Haberler

Yeniler: SUPERPOOL

Tarih: 23 Eylül 2009 Kaynak: Archinet Yazan: Orhan Ayyüce Çeviren: Selin Biçer

Selva Gürdoğan ve Gregers Tang Thomsen

Selva Gürdoğan, Mimar (1979 Türkiye doğumlu, ABD Sci: Arc 2003 mezunu) ve Gregers Tang Thomsen Mimar (1974 Danimarka doğumlu, Danimarka Aarhus School of Architecture 2003 mezunu) 2006'da İstanbul'da Superpool'u kurdular. Superpool kurulana kadar birlikte çalıştıkları Rem Koolhaas'ın ofisinde (OMA) 2003'te tanıştılar.

Şu anda Superpool İstanbul'u araştırıyor. Bu araştırmalar uluslararası atölye çalışmalarının başlatılmasını ve bir dizi araştırma projesinin yürütülmesini içeriyor. Bu araştırma projelerinin çoğunu bugüne dek İstanbul için yapılmış en kapsamlı haritalama olan Garanti Galeri tarafından yaptırılan "İstanbul Haritaları" oluşturuyor. DAM, Frankfurt ve XXL Avrupa, Lille'de sergilenmiş olan projeler kentlerinin genişliğini anlamalarında orada yaşanlara bir araç oluyor. Yapı ölçeğinde Superpool İstanbul, Kartal'daki iki konut kulesi Dragos Towers inşaatı ile sürüyor.

Orhan Ayyüce: Nasıl tanıştınız ve şirketinizi nasıl kurdunuz?


Selva Gürdoğan:
Gregers'la 2002'de Rotterdam'daki OMA'da çalışırken tanıştık. O günden beri birlikte çalışıyoruz. 2004'te Charles ve Dee Wyly Tiyatro Projesi için OMA New York Ofisi'ne geçtik. 2006'da İstanbul'a taşınmaya ve Superpool'u kurmaya karar verdik.

OA: Superpool nedir? Ve nasıl faaliyet gösteriyor?


SG:
Superpool bir mimarlık stüdyosu ancak, konut işlevli kulelerden mobilyalar için kullanılacak kilim desenlerine kadar farklı çalışmalar yapıyoruz. Ofisi atölye gibi çalıştırmak istiyoruz. Hem eğitimimiz sırasında, hem de OMA'da çok güçlü bir atölye kültürü vardı. Mimarlığın yalıtılmış bir odada yapılamayacağını bildiğimiz için bir grupla birlikte çalışmanın daha iyi ve ödüllendirici olduğunu düşünüyoruz. Ofiste herkesin kendi zeka ve hayal gücüyle katkıda bulunması bekleniyor. Masaya getirilen çeşitli fikirlerden yola çıkarak proje için bir hikaye oluşturuyoruz.

OA: "OMA'dan mezun" mimari ile ilgili fikirler geliştirmeyi sürdüren büyük tasarımcılar için OMA'yı kuluçka haline getiren şey nedir? Orada yeteneği seçmenin kiraz almak gibi olduğunu biliyorum, ama hazineyi görmek için de büyük bir göze sahip olmak gerekir. Geri dönüp "OMA Okulu"nu biraz anlatır mısınız?


SG:
OMA'da öğretilen en iyi şey her tasarım sorunu için farklı seçenekler geliştirmek. Ofise her yeni proje gelişinde, 3 - 5 kişiden oluşan bir grup en az birkaç hafta içinde tasarım çözümleri üretmeye başlar. Böylece her yeni tasarım sorusuna en az 20 - 30 cevap bulunur. Sonra Rem ile birlikte birden çok tartışma sonucunda bir konsept seçilir ya da geliştirilir. Süreç çok şeffaf ve takıma bağlı olur. Ve masada çok fikir olduğu için, herhangi delice/aptalca/çirkin bile olsa bir fikri masaya koymaktan kimse korkmaz. Bir kez yapının tasarımıyla ilgili endişelenmeyi bırakınca baskı ortadan kalkar. Bu ofisin esas yaptığı iyi şey de bu. İnsanları daha fazla ve daha iyi fikirler için yarıştırmak. Çok iyi bir okul.

