Haberler

Kent sürgünlerinin seçimi

Tarih: 2 Mart 2009 Kaynak: Evrensel Yazan: Bülent Falakaoğlu
Belediye seçimleri öncesinde vaatler yine havada uçuşuyor. Kentsel dönüşüm kapsamında, kent emekçilerinin yaşadıkları yerlerden sürgün projelerine karşı çıkan yok neredeyse.

Belediye seçimleri öncesinde vaatler yine havada uçuşuyor. Kentsel dönüşüm kapsamında, kent emekçilerinin yaşadıkları yerlerden sürgün projelerine karşı çıkan yok neredeyse. Oysa merkezi yönetim kadar belediyeler de bu süreçte etkili bir araç. Kentlerdeki rantı, yerleşimleri, arazi bağlarını belirleyen, artık güç ilişkileri. Sermaye gücünü etkin bir biçimde kullanıyor. Emekçi sınıflar ise sürekli kaybediyor, yerlerinden oluyor.

Küresel ölçekte tasarım yapan mimarlık ofisinin yeni kentli zenginler için tasarladığı bir kapalı site projesi kentin en nadide yerlerine, büyük inşaat sermayesi eliyle dikilebiliyor. Ofisle, politik elit arasındaki kayırmacı ilişki ne SİT alanı dinliyor, ne doğa harikası. Kurulan site, çok uluslu emlak-yatırım şirketleri tarafından da küresel emlak pazarında alıcılara sunuluyor. Devlet, yerel ve küresel sermaye arasında yeni kentsel arazi bağları kuruluyor. O arazide daha önce yerleşmiş orta sınıf, gece kondu mahallesindeki tüm ilişkiler çözülüyor. Kentsel topraklardaki mülkiyet ilişkileri yeniden düzenleniyor. Emekçi sınıflar ve sermayedarlar mekansal olarak ayrıştırılıyor. Mekansal dışlanma hızla yaygınlaşıyor.

Ulusal ve uluslar arası sermaye tarafından yönlendirilen bu süreçte, modern kent planlama kurumu kamusal işlevini kaybediyor. Geçmişteki gibi mekanda yumuşak ve planlı bir ayrışma yok artık. Sert biçimde bariyerlerle kentli zenginler ve yoksullar ayrıştırılıyor.

Ne Paris ne de İstanbul tesadüf değil

Mekansal bütünlük parçalanarak oluşturulan yeni arazi bağları, kentsel dönüşüm güç kullanarak sağlanıyor. Tüm dünyada kentlerde sınıfsal çatışma ve gerilimin yükselmesi bekleniyor. Gerilim artıkça kent yönetimleri otoriterleşiyor. Gecekondu yıkımlardaki şiddet görüntüleri ve bazı eylemlerdeki şiddet uygulamaları gelecekteki saldırıların birer provaları olarak öne çıkıyor. Bu yöndeki gelişmelerin örneklerini, 2004 yılında Paris'teki eyleme yönelik saldırı, 2008 1 Mayısı'nda İstanbul ve Berlin'deki saldırılar oluşturuyor.

Sadece şiddet değil, aynı zamanda bazı sınıfları güvence altına alacak, "kapalı refah adacıkları" oluşturuluyor. Diğer yandan, emekçi sınıfları kontrol altına alacak uygulamalar hayata geçiriliyor. "Sosyal çöküntü alanı" diye tarif ettikleri semtlerde yaşayan emekçileri yenileme projeleriyle sürüyorlar. Nereye, polis kontrollü, toplu konut alanlarına...

Kentli alt ve orta sınıflar giderek kaybettikleri kentsel haklar karşısında isyan etmesinler, kolektif direniş ve eylem örgütlemesinler diye "ortak mit ve düşman" etrafında maniple ediliyorlar. Ortak mit "güvenlik", ortak düşman kente çalışmaya gelen yoksul "yabancılar".

Seçimlere etkili bir örnek

Londra'da 2000-2008 yılları arasında iki dönem belediye başkanı olan Ken Livingstone, 2005 Temmuz'da Londra'da meydana gelen bombalama eyleminden sonra yaptığı konuşmada şöyle diyordu: "Bu yıl insanlık tarihinde ilk defa kentlerde yaşayan insan sayısı kırları aşmıştır. Londra büyümeye devam ediyor ve ben bu korkunç eylemin planlayıcılarına şunu söylüyorum: "Önümüzdeki haftayı izle" Bu eylemde ölenlerimizin cenaze törenlerini yapacağız ve yasımızı tutacağız ama göreceksin aynı günlerde yeni insanlar bu kente gelecekler. Burayı kendi yuvaları yapmak ve Londralı olmak üzere. Çünkü bu onların kendileri olma özgürlüğüdür.

