Haberler

"Yağmur Yağıyor, Seller Akıyor..."

Tarih: 2 Ekim 2009 Kaynak: Açık Radyo
Sevgili Dostlar,

Eylül ayının başlarında Türkiye korkunç bir sel felaketi gördü. Bunun küresel iklim değişikliği ile bağlantılı olup olmadığı sorusunun cevabını bilimsel olarak vermek olanaksız. Ama, felaket haberi duyulur duyulmaz televizyon kanallarının programcılarımızdan Mikdat Kadıoğlu ve Açık Radyo'nun başka programcılarının izini sürmeleri, böyle bir bağlantının en azından medyada çalışan bir kısmımızın aklına düştüğünü ortaya koyuyordu. Bu sellerin spesifik olarak küresel iklim değişikliğinin sonucu olduğunu söylemek, akciğer hastasına, hastalığının elindeki o sigaradan olduğunu söylemekle eşdeğerde bir bilimsellik taşır. Ama, yıllar yılı yayınlanan bilimsel raporları şöyle göz ucuyla okuyanlar için dahi, Trakya ve İstanbul'daki inanılmaz manzaralar, bir Hollywood felaket filminin sonu kadar önceden kestirilebilir nitelikteydi; yani böyle olacağı kesindi ve dünden belliydi. Tabii, bir tekstil fabrikasında çalışan kızlar -ki büyük ihtimalle Türk kızlarıydılar- camdan bakamadılar maalesef ve boğularak öldüler. Bindikleri, insanlar için yapılmış bir servis arabası değil, malları taşımak için yapılmış bir yük aracıydı çünkü...

Seller açısından sorumluları dere yataklarına ev ve işyeri yapanlar olarak tespit eden bir kitle adına Başbakan, Doğu'nun bağrından fışkırmış bir Zen bilgesi gibi konuştu:

"Derenin intikamı ağır olur..." Hımmm.

Faciayı daha geniş mikyaslı düşünen bir başka yetkili de vardı: İstanbul Valisi. İklimden filan bahsetmedi ama gezegenin yükünü Atlas gibi daha geniş omuzlara yükleyen Kadim Grek düşünürleri gibi konuştu o da:

"Sel felaketinden toplumun tamamı, hatta tüm dünya sorumludur." Breh aman!

Derken, yine Eylül'de dünyanın her iki ucunda da, yani hem Kuzey'de Grönland'da, hem Güney'de Antarktika'da dünyanın önde gelen bilimcileri bir "dinamik erime" raporu attılar önümüze. Bu, bizim bildiğimiz anlamda, pozitif bir dinamizm değildi doğrusu. Erime "doğrusal" filan da değildi: Daha önce tahmin edilenden daha hassastı buzlar, ve erime de daha ısrarcı, kalıcı ve önemliydi. Yani, işler hızla kontrolden çıkıyor, geri besleme mekanizmaları tetikleniyor, küresel ısınma küresel ısınmayı doğuruyor, buz(ul)lar "kendi evlatlarını yiyor"du... Gelecekte denizlerin dünyanın nerelerini boğacağını kestirebilmek için, bir tür "buzuldavranışbilimi" geliştirmek gerektiği ortadaydı, ama henüz bu konudaki bilgilerimiz de çok yetersizdi maalesef...

Neyse ki, böyle karmaşık konulara hızlı çözümler getirme becerisinde benzersiz olan Türk medyası, Amiral gemisinin güvertesinde işi çözmekte gecikmedi. Hürriyet Grönland'da küresel ısınmanın izlerini sürdü" başlığıyla bayram günlerinde iki tam sayfa olarak verilen "gezi notlarında", yazar Kürşat Bumin'in "Hürriyet gezgini" diye nitelediği muhabir, Marco Polo-Pirî Reis-Klondike Mike bileşimi sayılacak bir edebi üslupla yazıyordu:

"Küresel ısınmayla buzlar eriyip ülke büyük bir zenginliğe kavuşacak... En az Suudi Arabistan'daki kadar çok petrole sahip olacaklar ve en az Suudiler kadar zengin olacaklar..." İnşallah! (İnuit'lerin Kalaallisut dilinde nasıl söylenir bilemediğimiz için, bu dileği Arapça'dan Türkçe'mize geçmiş haliyle diledik çarnâçar...)

"Grönlandlıların en büyük korkusu, altın ve zümrütü de içeren bu zengin madenleri çıkaracak firma yetkilileri veya ülkelerin kendilerini aldatması" imiş, ama korkacak bir şey yok, zira gene aynı yazıda Başkent belediye başkanı Türk işadamlarını da Grönland'a davet etmiş bile... Hayırlısı.

Ay sonuna doğru, gene Hollywood macera-facia filmlerine uygun önceden kestirilebilirlikte bir korkunçluk yaşanmaktaydı: Filipinler-Vietnam-Kamboçya- Samoa, bir tropik fırtına ya da tayfunun cehennemi kırbacı altında boğulup gitmekteydi. Altı saat içinde bir aylık yağmur yağıyor, seller akıyor, ama Asya (ve Pasifik) kızları camdan bakamıyor,sulara kapılıp ölüyor ya da bütün varlıklarını yitirip yersiz yurtsuz kalıyorlardı. Lovely Lansang diye muhteşem güzellikte bir adı olan bir hanım selzede, Filipinler'in başkenti yakınlarında sığındığı yerden bize cep telefonu mesajıyla postmodern dünyanın tarifini yeniden yapıyordu:

"Şehirde temiz su ve elektrik yok. Şu anda hâlâ, sığındığım o alışveriş merkezinde duruyorum, çünkü yollar geçilir gibi değil." Ya, Lovely, öyle işte: Bütün yollar alışveriş merkezlerine çıkar...