OA: Nihayetinde Rem'in göçebe gibi olduğunu biliyorum. İşleri bir memory stick ile her yere taşınıp kurulacakmış gibi. Kendi çalışmaları ve sizin gibi eski OMA çalışanları için çok büyük bir altyapı inşa etti. Sizin sonrasında devam etmeniz ve diğer meslektaşlarınızla çalışmanız daha ilgi çekici. Superpool network, anlıyorum...

Neden İstanbul'u seçtiniz?


SG:
Amerika'dan taşınmaya karar verince, iki seçeneğimiz vardı: Gregers'ın vatanı Danimarka'ya dönmek ya da İstanbul'a taşınmak. Mimari gündemin daha az olduğu ve daha çok yapının inşasının başladığı İstanbul'un daha ilginç bir başlangıç olduğuna karar verdik. Belki de burada daha çok işe yarayacağımızı düşündük.

İstanbul'daki projeler için analize/araştırmaya daha fazla enerji harcanıyor. Kendi kendimize başladığımız İstanbul Dolmuş ve Minibüs haritaları ilk adımdı. Gregers ile ilk İstanbul'a taşındığımızda şehri anlamak için haritalara bakmak istedi, ama kendi başına gezebilmesi için yardımcı olacak bir ulaşım haritası yoktu. Bu ihtiyaçla birlikte haritalar yapmaya karar verdik. Dolmuş ve minibüsler için böyle haritalar var olsa da halkın bunlara erişimi yoktu. Erişim olsa bile bu haritalar okunaklı değildi. Teker teker minibüslere binerek ve rotalarını oluşturarak tüm haritaları birleştirdik. Bu resmi haritaya ulaşmaktan daha kolay oldu. Bu bizi daha ciddi haritalama projelerine yöneltti: Garanti Galeri'nin "Becoming İstanbul" sergisi kapsamında kullanılacak olan "İstanbul Haritaları" projesine başladık. Frankfurt, Berlin, Lille ve Bahreyn'de sergilendikten sonra "İstanbul Haritaları" kitap olarak hazırlandı. 2009 Kasım'da hazır olacağını umuyoruz.







İstanbul Dolmuş ve Minibüs Haritası

OA: Gregers bir mimar için sadece 3 saatlik uçuş uzaklığında olsa bile Danimarka'dan çok farklı bir şekilde (ya da öyle mi) İstanbul'daki hayata nasıl adapte oldun?

Gregers Tang Thomsen:
Genelde Türkiye ve Danimarka arasındaki farklar/artılar ve eksiler sorulduğunda cevaplamakta zorlanıyorum. Çünkü kısmen hangisinin daha iyi olduğuna dair bir hüküm vermem gerekiyor gibi hissediyorum ki böyle bir şeyle pek ilgilenmiyorum. Her yaşadığım yerin kendine has çekici yönleri ve arka planda kalan şeyleri var. Eğer İstanbul'a ya da dünyadaki herhangi başka bir yere bakacak olursam, klişeleşmiş Danimarka orta sınıf gözüyle birçok yer oldukça korkunç gözükür; Danimarka'da çalışma saatleri haftada 35 saattir, ücretli izin 6 haftadır, eğitim ücretsizdir, sağlık hizmetleri ücretsizdir, işsizlik ve suç oranları düşüktür, Danimarkalıların dünyadaki en mutlu insanlar olduğu sanılır... Refah devleti süperdir... Her nasılsa farklılıkları severim. şu ana dek maruz kaldığım Danimarka'da yaşadığım şehirlerdeki yerel farklılıklar, Avrupa'daki farklılıklar ve Batı dünyasının kalan yerlerindeki farklılıklar...

