Haberler

Endüstri Yapılarının Dönüşümü, Uluslararası Platformda Ele Alındı

Tarih: 14 Ocak 2009 Yazan: Burcu Karabaş
İstanbul Bilgi ve Bahçeşehir Üniversiteleri iş birliğiyle gerçekleştirilen "İş Yerleri: Üretim Mekanlarının Dönüşümü" konulu Ağa Han Mimarlık Ödülü Semineri, 12 - 13 Ocak tarihlerinde gerçekleştirildi. İlk gününde endüstriyel yapıların tarih boyunca Türkiye ve çeşitli ülkelerdeki gelişiminin ele alındığı etkinliğin ikinci gününde endüstriyel mimarlığın teknik, sosyo-ekonomik ve kentsel bağlantıları üzerinde duruldu.

Santralistanbul'da gerçekleştirilen ve başkanlığını Foreign Office Architects (FOA) kurucu ortaklarından Farshid Moussavi'nin yaptığı ilk oturum, Hanif Kara'nın "Mühendislik Süreci" başlıklı sunumuyla başladı. Londra'da faaliyet gösteren inşaat mühendisi ve mimarlık teknolojisi profesörü Kara, sunumunda bilim ve insan ihtiyaçları arasındaki iletişimi sağlayan mühendislik dalını, üretim mekanlarının tarih boyunca geçirdiği değişimleri ve teknolojik gelişmeleri dinleyiciyle paylaşarak inceledi. İnşaat mühendisliğinin disiplin olarak mimarlıktan farklı ihtiyaçlara cevap verdiğine ve bir anlamda mimarlığın potansiyellerini ve sınırlarını belirlediğine değinen Kara, günümüzde inşaat mühendisliğinin strüktürel ve estetik mükemmelliğin peşinde koşmak ve var olan teknolojileri de bu amaç için seferber etmesi gerektiğini vurguladı.


Fotoğraf: Arkitera Mimarlık Merkezi

Kara, yeni yüzyılın, inşaat mühendisleri için yeni becerilere sahip olmayı zorunlu kıldığını söyledi ve bunun sebebini, 19. yy'da ve 20. yy başında söz konusu olan kısıtlamaların Endüstri Devrimi sayesinde ortadan kalkması olarak gösterdi. Süreci anlatırken, çeliğin konstrüksiyonda bir dönem oldukça ön plana çıktığına değinen Kara, izleyicilerle Albert Felix ve Moritz Kahn'ın 1900'lü yılların başında yaptığı çalışmaları paylaştı. Eldeki verileri kullanarak, konuşmasını mühendisliğin "bugünün üretim yapıları"na ne şekilde katkıda bulunması gerektiği sorusu etrafında şekillendiren Kara, toplumun bu mekanlara bakışının şekillenmesinde inşaat mühendisliğinin önemli rol oynadığının altını çizdi.

Tasarım ve konstrüksiyon süreçlerinde teknolojinin belirleyici olduğunu söyleyen Kara, gelişen teknolojinin, gerçek / sanal dünya, hibrit program ve formlar, insan ihtiyaçlarının teknolojiyle dengelenmesi gibi yeni araştırma alanları yarattığını belirtti ve ekledi: "Giderek artan imkanların sonucu olarak ortaya çıkan ‘eskimişlik', doğal afetler ve artık her gün duymaya alıştığımız sürdürülebilirlik, günümüzün inşaat mühendisleri için ele alınması gereken yeni gerçekler olarak karşımıza çıkıyor." Binaların, strüktürel ve teknolojik verimliliğine değinerek konuşmasını sonlandıran Kara, karmaşıklık arttıkça verimliliğin de artacağını, ancak bunlara "değer" faktörü eklenmediği sürece ortaya çıkan tasarımın sınırlı kalacağını vurguladı.
Beyrut ve Cambridge kentleri ile Harvard Üniversitesi'nde ders veren mimar Hashim Sarkis, "Ziraat Endüstrisinde Tasarımın Rolü" başlıklı sunumunda, Lübnan'da tasarımını yaptığı tesisleri dinleyicilerle paylaştı. Kendi projeleri olan Kuzey Lübnan'daki Ziraat Merkezi, Kfifane Zeytinyağı Fabrikası ile Bekaa Vadisi'ndeki Cortas Konserve ve Dondurulmuş Ürünler Fabrikası binaları ekseninde, tasarımın ziraat alanında faaliyet gösteren tesisleri nasıl ilgi çekici hale getirebileceğini ele alan Sarkis, karmaşık endüstriyel işlemlerle üretim yapılan fabrikalardan farklı bir konumda bulunan zirai tesislerin, uzun zamandır tasarımla ilişki içinde bulunmadığını vurguladı. Yiyecek üretilen, depolanan veya kutulanan tesislerin, gerek ihtiyaçlarının hafife alınması, gerekse de maddi kaynak bulunamaması nedeniyle sıradan barınaklar veya depolar olarak algılandığını vurgulayan Sarkis, bu nedenlerle söz konusu yapıların mimari yaklaşımdan uzak kaldığını açıkladı. Bu eleştirileri yaparken, özellikle Avrupa ve Latin Amerika'da inşa edilen önemli tesisleri göz ardı etmemek gerektiğini de hatırlatan Sarkis, mimarların bu alandaki eksiğinin ise yapıyı sadece endüstriyel bir yaklaşımla ele almaları, peyzaj ve planlama ile olan ilişkisini düşünmemeleri olduğunu söyledi. Sarkis, dış mekan tasarımının tesisler için taşıdığı öneme ve fabrikalarda çalışan işçilerin sosyal hayatına katkısını vurguladığı sunumunda, mimarlığın kırsal alanda konumlanan tesisler için yaratabileceği sosyal imkanların önemini aktardı.

