Haberler

Tasarımın Üzerine Kuş Kondurmak

Tarih: 5 Aralık 2008 Yazan: Burcu Karabaş
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından restore edilen Buhara Özbekler Tekkesi'nde kurulan ve Eminönü Belediyesi tarafından yeni kimliği kabul gören İstanbul Tasarım Merkezi, yaklaşık iki aydır faaliyet gösteriyor. İlk öğrencilerini 1 ay sonra sertifika ile mezun etmeye hazırlanan kurum, Türk kültürünü dünyaya tanıtacak nitelikte mimarlar ve tasarımcılar yetiştireceğini iddia ediyor. Merkezin kurucu müdürü Faruk Akın'la, süreç hakkında gerçekleştirdiğimiz söyleşinin ardından, mimarlık ve tasarım camiasının önemli isimlerine görüşlerini sorduk.


Fotoğraf: Arkitera Mimarlık Merkezi

Burcu Karabaş: "İstanbul Tasarım Merkezi" adı altında bir kurum açıldığını öğrendiğimiz zaman meraklandık. Çünkü, merkezin ismi oldukça iddialı. Kurucu müdür olarak kuruluş sürecinden ve alınan kararlardan bahsedebilir misiniz? Bu süreç nasıl başladı? Buhara Özbekler Tekkesi restore edilirken tasarım merkezi olacağı belli miydi? Yoksa buna sonradan mı karar verildi?

Faruk Akın: Önce bu binanın tarihinden biraz bahsederek başlayayım. Özbekler Tekkesi, öncelikle Özbekli hacıların konaklaması için inşa edilmiş. Daha sonra ise tekke kimliğine kavuşmuş. Tabii tekke kavramı, o dönemde bilim, sanat ve felsefe konularında eğitimin verildiği kurumlar anlamına geliyor. Bugün farklı fonksiyonlarla gündeme gelen tekkelerin geçmiş dönemlerin okulları olduğunu maalesef unutuyoruz. Binayla ilk tanışmamız, İBB'nin 2006 - 2008 yılları arasında tekkeyi restore etmesi sonucunda oldu. Önceden bu restorasyon çalışmasından haberdardık, ancak çalışmalar bittiğinde çok heyecanlandık. Binaya kazandırabileceğimiz yeni fonksiyonun ne olması gerektiğini çok düşündük. Önemli olan, bu tür tarihi yapıların tekrar topluma hizmet etmesidir. İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlandığını da düşünürsek, İstanbullular'a kültürel anlamda hizmet edecek bir fonksiyon arayışı içindeydik. Müze olması da aklımıza gelenler arasındaydı, ancak daha aktif bir kullanım sunmak gerekiyordu. Söz konusu dönemde tekkenin şeyhinin de ebru sanatçısı olması, burayı bir tasarım merkezine dönüştürme fikrini ortaya çıkardı.

Dünyanın büyük şehirlerinde -örneğin California Design Center gibi- bölgenin veya kentin ismiyle anılan ve tasarımcıları bir araya getiren, deneyimlerin paylaşılmasını ve tasarımın ileriye yönelik adımlar atmasını sağlayan tasarım merkezleri bulunuyor. İstanbul'da ise bu nitelikte bir tasarım merkezi yoktu. Yurtdışında üniversitelerden veya bakanlıklardan tamamen bağımsız olan bu tasarım merkezlerinden birini İstanbul'da kurmak istediğimizde nasıl bir yapıda olması gerektiğini kararlaştırdık. Bu merkezin, kendine özgü bir müfredatı olması gerektiği sonucuna vardık. Tüm tasarım dallarında, yani mimari tasarım, endüstriyel tasarım, grafik tasarım, prodüksiyon -yani fotoğraf ve sinema tasarımı- ile moda ve mücevher tasarımı konusunda kurslar açacaktık. Ayrıca, Osmanlı'nın geliştirilememiş dört ana tasarım dalı, yani hat, ebru, minyatür ve tezhip de merkezimizde eğitimi verilecek tasarım dalları arasında bulunmalıydı.

BK: Burada eğitim veren ekip nasıl oluştu? Baştan beri birlikte miydiniz yoksa merkez kurulduktan sonra mı bir araya geldiniz? Kuruluş aşamasında birlikte çalıştınız mı?