Danimarka'daki çok düzenli ve iyi yönetilen yetiştirilme tarzımdan çok farklı olarak Türkiye'de beni asıl şaşırtan şey günlük yaşamdaki anlık oluşumların seviyesi. Örneğin; bir doktordan randevu almak, baskı almak, yenileme projeniz için gereken musluk suyunu bulamamak göz açıp kapayana kadar olan şeyler ve kendinizi doktorda bulursunuz, baskıyı alırsınız ve bir dakikada musluktan su elinize akar. Danimarka'da tüm bunlar yalnızca belirli bir sırayla planlanmış, kendi temel katı yapılarına göre düzenlenmiş şeylerdir...

OA: Cevabınızı beğendim. Karakteristik olarak doğru söylenmiş sözler.

Ayrıca hız/zaman kavramı Türk yaşam tarzında çok organiktir.

Modern günlük yaşam içinde çok kullanılır. Altyapı ve ucuz emeğe bir kez güvendikten sonra, olaya göre değişerek işler ya daha hızlı ya da daha yavaş ilerler, yüz yüze onay verildikten sonra kaldırılır. Türkler insani iletişimden asla vazgeçmez. Batıda bu süreç daha mekaniktir. Üretim kontrolü etkilerinde mükemmellik vardır. Bazen gerek yere olsa da ürün o kadar iyi yapılır ki çok yavaş ve pahalı olur. Bu da yaygın bir ekonomidir. Mükemmellik = pahalı, inorganik, müstakil. Kusur = ödenebilen, organik, bağımlı. Bazen Batı'nın lüks ve her şeyi çok güzel ve düzgün yapmasının bir yanlış anlaşma olduğunu düşünüyorum.

İstanbul'un haritalanmasına geri dönelim. Tepeleri ve su yollarıyla şehrin her yerde bulunan Batı ızgaraları yok ve çoğu sokak adını belirli nirengi noktaları, vb. den alıyor. Binalar, çeşmeler, camiler, mağazalar, vb. gibi yer belirteçleriniz ek kimlik sistemlerinizi oluşturuyor.

Tüm bunları haritalara dahil eden bir sistemi nasıl geliştirdiniz? Bunun sadece Google Earth'den taşıma olmadığını iyi biliyorum ve sokak isimlerini haritalar üzerinde katmanlama, katmanlama sırasında toplumun nasıl hareket ettiğinin, inşa ettiğinin, birbiriyle konuşmalarının, birbirlerinden ayrılmalarının, vb. bilgisi işleniyor...? Bu bilgilerden herhangi biri İstanbul'da labirentlerin oluşmasına yol açabilir.

İstanbul'u haritalarken nasıl zorluklarla karşılaştınız?


SG:
Haritalama için bu yolu adreslemek zorundaydık: dolmuş ve minibüs haritasındaki sorunları bulmak. Başta şehirde yolumuzu bulamamak ve sordukça daha çok kaybolmak bizi ciddi ciddi sinirlendirdi. Yön bulma konusunda kötü olmam ve yolumuzu bulmak için belirsiz yönlendirmeleri Gregers için İngilizce'ye çevirmem bir kabustu ve hala öyle. Kendi kullanımlarını teşvik amacıyla dolmuş ve minibüs haritası sadece mahalle ve sokak adlarına sahip. Çünkü isimlendirme de ayrı bir sorun, bazen bir sokağa ne deneceği konusundaki fikir birliği eksikliği oluşmuş. "Şemsettin Günaltay Caddesi" mi yoksa "minibüs yolu" mu?

Ama şimdi Diyarbakır için sivil toplum kuruluşları kadınsal konular için yaptığı çalışmalarının yer aldığı bir harita üzerinde çalışıyoruz. Metin ya da okunabilirlik üzerine dayanmayan bir harita geliştirmekle ilgileniyoruz... Zarar gören kadınların yol bulması için nirengi noktalarına referanslar bulacağız...