Sonunda, BM İklim Toplantısı'nda Başbakan Erdoğan, modern devlet başkanlarının modern yöntemlerinin en mükemmel simgelerinden birini kullanarak modern medeniyete hitap etti. İklim Değişikliği Zirvesi'nde görüntülü mesajı yayınlanan Erdoğan, insanoğlunun büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu belirterek, küresel ve bölgesel işbirliğinin önemine dikkat çekerken uluslararası âleme ulusal katkıları arşıulusal bir dille şöyle dile getirdi:

"Hükümetim, iklim değişikliklerinin bahse konu olumsuz etkilerini hafifletebilmek ve uyum sağlayabilmek amacıyla tamamen ulusal kaynaklarla desteklenen çok önemli çalışmalara farklı sektörlerden ivme kazandırmış, bu yönde önemli gelişmeler kaydedilmiştir." Bravo!

Görüntülü mesajın üstünden bir gün ya geçmiş, ya geçmemişti ki, yepyeni bir sektörel ivme mesajı koptu ulusun bağrından çıkan kurultaydan:

"12 otoyol tam gaz!"

Milliyet'in işte bu gazlı başlıkla taçlandırdığı habere göre, Batıdan doğuya kesintisiz otoyol ağı kurmak için yatırım planı hazırlayan Ulaştırma Bakanlığı, 4 bin 773 kilometrelik yeni yol yapacak, cumhuriyetin 100. yılı olan 2023'e kadar 12 otoyol projesini tamamlayacaktı... Amaç, Avrupa'yı Kafkaslara, Ortadoğu'ya ve Orta Asya'ya bağlayan bir köprü konumunda olan Türkiye'de batıdan doğuya kesintisiz bir otoyol ağı kurmak. Bakanlık, 228 kilometresi yapımı devam eden otoyollar olmak üzere toplam 2 bin 238 kilometrelik otoyol ağına, 2023'te 4 bin 773 kilometre uzunluğunda 12 yeni otoyolu katmayı ve Türk Otomotiv Kurumu (TOK) kurmayı, kar siperleri, çığ tünelleri, ses panelleri, bitümlü sıcak karışım kaplamalar yapmayı, yeni liman ve deniz tesislerinin ulusal ulaşım ve trans Avrupa ağlarına entegrasyonunu, yeni hava limanlarının inşasını, döner kanat hava araçları sistemi geliştirilmesini, yeni nesil motorların geliştirilmesini, elleçleme kapasitesinin milyonlarca TEU. Ton, kuru, sıvı yük ve yolcuya ulaştırılmasını... planlıyordu. Bravi!

Çıkıyorduk yani açık alınla yüz yılda her savaştan;
Yüz yılda 5 bin km asfalt yaratıyorduk her taştan.
(...) Beton yollarla örüyorduk anayurdu dört baştan." E, yani.

Amma velâkin, yatırım- proje-köprü-kesintisiz-ağ-yol-TOK, sıcak karışım kaplama ve elleçleme derken, bir küçük hesap yapıyorduk kendimize göre, amatörce ve bir de ne görelim: 2023'te karbon salımlarımızla atmosferi kirletme şampiyonu değil miyiz Çin'i ve Amerika'yı sollayarak?! Dünya salım rekortmeni olmamış mıyız? Peh Peh.

Bir de şu var: Hükûmetin her girişimine karşı çıkan muhalefet partilerinden olsun, ulusalcı ve laik kesimlerden, kişilerden, kurumlardan, medya organlarından olsun, gezegeni ve onunla birlikte çoluk çocuğu, torun torbayı ve dahi daha doğmamış nesilleri şimdiden mahvedeceği konusunda şek şüphe bulunmayan bu ulusal "kalkınma" hamlesine karşı -eleştiri şöyle dursun- tek ses ve soluk çıkmamasını neye yormalıyız? Camdan mı bakıyorlar? Der misiniz?

Gelecek ay, sellere ve fırtınalara, kuraklıklara ve erimelere, ve bir de, bütün bunların ardındaki şirketlerin kâr ihtiraslarıyla, böyle ihtiraslara boyun eğen politikacılara karşı gittikçe yükseltilen bir aktivizm dalgasına tanık olacağımız, hep birlikte o dalganın üzerinde sörf yapacağımız umuduyla ve

Güzel bir Ekim geçirmeniz dileğiyle,
Takvim
<<Haziran 2011>>
Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Paz
    1 2 3 4 5
6 7 8 9 10 11 12
13 14 15 16 17 18 19
20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30      
Haber Bölümleri
Haber Kategorileri
Yayınlanan haberlere günlük olarak yukarıdaki takvimden, haberlerin kategorilerine ise aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.