Haberler

Sulukule’yi koruyamazsak; 2010’da neyi kutlayacağız?

Tarih: 23 Şubat 2009 Kaynak: Radikal Yazan: Aslı Kıyak İngin
Sulukule, özgün bir mahalle olarak taşıdığı değerlerle İstanbul'a çok şey katabilir; çağ dışı yenileme anlayışı ve yerel yönetim uygulamalarıyla tüm bu değerlerini kaybetmeden ilgili alternatif yaklaşımların bir an önce dikkate alınması gerekir. Aksi takdirde İstanbul kaybedecek.

Sulukule'de son yıllarda yaşanan insanlık dramı ön planda iken, bölgedeki tescilli evlerden ve korunması gereken sokaklardan bahsetmek belki de yapılacak son iş gibi görülebilir. Ama tam da bu noktada, sürecin ne kadar çelişkili ilerlediğini göstermek ancak yetkili kurum ve kuruluşların söylem düzlemi olan ‘yenileme' ve ‘koruma' kavramları üzerinden mümkündür.

Sulukule, UNESCO Dünya Mirası Listesi'ndeki İstanbul kara surlarının yanında ve sur koruma bandında yer alır. Osmanlı tapularının hâlâ karşımıza çıktığı bu bölge, 2006 yılı Bakanlar Kurulu Kararı ve 5366 sayılı yasayla ‘yenileme alanı' ilan edildi. Ve ardından, kamulaştırma baskısıyla birlikte belediyenin düşük kamulaştırma bedeli biçmesi sonucu, mahalleli mülk sahipleri, evlerini daha yüksek teklif veren dışarıdan kişilere satmak zorunda kaldılar. Belediyenin bu konuda bir önlem alması gerekirken; yenileme projesi, emlak dergilerinde, gayrimenkul zirvelerinde yatırımcılara sunulan bir proje haline geldi. Bölgede uzun yıllardır oturan ve mahallenin önemli bir parçası olan kiracılar ise zaten mahallelerinde oturma hakkına sahip olamadı. Böylece yenileme projesi ve süreçleri esas öznesini, bölgenin yüzlerce yıllık sahiplerini kaybederek mesnetsiz kaldı.

Kurul kararı ve UNESCO raporuna rağmen yapılan yıkımlar
Sulukule'de yıkımlar mahallede sürekli bir deprem etkisi yaratırken, sakinleri için ciddi sağlık sorunları ve hayati tehlike oluşturuyor. Fatih Belediyesi, 18 ve 25 Aralık 2008'de ve 27 Ocak 200 9 ve 20 Şubat 2009'da yaptığı son yıkımlarla, İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun 23.10.2008 tarih ve 438 nolu kararını da ihlal etti. Oysa, 13 Kasım 2008'de Fatih Belediyesi'ne postalanan ilgili kurul kararı " Yenileme alanı sınırları içerisinde kalan 2495 ve 2484 ada ile bu adaların şekillendirdiği Küçükçeşme Sokağı'nın korunması konusunun proje bütünlüğü içerisinde değerlendirilebileceğine karar verildi" ibaresini içermektedir. Tüm yazılı, sözlü uyarılara rağmen yıkımlara devam eden belediyeyi kurul da sözlü ve yazılı olarak uyardı, sözü geçen sokakta yıkımların durdurulması gerektiğini bildirdi. Buna rağmen Fatih Belediyesi yıkımlara devam ederek, söz konusu kurul kararını ve uyarılarını hiçe sayarak suç işlemiş oldu. Projede değerlendirilmesi beklenmeden Küçük Çeşme Sokağı bir moloz yığınına çevrildi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bir grup gönüllü uzman da sokağın nasıl korunması gerektiği ile ilgili kapsamlı bir çalışma gerçekleştirdi.

İlgili kurul kararı, İnsan Yerleşimleri Derneği (İYD) tarafından kurula verilen bir dilekçe ile gündeme gelmiştir. Dilekçede, UNESCO'nun 2008 Mayıs İstanbul Raporu'nun Sulukule maddesine yer verilerek, bölgedeki karakteristik sokak yapısı ve özgün avlulu ev tiplojilerinin birlikte korunması gerektiği belirtilmiştir. UNESCO'nun 2008 Mayıs Raporu'nda; "...Proje ile Romanlara özgü tek katlı avlulu evlerin yerini, bölgenin mevcut kentsel dokusunu kökten bir biçimde değiştirecek olan, aralarında yeni bir otel ve yeraltı otoparkının da olduğu çok katlı binalar alacaktır. ... Heyet, koruma, sosyal gereksinimler ve yerel toplulukların kimliğinin dengelendiği bir çözümün bulunmasını önermektedir" diyerek, Sulukule'deki uygulamaların yanlışlığına dikkat çekmektedir. Türkiye'ye 2009 Şubatı'na kadar ek süre veren UNESCO, Sulukule'de daha dengeli ve özgün kimliğin korunduğu bir çözüm bulunmasını beklemektedir. Fakat ilgili yönetimlerce UNESCO'nun altını çizdiği konularda hiçbir gelişme kaydedilmemiştir.