OA: Diyarbakır çoğunlukla Kürt nüfusun bulunduğu ve Dicle Vadisi'yle doğu Türkiye için çok önemli bir şehir. Türkiye'de tamamen antik surlarla çevrili tek şehir. Bu surların içindeki mahallelerde güzel bazı avlulu evler vardı. Sanki orada bir labirent var. İlkokula başladığım zamana kadar birkaç sene orada yaşadık. Çocukluğumdan kalma hatıralarımda eski şehrin mimarisi var.

Orada bu işi yaptığınız için çok mutlu oldum. Diyarbakır ve tüm doğu Türkiye yıllardır hükümet tarafından ihmal edildi.

Mimarların binaların dışında kalan iş alanlarının genişletmesi ve çok hassas sosyal konular olduğunu bildiğim ve ilginç işbirlikleri içinde genişleyen çok ilginç mimari projeler de size kaynak olabilir.

Herkes bunu konuşuyor ve bu neyse ki mimarlıkta büyüyen bir hareket.

Bu projeyi kim finanse ediyor? Kadın bakış açısından çok anlamlı olmalı.


SG:
Diyarbakır'da çocukluk geçirmek müthiş olmalı. Bazı avlulu evler artık olmamasına rağmen Dicle Vadisi hala büyüleyici gözüküyor. Rotterdam Mimarlık Bienali için hazırlanan bir iş bu ve Diyarbakır'da çalışan sivil toplum kuruluşları kendileri için teşvik ve strateji planlarken gerçekten bu haritayı kullanmalarını umuyoruz. Harita Türkçe, Kürtçe ve İngilizce olarak hazırlanacak.

Kelimenin geniş anlamıyla Antalya'daki Alman tatil köylerine yapılan deniz yolculuklarından fiili savaş sığınmasına kadar Orta Doğu ve Türkiye için Bienal'in teması sığınma. Diyarbakır'daki hikaye oldukça ilginç, 90'lardaki genç yaşında intihar eden kadınların durumu sivil toplum kuruluşlarını alarma geçirdi. Avukatlık hizmeti sağlayan bir ofis açıldı, fakat kimse gelmedi. Sonra akıllı davranıp kadınların gelmesi için göstermelik ücretsiz çamaşırhaneler açtılar.hemen çamaşırhaneler popüler oldu ve avukatlık hizmeti, eğitim gibi amaçlarla kullanılan yerlere dönüştü. Şu anda bu program belediye tarafından destekleniyor ve Diyarbakır'da pek çok kadın sivil toplum kuruluşunun yanı sıra 5 veya 6 çamaşırhane bulunuyor.

Biz diğer şeylerle birlikte haritalamayı dengelemeye çalışıyoruz, Tailorcrete adını verdiğimiz bir başka ilginç projemiz beton endüstrisiyle robot teknolojisini birleştirmeyi amaçlayan AB destekli bir araştırma projesi. Ekim ayında başlayacak olan 4 yıllık bir proje ve 8 diğer ortakla birlikte Danimarka Teknoloji Enstitüsü (Danish Technology Institute) liderliğinde yapılacak.

GTT:
Tailorcrete projesini dört gözle bekliyoruz, hevesliyiz, ama daha yeni başlıyorken gerçekten neyi yapabileceğimizi göreceğiz. AB her yıl yaklaşık 200 milyon m3 beton kullanıyorken, kabaca tüm malzemenin, enerjinin ve inşaat sektöründe kullanılan emeğin %50'si, bu sektördeki değişimlerin büyük etkileri oluyor. Şu anki teklifin hedefi, geometrik tasarıma sahip tekil beton yapılar üretmekteki büyük esnekliğe izin veren ve geleneksel biçimin yer değiştirmesine neden olan robotların kullanıldığı farklı radikal yeni döküm teknolojileri tanıtmak. Tailorcrete Avrupa'ya hakim olan bugünün sanayileşmiş beton kütle inşaatlarının dikdörtgen monotonluğundan pahalı ya da yoğun emek gerektiren geleneksel el işçiliğine dayanan sürece ihtiyaç duyulmadan yeni sanayileşmiş benzersiz beton üretimine geçişi sağlayacak. Uzun yıllar boyunca mimarlık endüstrisinde dijital odaklı çalışan bir çok ofis için rüyanın gerçekleşmesi olacak. Katılımcıların listesi tüm alanlardaki büyük ortakları kapsadığı için bu atılım umut verici olarak görünüyor.








