Haberler

Kültür Başkenti işini abartmayalım

Tarih: 20 Nisan 2009 Kaynak: Akşam Yazan: Ali Saydam
Avrupa Kültür Başkent'leri projesi ilk kez 1985 yılında başlamış. Atina ile... Sonra sırasıyla şöyle devam etmiş: Floransa, Amsterdam, Berlin, Paris... Ardından neredeyse bir sürü ufak tefek Avrupa şehrini tanıtmak adına bu projeye dahil etmişler. Paris'ten tam 20 yıl sonra İstanbul akıllarına gelmiş. Hani Galatasaray eşleştiğinde varlığından haberdar olduğumuz 274 bin nüfuslu İrlanda şehirciği Cork var ya... O bile 2005'te Avrupa Kültür Başkenti olmuş...

Bir dünya imparatorluğunun payitahtı İstanbul'a sıranın iş başladıktan 25 yıl sonra gelmesinden daha bir garip durum, İstanbul'un hangi kentlerle birlikte bu 'onura' layık görülmüş olması: Almanya'nın Essen kenti (581.000) ile Macaristan'ın Peç şehri (150 bin nüfus). Peki, 2011'de hangi Kültür Başkentlerimize sıra geliyor, dersiniz? Turku ve Tallinn... Bilmeyenler için hatırlatalım Turku (180 bin) Finlandiya'da, Tallinn (400 bin) Estonya'da. Bir sonrasında Moldavya'dan Zübürdükoviç'i seçerler herhalde...

Bu projeye hiç itirazım yok... Özünü anlıyor; doğru ve çok faydalı buluyorum. Benim itirazım, bizim bu projeye uygun birçok orta boy kentimiz dururken İstanbul'la katılmamıza ve bu işi bir üçüncü dünya savaşı ciddiyeti içinde ele almaya çalışmamıza... Bu işe bakan kuruluşun başkanını bile Başbakan'dan daha zor seçtik...

Bu arada bir de ihale iptal edildi: 'Yaratıcı Çalışma ve Kampanya Planlama, Yurtiçi ve Yurtdışı Medya Satınalma, Açık Hava Mecra Satınalma, Web Sitesi Tasarımı ve İşletimi, Basın-Halkla İlişkiler ve Etkinlik Yönetimi hizmetlerini sunacak ajansları belirlemek üzere açılan ihale.
Nasıl ama?.. Bu iş yıllar öncesinden belli. Kalmış 6 ay. İletişim işin ruhu. Sen iletişim ile ilgili bütün işleri durdur... Aferin sana!...

Şimdi tavsiyem şu: Bırakın ihaleyi mihaleyi. Hükümette bir dolu pratik adam var. Hemen çözerler... İşin yasal yapısı hallolur. Alın yanınıza Reklamcılar Derneği (RD) ile İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği'ni (İDA). Kurdurun onlara iki tane üçlü konsorsiyum. Ve yürüyün. Şu proje İstanbul'daki 10 tane yapının renovasyonuna ve bunların duyurulmasına, 5 tane kültürel çalışmanın gerçekleşmesine yarasa hedefine ulaşır. Abartmayın yeter ki...

Ne ka ekmek
o ka köfte mi?...

BaŞbakan'In Dış Politika Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu 'Stratejik Derinlik' adlı kitabında 'zihn" faaliyetleri' beş safhaya ayırıyor: Tasvir, açıklama, anlama, anlamlandırma ve yönlendirme. Hızla akan ve debisi yüksek bir nehrin içinde seyrederken o nehrin yatağı, akış hızı, akış istikameti ve başka nehirlerle olan ilişkisi konusunda fikir yürütmek için gerekli olan bu aşamalardan ben hala ikincisinde gibi hissediyorum kendimi: Açıklama safhasında. Hangi konuda? Türkan Saylan'a reva görülen davranışın analizi konusunda. Dün, 'Onun her şeyinin hoş görülmesi gerektiğini' savunmuştum!... Ancak olayı Davutoğlu'nun sistematiği çevresinde irdelemekte eksik kaldığımı düşünüyordum.

İmdadıma, Konda Araştırma ve Danışmanlık'ın 'Biz Kimiz?' adını verdiği Hayat Tarzları Araştırması yetişti... 'Bildiğimizi sandığımız Türkiye ile gerçek Türkiye aynı mı?' sorusuna yanıt arayan araştırma, Türkan Saylan'a reva görülen davranışın köklerine de ışık tutmuyor mu? (www.konda.com.tr)
41 il, 328 ilçe, 1116 mahallede 6.482 kişi ile görüşmeye dayanan araştırma bana bir kere daha 'ülkemizi, toplumumuzu tanıyor muyuz?' sorusunu sordurdu.

'Kadın çalışmak için eşinden izin almalı' ifadesine 'Evet' diyenlerin oranı % 49,9; 'Kadınlar kolsuz bluz giyip dışarı çıkar' varsayımına 'hiçbir zaman' diye cevap verenlerin oranı % 57.1; 'Tatile yurtdışına hiçbir zaman gitmem' diyenlerin oranı %88.9, 'Yılbaşında hiçbir zaman kutlama yapmam' diyenlerin oranı % 48.6. Hiç kitap okumayanların oranı %69.8...

Bu rakamlara göre, kız çocuklarının eğitimi için yırtınan Saylan'a az bile yapmışlar. Kazınmış saçlarının üstüne geçirdiği 'çatkısından' tutup yerlerde sürümelilerdi...

Biz yine Davutoğlu'na dönelim... 'Anladık', 'anlamlandırdık' peki nasıl 'yönlendireceğiz'? Acaba Kopenhag kriterlerine mi asılsak? Yani AB'ye entegrasyonu mu savunsak? Ekonomik veya politik uyumdan önce kültürel uyuma mı yaslansak? Yoksa kendi köklerimize mi baksak? Adam olmak için bizim kültür ve değer kodlarımızdaki verilerden mi yola çıksak? Birileri saygılı olmayı öğrenirken kibar olmayı neden beceremediğimizi anlatsa ve de hükümetin Saylan'ı neden yalnız bıraktığını?

Yoksa 'ne ka ekmek o ka köfte', deyip toplumsal kadere teslim mi olsak?..

Düzeltme
Sayın Türkan Saylan'la ilgili 'Türkan Saylan'a dokunmamayı, onun adıyla gündeme gelmemeyi başarabiliyorsanız; o zaman belki evrensel hukuk adına hata yapıyor olursunuz ama adam olursunuz' diye biten yazımızda bir filmden söz etmiştik. Adı şöyleydi: 'Her türlü şüpheden ar" bir vatandaş üzerine soruşturmalar' (Indagine su un cittadino al di sopra di ogni sospetto). Yönetmenini yanlışlıkla Francesco Rosi (Il Caso Mattei) diye vermişiz. Doğrusu, La classe operaia va in paradiso - İşçi Sınıfı Cennete Gidiyor filminin ünlü yönetmeni Elio Petri olacaktı...

YorumlarYorum Sayısı: Henüz hiç yorum yapılmamışBütün yorumları forumda okuyun!
Bütün yorumları forumda okuyun!
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.