FA: Merkezde, 30 civarında profesyonel eğitimcimiz var. Tümü kendi alanında uzman olan bu öğretmenler, aynı zamanda alanlarına yenilik getirmeyi amaçlıyor. Buhara Özbekler Tekkesi İBB tarafından restore edildikten sonra İstanbul Tasarım Merkezi'ne dönüştürme fikri kabul edildi ve ekibimizi sonradan oluşturmaya başladık. Yeri geldiği için söylemek istiyorum, bu restorasyon için İBB'ye ve Kadir Topbaş'a, Eminönü Belediyesi'ne ve Nevzat Er'e de bize bu imkanı verdiği için teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Üçüncü bir oluşum olarak, bu iki belediyeye teklifimizi götüren eğitim vakfımıza ve başkanına da teşekkür ediyorum.


Fotoğraflar: İstanbul Tasarım Merkezi

BK: Bir endüstri ürünleri tasarımcısı olarak, farklı tasarım alanlarında eğitim veren bir kurumun kurucu müdürü olmanın size ne gibi sorumluluklar getirdiğini düşünüyorsunuz?

FA: Başlangıçta da belirttiğim gibi, kendimi sadece endüstri ürünleri tasarımcısı olarak değil, çok disiplinli bir tasarımcı olarak görüyorum ve kendime bunu ideal edindim. Mimarlık, endüstriyel tasarım, grafik, tekstil, mücevher ve resim, heykel gibi diğer sanat dalları da bu idealin içinde. Bakış açımı genişlettiğine inanıyorum ve tek bir tanımla sınırlanmak istemiyorum.

Serbest bir tasarımcı olarak mesleğimi yaparken, tasarım yapmaya daha fazla vakit ayırabiliyordum. Uzun yıllar boyunca tek başıma çalıştığım için, tasarım, sunum ve uygulama aşamalarını takip ediyordum ve zamanımı çoğunlukla fabrikalarda ve şirketlerde geçiriyordum. Şu anki görevimi ise, edindiğim bilgileri paylaşmak için büyük bir fırsat olarak görüyorum. Bunun da, çok asil bir ideal olduğu kanaatindeyim. Sahip olduğunuz bilgileri sadece kendinize saklarsanız bu, sadece içinizdeki kötü duyguları büyütmeye yarar. Oysa paylaşmak, bir görevdir. Bir tasarımcının da, önce erdemli, sonra yetenekli ve çalışkan olması önemlidir. Ancak erdemli bir tasarımcı ustalıktan üstadlık seviyesine geçebilir. Bu, tarih boyunca da böyle olmuş. Şu anda bizde bir sınıflandırma kavramı yok, ancak ciddi bir kültür birikimine sahip Osmanlı İmparatorluğu'nda, tasarımcılar sınıflandırılıyordu. Öğrencilikten çıraklığa, çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa ve ustalıktan da üstadlığa uzanan bir süreç söz konusu. Biz de, bu ciddi sınıflandırmayı kabul ediyoruz ve bu aşamaları geçmek için bir tasarımcının erdemli olması gerektiğine inanıyoruz.

Ben de bu idealle yola çıktığım bir görevi yürütüyorum şu anda. Ancak tabii, tasarım yapmaya ayırdığım vaktin oldukça azaldığını söyleyebilirim. Her ne kadar daha çok tasarım yapmayı arzu etsem de, sadece çok özel projeleri kabul edebiliyorum ve okuldaki görevim vaktimin neredeyse tamamını alıyor. Burada yaptığımız işin, Türkiye ve İstanbul için çok önemli bir misyon olduğunu düşünerek, kişisel hayatımdan fedakarlık yapmam gerektiğine inanıyorum.

BK: Mimari tasarım, endüstri ürünleri tasarımı, sanat gibi farklı alanların içinde bulunduğu oldukça geniş bir yelpazede eğitim veriyorsunuz. Bu çerçeveyi nasıl belirlediniz?

