkartmıştı galiba.

SCM: Evet emisyonlarla ilgili hem de bu pazardaki koşullarla ilgili değişiklikler dünya ekonomisindeki eğilimleri gözden geçirmeyi gerektiriyor. Bu kadar büyük bir rakam, hâlâ çok da büyük oranda ekonomileri sarsıcı, yatırımların yönünü çok büyük oranda değiştirici bir etki gösterecek özelliğe sahip değil. Bu artık yalnızca siyasi iradeye kalmış durumda.

ÖM: Zaten öyle de olsa, çok yüksek de olsa başka bir alternatif var mı, "dünya yanıyor" deyince? Harcayacaksınız zaten öyle olmasa bile.

SCM: Siyasi hedeflerin ya da siyasi sorumlulukların kısa ömrü hükümetlere izin veriyor, görevde oldukları 4 ya da 5 yıllık süre içerisinde, 2030'a gelindiğinde kimse onlardan geri dönüp bunu yapmadıkları için hesap soramayacak nasılsa, onun rahatlığı var. Fakat bu siyaset anlayışı da değişmek zorunda galiba. Geçen hafta İngiltere'de hukukçuların yaptıkları bir toplantıda şöyle bir öneri çıktı ortaya -bunun çeşitli versiyonları şimdiye kadar tartışılıyordu başka ortamlarda-; Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne benzer bir şekilde bir Uluslararası Çevre Mahkemesi kurulmasını savunuyor hukukçular. Özellikle iklim değişikliği konusunda gerekli önlemleri almayan hükümetleri, siyasetçileri yargılamak üzere böyle bir uluslararası mahkeme oluşturulmasını öneriyorlar. Tabii şirketler de dahil bunun içine, çevreye zarar verici yönde operasyonlarda bulunmaya devam eden şirketlerin de aynı şekilde mahkemenin önüne gelebilmesi öngörülüyor bu öneride. İngiltere Başbakanı da desteklemiş bu öneriyi.

Türkiye'nin Poznan hazırlığına dönecek olursak: Bu yıl içerisinde hızlandırılmış bir şekilde Protokol'ün onaylanması süreci başlatılmıştı, tasarı meclis gündemine geldi, fakat Haziran'dan bu yana genel kurula inemiyor. Tabii bu durum bir ironi de oluşturuyor kendi içinde, bu hızlandırma sürecine Poznan'dan başlayarak müzakerelerde aktif bir taraf olabilmek amacıyla girilmişti, fakat maalesef Poznan'a yetişmedi taraf olma kararı. Eğer acele edilmezse, yani 2008 yılı içinde onaylanmazsa, 3 aylık onay süreci nedeniyle, Poznan sonrasında, 2009'un ilk yarısında yapılacak olan ve artık müzakere metninin kâğıt üzerinde ortaya çıkmaya başlayacağı yardımcı organlar toplantısında Türkiye'nin bir taraf olarak masada bulunabilmesi mümkün olmayacak.

ÖM: Sadece seyredecek gelişmeleri o zaman?

SCM: Evet, bu durumda Türkiye sadece gözlemci olarak bulunabilecek, fakat Bali'de alınan kararla, Amerika'nın da Bali-Kopenhag arasındaki müzakere sürecinde bulunabilmesini sağlamak ve gelişmekte olan ülkelerin de katılımlarına fırsat vermek üzere, "Uzun Dönemli İşbirliğine Dayalı Eylem" adı altında, bütün sözleşme taraflarını kapsayacak şekilde yeni bir müzakere yardımcı organı yaratılmıştı. Dolayısıyla Türkiye şimdi orada söz sahibi, yani sözleşmeye taraf bir ülke olarak, uzun vadeli eylem planı görüşmelerine katılabiliyor. Kyoto'nun sonrasında, 2012 sonrasındaki yeni yükümlülük dönemine ilişkin görüşmelere katılamıyor; belki de meclisteki onay kararının gecikmesine bu olgu neden oluyor. Başka türlü açıklamalar da var niye taraf olunmadığı, kararın meclisten geçmediği hakkında, ama Türkiye bir ölçüde zaten masada olduğunu düşünüyor, herhalde gecikmede bunun da payı yok değil.

Poznan öncesinde Meclis Çevre Komisyonu İkinci Başkanı Mustafa Öztürk'e sorulduğunda, "niye onay kararı çıkmıyor meclisten?" diye, şöyle bir yanıt vermiş; "siyaset gündemi çok yoğun". Dolayısıyla meclisteki uluslararası anlaşmalarla birlikte Kyoto Protokolü'nün genel kurul gündemine gelip kabul edilmesini bekliyor Mustafa Öztürk.