İstanbul ve Endüstrileşme Süreci
Sarkis'ten sonra söz alan İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve mimar Tansel Korkmaz, Silahtarağa Elektrik Santrali'nin Emre Arolat, İhsan Bilgin ve Nevzat Sayın'ın oluşturduğu ekip tarafından santralistanbul'a dönüşüm sürecini aktardı. Endüstriyelleşme sürecinde büyük bir tarihi öneme sahip olan santral bir kültür, eğitim ve rekreasyon merkezine dönüştürülürken, bölgenin tarihini de içeren yeni bir ağ kurmanın ve sergilemekten çok yeniden kullanıma açmanın hedeflendiğini anlatan Korkmaz, "santralistanbul" adının da yapının ruhunu korumak için seçildiğini söyledi.


santralistanbul
Fotoğraf: Ali Bekman

Sunumunda, santralistanbul'u dünyadaki benzerleriyle karşılaştıran Korkmaz, eski bir santral binası olan Tate Modern dönüştürülürken sadece kabuğunun, Almanya'nın Ruhr Bölgesi'ndeki Zollverein'da ise tüm bileşenlerin korunduğunu söyledi ve ekledi: "Santralistanbul, çok daha karmaşık bir stratejiyle dönüştürüldü. Bu strateji, geçmişle bugünü, tasarımla restorasyonu ve bellekle vizyonu içeriyor."

Seminerin ikinci bölümünün ilk konuşmacısı olan Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Ahmet Eyüce, yapılan değişikliklerle Bahçeşehir Üniversitesi'nin kampüsü haline getirilen endüstriyel yapılar çerçevesinde dönüşümü ele aldı. Depo olarak kullanılan binanın yine Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyelerinden Ali Çiçek tarafından hazırlanan projeyle tekrar kullanıma açılma sürecini aktaran Eyüce, Bahçeşehir Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nin imajlarıyla desteklediği sunumunda, dönüşüm projelerinin tümünün kendine has olduğunu, farklı bir fonksiyona sahip bir yapının dönüştürülmesi için belirlenmiş kurallar bulunmadığını vurguladı.

Şehir plancı ve öğretim görevlisi Murat Güvenç ise, sunumunda İstanbul ve çevresindeki endüstriyel üretim mekanlarının ortaya çıkma, yer edinme ve yok olma sürecini ele aldı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve Ankara'nın başkent olarak belirlenmesinin bir dönüm noktası anlamına geldiği İstanbul'da, "üretim tesisi"nin çok katmanlı, çok boyutlu ve duruma göre farklı yorumlanabilecek zor bir kavram olduğunu söyleyen Güvenç, bu düşüncesini International Encyclopedia of Social and Behavioral Sciences'te "iş alanı" kavramı hakkında, farklı alanlardan 300 civarında madde bulunduğunu söyleyerek destekledi. Endüstrileşme öncesinde, sırasında ve sonrasında farklı özellikler gösteren üretim mekanlarının kentsel mekanlarla ve üretim süreciyle de ilişkilendirilerek araştırılması gerektiğini belirten Güvenç, 1910 - 1950 yılları arasında kozmopolit bir liman kenti olan İstanbul'da, bina kullanımının konut ağırlıklı, iş yeri ağırlıklı ve karma olarak kategorize edilebileceğini söyledi. İş yeri ve konut ilişkileri hakkında döneme ilişkin yaptığı çözümlemeleri dinleyicilerle paylaşan Güvenç, kentin kuzey ve güneyinin merkezle değil de doğrudan birbiri ile ilişki içinde bulunmasını da aynı etnik köken profiline sahip bölgelerin iletişim içinde olduğuyla açıkladı.

Güvenç'in sunumunun devamında aktardığına göre, 20.yy'da göç kaynaklı olarak nüfusu tam 12 katına çıkan İstanbul, büyük çapta bir endüstrileşme sürecine girdi. Dönemin İstanbul'unu "gecekondular, dolmuşlar ve sokak satıcıları kenti" olarak tanımlayan Güvenç, şehrin Anadolu yakası ve kendi içinde "İstanbul" ve Haliç'in kuzey kıyısı olan Beyoğlu olarak ikiye ayrılan Avrupa yakasından oluştuğunu söyledi.