FA: Tüm dünyada kabul edilen tasarım disiplinlerini örnek aldık. Ayrıca, "Bu disiplinlerin üzerine, kompleks duymadan hani eklemeleri yapabiliriz" diye düşündük. Fotoğraf ve sinemanın tasarımdan sayılmaması dikkatimizi çekti. Halbuki, bu da bir görsel tasarım disiplini. Biz, dünyada ve Türkiye'deki kaynakların kendimize göre doğru yerlerini almaya çalışıyoruz. Bunu şu şekilde açıklayabilirim: Türkiye'de, mimarlık bölümlerinde mühendislik dalı yaklaşımıyla eğitim veriliyor. Mimarlık, tüm dünyada bir tasarım dalı olarak görülüyor. Halbuki Türkiye'de mimarların sahip olduğu yaklaşım hala mühendislik bakış açısını barındırıyor. Sonra da soruluyor: "Mimar Sinan'ın torunları neden yetişmiyor?" diye. Oysa ki, tasarımın yarısı bilim, diğer yarısı da sanattır. Bu nedenle tasarım eğitimi, sadece güzel sanatlar veya sadece bilim akademilerinde verilemez. Eğitim programı her zaman, ikisinin birleşiminden oluşmalıdır. Bu haksızlık, mimarlığa sadece bilimsel eğitim verilerek, bazı disiplinlere ise sadece sanatsal eğitim verilerek yapılıyor. Bu nedenle ortaya çıkan sonuç, istediğimiz gibi olmuyor.

Bu mantıkla, dünyadaki veya ülkemizdeki yanlışları düşünüp, tasarımı nasıl daha iyiye götürebileceğimizi araştırdık. Yeni bir müfredat oluşturduk. Her bölümün, 4 ana dersi var. Bu derslerin kapsamı, her tasarımcının, tasarıma başladığı noktada başlıyor, tasarımı bitirdiği noktada bitiyor. Tasarımcı ilk olarak, geçmişte yapılan tasarımları araştırır. Bizim de her bölümümüzde tarih dersleri bulunuyor. Mimari tasarım tarihi, endüstriyel tasarım tarihi gibi. Araştırmadan sonraki aşama ise düşünmedir. Genelde çok ihmal edilen tasarım felsefesi derslerini de bu nedenle koyduk. Üçüncü olarak çizim ve taslak, dördüncü olarak ise bilgisayarla uygulama dersleri var.

Ayrı şeyler olduğu halde tasarımla sanat, icatla tasarım ve sanatla zanaat hep karıştırılır. Bu ayrım, henüz ülkemizde yapılamıyor. Biz de, müfredatımızda öğrencilere en yararlı ve en konsantre bilgiyi en hızlı şekilde vermeyi amaçlıyoruz.

BK: Hilal ve güvercinden oluşan logonuz nasıl meydana geldi?

FA: Her sanat, tasarım ve bilim toplumu için, kendi medeniyet tarihi her zaman önemlidir. Sanatçı, bilim adamı ve tasarımcı, geçmişten gelen kültür birikimi ile üretim yapar. İlerlemiş ülkeler de kendi kültürlerine sahip çıktıkları için bunu başarabilmişlerdir. Biz ise, Osmanlı İmparatorluğu'nun kültür birikimine çok fazla sahip çıkmıyoruz. Sahip çıkanlar da Avrupa ve dünya kültürüne arkasını dönüyor. Oysa ki, hem Osmanlı kültürünü araştırmak ve ona sahip çıkmak, hem de dünya kültürünün takibinde olup, ikisini entegre etmek gerekiyor. Kubbelerin en üstüne konulan alemler, İstanbul'un sembolüdür. Bu nedenle de onları kendi sembolümüzde kullanmak istedik. Ancak konsept, "İstanbul ve Tasarım" olduğu için, kentimizde dolaşan güvercinleri tasarımcıya benzettik. Gözlemlediğim için biliyorum, güvercinler konması çok zor olduğu halde hep alemlerin üzerine konarlar. Bu manzarayı çok etkileyici bulurum. Bunun üzerine, biz de bu güvercinleri tasarımcıyla özdeşleştirdik. İstanbul'daki alemler bizim kültürümüzü, güvercin de kendi kültürüne konmuş ve oradan ufku, yani dünyada olup bitenleri izleyen tasarımcıyı simgeliyor. Türkçe portalımız olan istanbultasarimmerkezi.com'a da girdiğinizde göreceksiniz, oradaki logoda da bu güvercini havalanmış olarak kullandık. Konsepti devam ettirdik, ancak bu site öğrenci ve öğretmenlerimizin bitmiş işlerinin yayınlanacağı bir platform olduğu için, ambleminde de tasarımcının aksiyona geçtiğini simgeliyoruz.