Woodbury Üniversitesi Tasarım Stüdyosu (Fotoğraf: Emre Dörter)

OA: Sizin ayrıca öğretmenlik pozisyonlarınız da var. Bundan biraz bahseder misiniz? Türkiye giderek Batı'dan gelen öğrencilerin gelip kentsel tasarım ve mimarlık eğitim almalar için bir mekana dönüşüyor. Ne arıyorlar ve nasıl eğitim alıyorlar?


SG:
Bizim öğretme çabamız daha ayrı, Woodbury Üniversitesi tarafından yaz atölyesi için davet edildik. Atölyede bir şeyler üretmeyi sevdiğimiz için kumaş dökümlerle çalıştık. Küçük bir gruptuk. Daha sonra Danimarka KARCH'ta bir atölye çalışması yürüttük. Sizin de dediğiniz gibi bugünlerde İstanbul'da çok fazla Avrupalı öğrenci var, Avrupa'daki birçok üniversite çalışma gezileri düzenliyor ve Erasmus programı da durumu cazip hale getiriyor. Birkaç ay için Erasmus öğrencilerinden bazılarını işe aldık. Avrupa Birliği'nin genişlediğini tahmin ederek diyebilirim ki İstanbul "uluslararası" bir şehir haline gelmesi yakın.






Dragos Towers (Görseller: Hońca)

OA: Gregers bugün ne yaptın?


GTT:
Dragos Towers projemiz için yapılan inşa halindeki Satış Ofisi için sahaya gidip "usta"larla uğraştığım için çok yoğundum. Danimarka'da bir söz vardır "bir çanta dolusu bitin takip etmek".

OA: Dragos Towers'ın inşaat halinde olduğunun farkında değildim. Genç bir ofis için standartları oldukça büyük bir proje. Kariyerinin başlarında böyle büyük projeler yapabilmek Türkiye ile ilgili sevdiğim bir şey.


GTT:
Evet, aynen öyle. Bina hala izin aşamasında olmasına rağmen satış ofisi doğru yönde atılmış büyük bir adım.

OA: Görünüşe göre kulelerde yeşil bir görünüm olacak. Bundan biraz bahseder misiniz? Daha çok yeşile nasıl baktığınızla ilgileniyorum. Gerçek mi ve bakım sorunlarını esas alarak bu iyi bir şey mi ve hepsi? Genelde propaganda/satış detayı olarak sadece renderlarda kullanılan ancak gerçekleşemeyen bir görüntü olarak kalıyor.


GTT:
Projeye girişmeden önce mahallenin seyrek olan mevcut yeşil alanını arttırmaya yönelik projeyi bir araç olarak kullanmaya niyetlendik. Sonra geliştiricilerin satılabilir metrekare için eğilimlerinin hayırsever fikirlerimizle örtüşmediğinin görünce bunun gerçekleşemeyeceğini anladık ve ilk niyetimize cevap olarak yeşil cephemizi geliştirdik.

Yeterince ilginç olan şey cephenin bitkiler tarafından bitirilecek olmasının ucuz bir çözüm yolu gibi görünmesi, bu yüzden yapının bu yüzünü kabaca tamamlayıp bitkilerin işin geri kalanını halletmesine izin vereceğiz... Yol aldıkça nihai çözümü bildirebiliriz.

Ekibimiz doğru uygulama tekniğini araştırıyor. +100 metreye (ya da +50) çıkıldığında bu yükseklikteki rüzgar nedeniyle büyük zorluklar ortaya çıkıyor.