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Londra'nın 2012 Olimpiyatlarını kazanması üzerine, Livingstone, yaptığı ikinci konuşmada, sadece Londralılara değil dünyaya seslenerek şöyle diyordu; "Bugün dünyaya özellikle bir şey söylemek istiyorum. Bu saldırı (bombalama) güce ve güçlüye karşı yapılmış bir terörist saldırı değildir, Başkanlara yada Başbakanlara yönelik de değildir. Bu saldırı Londra'nın, siyah ve beyaz ırktan, Müslüman Hristiyan, Hindu yada Yahudilere, genç ve yaşlı sıradan emekçi sınıflarını hedef almıştır. Biz amacın ne olduğunu biliyoruz. Gelecek günlerde hava alanlarımıza, limanlarımıza, tren garlarımıza bakın, bu alçak saldırıdan sonra da, bu ülkeye Britanya dışında dünyanın her yanından kendi geleceklerini kurmak, rüyalarını gerçekleştirmek üzerine gelen insanları göreceksiniz"

Ken Livingstone, 1981'de Londra Büyük Şehir Konseyi'nin başkanıydı ve Neoliberalizmin en güçlü politik uygulayıcılarından biri olan İngiliz Başbakanı Thatcher tarafından 1986'da görevinden alındı. Bu yıllar İngiltere'de uluslararası sermayenin genişletilmiş yeniden üretimin bir parçası olarak kentsel alanlardan yatırım yapmaya başladığı ve kentsel dönüşümün başladığı yıllardır. Livingstone'un Belediye Başkanı olarak 2000 yılında geri dönmesi ve 2004 yılında İşçi Partisi'nden aday gösterilmemesine rağmen bağımsız aday olarak ikinci kez seçilmesi, 1980'lerden 2000'lere kadar kentsel dönüşüm sürecinde kaybeden sınıfların oylarıyla gerçekleşti.

İktisat dergisinin son sayısında, kentsel dönüşümün ekonomi politiğini ele alan yazısında Hatice Kurtuluş, "Kapitalizmin yeni-liberal evresinde kentsel dönüşümün politik ekonomisini kavramak için daha iyi bir örnek olabilir mi?" diye soruyor. Hemen şu soruyu ilave ediyoruz: "İşçilerin, emekçilerin, kent yoksullarının karar mekanizmalarında etkili olmaları, yerel seçimlerdeki kendi adayları etrafında oluşturdukları güçten geçmiyor mu?" Güç yoksa sürgün kaçınılmaz...

Kentsel dönüşüm, siyaset ve dışlanma
İktisat dergisi son sayısını "kentsel dönüşüm"e ayırmış. Kentsel dönüşüm kavramı bugünlerde yerel yöneticiler tarafından sık sık kullanılan kavramlardan biri. Bu kullanım biçimi ile sanki yeni bir uygulamadan söz ediliyor. "Oysa bu kavramın, özellikle de bugünkü kullanım biçimiyle, yeni bir yönetim veya planlama biçimi ile bir ilişkisi yok. Yalnızca yatırımcılara engel teşkil eden mülkiyet problemini kamu gücünü kullanarak amaçlarına göre çözmeyi, daha kolay iş görmelerini sağlıyor. Buna bir de ayrıcalık yaratacak bir biçimde imar kısıtlamalarının kaldırılmasını, özel yasalarla mevzuatta boşluklar yaratılmasını eklerseniz, kentsel dönüşüm kavramının daraltılmış bir katılım ile gelişen siyasal iradeye işaret ettiği görülüyor" diyor yazısında Korhan Gümüş. Kentsel dönüşüm sürecinde ayrıca dışlayıcı bir dil de inşa ediliyor. Başbakanın; "gecekondular, kentleri kuşatan bir urdur" ve TOKİ Başkanının da "Türkiye'de terör, uyuşturucu, psikolojik olumsuzluklar, devlete çarpık bakma, eğitimsizlik ve sağlık problemlerinin temelinde gecekondu bölgelerinin bulunduğu; ve bu mahallelerin esrar, eroin, kadın ticareti yapan yanlış insanların mekanları olduğu yönündeki ifadeleri bu eğilimin akla gelen ilk örnekleridir. Şükrü Aslan yazısında çarpıcı örneklerle anlatıyor dışlayıcı dil gelişimini.

Dergide, Gümüş'ün kentsel dönüşümün siyasetle ilişkisini, Aslan'ın dışlayıcı dili ortaya koyduğu yazılarının yanı sıra konunun bir çok boyutunu ortaya koyan yazılar bulunuyor: Dönüşümün ekonomi politiğinden TOKİ örneğine, Şifa Mahallesi'ndeki yıkıma karşı direnişten kentsel dönüşümün hukuksal boyutlarına uzanan...
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.