ÖM: Yoksa aslında çok istiyor herkes Kyoto Protokolü'nün onaylanmasını, Türkiye'nin taraf olmasını, ama gezegenin yanmasından, buzların erimesinden çok daha önemli siyasi gelişmeler var tabii Türkiye'de, onu kastediyor herhalde?

SCM: İç siyasetle dış siyaset öncelik açısından yer değiştiriyor bu hükümetin gündeminde zaman zaman, yine iç siyasete odaklanmış durumda, "ne hükümetin ne parlamentonun Kyoto ile ilgili olumsuz bir görüşü var" diyor Mustafa Öztürk.

ÖM: Evet, biz olumluyuz, ama bu dış siyaset de değil ki, bütün gezegenin kaderiyle ilgili toplantılar işte.

SCM: Buna karşın, Mustafa Öztürk, size de yanıt verir nitelikte, Poznan'daki heyetin Türkiye, bu yasa meclisten geçmiş gibi görüşmelere katılması gerektiğini söylüyor ve müzakere heyetinin böyle davranacağını dile getiriyor.

ÖM: Çevre Bakanlığı'nda bir hazırlık görünmüyor galiba, internet sitesinde bu konuda bir bilgi yok.

SCM: Çevre Bakanlığı'nın internet sitesinde bir iklim değişikliği sayfası yok hâlâ, dolayısıyla oradan haber almak mümkün olmuyor. Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı açıklama var bu konuda, hem Poznan müzakereleri hakkında bilgi veriyor, hem Türkiye'den katılacak heyet hakkında bilgi veriyor basın açıklaması. Söylendiği kadarıyla, ilgili bütün bakanlıklardan, temsilcilerden oluşan bir heyet Poznan'a gidiyor. Kalabalık bir heyet, galiba, sayı 50'ye kadar çıkabilir.

ÖM: Bakan da gidiyor muymuş?

SCM: Bakan bu heyetin içinde açıklanmış değil, tabii bu önemli bir fırsatın kaçırılması anlamına da geliyor, çünkü Poznan'da, Poznan öncesinde yapılan toplantının devamı olarak bakanlar düzeyinde bir yuvarlak masa toplantısı yapılacak. Özellikle Poznan gündeminin odağında bulunan, başlıca görüşme konularından biri olan "işbirliğine dayalı ortak eylem için vizyon" adıyla anılan konu görüşülecek. Müzakere heyetleri dışında bakanların da oraya gelip bu ortak vizyonun ne olduğunu tartışmaları, ortak vizyonu birlikte oluşturmaları bekleniyor. Türkiye'den Çevre Bakanı şimdiye kadar açıklandığı kadarıyla müzakere heyetinde yok, yani Poznan'da olmayacak.

ÖM: Görebildiğim kadarıyla, son olarak 184 ülke ve birim taraf durumunda ve onların hepsi de aktif olarak katılacaklar bakanlarıyla herhalde. 8000'den fazla da bilim insanı ve diplomat olarak akredite olmuş insan var.

SCM: STK'lar, gazeteciler de dahil olduğunda bu sayı artıyor. Sözleşme sekreteryasının sayfasında verilen rakam, 150 bakanın bu yuvarlak masada olacağı yönünde. Bakanların olmadığı durumda da müzakere heyetlerinin başkanları o ülkeler adına konuşacaklar. Bali'ye gitmemiş bir bakan, Poznan'da da olmayacak. Galiba 2009'daki Su Forumu, Çevre Bakanlığı'nın gündemini daha fazla meşgul ediyor, ona hazırlanıyor Türkiye yoğun bir şekilde.

Bakan'ın orada en yüksek düzeyde temsilci olarak bulunmaması yanında, Kyoto'yu henüz imzalamamış olmak, ulusal düzeyde eylem planı geliştirmemek yönündeki eksiklikler devam ediyor. Dünyada az gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere, önemli sayıda ülke, -Çin de dahil olmak üzere, Brezilya da dahil olmak üzere- kendi iklim değişikliğiyle mücadele ulusal eylem planlarını hazırladılar, açıkladılar. Hedefler içeren eylem planları bunlar. Türkiye'nin kendisini karşılaştırdığı ülkelere örnek olmak açısından adını anıyorum ülkelerin. Türkiye'nin böyle bir eylem planı yok henüz.