Konya Residence

OA: Bir diğer proje; Konya'daki apartman öneriniz prototip olarak inşa edilirse büyük etkiler yaratabileceğini düşünüyorum. Sadece Türkiye'de değil, Çin, Rusya ve diğerleri. Bu sadece daha iyi bir grup. Depreme karşı daha dayanıklı gözüküyor ve görünüm sağlayan plandaki gibi merkezcil olduğu için toplumsal alanların gelişmesini gerekli kılıyor. Daha az vergi vermek varken çevresel olmak kimin umurunda.

Bu projeden biraz bahseder misiniz?


GTT:
Türk yapı sektörüyle ilgili asıl eleştirimiz belirli bir binanın çevresinde tanımlanan yeşil alanların eksikliği. İnsanlar (ev sahipleri,kiracılar) için pek önemli olmadığı gözüküyor. İyi bir arkadaşımız olan Vasıf Kortun bize bir gün farklı bir bağlamda şöyle dedi: "kamu neye ihtiyacı olduğunu ihtiyaç duymadan bilmez". Bu ifade birçok durumda geçerlidir... İstanbul'un 500 otobüs hattının hiçbirinde okunaklı bir otobüs haritasının olmaması gibi: hhhuuu?!...

OA: Toplumun temelde refah ve mutluluk istediğini bildiğini düşünüyorum. Ancak buna sahip olamayacaklarını düşünüyorlar. Türkiye her şeyin "ilk"ini yaptığı için ilginç bir ülke, çünkü hala yapılmamış şeyler var. Ama bu hızla aşağı doğru daralıyor. Her neyse belli bir çerçeveden bakıldığında siz insanlar için mimarlık yapıyormuşsunuz gibi görünüyor.







Konya Residence (Görseller: Hońca)

SG: Bunu bir iltifat olarak kabul ediyoruz. (gülüyor.)

OA: Selva, sen Sci: Arc'ta okudun. Los Angeles hakkındaki kişisel görüşlerin neler, LA hakkında neler hissediyorsun?


SG:
En başta nefret ettim, "şehri" bulmak için sürekli araba kullanıyordum ve cesaretim kırılmıştı. 14 yıl İstanbul'da yaşadıktan sonra (daha önce Suudi Arabistan'da Cidde'de babam öğretmenlik yaptığı için yaşamıştık) bir yetişkin olarak yaşadığım ilk şehir LA oldu ve alıştığım yoğunluğu arıyordum. Ama daha iyi tanıdıkça, daha derinden takdir etmeyi öğrendim. Şimdi New York'a oranla orayı tercih ederim. Sanırım en çok insanlarını seviyorum. Daha geniş kapsamda normal ve ayrıca sahildeki aylaklar gibi orijinaller de var. (gülüyor.) LA ‘de hayatın daha fazla anlamı var ve tabi ki okyanusu ve dağları seviyorum... Eğer her şeyden bu kadar uzak olmasaydım yine gidip orada yaşamak isterdim!

OA: Orada öğrenim görmüş bir çok öğrenci gibi senin de özlü bir "Los Angeles" projen var mı?


SG:
Elbette bazı otoyol projelerim var...SCI: Arc'ta Russell Thomsen'le ilk dönemden. 90'larda metodoloji öğretilmeyen İTÜ'den (İstanbul Teknik Üniversitesi) sonra burası bana cennet gibi geldi. İTÜ'de modern estetik varyasyonları ve özellikle garip Modern sonrası eğilimler hakimdi. Russell Thomsen'in atölyesinde olmak büyük bir rahatlamaydı. Daha sonraları en sevdiğim hoca Perry Kulper oldu,ne yazık artık okulda değil. Her neyse sanırım artık SCI: Arc hakkında konuşabiliriz...