BK: Herhangi bir kurumdan veya üniversitelerden destek alıyor musunuz? Veya gelecekte almayı planlıyor musunuz?

FA: Gerek yurt dışındaki, gerekse de Türkiye'deki üniversitelerle ortak çalışma yapmak isteriz elbette. Ancak şu ana kadar bir eğitim desteği almadık. Çünkü peşin yargısız, saf ve hakiki bilgiye yönelmeye çalışıyoruz. Tasarım konusunda tekrarlanmış yanlışları yapmak istemiyoruz. Yeni bir müfredat hazırlama sebebimiz de bu. Bu müfredat, benim hayatım boyunca profesyonel ortamda edindiğim tecrübelere ve saptadığım tasarımcı ihtiyaçlarına dayanıyor. Çünkü tüm tasarımcıların, mezun olduktan sonra tekrar bir staj dönemine girme gibi bir dezavantajları var. Oysa tasarımcı, üniversite mezunu olduğu anda profesyonel olabilmeli. Üniversitenin maksadı budur. Eğitim süreci, tasarımcı sayılmayarak bir ofise girip çalışmak ve bu şekilde tecrübe edinmek şeklinde sonuçlanmamalıdır. Üniversite, "Mezun ettiğim kişi, ustadır" diyebilmeli. Tüm dünyada da bu böyledir. Bizim de amacımız, dünyadaki ünlü okullar gibi,öğrencilerimize mezun oldukları anda profesyonellik kazandırmak ve "profesyonel şirketlerin peşinde koştuğu iyi tasarımcı" kimliğini giydirmek. Tabii ki, zamanla olacak.

BK: Öğrencileriniz ne şekilde mezun olacak? Bir bitirme belgesi veya sertifika alacaklar mı? Örneğin mimari tasarım eğitimine katılmış bir öğrenciyi "mimar" tanımıyla mı mezun edeceksiniz? Eğer öyleyse, bu unvanı ne şekilde vermeyi düşünüyorsunuz?

FA: Şu anda Türkiye'de ciddi anlamda bir diploma ve sertifika enflasyonu var. Ellerinde diplomalar ve sertifikalar olduğu halde tasarımcılar, bir iş aldıklarında yapamıyorlar. Şunu söyleyebilirim ki, şu anda Türkiye'de tasarım yapamayan tasarım profesörleri var. İşini yapamayan bir meslek üstadı, o meslek grubu için utançtır. İnsanlar, tasarımı daha yeni anlamaya başlıyorlar ve mevcut tasarımın kalitesini henüz derecelendiremiyorlar. İyi bir tasarımın bir denklemi, bir kriteri vardır ve ancak bilim ve sanatta ileri konumdaki kişiler bunu algılayabilir. Tasarımı anlamak, kültürel bir seviyedir, sosyetik bir seviye değil. Tasarım, insanların hayatını kolaylaştırmak üzerine çalışır, daha fazla marka üretmek, insanları lükse boğmak veya elit bir kesimi yüceltmek amacıyla değil. Şu andaki durumda ise, tasarımın lüksle, pahalılıkla ilişkilendirilmesi söz konusu. Tasarımcı da, bu çevrede iltifat bulduğu için bu yönü seçiyor ne yazık ki.

BK: İlk mezunlarınızı ne zaman vereceksiniz?

FA: Bir ay sonra.

BK: Bir sertifikayla buradan çıkan bir öğrencinin biraz önce bahsettiğiniz "kapışılması gereken bir tasarımcı" olduğunu nasıl kanıtlayacaksınız? Örneğin mimari tasarım bölümünü ele alalım.