Bütün bu eksikliklere karşın ve taraf olmadan gidiyor olmasına rağmen Poznan'a, yine de geçmiş yıllara göre bir gelişme var burada. Daha kapsayıcı bir hazırlık yapıyor Türkiye müzakere açısından. Poznan öncesinde bütün ülkelerin görüş göndermesi gerekiyordu, Türkiye kendi görüşünü gönderdi; müzakere masasındaki bütün konulara ilişkin olarak kendisinin ne beklediğini ve hangi yönde davranacağını açıklayan bir belge bu. Bence daha da önemlisi, AB'nin sekreteryaya göndermiş olduğu görüşlere katılıyor, destek veriyor Türkiye. Bunu geçtiğimiz yıllarda görmüyorduk, Bali'den bu yana belirginleşmeye başlayan bir eğilim bu. Öteki aday ülkelerle birlikte, AB'nin ortaya koyduğu önerileri desteklemiş oluyor bu şekilde. Bir yandan Avrupa'nın iklimle ilgili politikasına da yaklaşma çabası olarak de görebiliriz belki bunu.

Poznan gündemini kısaca ele alalım ve Türkiye o gündemle ilgili somut olarak hangi noktalarda onlara da değinelim.

ÖM: Bu arada şunu da söylemek lazım: 6 Aralık'ta Poznan'da başta olmak üzere, bütün dünya şehirlerinde, bu arada İstanbul'da da, Beşiktaş'ta küresel ısınmayla mücadele toplantısı var aktivistlerin. Program bugün belli oluyor galiba.

SCM: Evet 6 Aralık'ta bütün dünya şehirlerinde ortak eylem olacak. Herhalde Kopenhag'dan önceki en büyük yürüyüş ve mitinglerden birisi olacak bu. En büyük Kopenhag'da bekleniyor. Fakat 6 Aralık'tan da önce, daha bugün görüşmelerin başlamasıyla birlikte, konferans salonunun dışında çok sayıda çevre örgütü eylemlerine başlayacaklar.

ÖM: Bu sürekli bir eylem halini alıyor zaten anladığım kadarıyla.

SCM: Evet, bir kaç yıldır böyle devam ediyor, ama özellikle uluslararası iklim müzakerelerinde artıyor, artık devletler kapalı kapılar arkasında, kendi aralarında kararlar almak lüksüne sahip değiller. Bütün dünya toplumları, sivil toplumlar ve çevre örgütleri aracılığıyla, içeride konuşulanların dışarıda bekçiliğini yapıyor bir şekilde.

ÖM: Bugün bir haber vardı Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG) adlı Londra merkezli bir grubun başkanı, "Toplumların, en çok etkilenecek olan grupların fikri sorulmadan, onların katılımı alınmadan yapılacak bir toplantıyla, iklim değişikliğini tartışmak ve hedef koymak imkânsızdır. Toplumlar, yerli halklar hesaba katılmadan olmaz" demiş. Onlar da herhalde orada ciddi bir şekilde varlıklarını göstereceklerdir eminim.

SCM: Evet, eğer en fazla etkilenen kesimler bir şekilde yer alamıyorlarsa bu süreçte, ortaya çıkan anlaşmaların meşruiyeti sorgulanmaya başlanıyor. Bu eylemler, bugünden itibaren başlayacak olan ve 6 Aralık'ta da bütün dünyada gerçekleşecek olan eylemler, aslında bir ölçüde de devletlere yardım ediyor, o meşruiyet zeminini yakalayabilsinler diye. Bunu bir sırf bir karşı çıkış olarak değil de olumlu taraflarını da görerek dikkate alması lazım içerideki heyetlerin de.

ÖM: Ciddi bir katılım var.

SCM: Akademik çevrelerin de yoğun bir öneri ve düşünce geliştirme çabası var, yeni bir protokol hazırlanmasını istiyor pek çok kişi. Bazı ülke görüşlerinde de buna ilişkin noktalara değiniliyor. Bu sözkonusu yeni protokolün konusu da iklim mültecileri. Bunun mutlaka iklim değişikliği rejiminin içinde, bir yasal metinle, bir uluslararası metinle güvenceye alınması gerektiği, bu konunun düzenlenmesi gerektiği yolunda öneriler var, somut projeler de geliştiriliyor, bu protokolün şekli, kapsamı, uluslararası hukuk içinde yeri nasıl olabilir ve iklim rejimi nasıl ilişkilendirilebilir bununla diye. Varolan mültecilerle ilgili uluslararası rejimin, iklim değişikliğinden kaynaklanan göç hareketlerine, yer değiştirme hareketlerine yanıt vermekte yetersiz kaldığı tespit ediliyor. Poznan'dan Kopenhag'a giden süreçte unutulmaması gereken, müzakerelerin değinmesi gereken önemli konulardan bir tanesi bence bu.

