Haberler

Yaşadığım Şişli

Tarih: 23 Mart 2009 Kaynak: Zaman Yazan: Selim İleri
Değerli yazarımız Peride Celal'in ilk hikâyesi, Yedigün dergisinde, 1935 yılının Kasım ayında yayımlanıyor. Yedigün, adından anlaşılacağı gibi, haftalık dergi. Hikâye sonbahar ayının son haftasında yayımlanıyor.

1938'deyse, Semih Lûtfi Kitabevi'nden ilk roman: Sönen Alev. Sönen Alev'in bendeki anısı, 1950'lerde. İlkokul birinci sınıfı Cihangir İlkokulu'nda okudum. Başöğretmenimiz Ref'i Bey ve eşi Müeyyet Hanım aile dostlarımızdı. Kızları Lâmia'yla yaşıttık. Sık sık, Güneşli Sokak'taki evlerine giderdik.

Küçük oturma odasında, tam balkon kapısı yanında bir etajer dururdu. Etajerde sıra sıra kitaplar yan yanaydı. Server Bedi imzalı Selma ve Gölgesi'ni, Cronin'in Karanfilli Kadın'ını ve Sönen Alev'i hatırlıyorum. Sönen Alev'i, Münif Fehim'in yaptığı kapak resminden dolayı çok severdim. Zaten kitap sevgimde bu kapak re­simlerinin derin etkisi olmalı.

Sönen Alev'inkinde 'rop dö şambr'lı bir genç adam, oturuyor, hafiften öne doğru eğilmiş; şapkalı, mantolu bir genç kadın, otu­ruyor, hatıralara, sanki bir acıya, ıstıraba dalıp gitmiş.

Roman, "Saat iki var" diye başlar. "Şişli tarafında, genişçe caddelerden birinde, mantosuna sıkı sıkı bürünmüş bir kadın süratle ilerliyor."

Peride Celal ilk romanlarını, ilk öykülerini sevmez. Bir söyleşimizde şöyle demişti: "İlk yıllarda biraz da gazetelerin istediği tarzda, sıradan, hafif şeyler yazdım. Zaten onlara dönüp bakmadım bir daha."

Oysa bu eserlerde, kimileyin çok ince tahliller çıkar karşımıza, tahliller, tasvirler, geçmiş günlerin âdeta belgeseli. Meselâ Sönen Alev'de Şişli, sabaha karşının o saatinde, "Caddenin bir tarafında, geç kalmış müşteri bekleyerek uyuklayan taksi şoförleri"yle belirir. "Seyrek elektriklerin ziyası" caddeyi alacalarla aydınlatır. Cadde boyunca "güzel, yüksek apartımanlar"...

Benim, Şişli'yle tanışmam, galiba Sönen Alev'le.

Gerçi, daha önce, 1925'te yayımlanmış Sözde Kızlar da bir Şişli 'sahne'siyle açılır. Peyami Safa'nın genç kızı, Pangaltı'da, sinema önündedir. Faytonlarla otomobiller yan yana. Cadde, Şişli'ye doğru uzayıp gidiyor. Yine gece, yine geç saat.

Yirminci yüzyılın başındaki Şişli, romanlara, operetlere geçmiş, varlıklı, yepyeni bir semttir. Lüküs Hayat operetinin ünlü şarkısını hatırlayın.

Gençliğimin Şişli'si, Lüküs Hayat'taki şaşaasını biraz yitirmişti. Gerçi yine gösterişli bir semtti. Gençliğimin Şişli'sini en çok Site Sineması'yla hatırlıyorum. Site Sineması, Nişantaşı'ndaki Konak gibi, İstanbul'un görkemli sinemalarından biriydi. Açılış filmi, belleğim yanıltmıyorsa, Sayanora. O günlerde Sayanora'nın şarkısı dillerden düşmezdi.

Halaskârgazi Caddesi üstündeki sinemanın büyük binasında, bir de, öğleden sonraları, akşamüzerleri, danslı, müzikli Çayhane vardı, gençlik lokali. Derken en üst katta, Site Tiyatrosu açıldı. Bir dönem Cahide Sonku'yla Cahit Irgat Site Tiyatrosu'nda oynadılar. İkisinin de yazık ki çöküş günleriydi.

Halaskârgazi Caddesi mağazalarıyla İstanbul'un en şık alışveriş yörelerinden biriydi ve Beyoğlu'yla yarışıyordu.

Şişli adının nereden geldiği bilinmiyor. Bir yakıştırma, şiş yapan bir ailenin buradaki konaklarına değiniyor: Şişçilerin Konağı. Git git 'şişçi' Şişli olmuş. Ama dediğim gibi, yakıştırma. Bu konak neredeymiş, hangi tarihte yapılmış, kaynaklar sus pus. Şişli, 1850'lerde bir uçtan bir uca kırlıkmış. Şehir, hele büyük Beyoğlu yangınından sonra, Harbiye'ye doğru büyüdükçe, Osmanbey, Şişli, civar semtler yavaş yavaş oluşmuş.