1960 - 90 yılları arasında endüstriyel faaliyetin yoğunlaştığı alanlara göre kentin santraller, endüstriyel sermaye ve iş gücü olarak tanımlanabilecek ağırlık merkezlerinin yerel çerçeve içinde hareket ettiğini söyleyen Güvenç, Anadolu yakasında büyük, Avrupa yakasında ise orta ve küçük ölçekli tesislerin yoğunlaştığını ekledi. "Bir metropolisten çok, aşırı genişlemiş bir endüstri kenti" ve "Boğaz'ın iki tarafında konumlanan farklı endüstriyel bölgeler" olarak tanımladığı İstanbul'da, üretim tesislerinin ekonomik süreçleri açıklayan, yerel etkileşimi sağlayan birer arayüz ve güç alanları yaratan bir üreteç olarak ortaya çıktığını vurguladı.
Seminerin öğleden sonraki oturumunda, "Müşterinin Rolü" başlığı etrafında gerçekleştirilen söyleşinin ardından, Farshid Moussavi'nin konferansı için Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü'ne hareket edildi.

Moussavi: Mimarlar, İnsanları Bir Araya Getirmek için Çok Çalışmalı
Ahmet Eyüce'nin kısaca yaptığı tanıtım ve teşekkür konuşmasının ardından kürsüye davet ettiği FOA kurucu ortaklarından Farshid Moussavi, ofisin gerçekleştirdiği projelerden örnekler verdikten sonra, sunumunu "Bir mekan tasarımı yaparken temel alınan prensipler nelerdir?" sorusu etrafında şekillendireceğini söyledi. Her mimarlık ofisinin bağlı kaldığı belli prensipler olduğunu belirten Moussavi, "Projelerimize bakıldığında bizi materyalist olarak tanımlayabilirsiniz, ancak ortaya çıkan mekanların fiziksel olduğu düşünüldüğünde materyalin önemi ortaya çıkıyor," dedi.


Fotoğraf: Arkitera Mimarlık Merkezi

Mimari tasarımda objenin ve temanın ağır basmasını savunan iki farklı görüş olduğunu anlatan Moussavi, bu form ve fonksiyon ayrımının kaynağını, birçok yapı tarafından işgal edilen dünyada, bu yapılar ile işlevleri arasındaki bağlantı eksikliği olarak tanımladı. "Oysa ki, kentlerimiz ve gerçekliklerimiz iç içe bulunan bu toplumsal zıtlıklarla dolu," diyen Moussavi, piyasanın bu zıtlıkları bir araya getirdiğini ekledi.

Mimarlık disiplininin de farklılıkları buluşturmak için bir araç olarak kulanılabileceğini söyleyen Moussavi, fonksiyonun göreceli bir kavram olduğunu, her disiplinin insanlar arasında bağ kurmak için farklı yollara başvurduğunu belirtti. Moussavi, mimarlıkta ise formun fiziksel veya soyut olarak kullanıcının karşısına çıkabileceğini vurgulayarak, ekledi: "Mimarlığın görevi, temel olarak insanları çevreleriyle ilişkilendirmektir."

Fonksiyonun çoğu zaman "sebep" ile karıştırıldığının altını çizen mimar, binaların görünümünün fonksiyonunu yansıtması gerekmediğini, önemli olanın kullanıcıyı gerekli kavramlarla ilişkilendirmek olduğunu vurguladı.


Carabanchel Sosyal Konutları, Madrid
Fotoğraf: Francisco A. Garcia, Alejandro G. Gonzalez

Sunumunun ilerleyen dakikalarında projelerinden örnekler vererek FOA'nın tasarıma yaklaşımını ele alan Moussavi, Madrid'de gerçekleştirdikleri sosyal konut projesinde, standart görünümü değil, farklı seçenekler sunmayı hedeflediklerini anlattı. Ahşap panellerin kullanıldığı cephenin kullanıcının isteğine göre rastgele şekillenmesini temel alan proje ile Moussavi, "tamamen aynı koşullarda yaşama ve standart muamele görme" hissini kırmayı amaçladıklarını aktardı.


John Lewis Mağaza ve Sinema Kompleksi
Fotoğraf: Satoru Mishima

Konuşmasında, Yokohama ve John Lewis Mağazası projelerine de yer veren Moussavi, idealist olmadıklarını ve farklı mimari yaklaşımlarla çalışmaya özen gösterdiklerini söyledi. "Mimarlar, farklı isteklere hizmet etmek ve aynı zamanda insanları bir araya getirmek için çok çalışmalı. Bu çok zorlu bir süreç, tıpkı rugby oyununa benziyor," diyen Moussavi, tasarımcı ne yaparsa yapsın, mekanın kullanıcı davranışlarına göre şekillendiğini vurguladı. Bu nedenle, konuşmasının başında değindiği kopukluğu yaşamamak için doğru yaklaşımı bulmanın gerekliliğine değinen mimar, meslektaşlarına "Görevimizi unutmamıza neden olan ‘Yeniye odaklanmalıyım' düşüncesi yerine, tasarım isteğini ön planda tutmalıyız," tavsiyesinde bulundu.

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.