Avlulu evleri ve sokakları ile Sulukule
UNESCO'nun değindiği avlulu evler İstanbul'da örneğine az rastlanan özgün bir mekân tipolojisine sahiptir. Sokaktan sadece avluya ve bahçeye giriş vardır; evlere de bu avludan girilir. Bir avlu etrafında dört-beş ailenin kaldığı haneler vardır. Avlular, çiçeklik, çamaşır yıkama, WC, çamaşır asma, sohbet etme, çocukların oyun alanı gibi ortak kullanımların yer aldığı ve bir iki meyva ağacı ile taçlandırılmış, gün ışığının rahatça girebildiği yerlerdir. Yeterince büyük olan avlu ve bahçelerde nişan, düğün sünnet gibi kutlamalar da yapılır. Mahallenin sokakları geç vakitlere kadar canlılığını sürdüren kamusal alanlar olarak karşımıza çıkar.

Küçük Çeşme Sokağı, bahsedilen bu özelliklerin yer aldığı en karakteristik sokaklardan biridir. Sokağa adını veren 350 yıllık Ahmed Ağa Küçük Çeşmesi, mahallelinin hâlâ kullandığı bir çeşmedir. Belediye'nin projesinde bu sokaktaki avlulu ev tipolojileri korunmaz ve sürdürülmezken, bir de sokağın sur duvarına bakan tarafında bölgedeki doku, ölçek ve kullanımla uyumlu olmayan büyük bir otel tasarlanmıştır. Özgün dokunun bu otel ile yok edildiği söylendiğinde belediye yetkilileri, otel avlusundan geçen sokak çizgisini göstererek sokağı koruduklarını ifade etmişlerdir. Özel bir mülkiyet olan otelin içinden kamusal işlevi olan bir sokağın geçmesi ne kadar imkânsız bir durumsa, yerdeki bir çizginin de sokak olarak nitelendirilmesi o kadar gerçek dışıdır. Ayrıca, belediye yetkilileri, mayıs ayında bölgeye gelen UNESCO Heyeti'ne, bu otelin adının ‘Kervansaray'?olacağını söyleyerek tarihe ne şekilde sahip çıktıklarını ve koruma anlayışlarının ne kadar yüzeysel olduğunu gösterek heyeti şaşkınlık içinde bırakmışlardır.

Geriye korunacak ne kaldı?
Tarihi korumak adına Sulukule'de var olan tarihsel ve kültürel değerler yok olurken onu var eden toplum da yerinden ediliyor. Mahalle yeniden inşaa edilmek üzere yıkılıp boş bir şantiye alanına dönüştürülüyor. Böylece, zaman içinde oluşmuş yere ait bütün bilgiler ve değerler de bir hamlede yok oluyor. Projeye salt fiziki boyut açısından bakılırsa, (ki somut olmayan kültürel miras konu bile edilmiyor) bölgede sadece 11 anıt eser ve tescilli 33 sivil yapı korunuyor. Diğer tüm parsellerde yıkım yapılıyor; yani bölgenin neredeyse?yüzde 85'i yıkılıyor. Kaldı ki projede korunacağı belirtilen tescilli yapılar için belediye hiçbir koruma tedbiri almazken; bu evler ya insansızlaştırılarak hızla yok olmaya terk ediliyor, ya yanlışlıkla yıkılıyor, ya da bitişik nizamda oldukları için komşu parsel yıkılırken hasar görüyor. Ocak 2008'de İYD, ilgili kurula başvuruda bulunarak dokuz sivil yapının daha tescil edilmesini sağladı. Ne yazık ki kurul kararı çıkana kadar ve tüm uyarılara rağmen Fatih Belediyesi dokuz tescilli evin dört tanesini yıkmıştı bile. Yenileme süreçleri, en temelde bölgedeki tescilli yapıların bile korunmasında başarısız kalıyorsa, koruma savıyla ortaya çıkan ilgili kanun ve uygulamaların amaç ve sonuçları tekrar sorgulanmalıdır.

Ya tescilli ev sahipleri?
Ne gariptirki yenileme projesi kapsamında tescilli yapıların sahiplerine kendi ailelelerinden yadigar kalan ve halen oturdukları evlerde oturma hakkı verilmemiştir. Yenileme mantığı, tescilli evlerin sahipleri ile birlikte korunması anlayışından yoksundur.