Konaklar, ilk apartmanlar, yirminci yüzyılın başında birdenbire Şişli'nin gözde semt olmasına yol açıyor. Azınlık yurttaşlarımız, İstanbul'daki yabancılar, alafranga Osmanlı-Türk aileleri apartman hayatını tercih ediyorlar. Fakat konak hayatı da uzun süre varlığını koruyor.

Bugün Bulgar Kilisesi (Bulgar Eksarhhanesi) dışında o konak mimarisine örnek verilebilecek pek bir şey kalmamış. Atatürk Müzesi, Şişli'nin üç dört katlı ahşap evlerinden geriye kalan tek korunaklı yapı.

Bununla birlikte Şişli apartmanları varlığını koruyor. Yalnızca adları bile, 1920'ler İstanbul'unun izlerini taşır, özlemini söyler, yüksek tavanlı, geniş salonlu bazan birkaç salon, geniş koridorlu, bol odalı bu apartman katları, değişen hayat şartları ortasında, birer ikişer, 'iş yeri' olmuştur.

Oysa, Halid Ziya Uşaklıgil'in Kırık Hayatlar romanı, Kâğıthane gezintisinden dönüşte, bütün Şişli'yi konaklar, saltanatlar ortasında dile getirir. Halid Ziya'nın kendisi de epey bir zaman Osmanbey'de oturmuş; Kırk Yıl'da anlatır.

Sözde Kızlar'da geçiyor muydu, hatırlayamıyorum, Şişli'nin bir özelliği de elektrikli tramvayı, önce atlısı, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde elektriklisi. Şişli, Beyoğlu'ndan sonra, İstanbul'da elektrikle aydınlatılan ikinci semt.

1950'lerin sonuna kadar, Şişli'den "mutena semt" diye söz açılmış. Ne var ki, tehlike çanlarının çalmaya başladığını yine Peride Celal'in bir eseri, 1954 tarihli Üç Kadının Romanı söylüyor. Roman kişilerinden biri, caddeleri, Halaskârgazi Caddesi, Abideihürriyet Caddesi, Büyükdere Caddesi görkemli Şişli'nin arka, yan sokaklarda çökkünleşmeye başladığını fark eder. O mutena konutlar, o mutena yerleşme bölgesi, bu arka, yan sokaklarda bayındırlıktan uzak görünüm edinmiştir...

1980'lerde Eksercioğlu Sokağı'ndaki Köşe Palas'a, yıllarımı geçireceğim iki oda çatı katına taşındığımda, "Şişli'de bir apartıman / Yoksa halin yaman" sadece nostaljik operet şarkısıydı. Şişli, bütünüyle, orta halliler, dar gelirliler semtiydi artık. Köşe Palas, Sülün Palas, Zümrüt Saray gibi apartman adları geçmişten kalma; apartmanların yüzleri kararık, oturanları çetin hayat koşullarında.

Son Yaz Akşamı'nı, Kırık Deniz Kabukları'nı, Kafes'i çatı katında yazdım. Sonra, Sıracevizler'e taşınınca, Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak'ta çatı katını, yaz günleri boğucu sıcak, kış günleri sokaktan soğuk. Ama mutlu zamanlar yaşadım; çok acı ve çok güzeldi diye düşünüyorum bugün.

Acıydı, yalnızlığa ve ıssızlığa sürükleniyordum. Güzeldi, kendi kendime var olabilmeyi öğreniyordum.

Uzun yürüyüşlere çıkardım. Bazan ara sokaklardan geçerek, Kurtuluş son durağa, bazan caddeden Taksim'e kadar. Kurtuluş'un gizli bir apartman müzesi olduğunu o günlerde fark ettim, Eski Şişli'den izdüşümler denebilir. 1898'de açılan Etfal Hastanesi'nin, tıpkı Okmeydanı'ndaki Darülaceze gibi, Abdülhamid'in emriyle yapıldığını o günlerde öğrendim. Şişli Camii'nin benimle yaşıt olduğunu. Şişli Camii "tamamen klasik Osmanlı mimarisi tarzında inşa edilmiş" son camiymiş. Kaç kez Hürriyet Abidesi'nin önünden geçtim, 1910'ların rüzgârını yakalamaya çalıştım.

Bazan, şimdilerimden habersiz, Sıracevizler'de dolaştım. Buradaydı Kervan Sineması. Gençliğimde, lise sonda falan, Sinematek günlerine gelirdik Kervan'a. Tam karşısında küçük bir kitabevi vardı; şimdi büfe, döner, tost, sandviç. Sinematek zamanında oradan almıştım Sartre'ın Duvar'ını, Camus'nün Yabancı'sını, Attilâ İlhan'ın şiir kitapları yan yana dururdu. Ülkülerim, hayallerim başımı döndürüyordu.

Aynı yoldan 2009 Mart'ında, işte bugün, yorgun argın geçen, elinde Migros poşetleri, yaşlılığın eşiğinde, boş yere dik durmaya çalışan... hiç ben olabilir miyim?!

Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.