FA: İmza yetkisinden tutun, çağdaş mimarinin yerleşememesine ve meslek camiasının içindeki kıskançlıklara kadar, Türkiye'de mimarlar ciddi baskılar altında. Yabancı bir arkadaşımı havaalanından alıp getirirken, yolda binalar dikkatini çekti. Biz içinde yaşadığımız için farketmesek de, henüz bitmemiş binalar, bomba atılmış veya tamamlanmamış bir kent izlenimi veriyor. Arkadaşım bana, "Sizin şehrinizde hiç mimar yok mu?" dedi. Oysa ki, birçok üniversite her yıl mezun veriyor. Var olan sistem, mimarın kolunu bağlıyor, fakat müteahhitin istediğini yapabilmesi için ortam hazırlıyor. Bu nedenle de kent, estetik bir kimliğe kavuşmuyor. Mimar Sinan'ın torunları olarak elimizde çok fazla veri var ve bunları kullanmalıyız. Diyeceksiniz ki, "Bu kadar problem varken bu eğitimi neden veriyorsunuz?" Biz, şu fikirle yola çıkıyoruz: İlhamın kimden çıkacağı belli olmaz. Kıstasımız, dünyadaki diplomasız mimarlar. Dünyada, birçok ünlü ve başarılı mimarın diploması yoktur. Ancak Türkiye'de, diploma almadan mimar olunamayacağına dair bir yaklaşım var. Benim diplomam var, ancak bu görüşü savunuyorum. Diplomalı mimarlar, diploması olmayanların alanlarına girmesini bir çeşit tecavüz olarak algılıyor. Oysa, herkesin özgürlüğü vardır. Herkes, her konuda düşünebilir ve araştırma yapabilir, üretmeye de hakkı vardır. Yeter ki, yanlış olmasın. Bu yanlış üretimi de, merkezimizde eğitim görmüş bir mimardan daha çok, bir müteahhitin yapacağını düşünüyorum. Müteahhit, estetik yaklaşıma sahip olmadığı için, onun yapacağı en iyi şey, bir mimarın yapacağı en kötü şeyden daha kötü olacaktır.

BK: Gerçekleştirdiğiniz veya zamanla gerçekleştirmeyi planladığınız fikirleriniz var mı?

FA: Burası, bir "merkez" olduğu için, seminerler ve konferanslar da düzenleyeceğiz. İlk semineri yakında yapmayı planlıyoruz. Amacımız, tasarımın usta ve üstadlarını merkezimizde ağırlayarak bilgilerini bizimle paylaşmalarını sağlamak. Bunun dışında, bir tasarımcıya ilham kaynağı olabilecek filmlerin de toplu gösterimlerini yapmayı amaçlıyoruz.

Ayrıca, Designei adında büyük bir tasarım portalı hazırladık. Designei.com adresinde yayın yapan bu internet sitesinin en önemli özelliği, tamamen İngilizce olmasına rağmen, İngilizce bilmeyen bir tasarımcının tüm içeriği bir sözlük yardımıyla kolayca anlayabileceği bir yapıda programlanmış olması. Portalın içinde hiç İngilizce cümle bulunmuyor, sadece kelimeler var. Global mesleki bir dil haline getirilen İngilizce'den kaynaklanan sorunu bu şekilde çözmeyi amaçlıyoruz. İngilizce bilmeyen insanların mesleki bilgiye ulaşmasını mümkün kılmak amacıyla bir ilki gerçekleştirdik. Bir tasarımcı, ihtiyacı olan her şeye sistemi etiketler üzerine kurulu olan bu portaldan ulaşabilecek. Uluslararası bu portalın içeriği ise sadece bu okulda verilen bilgilerle sınırlı değil elbette.

