Türkiye'de son yılların en önemli tehlikelerinden bir tanesi toplumsal belleğin yok edilmek istenmesi. Geçmişimize ilişkin değerler, küreselleşmenin yoğun saldırısı altında tek tek yitip gidiyor. Fast food kültürü yaşamın her alanına yayılıyor. Bir zamanlar modernleşmenin anahtarı sayılan kurumlar özelleştirme adı altında tek tek elden çıkarılıyor. Rant yaratmak uğruna kâr eden kurumlar işletilmek yerine 2-3 yıllık kârları karşılığında uluslararası sermayeye veriliyor. Sosyal devlet olgusu tüccar hükümetler tarafından tarumar ediliyor. SSK'nin bile özelleştirilmesi gerekliliğinden söz ediliyor.
Küreselleşme ve onun yerli savunucusu olan muhafazakâr liberal partiler ile bunlara yakın duran bir grup insan kendi çıkarları ve kadroları uğruna her şeyi yapmaya hazırlar. Şimdi de bu ülkenin kültür tarihinde önemli bir yeri olan İstanbul'daki Radyoevi binasına göz dikmişler.
Haber-Sen Genel Basın Yayın Sekreteri Mehmet Demir gönderdiği e-posta'da bu olasılıktan söz ederken şu kelimeleri kullanıyor.
''Kentlere kimliğini veren kimi yapılar, toplumun belleğidir. İstanbul Radyosu da bu kişilikli binalardan biridir. Türkiye'nin kültür tarihinin yaşandığı o koridorları, ülkenin en önemli sanatçılarına okul olmuş o stüdyoları, en güçlü kalemlerimizin oyunlarının provasının yapıldığı o odaları çıkarıp atın bu toplumun belleğinden. Elinizde kalacak belleksiz toplum, bundan sonra dayatacaklarınıza çok daha kolay uyum sağlayacak, çok daha kolay güdümünüze girecektir. Çünkü, anıları yok edilen toplum, aidiyet duygusunu da yitirir. Hiç kimse artık 'Bu şehir benim' diyemeyecek. Yapılacak o büyük ve modern otellerin lobilerinde bir 'akşamüstü drinki' almak için parası da olmayacak üstelik. Ama onun da keyfini sizler sürersiniz mutlaka. Bizler, sığ dizileriniz, cıvık televoleleriniz, magazinleştirdiğiniz haberlerinizle yozlaştırdığınızı zannettiğiniz bir güruh değiliz. Bizler, radyo ile doğduk, radyo ile büyüdük. Sizin kâr üzerine kurduğunuz hayalleriniz varsa, bizim de başka bir dünya hayalimiz var! Aklınızdan bile geçirmeyin! Ne Taşkışla'yı, ne Haydarpaşa'yı, ne Radyoevi'ni almanıza izin vereceğiz. Anı defterlerimizi çalamazsınız!''
Mehmet Demir'in anlattıklarına katılmamak elde değil. Haber-Sen 25 Ağustos 2005 Perşembe günü saat 13.30'da Radyoevi önünde bir basın açıklaması yapacak.
Ama sanırım en büyük sorun, küreselleşmenin bu kültürel saldırısını kanıksamak ve karşısında yeterince direnmemek. Giderek yoğunlaşan bu saldırılar zaman içinde o denli yaşamın parçası haline geliyor ki gereken toplumsal tepki bir türlü ortaya çıkmıyor. Tıpkı 5 Maymun Hikâyesi'nde olduğu gibi.
Beş Maymun Hikâyesi aslında biraz da kuramsal negatif öğrenmeye ilişkin bir örnek. Hikâye şöyle:
Bir kafese beş maymun koyarlar.. Ortaya da bir merdiven ve tepesine de iple muzları asarlar.
Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar..
Her bir maymun aynı denemeye giriştiğinde buz gibi soğuk suyla itilir... Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar. Bir süre sonra muzlara doğru hareketlenen maymunlar diğerleri tarafından engellenmeye başlanır.
Daha sonra, suyu kapatıp maymunlardan biri dışarı alınıp yerine yeni bir maymun (adı: ''A'' olsun) koyulur. İlk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur; fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler...
Daha da sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla ( ''B'' ) değiştirilir ve merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu ikinci yeni maymunu (B) en şiddetli ve istekli döven ilk yeni maymundur (A).
Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. En yeni gelen maymun (C) da ilk atağında cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin (A ve B) en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiçbir fikirleri yoktur..
Son olarak en baştaki ıslanan maymunların dördüncüsü ve beşincisi de yenileriyle (D ve E) değiştirilir. Tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde artık hiçbiri merdivene yaklaşmamaktadır.. Neden mi? Çünkü burada işler böyle gelmiş ve böyle gitmelidir...