Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), eğer Hasankeyf'i gerçekten baraj suları altında bırakırsa, bu hem Türkiye için, hem de GAP için ''yüz karası'' bir durum olacaktır.
Çünkü GAP ''ulusal yüz akımız'' dır...
Hasankeyf de ''ulusal onurumuz'' ve ''insanlık mirası'' mızdır...
Çağlar boyunca Anadolu'yu uygarlıkların beşiği kılan Fırat ve Dicle'nin, ''çağdaş uygarlığımız'' a da bereket kaynağı olmasını sağlayan GAP, aynı zamanda ''geleceğimiz'' dir... Ne var ki GAP fikrinin doğduğu 1960'lardaki ''uygarlaşma'' bilinci ile günümüzün ''uygarlık hedefleri'' arasında fark var.
Daha doğrusu, çağdaş uygarlık anlayışında ''gelişmeler'' var...
Kalkınma politikaları konusundaki hemen tüm uluslararası insanlık bildirgelerinde artık öne çıkan temel kavram ''geçmişi yok etmeden geleceği tasarlamak'' , yani ''tarih, kültür ve doğa mirasının korunduğu'' bir gelişmeyi gerçekleştirebilmek...
Başta Birleşmiş Milletler, UNESCO ve Avrupa Konseyi olmak üzere, 1970'lerden bu yana Türkiye'nin de imzası bulunan ve hatta TBMM onayıyla ''ulusal yasa'' mız olan çok sayıdaki sözleşmede, ''uygarlığın ilerlemesi için tarihten gelen değerleri de yaşatmanın'' önemi ve hatta ''zorunluluğu'' vurgulanıyor. O halde GAP'ın da bu evrensel duruşu projelerine yansıtması ve 40 yıl önceki, kültürel mirası göz ardı eden baraj tasarımlarını, insanlığa karşı ''verilmiş söz'' anlamındaki bu çağdaş kalkınma sözleşmelerine ''uyarlaması'' gerekmiyor mu?
'Hazır proje' tembelliği...
Ne var ki GAP'tan sorumlu üst düzey bürokratlar ile siyasiler, artık ''eskimiş'' olan bir kalkınma anlayışını ''aynen'' savunmanın insan aklı için de ''hakaret'' olduğunu bile sanki kavramaktan uzak bir ''inat'' içindeler.
Hasankeyf'i yutmaya aday Ilısu Barajı Projesi için, kimbilir kaç bilimsel toplantıda, kim bilir kaç bilimsel bildiriyle ''teknolojisi bile eski'' denildiği halde, bu ilkel projeyi iptal etmek şöyle dursun, hiç değilse su seviyesini tarihi kentin boğulmayacağı bir düzeyde tutmaya yönelik değişiklik önerilerine bile kulaklarını tıkamış durumdalar...
Doğrusu artık çok merak etmeye başladık. Bu katı yürekli ve kültürel mirasa karşı böylesine ''donuk'' duran bürokratlar ve siyasiler, bu gibi modası geçmiş ''hazır proje'' lerin faydadan çok zarar getireceğini ne zaman kavrayacaklar?
Hısn Keyfa'da ''turizm''!
Tarihteki adıyla ''Hısn Keyfa'' yı kurtarabilmek için, hemen herkesin yıllardır sürdürdükleri çabalara, son günlerde bir imza kampanyası da eklendi.
Hasankeyf Gönüllüleri Derneği Başkanı Recep Kavuş, imzaları ''Başbakan'ın sözünü tutması için'' topladıklarını söylüyor. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan, 2003'teki ziyaretinde demiş ki: ''Yaklaşık 40 medeniyetin geçtiği antik kenti Ilısu Barajı'na feda edemeyiz. Dünya medeniyetlerine beşiklik eden Hasankeyf'i dünya turizmine açmaya kararlıyız...''
Aynı konuşmasında Başbakan şunları da söylemiş: ''Avusturya'da Ilısu Barajı'na talip olan müteahhitlerle görüştüğümüzde, projelerini Hasankeyf'i Ilısu'ya gömmemeleri şeklinde hazırlamalarını istedim.'' (Akşam, 21 Temmuz 2003)
Aradan geçen 2 yılda bu sözlerin tutulması bir yana, ''gerçekleşme umudu'' bile yaratılmayınca, GAP'çıların ''Ilısu için artık gün sayılıyor'' dediklerini duyan gönüllüler Başbakan'a şunu soruyorlar: ''Yoksa Hasankeyf'te sualtı turizmi mi düşünmektesiniz?..''
Dedik ya GAP ne kadar onurumuzsa, Hasankeyf de en az o kadar onurumuz. Bu tarihsel başkentin sular altında kalmasının ötesinde, böylesi bir sonuca onay vermek de ''hepimiz adına'' yüz kızartıcı bir tutum.
Çünkü geleceğin tarihçileri, 4000 yıllık uygarlık zenginliğimizin sadece 40 yıllık bir elektrik ihtiyacına kurban edildiğini hayretle yazarlarken, bundan sadece yöneticileri sorumlu tutmayacaklar; ''Türkler'' diyecekler, ''dünya mirasları'' nı yok ettiler...
Biz, böyle anılmak istemiyoruz...