Buna ek olarak, belli bir hedefe yönelik bilgilerin değil de, daha uzun ve kapsamlı bilgilerin alınabileceği bir portalımız daha var, istanbultasarimportali.com. Bu site ise Türkçe. Belli bir alan üzerine ihitsaslaşmış portallar yerine, biz burada disiplinler arası iletişimi sağlamayı planladık. Örneğin mimar endüstri ürünler tasarımcısıyla, endüstriyel tasarımcı grafik tasarımcısıyla iletişim kurabilecek ve her türlü bilginin paylaşımını yapabilecek. Her zaman aynı disiplinin sınırları içinde bakılmayan bazı yönler, farklı bir disiplinden gelen bir tasarımcının fikirleriyle açığa çıkabilir. Zaten, dünyada da disiplinler arası tasarım oldukça ön planda. Çok disiplinli tasarımcılar, henüz Türkiye'de yetişmiyor. Her tasarım dalını uygulayabilen bu tasarımcılara, nedense meslektaşları tarafından tepkiyle bakılıyor Türkiye'de. Bir tasarımcı bir konuda ihtisaslaşmış ise, diğer bir konuda aynı başarıyı gösteremeyeceği öngörülüyor. Oysa ki, bu tasarım için çok büyük bir tehlike. Bir tasarımcının çok disiplinli olması, vizyonunu ve bakış açısını genişletiyor. Diplomalarının çizdiği sınırlar içinde tıkanıp kalan tasarımcıların aslında çok büyük ortak özellikleri var: İlham, bilgisayar uygulaması ve üretim tekniği. Farklı dallar için farklılaşabilen bu süreçlerden her tasarımcı geçiyor. Başka bir disiplinin süreçleri hakkında bilgi alan bir tasarımcı, başka bir disipline atlayabilir. Bu bağlamda, birbirine yakın ve uzak disiplinleri sınıflandırabiliriz. Mimarlık ve endüstriyel tasarım, takı ve moda tasarımı ile grafik ve prodüksiyon tasarımları birbirine yakın disiplinlerdir. Prodüksiyon tasarımı, grafik tasarımın hareketli olanıdır aslında. Toplumun gözünde uzaklaşmış alanları, kültürün gelişebilmesine zemin hazırlamak amacıyla tekrar yakınlaştırmaya çalışıyoruz diyebilirim.

Tüm bunlara ek olarak, bir de tasarım kitapları basmayı düşündüğümüz bir yayınevi kurduk. Yurtdışında uluslararası yayın yapan Taschen, Phaidon gibi yayınevleri, Türkiye'de yok denecek kadar az. Yapılan faaliyetler çok fazla olan talebi karşılamıyor. Zaten ülke olarak genelde tasarım kavramını yeterince incelemiş ve gerekli yayınları basmamış bir ülkeyiz, bırakın disiplinin alt dallarını incelemeyi...

Bir diğer hedefimiz ise, Türkiye'de çok büyük bir eksiklik olduğunu düşündüğümüz bir başka konuya yoğunlaşıyor. Yüksek lisans ve doktora tezleri, ülkemizde genelde kaynak gösterilerek hazırlanıyor ve kaynak gösterilmek için de kullanılıyor. Oysa, ihtiyacımız olan, bilim ve sanat üzerine makaleler yazmak ve fikirlerin beyan edilebilmesi. Kültürel gelişimin, ancak bu yeni fikirlerin üretilmesi ve paylaşılmasıyla olacağını savunuyoruz. Aynı bilgileri tekrar tekrar nakletmekten ziyade, araştırma yapıp bilgi sahibi olan insanların makale yazabilecek seviyeye gelmesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye, yılda yayınlanan makale sayısında diğer ülkelere göre çok geride. Yakın bir zamanda hocalarımızın makalelerini yayınlamayı ve mesleği uluslararası platformda geliştirmeyi düşünüyoruz.

Biz, İstanbul Tasarım Merkezi'ni uluslararası bir okul yapmak istiyoruz. Amacımız, İstanbul'un yüz akı olmak. Belediye destekli yaptığımız çalışmalarımız, bu amaca yönelik. Tasarımın, kıskançlık ve çekememezliğe değil de erdeme yönelmesi gereken bir disiplin olduğunu düşünürsek, tüm meslek grubunun iyi duygularıyla çok iyi yerlere gelebileceğine inanıyoruz. Bu idealle karınca kararınca çalışıyoruz. Ulaşabilirsek ulaşırız, ulaşamazsak da yolunda ölürüz.

Nevzat Sayın (Mimar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı Atölye Yürütücüsü)
Geriye Atılmış Bir Adıma Dönüşmemesi için Dikkatli Olunmalı