OA: Ben değil! (gülümsüyor)



Selva Gürdoğan'ın öğrenci projesi

OA: Eğer sana Los Angeles'ta yapmak üzere bir proje verilse, ne olmasını isterdin?


SG:
LA tepelerinde bir konut yapmak isterdim. Böylece hiçbir kentsel kahramanlık olmazdı, bugün değil... İstanbul'da bol bol kentsel kahramanlık. (gülüyor.)






Açık Kütüphane (Fotoğraf: Iwan Baan)

OA: İstanbul'da kişisel küçük bir projeniz var mı? Rüyalarındaki ev ya da öyle bir şey?


SG:
Henüz konuştuğumuz ancak eyleme koyamadığımız kişisel küçük bir projemiz İstanbul'dan silmek istediğimiz 10 şey hakkında. Bunlardan biri tabi ki de Sirkeci Tren İstasyonu önündeki benzin istasyonu. Diğer evcil projemiz ise Park Hotel'i İstanbul Merkezi Kütüphanesi'ne dönüştürmek. Söylediğim gibi kentsel kahramanlık işte burada kendini gösteriyor.

OA: Dünyadaki son ekonomik durumun ışığında mimarlığın nasıl yapıldığına dair bazı değişikliklerin olacağı ve nelerin mimarların önceliği olacağı konusunda bazı söylemler var. Ne düşünüyorsunuz? Superpool nerede olmak istiyor?


SG:
Sorunuz oldukça zor. En iyi durum senaryosu ekonomik olarak küçüğün daha güçlü hale tekrar gelmesi ve mimari açıdan bilincin tasarım ve gayrimenkul emelleri için geri gelmesi olduğunu tahmin ediyorum. Daha önce tanımladığımız gibi "oryantal" tarz daha küçük ama iş ilişkilerinde daha esnek olduğu kanıtlanırsa ekonomik darboğazdan ders alınır ve bu değerli bir seçenek olarak yeniden keşfedilebilir.

Superpool'a gelince, iyi ya da kötü zamanlara bakılmaksızın genç mimarlık firmaları iş planlarıyla daha yaratıcı olmak zorundalar. İşbirlikleriyle yaratıcı, yatırımlarla akılcı,vb olmaya çalışıyoruz. Belki bu darboğaz bizim hareketsiz kalmamızı engeller. Kısmen Türkiye'de kısmen de Danimarka'da olmak istediğimiz için bu bizim için uygun olur.

Mimari bilincin moda olması gibi bir olasılıktan bahsedersek, bu çok heyecan verici. Bir şekilde öyle bir nesiliz ki ekonomik patlamanın, teknolojik ilerlemenin, yazılımların, vb. oluşturduğu çılgın olasılıklarla havalandık. Tekrar toprağa ayak basmak iyi olacak. Bu bağlamda ekolojik kaygıların daha karlı hale gelecek olması harika. Rüzgarın etkilerini ve pasif havalandırmayı, vb düşünmek güzel. Mimarlık ekonominin garip bir sonucu. Bazen mimar bir aracı görevi üstleniyor. Çevrenin bir süre için patron olacağını düşünmek güzel.

OA: İsviçre'de yaşayan bir müşterimin Çanakkale yakınında küçük bir huzur evi yapmasına yardım ediyorum. Benim için de iyi bir oyalanma. 30 yıldan uzun bir süre boyunca bir Angelino olmak, bizler çoğunlukla "konut" mimarlarıyız. LA'de dünyadaki en iyi modern konutların olduğunu düşünüyorum.


Eğer çocuklar LA'a gelirseniz, size yeni mimariyi ve takım yıldızı koleksiyonumu göstereceğim.

SG:
Katılıyorum, LA dünyadaki en iyi konut koleksiyonuna sahip, bir daha oraya gelecek olursak teklifinizi kabul edeceğiz. Ve eğer Çanakkale projeniz için yerel bir ofise ihtiyacınız olursa buradayız.

OA: Anlaştık. Nereden bileceksiniz...
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.