Haberler

Dört Mevsim Yürümek

Tarih: 5 Aralık 2008 Kaynak: Birgün Yazan: Sırmahan Tunç
Ben hiç Beşiktaş'tan Ortaköy'e yürümedim... Hep yürüdüğümü sandım; gerçekten o yoldan yürümüş olsaydım denizi görür, Boğaz'ı seyreder, yosun kokusu duyardım. Oysa, yürüdüğümü sandığım yolda hep araba gürültüsü duydum, egzoz kokusu aldım! Kavak ağaçları arasından klakson sesleri eşliğinde Çırağan'ın kemerli köprüsünün altından geçmek de güzel; ama bana yetmiyor.

Ben sahilden yürümek istiyorum. Beşiktaş'ta vapurdan inmek, sağa dönüp her hangi bir engele çarpmadan dümdüz yürümek istiyorum. Four Seasons'ın, Çırağan'ın önünden geçtikten sonra, Galatasaray Üniversitesi'ni geçerken simit almak, Kabataş Lisesi'ni geçip, Radisson Otel'in önünde biraz dinlenip, House Cafe'yi geçip Ortaköy Meydan'a varmak istiyorum. Çok mu fazla istiyorum? O kamusal alanların içinden yürüyebilmek istiyorum. İstanbul'da bazen kaldırımda bile zor yürüyebildiğimizi düşününce; evet çok istiyorum. İspanya kıyılarının tümünün, Stockholm kıyılarının yüzde 80'inin, Belçika kıyılarının yüzde 70'inin kamusal kullanıma açık olduğunu biliyorum; hayır çok istemiyorum. Sadece kamusal alanlarımı istiyorum.

Sessiz ve Tepkisiz...
Her gün biraz daha azalıyor yürüdüğümüz yollar, oturup nefeslendiğimiz, keyiflendiğimiz parklar... Yakında belki de kaldırımlarımız bile kalmayacak. Abarttığımı düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Giderek daralan kaldırımların farkında değil misiniz? O kadar sessiz ve tepkisiziz ki, bize: "Artık kamusal alanlar yok. Eskidendi o parklar, bahçeler, kaldırımlar... Bundan sonra herkes evden işe, işten eve. Sıkıldığınız zaman sizin için yaptığımız alışveriş merkezlerine gidin" dediklerinde ne yapacağız? Kuvvetle muhtemel bugün yaptığımızı yapmaya devam edeceğiz; görmezden gelip hiçbir şey yapmayacağız. Yıkılmış, kaldırılmış deyip, başımızı çevirip yolumuza devam edeceğiz. Beşiktaş'taki Tekel Binası (ve tescilli duvarı) yıkıldığında ya da Kadıköy İskelesi'nin yanındaki çay bahçesi kaldırıldığında aynı şeyi yapmadık mı? Üç maymunu oynamaya alıştık, alıştırıldık, yine oynarız.

Özellikle tarihi ve kültürel mirasımıza yönelik nefis projeler görüyoruz. Hakikaten kendi türlerinde çok başarılı işler... Yapıldıktan sonra da çok güzel olacaklar büyük ihtimalle; ama benim, bizim olmayacaklar! Farklı bir açıdan bakınca bu projelere teşekkür etmemiz gerekebilir. Ortalıkta devlet gözükmediğinden, bu özelleştirilmiş ve ticarileştirilmiş uygulamalar olmasa hiçbir yapı restore edilmeyecek, harap bir şekilde kendi kendilerine yıkılmayı bekleyecekler!

Ali Atik Paşa Yalısı, "Four Seasons" oteller, özelleştirmeler, zincirine katıldı. Sultanahmet, Beşiktaş derken bize ait hiçbir yer kalmayacak sanırım. Otel yapılmadan önce Ali Atik Paşa Yalısı'nın güzel olduğunu söyleyemem, harabeydi. Restore edilmesi gerektiği kesindi; ama keşke bizim kalsaydı. Ali Atik Paşa Yalı Kütüphanesi olsaydı. Ne güzel kitap okunurdu orada.

Özelleştirmeye sadece finansal açıdan bakamayız. Özelleştirmenin mekânsal ve toplumsal boyutları da var. Mekânın içinde onun kullanıcısı ve yaratıcısı olan insan var. Yani, sadece devletin küçülme politikası değil özelleştirme; insanı da küçülten/azaltan bir politika... Her tarafının kontrollü gökdelenlerle, yüksek duvarlarla çevrili olduğu bir yerde insan kendini nasıl mutlu hissedebilir? Dört tarafımız yaşam alanlarımızı daraltan yasaklarla çevriliyor ve yaşam alanlarımız küçüldükçe bizler de küçülüyoruz....

Kaynaklar:
1- http://depts.washington.edu/open2100/Resources/1_OpenSpaceSystems/Open_Space_ Systems/Stockholm_Case_Study.pdf
2- http://mf.erciyes.edu.tr/ogrgor/ogrt/707/makale/18_AB_Kiyi.pdf
3- http://www.turizmforumu.net/haber/2008/temmuz/16710.htm
4- http://www.tumgazeteler.com/?a=1119037
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.