İstanbul Tasarım Merkezi'ne gittim. Yapının niteliği ve konumu oldukça güzel, restorasyonunu da başarılı buluyorum. Merkezin kurulması tabii ki iyi bir çaba. Ancak, geleneksel ve yerel arasında bir yerde konumlanmaya çalıştığı izlenimini edindim. Bence bu, riskli bir alan. Geriye atılmış bir adıma dönüşmemesi için dikkatli olunmalı. Henüz ürünlerini görmediğim için sonuç açısından yorum yapmak için çok erken. Ancak gördüğüm kadarıyla bazı tehlikeler var. Eğitim verdiği alanların çeşitliliğine bakınca ise, bu sözcüklerin içinin doldurulmasını umuyorum. Sevindirici olan bir şey ise, hazırlanan mekanın tadında olmasıydı. Çünkü böyle işlerin sonucunda, varoş mahallelerinde oturan varlıklı kişilerin misafir odalarına benzer bir durum ortaya çıkar. Ancak merkezde aksine, keyifli bir ortam oluşmuştu. Bence bu önemli bir şey. Gördüğüm kadarıyla öğrenciler de memnundu. Yalnız, mezunlarının mimarlık yapabileceğini sanmıyorum, öncelikle Türkiye'deki yasalar buna izin vermez. Üstelik nitelikli bir mimar olabilmek için dört yıl bile yeterli bir süre değil. Kısa süreli bir kursla da bunun mümkün olacağını düşünmüyorum. Öğrencilerin, ancak bir nosyon edinmeleri mümkün olabilir. Yine de, bir şey söylemek için çok erken. İlk mezunları ve çalışmalarını gördükten sonra yorum yapmak daha verimli olacaktır. Şu anda sadece tahmin yürütebiliriz ve tahminlerde de kötümser olmamak gerekir. Sonuçta ortada bir çaba var. Tabii şunu da belirtmem gerekir ki, oldukça yüklü bir programları var. "Çağdaş görsel sanatlar" ile ne kastedildiğini de merak ediyorum. Bu tip ayırımların da tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Logosunu ise "tasarıma kuş kondurmak" olarak yorumluyorum. Yola buradan çıkmak da oldukça riskli. İtiraf etmem gerekirse, sonuçta bir şey çıkacağını düşünmüyorum. Yine de durup beklemek gerek. Örneğin, davet edilirsem memnuniyetle gidip düzenli seminerler vermek isterim. Çünkü önemli olan, AKP bağlantılarıyla oluşan ve kendine bir yer edinen bu kurumlarla, önceden yeri belli olan bizler arasındaki iletişimsizliği ortadan kaldırabilmek. Uzlaşma alanı yaratabilmek için çaba gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. "Başarılı olmayacak" demek her zaman kolaydır, ancak hassas davranılmalı. Beklemeye değer diye düşünüyorum ve umutlu olmak istiyorum.

Prof.Dr. Alpay Er (İTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü Başkanı)
Ciddiye Almak İstemiyorum

Görebildiğim kadarıyla, burası sertifikalı bir kurs merkezi. Yurt dışındaki kentlerde kurulan tasarım merkezleri, ilçe belediyeleri tarafından değil, eyalet ve bölge hükümetleri veya metropoliten belediyelerin kentin planlaması ve yaratıcı ekonomisinin geliştirilmesi gibi makro kararlara yönelik ve bu sektörlere destek olma amacıyla kurulan birimler. Bölgesel kalkınma politikalarının bir parçası olarak kurulan bu merkezler, eğitim vermez, bölge düzeyinde oluşturulmuş tasarım politikalarını icra eder. Bu kurs merkezinin ise, İstanbul isminden yararlanmak amacını taşıdığını düşünüyorum. Bunun dışında da fazla önem vermeye gerek yok. Endüstriyel tasarım alanında ders vermek için hangi kurumdan yetki aldığını bilmiyorum. Türkiye'deki tasarım eğitimi veren kurumların neredeyse hiçbir şeyi yapmadığına ilişkin önermelerini de ciddiye alamıyorum. Tasarım alanında, ülkemizde ciddi bir yağma söz konusu maalesef. Bu konuda çalışma yapmak isteyen herkes, herhangi bir denetleme olmadan ortaya çıkabiliyor. Ne yazık ki basın ve kamuoyu da tasarım konusunda çok bilinçli değil, bu nedenle akla karayı ayırt edemiyor. Eminönü Tasarım Merkezi adıyla bir meslek edindirme kursu, eleştirilere maruz kalmaz, aksine katkı alır. Ancak şu anki iddialarıyla hayal kırıklığı yaratacağına inanıyorum ve ilçe düzeyindeki bu oluşumun İstanbul'u temsil etmediğini düşünüyorum.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.