Poznan ajandasında ağırlıklı olarak biraz önce söz ettiğimiz "İşbirliğine Dayalı Ortak Eylem Vizyonu" ele alınacak bu 2 haftalık süre içerisinde. 4 yapı taşı, ya da kurucu öge diye tanımlanan konular var; sera gazlarının azaltılması, uyum, teknoloji transferi ve ormansızlaşmadan kaynaklanan emisyonlar ve finansman konuları oluşturuyor bu 4 yapı taşını. Bunların hepsini çerçeveleyen, bu 4 öge biraraya getirilerek nasıl yeni bir anlaşma ortaya çıkarılacağını belirleyen ruh, Bali ruhu, işbirliği ortak vizyonuydu. Bu ortak vizyonun ne olduğu konusunda şimdiye kadar, geçen 1 senelik süre içerisinde belirgin bir ilerleme sağlanamadı ülkelerle görüşmelerde. Poznan'da bu vizyonun daha somutlaştırılması, içinin doldurulması, ele alınabilir, tartışılabilir bir noktaya getirilmesi bekleniyor. Çok sayıda ülke de, yani şimdiye kadar olmadığı oranda yüksek sayıda ülke, ortak vizyon konusunda görüşlerini ilettiler sekreteryaya ve sekreterya da bunları 84 sayfalık bir metin haline getirdi. Aslında Poznan'da somut müzakerelere, bu 2 haftalık süre boyunca hazırlanmış olan önerileri özetleyen bu metin üzerinden başlanıyor. Bu açıdan da önemli Poznan, müzakere metninin içinde yer alacak ya da yeni anlaşma metninin içinde yer alacak konuların neler olduğu, bu özet metinde zaten ortaya konulmuş oldu. Bunların hangilerinin biraraya getirilip tartışılır bir forma sokulabileceği ele alınmış olacak.

İkinci bir önemli konu olarak, Kyoto Protokolü'nün ikinci gözden geçirmesi yapılıyor Poznan'da. İlki Nairobi'deki taraflar konferansında yapılmıştı ve oradaki görüşmeler, esneklik mekanizmalarının daha iyileştirilmesi gerektiği yolunda bir sonuçla tamamlanmıştı. Poznan'da yapılacak olanın daha kapsamlı ve içeriğe dönük de bir gözden geçirme olması bekleniyor. Özellikle Kyoto Protokolü Ek-B listesine, yani sayısallaştırılmış emisyon yükümlülüğü almış ülkelerin listesine girmek isteyen ülkelerin önündeki anlaşmanın değiştirilmesi güçlüğünden kaynaklanan engellerin nasıl hafifletilebileceği yolunda öneriler var. Bu da ilginç tabii, Türkiye açısından da sonuçları olan bir tartışma olacak. Türkiye bu ortak vizyonla ilgili neler söylüyor? Genel olarak bütün ülkelerin dile getirmiş olduğu uzun vadeli bir hedefin ortaya konması amacını destekliyor Türkiye, yani Kyoto'da olduğu gibi, 5 senelik kısa bir eylem planı yerine, 2030'a, belki 2050'ye giden ve bu sürede küresel emisyonların azaltılması gereken miktarı, seviyeyi de belirleyen bir yönlendirici hedef belirlenmesi gerektiği söyleniyor. Bu yönlendirici hedefin de İklim Değişikliği Paneli'nin ortaya koymuş olduğu indirim oranlarıyla uyumlu bir düzeyde olması gerekiyor tabii ki. 2050'ye kadar %80'lere varan oranda indirim gerçekleştirilmesi gerektiğini söylüyor iklim değişikliği paneli. Bu genel hedefi destekliyor Türkiye, bunun yanında kendisi gibi, EkB'deki statülerine bakılmaksınız gelişmekte olan ülkelerin yararlanabileceği, gelişmiş ülkelerin destekleriyle fonlanacak olan bir teknoloji transferi fonu kurulmasını öneriyor. Buna benzer, ama bundan daha yapılandırılmış bir öneri Meksika'dan geldi, bir "dünya iklim değişikliği fonu" kurulmasını öneriyor Meksika. Bu Poznan'daki en somut ve en kapsamlı önerilerden ve en ilginç önerilerden de bir tanesi.