Sunulan tek seçenek, tescilli evini belediyeye devrederek yeni yapılacak konutlardan birini seçmesi ve bunun için de 15 yıl boyunca belirlenecek taksit miktarını ödemesi, aksi takdirde kamulaştırma uygulanacağı şeklindedir. Bunun üzerine, yazılı ve sözlü olarak belediye yetkililerinden tescilli ev sahiplerinin kendi evlerinde oturabilmeleri için bir seçenek sunmaları istenmiştir. Gelen cevap, böyle bir seçeneğin belediye tarafından sunulamayacağı; eğer istenirse ev sahibinin kendi imkânları ile evlerini onarabileceği şeklindedir. Bu yanıt, 5366 sayılı yasanın bireysel imkânlarla korumanın mümkün olmadığı yerlerde toplu çözüm sunma savı ile de çelişkili bir durum yaratır.

Bu noktada kendi evlerine sahip çıkıp, oturmak isteyen tescilli ev sahipleri kendi dar imkânlarıyla onarım yoluna gitmek durumunda kalmıştır. Ve bazıları İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Koruma Uygulama Denetim Bürosu (KUDEB) aracılığı ile ‘basit onarım' sürecine başlayabilmiştir.

Mahallelilerin kendi imkânlarıyla restorasyon yapması maddi ve teknik açıdan oldukça zor bir durumken, tescilli ev sahiplerine Fatih Belediyesi'nden 16 Kasım 2008'de gelen bir yazı durumu iyice imkânsız hale getirmiştir. Bu yazıda evini kendi onarmak isteyen tescilli ev sahiplerinin, 31 Aralık 2008'e kadar yani bir-bir buçuk ayda tüm rölöve, restorasyon ve restitüsyon projelerini hazırlatıp belediyeye getirmeleri gerektiği aksi takdirde kamulaştırma işlemine başlanacağı bildirilmiştir. Bu tür projelerin bir ay gibi kısa bir sürede hazırlanması mümkün değildir. 5366 sayılı yasaya göre bölgedeki uygulamalar tamamlanana kadar tescilli ev sahiplerinin kendi evlerini onarma süreleri vardır ve üstelik ortada onaylanmış bir uygulama projesi de yoktur. KUDEB Yönetmeliği'ne göre basit onarımla ilgili olarak tadilat ve tamiratlar için bir yıl izin verilmektedir. Ayrıca, belediye kendisine devredilen tescilli evlerin röleve ve restorasyon projeleri için kendi kaynaklarını kullanırken; evine sahip çıkıp korumak isteyen düşük gelirli ev sahiplerini aynı imkânlardan faydalandırmamaktadır.

Çağdaş koruma anlayışı ve Sulukule
Biz tescilli evleri bile koruyamazken, çağdaş koruma anlayışı tek tek evlerin korunmasından, sokak ve mahalle ölçeğine, kültürel, sosyal ve insani boyutları da içeren başka bir ölçeğe taşınmıştır. 5366 sayılı kanun ile gündeme gelen yenileme yaklaşımının koruma ile ilgisi olmadığı ortadadır. Artık ekonomik, sosyal, kültürel, mekânsal boyutların birlikte ele alındığı iyileştirme, canlandırma gibi yöntemlere başvurulması gerekir.

Sulukule'de bugüne kadar çeşitli mahalle iyileştirme ve alternatif plan çalışmaları yapılmıştır. Yerel kalkınmayı, somut ve somut olmayan kültürel mirasın yerinde korunmasını ve katılımcı planlamayı vurgulayan bu çalışmalardan biri University College of London tarafından iki yıl üst üste yapılmıştır. Ve son olarak STOP (Sınır Tanımayan Otonom Plancılar) adlı gönüllü uzman ve akademisyenlerden oluşan bir inisiyatif tarafından da Sulukule Toplumsal Gelişme ve Ekonomik Kalkınma Planı hazırlanmıştır. Her iki çalışma, Birleşmiş Milletler Habitat'a bağlı Zorla Yerinden Edilmeler konusunda Danışmanlar Kurulu (AGFE) Başkanı Prof. Yves Cabannes tarafından desteklenmiştir. Konuyla ilgili olarak Fatih Belediyesi'ne sunumlar yapılmış, birlikte ilerlenmesi önerilmiş ama belediye bu çalışmaları dikkate almayarak kendi başladığı şekilde süreçlere devam etmiştir.

Sulukule, özgün bir mahalle olarak taşıdığı değerlerle İstanbul'a çok şey katabilir; çağ dışı yenileme anlayışı ve yerel yönetim uygulamalarıyla tüm bu değerlerini kaybetmeden ilgili alternatif yaklaşımların bir an önce dikkate alınması gerekir. Aksi takdirde İstanbul kaybedecektir. 2010'da kültürel çeşitliliği ile kendini Avrupa Kültür Başkenti olarak dünyaya göstermek isteyen İstanbul, bu konuda tüm dünyanın gözü önünde önemli bir sınav vermektedir.

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.