ÖM: Sık sık üzerinde söz edilen karbon vergisi, karbon fiyatlanmasının dışında bir çözüm olamayacağı da pek çok yerde dile getiriliyor. Belki böyle bir karbon fiyatlaması da tartışılmaya da başlanır buradan yola çıkarak.

SCM: Evet, İsviçre'nin önerisi somut olarak bu.

ÖM: Öyle mi?

SCM: Evet, bütün dünyada uygulanacak bir örnek bir karbon vergisi konulması. Bu farklı öneriler bir şekilde biraraya gelecek ve bu konu herhalde daha etraflıca tartışılacak bu önümüzdeki süreçte. Hem Meksika'nın hem diğer birkaç ülkenin bu yöndeki önerileri şöyle: bir karbon vergisi olmasa bile, emisyon kotalarının fiyatlandırılması, yani şirketlere bedava dağıtılmaması, bir bedel karşılığında verilmesi ve bu bedellerin de toplanarak bu küresel fona aktarılması ve az gelişmiş ülkelerde, finansmana ihtiyaç duyan ülkelerde iklim değişikliği yatırımları amacıyla kullanılması, yönlendirilmesi.

AB'nin de ormansızlaşma ve ormanlardaki bozulmadan kaynaklanan emisyonlarla mücadele etmeye dönük ilginç bir finansman önerisi var. Bir küresel orman karbon fonu öneriyor AB. Brezilya'nın önerisine benzerlikler taşıyor bu fon. Amazon ormanları başta olmak üzere, orman varlığına sahip fakat bu orman varlığının da kaybolması riski olan ülkeler için, küresel emisyona katkıda bulunan ülkelerde, ormansızlaşmayla ilgili belirli emisyon hedefleri konulması, bu hedeflerin altında kalan ülkelerin de altında kaldıkları oran karşılığı olmak üzere finansman desteğinde bulunması. Bir ölçüde bu Kyoto'nun emisyon ticareti sistemine benziyor, fakat yalnızca ormanlarla ilgili emisyonlara sınırlar getirilerek, o sınırların içerisinde ticaret yapılması şeklinde bir öneri.

ÖM: Evet, ama esas itibariyle şu ana kadar atmosfere bu kirletici maddeleri, yani karbondioksit ve diğer sera gazlarını atmanın hiçbir maliyeti yoktu; sıfır maliyetle çöplük olarak kullanılabiliyordu atmosfer. Bu gelecek kuşaklara inanılmaz, aşırı bir bedel olarak yansıyacağına göre şimdiden bunun değiştirilmesi en akla uygun çözüm gibi görülüyor. Bir karbon vergisi konmadan ilerleme çok zor olabilir. Kyoto'nun aksayan tarafı, karbon ticaretinin sabit bir karbon vergisine filan bağlanmaması, fiyatlandırmaya gitmemesiydi. Belki bu sorun çözülebilir.

SCM: Evet. Müzakereler dışında kalan toplumların farklı kesimleri de, STK'lar başta olmak üzere, belki İsviçre'nin bu önerisi üzerinde daha fazla durup daha yaygın destek bulmasına katkıda bulunabilirler. Gelecek kuşakların üzerine hiç sorumlu olmadıkları halde inanılmaz bir yük bırakıyoruz bugünden. Dünya Meteoroloji Örgütü'nün geçen hafta açıkladığı rakamlara göre, atmosferdeki karbondioksit miktarı 383 ppm'e ulaşmış durumda. Geri dönülemez nokta olarak AB'nin de ortaya koyduğu 450 ppm'e artık birşey kalmamış durumda ve her sene çok daha hızlı bir şekilde artıyor.

Vaktimiz kalmadı, Amerika'daki seçim sonuçlarının Poznan'da ne gibi yansımaları olacağını ele alamadık. Ayrıca Poznan'ın son iki gününe denk gelen 11-12 Aralık'ta, AB'nin zirvesi olacak. Avrupa içinde de emisyon hedefleri konusunda bölünmelere yol açan bir tartışma var. Bu zirvede AB'nin iklim paketi ele alınacak. O da Poznan'daki görüşmeleri nasıl etkiliyor diye değerlendirmemiz lazım gelecek programda.

ÖM: Evet öyle yapabiliriz.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.